Arkadaşlar İnternethaber'den Muhammet Şakiroğlu'na şu yazıyı yazdım. O da bana şöyle cevap verdi:
"Değerlendirme ve katkılarınız için teşekkür ederim. Konuyu yazmaya devam edeceğim bu sebeple her katkı benim için değerli.
Hürmetler,
Muhammet"
Kendisi sağ olsun çok duyarlı biri....
Muhammet Bey'e yazdığım yazı ise şu şekilde;
Selamun Aleyküm Muhammet Bey! İnternethaber'in sıkı takipçisiyim, diyebilirim. Yazarların yazılarını da okumaktayım. Bugün üniversitelerle ilgili YÖK bu sorunu neden çözmüyor? başlıklı bir yazı yazmışsınız. Bir akademisyen olarak elinize, kaleminize sağlık, diyorum. Daha önce de İnternethaber ailesinden Selman Öğüt Bey'in bu tarz yazıları olurdu. Sizler de olmasa biz akademisyenlerin sesini duyuracak mecralar yok desek yeridir.
Değerli Hocam! Ben yeni kurulmuş bir üniversitede akademisyenim. Şuan doçentlik dosyam jüride incelemede... İncelemede çıkacak sonucun akabinde muhtemelen sözlüyle muhatap olacağım...
Öncelikle şuna değinmekte fayda görüyorum ki doçentlikte sözlü isteyen üniversite sayısı memurlar.net 'in verilerine göre sadece 16 tane. Yani tüm üniversitelerin yaklaşık %20'sine tekabül ediyor. Dolayısıyla sözlü isteyen üniversite mensupları için burada bir eşitsizlik söz konusu olmuyor mu?
İkincisi sözlü isteyen yerlerde eğer jürilerden biri veya birkaçı dosya incelemede olumsuz vermişse bu durumda hem kendi jüriye gelmeyebiliyor, hem de yedeklerden etkileyebildikleri varsa onları da etki alanına almak suretiyle sözlü jürisi sürecini sekteye uğratıyor. Öyle ki bilim dallarına mensup insanların dahil oldukları whatsapp gruplarında bile bu duruma dair haberleşmeler yapılabiliyor. Bu durum mağduriyete sebebiyet veriyor. Örneğin 1,5 sene önce doçentlik ünvanını almaya hak kazanmış bir akademisyen abimiz hala sözlü olmak için bekleyebiliyor.
Üçüncüsü UAK artık sözlüye katılan üyelerin yol harcırahı vs... masraflarını karşılamadığı için bazı yerlerde masraflar sözlü olacak adaya karşılatılabiliyor. Nitekim aday akademisyen doçent olabilmek için her şeye razı hale gelebiliyor. Hatta aday akademisyenden iller arası mesafeden özel araçla gel beni al şeklinde talepte bulunanlar bile çıkabiliyor. Bu durum pek de etik olmasa olmasa gerek...
Dördüncüsü bazı alanlarda jüriye giren Prof. hocalarımızın alana dair çalışmalarına bakıldığında doçent adayının çalışması kadar araştırması olmayabiliyor. Bu durumda aday tebrik edileceğine bazen, bu kadar çok çalışma ancak özensizce yapılabilir tarzında, rencide edilebiliyor.
Beşincisi sözlü jürisine girecek Prof. hocalarımız, öncelikle rektör ya da dekan tarafından kapıda karşılanıp, verecekleri karara dair etki altına alınabiliyor. Söz gelimi doçent adayı eğer üstüne karşı yalakalığı beceremeyen biriyse bu kendisi için olumsuz bir duruma yol açabiliyor.
Altıncısı insanoğlu yer yer heyecanlanabilen bir yapıya sahip olabiliyor. Bunun yanı sıra insan bazı zamanlarda çok iyi bildiği telefon numarasını vs... bile unutabiliyor. Hatta bazen insanın kendi telefon nosu bile aklına gelmeyebiliyor. Bu durumda senelerce yapılan çalışmalar birkaç saatte bir de adayın heyecanlanabilen yapısı söz konusu ise ne derece sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilecektir.
Yedincisi köklü üniversitelerin birçoğunda doçentlik için sözlü isteği söz konusu değilken yeni kurulan küçük üniversitelerin bazılarında güya kalite adına sözlü istenmesi mantıksız değil mi acaba... Özellikle küçük üniversitelerde bu durum daha fazla birilerinin egosunu tatmin adına kullanılmaya müsait olmuyor mu?
Sekizincisi zaten doçentlik kadrosu belli kimseler için açılmıyor mu? Dolayısıyla zaten alınacak kişi hakkında önceden karar verilmişse bu durumda sözlü sınavı ne derece anlamlı acaba... Ayrıca çekilen stresler ve yapılan masraflar bu durumda ne derece anlamlı duruyor...
Dokuzuncusu doçentlik kadrosu alınana kadar akademisyenler gerek yoğun stres gerek mobbing vs.. oldukça yıpranıyor. Bu durum daha sonra yapması gereken çalışmalarla ilgili akademisyende isteksizliğe ve soğumaya yol açabiliyor. Bu da en verimli olması gereken bir durumda akademisyenin verimsizliğine ve gerek mesleğinden gerekse bulunduğu ortamdan soğuması sebebiyle, faturanın verimsizlik olarak çıkasına neden oluyor. Bu durumda kaybeden hepimiz oluyoruz.
Duyarlılığınız sebebiyle sizlere ve İnternethaber ailesine çok teşekkür ederim.
