Editörler : Lanet


Editör
15 Ekim 2020 22:23

Kadın Şairlerimiz.

Ani Hatun,

Türk şair ve hattat. 17. yy Divan Şairidir. Gerçek adı Fatma'dır.

Döneminde ''Hace-i Zenan'' ( Kadınların Hocası ) olarak anılmıştır. Şairliğin yanısıra,hattat olarak da ün yapmıştır, öyle ki hattatlığı şairliğini geçtiği de söylenir.

'' Feramuş itti hayli dem beni yad itmeden kaldı

Benim çok sevdigim mahzunu dilşad itmeden kaldı ''

Zeynep Hatun

Bilinen ilk kadın divan şairidir. asıl adı Zeynü' n Nisa'dır.

Fatih Sultan Mehmed döneminde yaşamış ve hatta Fatih Sultan Mehmed'e platonik aşık olduğu rivayet edilir. Şairliğinin yanısıra, beste yapabilecek kadar musiki eğitimlidir.

Keşfet nikabını yeri göğü münevver et

Bu âlem anasırı firdevs-i enver et

Depret lebini cüşe getir hacz-i kevseri

Anber saçını çöz bu cinanı muattar et

Hattın berat verdi saba yeline dedi

Tez er Hatay'aa Çin'i tamam et müseehhar et

Yâra yolunda âşk ile derdinden ölenin

Kim der sana ki hecr ile cânın mükedder et

Zeynep çü dost zülfü gibi tarümarsın

Divane olma şiirini divan ü defter et

Zeyneb ko meyli zinet-i dunyaya zen gibi

Merdane var Sade-dil ol terk-i ziver it

Adile Sultan

1825 yılında İstanbul'da doğmuştur, Sultan II. Mahmud'un kızıdır.

Saray çevresinde iyi bir eğitim almıştır. Aruzun yanısıra hece ölçüsüyle de şiirler yazmıştır.

Hem kızını hem de kocasını kaybetmiş ve bu acılar şiirine de yansımıştır.

Var iken destgirim sen gibi bir şah-ı zi-şanım,

Kime arz eyleyim, eyle meded hal-i perişanım,

Hazinedarzâde Fıtnat Hanım

1842 yılında Trabzon'da doğmuştur.

Dönemin Trabzon Valisi Hazinedarzâde Abdullah Paşa'nın kızıdır. Şiiri çok seven Fıtnam Hanım, ne yazık ki şiir ve edebiyattan nefret eden biri ile evlendirilmiştir. Güzelliği ile İstanbul'a ün salan Fıtnam Hanım'a eşi şiir yazmayı yasaklamıştır.

Güller utanıp kızarır, o gonca gibi güzel gülünce.

Sünbül kıskançlıktan eğilir o saç bükülünce.

Nigar Hanım

1856'da İstanbulda doğdu. Babası Macar asıllıdır. Öğrenimini Kadıköy Fransız okulunda yaptı. Özel olarak Türkçe, Arapca ve Farsca dersleri aldı. Çok iyi piyano çaldığı, sekiz dili konuştuğu ve şiire küçük yaşta başladığı biliniyor. Fransızca'yı ve Fransız edebiyatını çok iyi öğrendi. 14 yaşında talihsiz bir evlilik yaptı. Mutsuz geçen birkaç yıldan sonra ayrıldı ve edebiyata ağırlık verdi. Döneminde kadının sosyal hayattaki yerinin değişmesi gerektiği görüşüne öncülük etti.

Ruh-i nalanıma girdin yine sen

Yine ettin beni vakf-ı şiven

Çırpınıp inleyerek her gece ben

Ölürüm her gece sensizlikten

Yükselir ahlarım, Allah'a

Leyla Hanım

Sudur'dan Moralı Zâde Hâmid Efendi'nin kızı ve Keçecizâde İzzet Molla'nın yeğeni. Çocuk denecek yaşta babasını kaybetti, aynı dönemde evlendirildi, bir hafta içinde ayrıldı. Dönemin ünlü şairleri ve dayısı olan Keçecizade İzzet Molla'dan özel ders adı. Saray kadınlarıyla yakın ilişkisi olduğu bilinen, iyi eğitimli ve çok kültürlü bir şair. Hazır cevaplığı ve şakacılığı ile de tanınır. Mevlevi tarikatına katıldı. Mihri Hatun kadar olmasa da kadın duygularını dile getirmesi ve döneminin koşullarında bir kadın için serbest sayılabilecek söyleyişiyle dikkat çeker. Edebi bir çevrede yaşadığı için verimli bir şair. Şiir dili açık ve sade. Bir Divanı var. 1848'de yaşamını yitirdi.

