Şarkıcıyken efsane olmak!: Ahmet Özhan çoğumuzun tanıdığı değerli bir sanatçı. Müzikal anlamda olduğu kadar karakteriyle de öyle. Materyal dünya şarkılarından yüzünü derin hayatın ilahi seslerine dönmesi de malumunuz. 1950 doğumlu Ahmet Özhan'ın ilahileri ile ilk defa 1990 çıkışlı Güldeste 1 albümüyle ve İsm-i Sübhan Virdin mi Var eserini dinleyerek tanıştık. Kimileri Özhan'ın ilahilerini çok yavaş bularak yabancıladı - ki bu arkadaşlar genellikle Grup Genç'in Sevdaları Yaşamak albümündeki Örtü Uğruna gibi ezgileri tercih ederler - ancak bestenin ötesindeki güftenin ihtiva ettiği gelenekten beslenen heyecanı ıskaladılar. Kimileri de onun tüm ilahi albümlerini 2016 Temmuz ayında çöp olan Hüzünlü Gurbet albümü gibi zannederek hakir gördü. Başka eleştiriler de ihtimaldir. İlhan İrem'in de Özhan'a benzer bir yönelişi var. 2006 çıkışlı Cennet İlahileri albümünde Aşk Kapıları, Hu, Müjde gibi parçaları mevcut. Özellikle Hu (Deja vu)'da İrem'in güçlü sanatsal tarzı çok belirgin. Tabi, Özhan'da olduğu gibi İrem'in de ilahileri diğer şarkılarının gölgesinde kalmıştır. Ancak bu durum şaşılacak bir şey değil. Çünkü ilahiler daha spesifik bir kitleye hitap eder ve bu kitlenin etkinliği de zaman geçtikçe azalıyor. Erkan Mutlu, Eşref Ziya Terzi, Mehmet Emin Ay, Mustafa Demirci ve Mustafa Cihat gibi yerli birçok ilahi sanatçımız var. 90'lı yıllarda oldukça popüler olan ilahi ve ezgiler mesela İbrahim Tanrıkulu'nun Yiğit ezgisi gibileri artık yok. Zamanın ruhu ya da Zeitgeist mi dersiniz yoksa sosyal bilim tarihselciliği mi dersiniz bilinmez ancak bu manevi atmosferi besleyen eserler bitti. Awakening Music gibi lokal çalışmaları saymazsak şimdi Batı'nın - aynı kasetin arkalı önlü çevrilip durduğu gibi - sürekli tekrar ettiği ve sadece materyal hislerden beslenen şarkıları, aynı zamanda onun arkasından giden yerli kopyaları toplumu istila ediyor. Bir ekolü takip edenler o ekolü geçecek eserleri asla çıkaramazlar. Batı'yı takip ettik, etmeye de devam edeceğiz. Bu nedenle - nadir eserler hariç - eserlerimiz hep onların gölgesinde birer taklit olarak kalacak. Dil ve kültürümüzü hatırlayacağımız ve yeniden anlayacağımız güne kadar... Konumuz Ahmet Özhan'a yeniden gelelim. İşte onun ilahilerinin en güzellerinden beş örnek: 1- İsm-i Sübhan Virdin mi Var Bu ilahi 90'ların sonları Ramazan ayında Kanal 7'de sahura doğru Esmaü'l Hüsna ile çıkardı. Bir çoğumuzun dinlediği ilk ilahi olma özelliği vardır. Ne güzel günlerdi... 2- Can Yine Bülbül Oldu Büyük sufi Niyazi Mısri'nin güftesi ile mükemmele ulaşan ilahi. Hele "Gönül ol bahre daldı, Dilim tutuldu kaldı" kısmı var ki zincir kopuyor. Bir açık hava konserinde ve yağmur yağarken binlercesiyle ıslanarak dinlediğinizi düşünün. 3- Şu Benim Divane Gönlüm Hubdan huba (sevgiden sevgiye) yol aldıran bir ilahi. Dinlediğinizde içinize tanımlayamadığınız bir sızı düşer. 4- A Sultanım Değerini içinde geçen "İrham bi fazl-ı şeyhina Geylani" ifadesinden alan ve kalp çarpıntısı yapan harika ilahi. 5- Yunus Diye Anlatılmaz, dinlemeniz gerek. İçinde dertli bir "sen" varsa...
Şarkıcıyken efsane olmak!: Ahmet Özhan çoğumuzun tanıdığı değerli bir sanatçı. Müzikal anlamda olduğu kadar karakteriyle de öyle. Materyal dünya şarkılarından yüzünü derin hayatın ilahi seslerine dönmesi de malumunuz. 1950 doğumlu Ahmet Özhan'ın ilahileri ile ilk defa 1990 çıkışlı Güldeste 1 albümüyle ve İsm-i Sübhan Virdin mi Var eserini dinleyerek tanıştık. Kimileri Özhan'ın ilahilerini çok yavaş bularak yabancıladı - ki bu arkadaşlar genellikle Grup Genç'in Sevdaları Yaşamak albümündeki Örtü Uğruna gibi ezgileri tercih ederler - ancak bestenin ötesindeki güftenin ihtiva ettiği gelenekten beslenen heyecanı ıskaladılar. Kimileri de onun tüm ilahi albümlerini 2016 Temmuz ayında çöp olan Hüzünlü Gurbet albümü gibi zannederek hakir gördü. Başka eleştiriler de ihtimaldir. İlhan İrem'in de Özhan'a benzer bir yönelişi var. 2006 çıkışlı Cennet İlahileri albümünde Aşk Kapıları, Hu, Müjde gibi parçaları mevcut. Özellikle Hu (Deja vu)'da İrem'in güçlü sanatsal tarzı çok belirgin. Tabi, Özhan'da olduğu gibi İrem'in de ilahileri diğer şarkılarının gölgesinde kalmıştır. Ancak bu durum şaşılacak bir şey değil. Çünkü ilahiler daha spesifik bir kitleye hitap eder ve bu kitlenin etkinliği de zaman geçtikçe azalıyor. Erkan Mutlu, Eşref Ziya Terzi, Mehmet Emin Ay, Mustafa Demirci ve Mustafa Cihat gibi yerli birçok ilahi sanatçımız var. 90'lı yıllarda oldukça popüler olan ilahi ve ezgiler mesela İbrahim Tanrıkulu'nun Yiğit ezgisi gibileri artık yok. Zamanın ruhu ya da Zeitgeist mi dersiniz yoksa sosyal bilim tarihselciliği mi dersiniz bilinmez ancak bu manevi atmosferi besleyen eserler bitti. Awakening Music gibi lokal çalışmaları saymazsak şimdi Batı'nın - aynı kasetin arkalı önlü çevrilip durduğu gibi - sürekli tekrar ettiği ve sadece materyal hislerden beslenen şarkıları, aynı zamanda onun arkasından giden yerli kopyaları toplumu istila ediyor. Bir ekolü takip edenler o ekolü geçecek eserleri asla çıkaramazlar. Batı'yı takip ettik, etmeye de devam edeceğiz. Bu nedenle - nadir eserler hariç - eserlerimiz hep onların gölgesinde birer taklit olarak kalacak. Dil ve kültürümüzü hatırlayacağımız ve yeniden anlayacağımız güne kadar... Konumuz Ahmet Özhan'a yeniden gelelim. İşte onun ilahilerinin en güzellerinden beş örnek: 1- İsm-i Sübhan Virdin mi Var Bu ilahi 90'ların sonları Ramazan ayında Kanal 7'de sahura doğru Esmaü'l Hüsna ile çıkardı. Bir çoğumuzun dinlediği ilk ilahi olma özelliği vardır. Ne güzel günlerdi... 2- Can Yine Bülbül Oldu Büyük sufi Niyazi Mısri'nin güftesi ile mükemmele ulaşan ilahi. Hele "Gönül ol bahre daldı, Dilim tutuldu kaldı" kısmı var ki zincir kopuyor. Bir açık hava konserinde ve yağmur yağarken binlercesiyle ıslanarak dinlediğinizi düşünün. 3- Şu Benim Divane Gönlüm Hubdan huba (sevgiden sevgiye) yol aldıran bir ilahi. Dinlediğinizde içinize tanımlayamadığınız bir sızı düşer. 4- A Sultanım Değerini içinde geçen "İrham bi fazl-ı şeyhina Geylani" ifadesinden alan ve kalp çarpıntısı yapan harika ilahi. 5- Yunus Diye Anlatılmaz, dinlemeniz gerek. İçinde dertli bir "sen" varsa...