Bir bölüme emek vermiş araştırma görevlisine öğretim üyesi kadrosuna atanmada öncelik verilmesi gerektiğine hiçbir zaman katılamıyorum. Dışardan denilen diğer adayların kendi bölümüne, işine veya memlekete ne tür katkılarda bulunduğunu nerden bileceksiniz. Bir kişinin kadroya atanmasının gerekçesi o bölümde çalışmış, yükünü çekmiş, bilindik kişi olması olamaz. Çalışmasının karşılığını herkes alıyor zaten kimse bedava çalışmıyor. Mevzuatta da içerden-dışardan ayrımı yapılmıyor olmasını gayet yerinde buluyorum. Yani örneğin bir doçent kendi bölümünde açılan profesör kadrosuna başvuranlar arasında en yetkin kişi değilse 30 sene de geçse kadroyu diğer başvuranlar almalı. Özel şartlar yazılmadan bu rekabet ortamı oluşturuldukça akademi güçlenecektir. Bunun dışındaki yöntemlerin hepsi torpildir.
Bir bölüme emek vermiş araştırma görevlisine öğretim üyesi kadrosuna atanmada öncelik verilmesi gerektiğine hiçbir zaman katılamıyorum. Dışardan denilen diğer adayların kendi bölümüne, işine veya memlekete ne tür katkılarda bulunduğunu nerden bileceksiniz. Bir kişinin kadroya atanmasının gerekçesi o bölümde çalışmış, yükünü çekmiş, bilindik kişi olması olamaz. Çalışmasının karşılığını herkes alıyor zaten kimse bedava çalışmıyor. Mevzuatta da içerden-dışardan ayrımı yapılmıyor olmasını gayet yerinde buluyorum. Yani örneğin bir doçent kendi bölümünde açılan profesör kadrosuna başvuranlar arasında en yetkin kişi değilse 30 sene de geçse kadroyu diğer başvuranlar almalı. Özel şartlar yazılmadan bu rekabet ortamı oluşturuldukça akademi güçlenecektir. Bunun dışındaki yöntemlerin hepsi torpildir.
Ozgurde , 2 yıl önce
Sayın Hocam,
sanırım yazdıklarımı tam olarak okumadınız. Zira, ben birinin yattığı yerden kadroya alınması gerektiğinden söz etmedim. Liyakat gibi bir belirsiz kavram üzerinden tartışmayı da yürütmeyi anlamlı bulmuyorum. Örneğin, sizin örneğinizden hareketle yüksek puanlar almış bir aday düşünelim. Dandik bir dolu dergide, 3-4. isim olarak yer almış, dandik kongrelerde puanlar toplamış, tr dizinli kalitesiz dergilerden, kalitesiz editörlerin topladığı, hakemliğin bile yapılmadığı kitaplarda bölüm yazmış puanları toplamış bir aday düşünülelim. Mario gibi puan toplamış.
Diğer aday ise gitmiş q1 yayın yapmış 2-3 tane. birinci yazar olarak hem de, ya da gitmiş mesela uluslararası bir sempozyuma invited speaker olarak katılmış. Bu arada da başvurduğu bölümün iç işleyişine ve özerkliğine saygı duyup irtibat kurup, görücüye çıkmaya cesaret etmiş. Gitmiş başvurduğu bölüm öğrencilerine seminer vermiş, hjocalarıyla mülakata-toplantıya çıkmış.. Ama sizin "liyakatlı" adayınız, biz buna Mario diyelim, kalitesiz faaliyetleriyle topladığı yüksek puana sığınıp, bölümle irtibata geçmeye bile tenezzül ve cesaret etmemiş hadi beni alın diye bir anda ortaya çıkmış. Mario mu liyakatli diğer aday mı hocam bu örnekte mesela? Yarın doçentliğe başvurunca ve sağlam bir jüriden puanı yüksek ama çalışmaları kalitesiz diye red alınca da mı ağlayacak Mario?
Konuyu kişiselleştirmeyin lütfen, ben ilk örneği veren hocamıza ilişkin bir durumdan söz etmedim, genel durumda bir istisna halinden söz ettim, bölümlerin özerkliğini vurguladım. Liyakat kelimesi son 20 yıllık süreçte içi özellikle boşaltılan bir kavram. Araş. Gör sınavlarında dahi, en yüksek ALES puanına sahip, dil puanı en yüksek, okul puanı en iyi öğrenciyi seçmeyebiliyoruz; neye bakıyoruz, kendini bilim sınavında nasıl ifade ettiğine, planlarına, bilimsel networkteki, uluslararası alandaki yerine veya hedeflerine bakıyoruz. Daha uzun uzun yazarım ama sanırım derdimi anlatabildim.
Ha evet, Mario'ları gerçekten o kadrolar için aylarca çalışıp uğraş veren (yani sizin dediğinizin tam tersi olan, yatmayan ve çabalayan) insanların asalakları olarak değerlendirmekte bir beis görmüyorum.
Not: bölümün kendi arş. gör. lisini yükseltmesi meselesine girmedim bile. Ki o konuda da dolu argümanım var; arş. gör. zamanında sınavlarla o bölüme girebilmiş, bölüme deli gibi emek vermiş, sabah akşam her işe koşmuş, bu arada puan da toplayabilmiş, hatta emeğini sömürmelerine, projelerine çökmelerine bile göz yummuş mesela, ama sonra yine Mariolar gelip bu insanın hakkına çökmüş. Yan gelip yatmak öyle mi?
Not 2: Ben kadrosuna çökülmüş biri değilim bu arada. Ne arş. gör. olarak ne de aday dr. öğr. üyesi olarak.