Arkadaşlar İnternethaber'den Muhammet Şakiroğlu'na şu yazıyı yazdım. O da bana şöyle cevap verdi:
"Değerlendirme ve katkılarınız için teşekkür ederim. Konuyu yazmaya devam edeceğim bu sebeple her katkı benim için değerli.
Hürmetler,
Muhammet"
Kendisi sağ olsun çok duyarlı biri....
Muhammet Bey'e yazdığım yazı ise şu şekilde;
Selamun Aleyküm Muhammet Bey! İnternethaber'in sıkı takipçisiyim, diyebilirim. Yazarların yazılarını da okumaktayım. Bugün üniversitelerle ilgili YÖK bu sorunu neden çözmüyor? başlıklı bir yazı yazmışsınız. Bir akademisyen olarak elinize, kaleminize sağlık, diyorum. Daha önce de İnternethaber ailesinden Selman Öğüt Bey'in bu tarz yazıları olurdu. Sizler de olmasa biz akademisyenlerin sesini duyuracak mecralar yok desek yeridir.
Değerli Hocam! Ben yeni kurulmuş bir üniversitede akademisyenim. Şuan doçentlik dosyam jüride incelemede... İncelemede çıkacak sonucun akabinde muhtemelen sözlüyle muhatap olacağım...
Öncelikle şuna değinmekte fayda görüyorum ki doçentlikte sözlü isteyen üniversite sayısı memurlar.net 'in verilerine göre sadece 16 tane. Yani tüm üniversitelerin yaklaşık %20'sine tekabül ediyor. Dolayısıyla sözlü isteyen üniversite mensupları için burada bir eşitsizlik söz konusu olmuyor mu?
İkincisi sözlü isteyen yerlerde eğer jürilerden biri veya birkaçı dosya incelemede olumsuz vermişse bu durumda hem kendi jüriye gelmeyebiliyor, hem de yedeklerden etkileyebildikleri varsa onları da etki alanına almak suretiyle sözlü jürisi sürecini sekteye uğratıyor. Öyle ki bilim dallarına mensup insanların dahil oldukları whatsapp gruplarında bile bu duruma dair haberleşmeler yapılabiliyor. Bu durum mağduriyete sebebiyet veriyor. Örneğin 1,5 sene önce doçentlik ünvanını almaya hak kazanmış bir akademisyen abimiz hala sözlü olmak için bekleyebiliyor.
Üçüncüsü UAK artık sözlüye katılan üyelerin yol harcırahı vs... masraflarını karşılamadığı için bazı yerlerde masraflar sözlü olacak adaya karşılatılabiliyor. Nitekim aday akademisyen doçent olabilmek için her şeye razı hale gelebiliyor. Hatta aday akademisyenden iller arası mesafeden özel araçla gel beni al şeklinde talepte bulunanlar bile çıkabiliyor. Bu durum pek de etik olmasa olmasa gerek...
Dördüncüsü bazı alanlarda jüriye giren Prof. hocalarımızın alana dair çalışmalarına bakıldığında doçent adayının çalışması kadar araştırması olmayabiliyor. Bu durumda aday tebrik edileceğine bazen, bu kadar çok çalışma ancak özensizce yapılabilir tarzında, rencide edilebiliyor.
Beşincisi sözlü jürisine girecek Prof. hocalarımız, öncelikle rektör ya da dekan tarafından kapıda karşılanıp, verecekleri karara dair etki altına alınabiliyor. Söz gelimi doçent adayı eğer üstüne karşı yalakalığı beceremeyen biriyse bu kendisi için olumsuz bir duruma yol açabiliyor.
Altıncısı insanoğlu yer yer heyecanlanabilen bir yapıya sahip olabiliyor. Bunun yanı sıra insan bazı zamanlarda çok iyi bildiği telefon numarasını vs... bile unutabiliyor. Hatta bazen insanın kendi telefon nosu bile aklına gelmeyebiliyor. Bu durumda senelerce yapılan çalışmalar birkaç saatte bir de adayın heyecanlanabilen yapısı söz konusu ise ne derece sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilecektir.
Yedincisi köklü üniversitelerin birçoğunda doçentlik için sözlü isteği söz konusu değilken yeni kurulan küçük üniversitelerin bazılarında güya kalite adına sözlü istenmesi mantıksız değil mi acaba... Özellikle küçük üniversitelerde bu durum daha fazla birilerinin egosunu tatmin adına kullanılmaya müsait olmuyor mu?
Sekizincisi zaten doçentlik kadrosu belli kimseler için açılmıyor mu? Dolayısıyla zaten alınacak kişi hakkında önceden karar verilmişse bu durumda sözlü sınavı ne derece anlamlı acaba... Ayrıca çekilen stresler ve yapılan masraflar bu durumda ne derece anlamlı duruyor...
Dokuzuncusu doçentlik kadrosu alınana kadar akademisyenler gerek yoğun stres gerek mobbing vs.. oldukça yıpranıyor. Bu durum daha sonra yapması gereken çalışmalarla ilgili akademisyende isteksizliğe ve soğumaya yol açabiliyor. Bu da en verimli olması gereken bir durumda akademisyenin verimsizliğine ve gerek mesleğinden gerekse bulunduğu ortamdan soğuması sebebiyle, faturanın verimsizlik olarak çıkasına neden oluyor. Bu durumda kaybeden hepimiz oluyoruz.
Duyarlılığınız sebebiyle sizlere ve İnternethaber ailesine çok teşekkür ederim.