Mihri Hatun

1460 ya da 1461'de Amasya'da doğdu ve 1506'da yine burada öldü. Asıl adı Mihrünnisa ya da Fahrünnisa. ''Mihri'' mahlasını kendisi de bir şair olan babası Mehmet Çelebi bin Yahya'dan (Belâyi) aldı. Hiç evlenmedi. Sultan 2. Bayezid ve oğlu Şehzade Ahmed'in Amasya Valiliği sırasında kentte toplanan bilgin ve sanatkarların meclislerine katıldı. Mihri Hatun, Zeynep Hatunla birlikte adı bilinen ilk Türk kadın şairlerinden. Güzelliğiyle bölgede ün salan Mihri Hatun, sade bir dille yazdığı kaside ve gazelleriyle tanınır. Diğer divan şairi kadınlardan aşkı çekinmeden kullanmasıyla ayrılır. Şairi Necati Bey'i kendisine örnek aldığı, şiirlerini Necati Bey'e gönderip fikrini öğrenmeye çalıştığı iddiaları da var. Söylentilere göre Necati Bey ile aralarında duygusal yakınlaşma vardı. Ayrıca şiirlerinde, Müyyedzâde Abdurrahman Çelebi ve Sinan Paşazâde İskender Çelebi'ye duyduğu aşka dair ipuçlarına da rastlanır. Mihri Hanım Divanı 1967'de Moskova'da basıldı.

Ben umardım ki seni yâr-ı vefâdâr olasın

Ne bileydim ki seni böyle cefâkâr olasın

Hele sen kâide-î cevrde eksik komadın

Dostluk hakkı ise ancağ ola var olasın

Leyla Saz

Leyla Saz, 1934'te Soyadı Kanunu'nun çıkmasından sonra Saz soyadını almıştır. Bu soyadını almasının nedenini ise, '' Kendimi bildim bileli günüm müziksiz geçmedi '' ifadesiyle açıklamıştır.

Abdülmecid'den Vahdeddin'e kadar bütün padişahların döneminde yaşadı. Ancak Abdülmecid Sarayı'nda geçen çocukluk dönemi yetişmesinde büyük rol oynamıştır. Sanki ilk duyduğu sesler annesinin ninnisinden sonra sarayın duvarlarında yankılanan saz ve sözlerdir. Nitekim bu çevre onu şiire götürecek ve ilk şiirini ondört yaşında iken yazacaktır. Ancak, besteci yanı şair yanından daha öndedir.

Leyla Hanım'ın, '' Yaslı gittim şen geldim '' mısrasıyla başlayan marşı bilhassa Cumhuriyetin ilk yıllarında çok beğenilmiş, uzun süre dillerden düşmemiştir. Atatürk'ün de çok sevdiği Mani oluyor halimi takrire hicabım şarkısının sözleri ve Nerdesin, nerde acep gamla bıraktın da beni şarkısının bestesi, '' Seni sevda çiçeğim, tac-ı serim '' şarkısının sözleri Leyla Saz'a aittir.

Halide Nusret Zorlutuna

İlk şiirini 1917 yılında yazdı. Şiirlerin yanı sıra romanlarda yazdı. Yazar Emine Işınsu'nun annesi, Pınar Kür'ün ise teyzesidir.

Ünlü şair Yahya Kemal'in şiirlerini ezberlediği ender şairlerden birisi olarak bilinir. Uzun yıllar öğretmenlik yaptı. Öğretmenlik mesleğini çok sevdi ve kendisinin öğretmen olmak için yaratıldığı inancını her zaman ifade etti.

Halide Nusret ipek kalpli bir şair olarak tanınıyor. Genç yaşlarından itibaren sosyal kuruluşlarda ve hayır cemiyetlerinde çalıştı. Türk Kadınlar Birliği, Türk Ocakları, Halkevleri, Muallimler Birliği, Yardım Sevenler Derneği, Söroptomistler, Çocuk Haklarını Müdafaa Cemiyeti ve Çocuk Esirgeme Kurumu (Himaye-i Etfal Cemiyeti) yönetim kurullarında uzun yıllar hizmet verdi. 1959'da Türk Anneler Derneği'ni kuruluşuna öncülük etti. Türk Dil Kurumu'nun da kurucu üyelerindendi.

Çekil bu gölgeli yolda gezinme?

