Çocukluğum (Ziya Osman Saba)
Çocukluğum, çocukluğum...
Uzakta kalan bahçeler
O sabahlar, o geceler,
Gelmez günler çocukluğum.
Gözümde tüten memleket.
Artık bana sonsuz hasret,
Sonsuz keder çocukluğum.
Habersiz ölen kardeşim,
Mezarı bilinmez eşim,
Her bir şeyim çocukluğum.
Bir çekmecede unutulmuş,
Senelerle rengi solmuş,
Bir tek resim çocukluğum...
Sen Yokken ( Cahit Külebi)
Sen yokken gittim
Korkularımın üstüne
Hiç ardıma bakmadım
Gümüş şiirler yazdım sen yokken
Çok yangın çıktı yüreğimde
Küllerini bile savurmadım
Irak denizlerin fırtınasıydım
Uzak iklimlerin sert rüzgarları
Kulaçlarken denizinde gurbeti
Kanlı savaşlarım,
Belalı sevdalarım olmadı hiç
Ama hep sustum,
Hep ağladım, hep yandım sen yokken.
Bekliyorum dönüşünü yeniden,
Bir gelsen,
Hayatın önünden alsan beni
Sellerin önünden alsan beni
Ölümlü düşlerimden alsan beni.
Çok durdum güneşe karşı bir başıma
Savrulurdum rüzgarlarında sensizlik denizinin
Sen yokken,
Az dolaşmadım gönlümün kuytularında
Üşüyen karanfilim şimdi buruşuk parmaklarda
Bir kırağı ayazıydım gecenin kollarında
Zifirlerinde sadece ben üşürdüm.
Hiç aldırmadım esen rüzgara
Hiç dinlenmiş bir yürekle çıkmadım ortaya
Yinede hiç yıkılmadım giden trenlerin ardından
Ama bütün yangınlar beni yaktı önce
Hep ortasında kaldım vurgunların
Vurgun nedir ki? deme
Bir babanın serzenişi nasılsa öyle
Bayrakları indirilmiş,
Bozguna uğramış bir hisardım sen yokken
Hep sustum,
Hep yandım, hep ağladım sen yokken.
Yangınlardan alsan beni,
Dünyalarımdan alsan beni,
Şafaksız gecelerden alsan beni,
Ama ne zaman gelsen,
Akşam kızılı gözlerimle bulacaksın beni.
Bir Kedinin Günlüğüne (Ohannes Zahrad)
Mahallede on kedi varsa
Biri sensin.
Yüz kedi varsa
Biri yine sen
- Ama bu kez yüzde birsin -
Oysa okşadığım - tek bir kedi -
O kedi
Yüzde yüz sensin.
Karanlığın Gözleri ( Ümit Yaşar Oğuzcan)
Şimdi yoksun
Seni dilediğim gibi düşünebilirim artık
Tutar ellerini öpebilirim uzun uzun
Kimseler ayıplayamaz beni
Yokluğunda seni nasıl sevdiğimi anlayamazlar
işte gözlerin, işte dudakların
Senin olan ne varsa karşımda duruyor
Ayaklarını dilediğim yere götürebiliyorum artık
Sevdiğim şarkıları söyletiyorum dudaklarına
Ve hoyrat ellerimle
Her gün biraz daha güzelleştiriyorum
Bütün resimler sana benziyor
Hayret
Bütün aynalarda sen varsın
Nereye gitsem peşimden geliyorsun
Şimdi sigarasın dudaklarımda
Biraz sonra beyaz bir kâğıt
Ve akşam içtiğim bir kadeh içki olacaksın
Kimse yokluğunda bunca sevilmedi
Kimse yokluğunda ilahlaşmadı bu kadar
Saçların böyle daha güzel
Sen daha güzelsin
Gelecek mutlu günlerin ışığında
Her şey daha güzel
Ne var ki ayrılığın adı kötüye çıkmış
Yoksa bin yıl daha yaşamak isterdim
Ve seni bin yıl daha
Ayrılıklar içinde sevmek isterdim
Ama biliyorsun nihayet ben de insanım
Umutsuzluğa düştüğüm anlar oluyor
Hiç gelmeyeceksin sanıyorum
O zaman kurşun gibi bir korku saplanıyor kalbime
Katran gibi bir yalnızlıktır sarıyor içimi
Yalnızlığımdan utanıyorum
Beni sevmesen ölürdüm
Beni sevmesen bir çakıltaşıydım şimdi
Beni sevmesen bir duvar gibi sağırdım
Kördüm bir ot kadar
Ölümden acıydım, ölümden beterdim
Beni sevmesen
Dünyayı bütün insanlara zindan ederdim
Beni bunca saracak ne vardı?
Kanıma girecek
Gözbebeklerime oturacak
Bir senfoni gibi kulaklarımdan eksilmeyecek
Ne vardı?
Hiç karşıma çıkmasaydın
Bu kör olası gözler görmeseydi seni
Ne vardı
Güzelliğini hiç bilmeseydim
Bir dua gibi bellemeseydim adını
Ne vardı bütün gece
Gözlerimi tavana dikerek
Seni düşünmeseydim
Belki karşımda değilsin yanılıyorum
Bu gözler senin gözlerin değil
Aldatıyorlar beni
Karanlığın gözleri olmalı bunlar
Bana böylesine keder veren
Gülmeyi, yaşamayı haram eden
Bir karanlığın gözleri olmalı
Öyleyse sen hiçbir yerde yoksun
Sana hiçbir zaman yaklaşamayacağım
Yalan bu geçici sevinç, bu nur, bu ışık
Bu karanlığın ortasında yanan alev gözler
Bu bir kadeh içki gibi aydınlık
Ne dedimse inanma
Seni değil kendimi aldatıyorum
Sen istediğin kadar
Varlığın ta kendisi ol
Ölümsüzlüğün ta kendisi
Ben günden güne yok olmaktayım
Bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana
Anlamıyor musun?
Gökyüzü güneş olsa
Sensiz karanlıktayım
Belki Gelmem Gelemem (Attila İlhan)
Sen İstinye'de bekle ben burdayım
İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Çünkü ben buradayım karanlıktayım
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum
Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüvviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor sana ait ne varsa
Hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Bu Şiiri Okumayın (Kaan Eminoğlu)
Bu şiiri okumayın ne olur saçmaladım gene
Durduramıyorum bu yalnızlığı
Eyyamlar içinde kalıyor aklım
Biliyorum hayret ediyor kuşlar gökteki şu maviye
Boğalar kırmızıyı göremiyormuş bir de
Şaşkınım, kayyumlar atanıyor hislerime
Bu şiiri ne olur okumayın diyorum yalnızlara
Çünkü lâleler isyan ediyor olanlara
Bir ebced hesabına bile gizlenmiyor söylediklerim
Hata kabul etmiyor lambalar
Üstelik körüm
Ve nedense her aydınlıkta karanlığa bakar akbabalar
Bu şiiri okumayın ne olur diyorum size
Çünkü daha bismillah demeden
Öteden öteye atlıyor her bir cümlem
Almanya?da çok satar söylediklerin diyor amcam
Ama olsaymışım nasyonalist
Ve olmasaymışım müslüman
Bu şiiri okumayın ne olur diyorum körlere
Bir matematik problemi gibi
Zihinden çözülmüyor çünkü kelimeler
Çok basit bir mantığı yok
Dekoratiftir belki hesabı
İnsanoğlu etmez de
İki kere iki dert eder kendine bu yalnızlığı
Bu şiiri ne olur okumayın diyorum ustalarıma
Isınamadım çünkü bir türlü sesime
Yalınayak dolaştığım günlerde
Annemden azar işittiğimi duyar gibi oluyorum şimdi de
Ve dahası var merak ediyorum
Leydi Diana, neden aşıktır Dodi El Fayed'e
Bu şiiri okumayın ne olur uzun mesafede
Çünkü çok uzağım ben kendime
Üstelik, okudukça ıslanıyor bakın harfler
Hepsi bir sihir, hepsi bir giz
Ateşte, suda ve ruhta
Döner ve dolaşır, yükselir ve buharlaşır
Bense hapisim, çıkamam bu buluttan
Çıksam ağırlaşırım
Duygularım bu yüzden hafiftir
Affet beni, bana şiirler yazdıran
Affet, bunca yıllık yaşım
Ama önce seninle bir anlaşma yapalım
Sevdiğim kız bu şiiri asla okumasın
Daha kendime bir ad bile bulamadım
Önce kendime bir ad bulmalıyım
Lirik ve ahenkli olmalıyım
Adıma
Su desem, kırılırım
Rüzgar desem, yanılırım
Toprak desem, beni ezersiniz
-Ne iyi edersiniz-
Gölgemde hepiniz bir yer edindiniz
Geçmiş zaman dostlarım
Bu şiiri ne olur okumayın
Okumadıkça beni hatırlayın
Tedirginlik (Ahmet Erhan)
Bir tek insan bile geçmiyor sokaktan
Ay, verimli bir sarmaşık gibi titreyerek pencereme dolanıyor
Rüzgârda sayrulan kâğıt parçaçıkları
Bana, ayaklarını sürüyerek yürüyen birinin seslerini getiriyor...
***
Yorganı başıma çekip, büzülüyorum yatağımda
Karnıma dayayarak titreyen dizlerimi
Bir anda silah seslerine dönüşüyor
Ötede, bozuk bir musluktan damlayan suyun sesi.
Ve kurşunlar mekik dokumaya başlıyor evin içinde
Perdeler yere iniyor, duvarlarda derin izler
Çiçekler havaya savruluyor, yalnızca upuzun bir
gövde kalıyor geride.
Camlar kırılıyor, kitaplar delik deşik
Ve son kurşun beynimi dağıtacağı an
Uçsuz bucaksız, saçma sapan bir sessizlik...
Kalkıp bakıyorum, hiçbir şey olmamış
Her şey şaşılacak kadar yerli yerinde:
Masa, iskemle, yarım kalmış şiirlerle dolu kâğıt tomarları
Ve içindeki çay artık iyice soğumuş olan eski püskü bir demlik...
Sessizce giyinip, yüzümü yıkıyorum
İlk gürültülerinde yeni bir sabahın
Kapının önüne bırakılmış bir gazete,
koridorda çocuk sesleri.
Dışarda gökyüzü alabildiğine derin.
Bir kahveye oturup, dostlarımı bekliyorum
Seyre dalarak, bir çay bardağının içindeki
Sakin, gülümseyen bakışlarını gözlerimin.
Vuruşkan Bir Şahandır Umut ( Ahmet Telli)
Tuzağa düşmüş bir ceylanın
bakışındaki hüzün değildir umut
Kınalı keklik gibi ürkek
bir kuş da değildir
Ne yalvar yakar olmuştur
zulmün pençesinde
ne de düşürmüştür
kırların ve türkülerin
onurunu yere
Baharda bir tomurcuk
gibi patlayan öfkedir umut
barajını yıkan bir ırmaktır
açılır serpilir
ve büyür kıyısında sevda
Emzirir aşkı
emzirir ve büyütür gül nakışlı sabırlardan
ferhat'ın direncini
bin yılların sabır taşını çatlatırlar
açar bin yılların kapısını
Düşman dönük
bir mavzer gibidir umut
yaratır tetik ve parmak
en gürbüz çocuğunu tarihin
13.04.2020
Sevmekten Gidince ( Yılmaz Erdoğan)
en beni sevmekten gidince ben bana borçlu kaldım
Ya sen bana fazla geldin ya ben sana az kaldım
Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur
Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur
Aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde
El tutmak yol açıyor diye hesapsız
Susmalara kaldırdık tüm tutuşmaları
Yasak kelime oyunu yapmak
Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak
Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok
Tomurcuklanmak günah
Ve bir insan gözü yüzünden 100 gün ardarda uyumamak
Kimse ölmesin diye
Kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak
Güneşi ayı ve hatta hiç bir tabiat olayı
Şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya
Ne deniyorsa onu atacak kalp
Ve süresi24 saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın
Sen sesini alıp gidince ben burda dilsiz kaldım
Ya sen bana fazla geldin
Ya ben sana az kaldım
14.04.2020
Hepsi Bu ( Yılmaz Erdoğan)
değişen ben değilim
dönüşen savaş
yaşlanmakla ıslanmak aynı şey:
bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlamak
şimdi ölüm bile yetmiyor
acılarımızı tartmaya
dostlar
alıngan bir sahili pinekliyorlar
bir merhaba'yı bıçaklar gibi artık
selamlaşmalar
artık zaman bile yetmiyor
yaşadığımızı sanmaya
yine de ışıklar bu kenti
güzelmiş gibi gösteriyor
geceleri...
geceler...
yani
Ahmet Haşim'in kafiyeleri....
seni aklıma düşüren
yerçekimi değil
yalancı yıldızlar
öyle uzaksın ki
üflesem soğuyacaksın
sarılsam okyanus
bir aşka yetecek kadar
ve anımsatacak kadar
sebepsiz bir ölümü,
acılarımız
ve kafiyelerimiz var...
işte hepsi bu kadar....
15.04.2020
Sivas'ta Yoksul Çocuklar ( Yavuz Bülent Bakiler)
Sivas'ta Ulu Camii avlusunda çocuklar
Yalvaran gözlerle etrafa baka baka
Açıyorlar küçük esmer avuçlarını:
-Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka!
Hükümet konağının yanında biri
Bir kemik kalmış bir deri...
'Boya cila yimbeş,boya cila yimbeş' diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri.
Garipler Pazarı'nda körpe çocuklar
Yorgunluktan güzelim yüzleri al al...
Öldüren bir çığlık dudaklarında:
-Boş hamal!boş hamal!boş hamal!
Nane satan su satan yetim çocuklar
Şarkı söyleyemediler güneşe aya...
Biliyorum ne masal dinlemeye doydular
Ne oyun oynamaya...
Bezirci'de,Yüceyurt'ta Altıntabak'ta...
Çocuklar var incecik yüzleri nurdan
Ama toz toprak içinde elleri ayakları
Oyuncakları çamurdan...
Ve günahkar çocuklar,suçlu çocuklar
Mahkeme salonunda bakarım dizi dizi
Bu suç bizim suçumuz,bu günah bizim
Affedin bizi.
Gökteki yıldızlar kadar sayısız
Ah yurdumun kimsesiz ve yoksul çocukları
Anladım farkınız yok koparılmış başaktan!
Alın bu gözleri benden,alın bu yüreği artık
Utanıyorum yaşamaktan.
16.04.2020
Merhaba Canım (Arkadaş Zekai Özger)
ben az konuşan çok yorulan biriyim
şarabı helvayla içmeyi severim
hiç namaz kılmadım şimdiye kadar
annemi ve allahı da çok severim
annem de allahı çok sever
biz bütün aile zaten biraz
allahı da kedileri çok severiz
hayat trajik bir homoseksüeldir
bence bütün homoseksüeller adonistir biraz
çünki bütün sarhoşluklar biraz
freüdün alkolsüz sayıklamalarıdır
siz inanmayın bir gün değişir elbet
güneşe ve penise tapan rüzgarın yönü
çünki ben okumuştum muydu neydi
biryerlerde tanrılara kadın satıldığını
ah canım aristophones
barışı ve eşek arılarını hiç unutmuyorum
ölümü de bir giz gibi içimde
ölümü tanrıya saklıyorum
ve bir gün hiç anlamıyacaksınız
güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum
düşüvericek ellerinizden ve
bir gün elbette
zeki müreni seveceksiniz
(zeki müreni seviniz)
17.04.2020
Ankaralı Dört Dörtlük ( Arkadaş Zekai Özger)
Ankara vurulmuş bileklerime
dumanlı hava, kurt kapanı,
ciğerparem
yaşayanlar unutmadı geçen kışı
ilkyaz mı bu hani nerde Ankara
cılk yumurta akı, kına yakısı
sürgün hızı sürgün hızı yürektedir
kavuniçi buğday tanesi, yanık
yarası
koş bire doru at koş bire doru at
sürgün hızı yüreğime tak eder
ben böyle Ankara'yı neyleyim
doymadım doymadım adını
anmağa
oy benim canımın canı canım
doymadan doymadan Ankara'ya
18.04.2020
Mara (Asaf Halet Çelebi)
bilmemek bilmekten iyidir
düşünmeden yaşayalım
mâra
günü ve saatleri ne yapacaksın
senelerin bile ehemmiyeti yoktur
seni ne tanıdığım günleri hatırlarım
ne seneleri
yalnız seni hatırlarım
ki benim gibi bir insansın
tanımamak tanımaktan iyidir
seni bir kere tanıdıktan sonra
yaşamak acısını da tanıdım
bu acıyı beraber tadalım
başım omuzunda iken sayıkladığıma bakma
beni istediğin yere götür
ikimiz de ne uykudayız
ne uyanık
19.04.2020
Anlarsın (Cahit Külebi)
Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun
Kanatlarımız dokunarak uçalım
İnsanlardan buz gibi soğudum
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın
20.04.2020
Güz Yorumu ( Cahit Külebi)
Hava bugün de bulutlu
Rüzgâr daha serin esecek.
Bütün insanlar umutlu,
Şairler mahzun gezecek.
Yağmur yağacak ince,
Muşambalı kızlar görülecek.
Ağaçlara, çocuklara gelince
Bir karış büyüyecek.
Şairlerin ateşi, âşıkların
Belki bin dereceye yükselecek.
Cahil kızlar, küçük kediler,
Çocuklar üşüyecek.
Bu şiiri yazan, caddelerde
Seninle başbaşa yürüyecek.
Gelip geçenler, yağmur altında
Bu adam tek başına ne geziyor, diyecek.
Yapraklar yollara dökülecek.
Şaşırdım Kaldım İşte Bilmem ki Nemsin (Yavuz Bülent Bakiler)
Sözde senden kaçıyorum
Dolu dizgin atlarla
Bazen sessiz sevdasın
İpekten kanatlarla
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
Karşıma çıkıyorsun
En serin imbatlarda
Adını yazıyorum
Bulduğun fırsatlarla
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla
Ne olur bir gün beni
Kapından olsun dinle
Öldür bendeki beni
Sonra dirilt kendinle
Çarpsam kara sevdayı
En azından yüzbinle
Nasıl bağlandığımı
Anlarsın kemendinle
Kaç defa çıkıp gittim
Buralardan yeminle
Ama her defasında
Geri döndüm seninle
Hangi düğüm çözülür
Nazla, sitemle, kinle
Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin
Bazen kız kardeşimsin
Bazen öp öz annemsin
Sultanımsın susunca
Konuşunca kölemsin
Eksilmeyen çilemsin
Orada ufuk çizgim
Burda yanım yöremsin
Beni ruh gibi saran
Sonsuzluk dairemsin
Çaresizim çaremsin
Sığınak ( Nihat Behram)
Yedeğimde hep bir şiir olmalı
Korusun diye beni,
Sarsın
Solusun diye...
Dileğimce değiştirebildiğim
Değiştikçe beni de değiştiren
Yüreğimle sindiğim,
Kimsenin bilmediği,
Acısına başka acı
Sevincine başka sevinç değmemiş,
Canım gibi
Yok etmek hakkını kendimde gizlediğim
Ömrümce çılgın, gönlümce engin,
Yeni doğmuş bebeklerin sesiyle
Yankısı ufkuma dokunurcasına yakın
Soluğumda kıvılcım, dudağında gül
Yaşamaya düğümlü,
Goncalar kadar körpe
Dalgalar kadar hırçın
Kavuşmamız olanaksız birine sakladığım,
Mahrem, bağışıksız,
Mazlum bir şiir
Yedeğimde hep bir şiir olmalı;
Çırpındığım geceler
Yetişip yatıştıran
Esinlenip dindiğim,
Duygusu sağılmamış,
Üşüse soluverecek,
Pürüzsüz, bir başına incecik,
Gülüşü gülüşüme denk, andıkça parıldayan
Andıkça parıldadığım,
Kanmayan, kandırmayan;
Öfkesi kirlenmemiş,
Zehri gibi kendi hayatımın
Ayrılık yaralarını sarılır sanmış,
Sürgün, ürkütülmüş,
Üzgün bir şiir.
Yuvasında ilk kez uçan serçe gibi telaşlı,
Şafakta kuzulamış karaca gibi baygın,
Ulaşınca çılgınlığa kırılan dallarda ömrün
Yanarak uğuldayan
Yanarak uğuldadığım...
Yine daldım da kendi düşüme
Hasretin kanayışı bitermiş sandım...
Beni şiirler bağışlasın!
Yenilgi ( Nihat Behram)
Ah susuşu o saf yüreğin
ah, acısı acemi çocukluğun
düş kırıklığı, coşkudaki bozgun
Ah yenilginin yorgun kısrağı
kendi içini kavuran kızgın ateş
bekleyişe bağlanan umut, tasası haykırışın
Ah, ardı ardına kenetlenen ölüm
ah, hıncı sabırla bezeyen sır
yazmadaki sırması ağlayışın, tırnaklara oturan kan
Sanki delirmenin eşiğindeyim
boş bomboş gözlerine gömülmüşüm bir köpeğin
mısırların süt taneleri, kestanelerin
bademlerin daha olgunlaşmamış
suyla susuzluk arası kayganlığında
aranıp duruyorum kendimi
Ey yangınlarda patlamaya hazırlanan merak
ey içimi ekşi sularla çalkalayan baş dönmesi
ıssız ıpıssız boşluğu aysız gecenin
ölümle yaşamak arasındaki şerit
naneler, kekikler, ebegümeçleri
ve şifalı bulutu kaynar kükürt deresinin
çekiyor altımdan nemli döşeğimi
Ah, yürekleri toprağa saplanan arkadaşlarım
ah, oğlakların, tayların, buzağıların
acı otlarla kararan damakları
(akşamları barut kokusuyla dönsem de odama,
sancısı: çaresiz seyrettiğim ölümün
Ah, bir kere daha kederliyim
ah, çılgın bir aşkın kollarında incelen bıçak
seni öperek bilemeliyim