Bahar, bakışların yine pek sarhoş.

Yanılıp gönlüme misafir inme:

Kapısı kilitli, mihrabı bomboş

Mabettir orası, meyhane değil!

Altınlı başında papatya niçin?

Sarı saçlarına pembe gül takın!

Git bahar, gönlümde ibadet için,

Diz çöken kızları ürkütme sakın,

Kalbime girme, o kâşâne değil!

Ziyalar, kokular, renkler, çiçekler?

Ömrünün her günü bir başka düğün,

Bülbüller koynunda aşkı çiçekler

Güller dökülürler göğsüne bütün!..

Gerçekten güzelsin, efsane değil!

Git bahar, git bahar, uzaklarda gül!

Denize renginden bırak hediye

Ufuklarda gezin, semaya süzül

Sokulma kalbime peymane diye

Gördüklerin kandil, peymane değil!

Gülten Akın

Şiirlerimde ezilenleri, çocukları, kadınları, ekmek parası için göçmek zorunda kalıp yolda telef olanları, evleri, kentleri, doğayı insanı ve hayatı anlattım der. Gülten Akın ilk dönem şiirlerinde daha bireysel, daha sonraki şiirlerinde ise toplumsal yönü ön plana çıkar. 1956'da üniversite yıllarında tanıştığı, yarım asrı geçen evlilikleri boyunca büyük bir sevgi ve aşkla bağlı kaldığı Yaşar Cankoçak ile hayatını birleştirir. 1 erkek, 4 kız, 5 çocuğu olur.

Gülerken yüzün

Dem çeken bir güvercinin sesini

İçin için büyüyen çimenleri

Baharda lunaparkı, bayram yerini

Ve alışkanlıklar dışında her şeyi

Gülerken yüzün

Aşıyor geçmişin acılarını

Kendini yarına değiştiriyor

Gülerken yüzün

Sanki çarmıhını kırmışsın

Senin ve ardından geleceklerin

Aylası alnına düşmüş gecenin

Oturmuş ağlıyor kendisi

Bunu öyle candan öyle yürekten

Öyle bir tutkuyla istiyorum ki

Aklımda hep öyle kalmalısın

Nilgün Marmara

Nilgün Marmara'nın şiirleri bir içe dönüştür. Kimi zaman şehrin karmaşalı, fakir ve pis yüzü kendini gösterse de şiirleri soyuttur. Onun şiirleri dış dünyaya açılan pencere değil, aksine kapanan kapılardır. Belki de bu nedenle ayna ve kendine dönük göz imgeleri şiirlerinde en çok tekrarlanan imgelerdendir.

Sylvia Plath'ın yalnızlığa ve hayata bakışı Nilgün Marmara'yı çok etkiledi. Yazgıları da birbirlerine benzedi. Plath 1963 yılında 30 yaşındayken Londra'da, Marmara ise 1987 yılında 29 yaşında İstanbul'da beşinci kattaki evinin yatak odası penceresinden atlayarak intihar etti.

Çok yalnızım, mutsuzum

Göründüğüm gibi değilim aslında

Karanlıklarda kaybolmuşum

Bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır

Aradıkça batıyorum karanlık kuyulara

Kimse duymuyor çığlıklarımı

Duyan aldırış etmiyor çekip kurtarmak istemiyor

Bense insanların bu ilgisizliği karşısında ilgiye susamışım

Ümidimi yitirmişim

Biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim

Arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye

Veda edeceğim.

Didem Madak

1970 İzmir doğumlu şair Didem Madak, 90'lı yıllarda öne çıkan şiirleri ile çeşitli edebiyat dergilerinde adını duyurmaya başlamışsa da Madak'ın özellikle son yıllarda giderek genişleyen bir okur kitlesine sahip olduğu söylenebilir.

Bir zamanlar kendimi

Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.

Kaç metredir benim yokluğum?

Benden daha çok var sanmıştım.

Benim yokluğumdan dünyaya

Bir elbise çıkar sanmıştım.

Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan

Sonunda ben de alıştım.

Ah...dedim sonra,

Ah!


yabaniii1453
Memur
18 Ekim 2020 21:07

Güzel yazılar (;


Lanet
Editor
21 Ekim 2020 20:20

Teşekkür ederim, sen buralara uğrar mıydın:)

yabaniii1453, 4 yıl önce

Güzel yazılar (;


yabaniii1453
Memur
22 Ekim 2020 18:31

Uğradığım mekanlar mevcut buralarda (;

Toplam 5 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi