"Bağışıklık sistemimizi nasıl güçlü tutabiliriz Hepimiz her gün bir yığın mikroba maruz kalıyoruz. Ancak her mikrop bizi hasta edemiyor. Bazen bağışıklık sistemimiz bizi bu mikroplara karşı korurken, bazen de yerle yeksan olabiliyoruz. Bu durum, o dönem bağışıklık sistemimizin ne kadar güçlü olduğuna bağlıdır. Bağışıklık sistemimizi zayıf düşüren bir çok etken var. Sağlıksız beslenme, hava kirliliği, elektromanyetik kirlilik, gıdalarımızdaki ve deterjanlarımızdaki kimyasallar, stres vs. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanların bunların çoğundan uzak durması ve bu etkenleri düzeltmeleri mümkün olamıyor. Örneğin hava kirliliğine karşı, tek başımıza ne yapabiliriz? Veya Japonya'da patlayan nükleer santrale karşı kendimizi nasıl savunabiliriz? Ancak yine bile yapabileceğimiz bir şey var : Bağışıklık sistemimizi güçlü tutmak. Pekiyi nasıl? 1) Öncelikle sağlıklı besleneceğiz. a) Glisemik indeksi düşük beslenmeliyiz. Hasta hücreleri daha da besleyecek şekerden uzak duracağız. Karatay Sağlıklı Beslenmesi ile bunu kolaylıkla sağlayabiliriz. b) Un ufak olmuş gıdalardan uzak durmalıyız. Buğdayın un ufak olmuş hali olan unlu gıdalardan, meyvelerin un ufak olmuş hali meyve sularından uzak durmalıyız. Bu gıdaların sindirimi çok çabuk olur, hızla şekere dönüşüp kana karışır ve kan şekerimizi yükseltir. Çok çabuk da acıktırır. Oysa posası olan gıdaların sindirimi uzun sürer. Uzun süre sindirim sistemimizde yol alır. Kan şekerini yavaş yükseltir. Yavaş yükselen kan şekeri, yavaş düşer. Hipoglisemiye girmeyiz. Çabuk acıktırmadığı için de sık sık yeme ihtiyacımız olmaz, kilo almayız. Organlarımız yağlanmaz, metabolizma dengesi bozulmaz. c) Günde 2, en fazla 3 öğün yiyerek, akşamları da yatmadan en az 4 saat önce yemeğimizi bitirerek, vücudumuzun aralarda dinlenmesini ve leptin hormonu üreterek depo yağları yakmasını sağlamalıyız. ç) Bağışıklık sistemini güçlendireceği düşünülerek, hastalara bolca pekmez ve bal verilir oysa bu yanlıştır. Pekmez, meyvenin un ufak olmuş halinin bir de kaynatılarak iyice şeker hale getirilmiş formudur. Un ufak olmuş ve kaynatılmış meyvede artık bir fayda kalmadığı gibi, bolca bulunan fruktoz şekeri karaciğeri yağlandırır, metabolizmanın dengesini bozar. Bal da fruktozdur. Sağlıklı kişilerin, doğal balı sınırlı tüketmesi sıkıntı yaratmayabilir ancak diyabet, kanser gibi hastalığı olanların baldaki fruktoz şekerinden de uzak durması gerekmektedir. d) Gluten/gliyadin içeren her türlü tahıldan uzak durulmalıdır. Özellikle bir hastalığını tedavi etmek isteyenlerin buğday veya bulguru dahi tüketmemeleri önemlidir. Gluten, insanların kolay sindiremediği, çoğu kişinin vücudunun kabul etmediği bir protein grubudur. Sindirim rahatsızlıkları, alerjiler, kronik hastalıklar hatta bazı psikolojik hastalıklar glutensiz diyetlerle tedavi edilebilmektedir. Gluten, vücudu yorarak bağışıklık sisteminin yükünü arttırır. Prof.Dr.Canan Karatay, bilinenin aksine pirinçte de gluten olduğunu söyler. Gluten ile ilgili daha detaylı bilgi için woto.com/gluten dosyamızı okumanızı öneririz. e) Probiyotiklerin tüketimini arttırmalıyız. Bunlar evde yapılan yoğurt, kefir, sirke, turşudur. Bağışıklık sisteminin güçlü olması için bağırsak florasının sağlıklı olması elzemdir. Bağırsaklarımızda faydalı mikroplar gibi zararlı mikroplar da bulunmaktadır. Faydalı mikropların sayısını arttırmak önemlidir. Bu sayede yediklerimizden alacağımız vitamin ve mineralleri çok daha etkin bir şekilde alabiliriz. Glutenli ve şekerli gıdalar, bağırsaklarımızdaki faydalı mikropları yok ettiği gibi, zararlı mikropların da beslenmesini ve artmasını sağlar. Bağırsak floramızı düzeltmek için probiyotik gıdaları tüketmekle birlikte, glutenli ve şekerli gıdalardan uzak durmamız şarttır. f) Kemik suyu, paça çorbası, işkembe çorbası gibi çorbaları ve sakatatları sık sık tüketmeliyiz. Bu gıdalar şifa deposudur. Yüksek kolajen içerirler. Kolajen, eklem ve bağ dokusuna, sorunlu bağırsak sistemine iyi geldiği gibi, hücre dokusunun onarılmasında da önemli rol oynar. Prof.Dr. Ahmet Aydın'ın kemik suyu için verdiği detaylar ve tarifini burada bulabilirsiniz : Kemik Suyu Çorbası g) Kavrulmamış kuruyemişleri bol bol tüketmeliyiz. Bunlardan alacağımız vitamin ve mineraller oldukça fazladır. Canan Karatay'ın sık sık tekrar ettiği sözü hatırlatalım : "Fındık fıstık çıtır çıtır, hem kan yapar hem ısıtır." h) Trans yağlardan uzak durmalı, sağlıklı yağları tüketmeliyiz. Sağlıklı yağlar; soğuk sıkım zeytinyağı, doğal tereyağı, kuyruk yağı ve balık yağıdır. Bunların dışındaki ayçiçek, mısır özü ve fındık yağının soğuk sıkım üretimi yaygın değildir. Olsa dahi çok çabuk bozulurlar, trans yağa dönüşürler. Prof.Dr.Canan Karatay, soğuk sıkım zeytinyağı için "anne sütü" der. ı) Pakete girmiş, endüstri ürünü tüm gıdalardan uzak durmalıyız. Bu gıdalarda vücudumuz için zehirli olan birçok kimyasal katkı maddesi mevcuttur. Ayrıca trans yağ doludur. i) Yemeklerimizde sağlıklı kaya tuzu kullanmalı, rafine tuzdan uzak durmalıyız. j) Sebze ve meyveleri mevsiminde tüketmeliyiz. Doğal gıdalarla beslenmeliyiz. Mevsimsiz tüketilen sebze ve meyvelerin tarım ilacı dolu olduğunu unutmamalıyız. k) Bize alerji yapan şeyleri tespit etmeye çalışıp, bunlardan uzak durmalıyız. Özellikle ciddi hastalıkları olanların, mümkünse gıda intoleransı testlerinden destek alması olumlu olacaktır. Alerjiler, bağışıklık sistemini çok fazla meşgul eder ve diğer sorunlarla ilgilenmesine fırsat bırakmaz. Dr. Ümit Aktaş, gıda intoleransı konusunda, gluten ve endüstri mayası intoleransının çok yaygın olduğunu, herhangi bir gıda intolerans testi yapılmadan önce, glutenli yiyeceklerden ve endüstri mayası ile yapılan gıdalardan uzak durulması gerektiğini söyler. l) Yemeklerimizi trans yağa dönüşmeyecek şekilde ve kısık ateşte pişirmeliyiz. Izgara yaptığımız gıdaları yakmamalı, yanık olan yerlerini yememeliyiz. Pişirirken ocaktan alıp fırına sokmak gibi farklı pişirme yöntemlerini aynı yemek üzerinde kullanmamalıyız. m) Mutfağımızda kullandığımız tencere tavalar, paslanmaz çelik, cam veya seramik olmalı, teflon/seramik kaplama tencere tavalardan uzak durmalıyız. Ayrıca mikrodalga fırınları da kullanmamalıyız. Su kaynattığımız "kettle"ların ve çay demleme makinalarının, plastik olanlarından uzak durmalı, cam veya paslanmaz çelik olanlarını kullanmalıyız. n) Mümkünse damacana su yerine, arıtma suyu kullanmalıyız. Hatta evimize gelen şebeke suyu dahi arıtıp, yıkanırken vs klora/flora maruz kalmamalıyız. Yanı sıra, musluk suyu ile birlikte kullanılan temizlik kimyasalları (örneğin banyoda kullandığımız şampuan, vücut jeli vb) , musluk suyundaki klorla etkileşime girerek çok daha fazla zararlı hale gelmektedir. O sebeple, arıtma sisteminde önceliğin musluk suyuna verilmesi önerilmektedir. 2) Çamaşır suyu gibi agresif ve koku yayan tüm kimyasal deterjanlardan uzak durmalıyız. Şampuanlar, diş macunları, çamaşır yumuşatıcıları, parfüm, saç boyası, makyaj malzemesi dahil kozmetikler bu kimyasallara dahildir. Bunların yerine karbonat, sirke, arap sabunu, beyaz/zeytinyağlı sabun rahatlıkla kullanılabilir. Saç boyası için de doğal kına tercih edilebilir. woto.com/dogaltemizlik dosyamızı okumanızı öneririz. 3) Elektromanyetik kirlilik yaratan tüm cihazlardan ve ortamlardan uzak durmalıyız. Cep telefonları, Wi-Fi internet bağlantıları, saç kurutma makinaları bunlara dahildir. Hatta büyük alışveriş merkezlerinin her yerinde dolaşan metrelerce elektrik kabloları, alışveriş merkezlerinde çok fazla yorulmamızın sebebidir. Yüksek gerilim hatları da ciddi elektromanyetik kirlilik sebebidir. Hatta buralarda yaşayan hamilelerin çocuklarında doğumsal anomaliler görüldüğü çeşitli kaynaklarda yazmaktadır. 4) Düzenli uyku uyumalıyız. Uyumadan önce odalarımız havalandırılmalı ve yatağımız sıcak olmalıdır. Prof. Dr. Canan Karatay, yatağımıza gerçek yün battaniye serip üzerine pamuklu çarşaf sermemizi önermektedir. Hatta kemik ağrıları olanların gece sıcak su torbası ile yatmalarını ve özellikle kışın, gerçek yün içlik giymelerini öğütler. Uykularımız esnasında odamız zifiri karanlık olmalıdır. Gerekirse göz bandı kullanılmalıdır. Bunun sebebi, kansere karşı koruyucu olan melatonin hormonunun zifiri karanlıkta salgılanıyor olmasıdır. Çocuklarımızı karanlıkta uyumaya alıştırmalı, karanlıktan korkan çocukların uyuyana kadar ışıkta, uyuduktan sonra karanlıkta uyumasını sağlamalıyız. Prizlerde gece boyunca yanan, ufak şirin ışıkları kullanmamamız, yine bu sebeple önemlidir. 5) Evimizi sık sık havalandırmalı, evin badanasının, mobilyasının, mutfaktaki ocağın ürettiği kirli havanın dışarı çıkmasını sağlamalıyız. Unutulmamalı ki, evimizin havası, dışarının havasından çoğu zaman daha kirlidir. Varsa, alerjik öksürük, rinit, astım gibi hastalıklara sebep olan ve karaciğerimiz için zehirli badana küflerinden kesinlikle kurtulmalıyız. 6) Her gün mutlaka en az 20 dakika normal tempomuzda ve açık havada yürümeliyiz. Çok kilosu olanlar belli bir kilo verene kadar yürüyüşü erteleyebilirler ancak rahatladıkları kiloya geldiklerinde yürüyüşe başlamalılar. 7) Kendimizi stresten mümkün olabildiğince uzak tutmalıyız. Stres, bağışıklık sistemini çok çabuk düşüren önemli bir etkendir. Bu hayat koşullarında stresten uzak durmak çok mümkün olmasa da, en azından bizi mutsuz eden insanlardan uzak durup, bizi mutlu eden insanları çevremizde barındırmakla başlayabiliriz. Kendimize hobiler edinip, sevdiğimiz müzikleri dinleyerek mutlu olduğumuz anları çoğaltmalıyız. 8) Tüm bu önlemlerle birlikte, bağışıklık sistemini güçlü tutmak adına Prof. Dr. Canan Karatay'ın üzerinde önemle durduğu doğru vücut değerleri şöyledir : * İnsülin : 5'in altında olmalı * D vitamini : 80 hatta 100 ng/ml'nin üstünde olmalı. Kanser gibi ciddi hastalıkları olanların 150 ng/ml üstüne çıkması gerektiğini söyler. * B12 vitamini : 800-1000 pg/ml aralığında, hatta kanser gibi hastalıkları olanların 1000 pg/ml'nin de üzerinde olması gerektiğini belirtir. Demir, magnezyum, potasyum, sodyum gibi vücudumuzun dengesi için önemli minerallerin de dengeli olmasıyla birlikte bağışıklık sistemimiz güçlü ve sağlıklı bir şekilde bizi hastalıklara karşı koruyacaktır. Çevremizde hastalık yapıcı her etkene karşı durmak mümkün değildir. Ancak bağışıklık sistemimizi güçlü tuttuğumuz sürece, mümkün olduğunca hastalanmaz, hasta olsak dahi hafif atlatabiliriz. Yukarıda bahsi geçen önlemlerin hepsini, bir anda uygulamak elbette mümkün değildir. Bu bir yaşam şeklidir ve zamanla oturur. Şartlarımızda göre, hepsini yapabilmek de mümkün olmayabilir. Ancak bir kısmını dahi yapmak büyük fark yaratacaktır."
"Bağışıklık sistemimizi nasıl güçlü tutabiliriz Hepimiz her gün bir yığın mikroba maruz kalıyoruz. Ancak her mikrop bizi hasta edemiyor. Bazen bağışıklık sistemimiz bizi bu mikroplara karşı korurken, bazen de yerle yeksan olabiliyoruz. Bu durum, o dönem bağışıklık sistemimizin ne kadar güçlü olduğuna bağlıdır. Bağışıklık sistemimizi zayıf düşüren bir çok etken var. Sağlıksız beslenme, hava kirliliği, elektromanyetik kirlilik, gıdalarımızdaki ve deterjanlarımızdaki kimyasallar, stres vs. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanların bunların çoğundan uzak durması ve bu etkenleri düzeltmeleri mümkün olamıyor. Örneğin hava kirliliğine karşı, tek başımıza ne yapabiliriz? Veya Japonya'da patlayan nükleer santrale karşı kendimizi nasıl savunabiliriz? Ancak yine bile yapabileceğimiz bir şey var : Bağışıklık sistemimizi güçlü tutmak. Pekiyi nasıl? 1) Öncelikle sağlıklı besleneceğiz. a) Glisemik indeksi düşük beslenmeliyiz. Hasta hücreleri daha da besleyecek şekerden uzak duracağız. Karatay Sağlıklı Beslenmesi ile bunu kolaylıkla sağlayabiliriz. b) Un ufak olmuş gıdalardan uzak durmalıyız. Buğdayın un ufak olmuş hali olan unlu gıdalardan, meyvelerin un ufak olmuş hali meyve sularından uzak durmalıyız. Bu gıdaların sindirimi çok çabuk olur, hızla şekere dönüşüp kana karışır ve kan şekerimizi yükseltir. Çok çabuk da acıktırır. Oysa posası olan gıdaların sindirimi uzun sürer. Uzun süre sindirim sistemimizde yol alır. Kan şekerini yavaş yükseltir. Yavaş yükselen kan şekeri, yavaş düşer. Hipoglisemiye girmeyiz. Çabuk acıktırmadığı için de sık sık yeme ihtiyacımız olmaz, kilo almayız. Organlarımız yağlanmaz, metabolizma dengesi bozulmaz. c) Günde 2, en fazla 3 öğün yiyerek, akşamları da yatmadan en az 4 saat önce yemeğimizi bitirerek, vücudumuzun aralarda dinlenmesini ve leptin hormonu üreterek depo yağları yakmasını sağlamalıyız. ç) Bağışıklık sistemini güçlendireceği düşünülerek, hastalara bolca pekmez ve bal verilir oysa bu yanlıştır. Pekmez, meyvenin un ufak olmuş halinin bir de kaynatılarak iyice şeker hale getirilmiş formudur. Un ufak olmuş ve kaynatılmış meyvede artık bir fayda kalmadığı gibi, bolca bulunan fruktoz şekeri karaciğeri yağlandırır, metabolizmanın dengesini bozar. Bal da fruktozdur. Sağlıklı kişilerin, doğal balı sınırlı tüketmesi sıkıntı yaratmayabilir ancak diyabet, kanser gibi hastalığı olanların baldaki fruktoz şekerinden de uzak durması gerekmektedir. d) Gluten/gliyadin içeren her türlü tahıldan uzak durulmalıdır. Özellikle bir hastalığını tedavi etmek isteyenlerin buğday veya bulguru dahi tüketmemeleri önemlidir. Gluten, insanların kolay sindiremediği, çoğu kişinin vücudunun kabul etmediği bir protein grubudur. Sindirim rahatsızlıkları, alerjiler, kronik hastalıklar hatta bazı psikolojik hastalıklar glutensiz diyetlerle tedavi edilebilmektedir. Gluten, vücudu yorarak bağışıklık sisteminin yükünü arttırır. Prof.Dr.Canan Karatay, bilinenin aksine pirinçte de gluten olduğunu söyler. Gluten ile ilgili daha detaylı bilgi için woto.com/gluten dosyamızı okumanızı öneririz. e) Probiyotiklerin tüketimini arttırmalıyız. Bunlar evde yapılan yoğurt, kefir, sirke, turşudur. Bağışıklık sisteminin güçlü olması için bağırsak florasının sağlıklı olması elzemdir. Bağırsaklarımızda faydalı mikroplar gibi zararlı mikroplar da bulunmaktadır. Faydalı mikropların sayısını arttırmak önemlidir. Bu sayede yediklerimizden alacağımız vitamin ve mineralleri çok daha etkin bir şekilde alabiliriz. Glutenli ve şekerli gıdalar, bağırsaklarımızdaki faydalı mikropları yok ettiği gibi, zararlı mikropların da beslenmesini ve artmasını sağlar. Bağırsak floramızı düzeltmek için probiyotik gıdaları tüketmekle birlikte, glutenli ve şekerli gıdalardan uzak durmamız şarttır. f) Kemik suyu, paça çorbası, işkembe çorbası gibi çorbaları ve sakatatları sık sık tüketmeliyiz. Bu gıdalar şifa deposudur. Yüksek kolajen içerirler. Kolajen, eklem ve bağ dokusuna, sorunlu bağırsak sistemine iyi geldiği gibi, hücre dokusunun onarılmasında da önemli rol oynar. Prof.Dr. Ahmet Aydın'ın kemik suyu için verdiği detaylar ve tarifini burada bulabilirsiniz : Kemik Suyu Çorbası g) Kavrulmamış kuruyemişleri bol bol tüketmeliyiz. Bunlardan alacağımız vitamin ve mineraller oldukça fazladır. Canan Karatay'ın sık sık tekrar ettiği sözü hatırlatalım : "Fındık fıstık çıtır çıtır, hem kan yapar hem ısıtır." h) Trans yağlardan uzak durmalı, sağlıklı yağları tüketmeliyiz. Sağlıklı yağlar; soğuk sıkım zeytinyağı, doğal tereyağı, kuyruk yağı ve balık yağıdır. Bunların dışındaki ayçiçek, mısır özü ve fındık yağının soğuk sıkım üretimi yaygın değildir. Olsa dahi çok çabuk bozulurlar, trans yağa dönüşürler. Prof.Dr.Canan Karatay, soğuk sıkım zeytinyağı için "anne sütü" der. ı) Pakete girmiş, endüstri ürünü tüm gıdalardan uzak durmalıyız. Bu gıdalarda vücudumuz için zehirli olan birçok kimyasal katkı maddesi mevcuttur. Ayrıca trans yağ doludur. i) Yemeklerimizde sağlıklı kaya tuzu kullanmalı, rafine tuzdan uzak durmalıyız. j) Sebze ve meyveleri mevsiminde tüketmeliyiz. Doğal gıdalarla beslenmeliyiz. Mevsimsiz tüketilen sebze ve meyvelerin tarım ilacı dolu olduğunu unutmamalıyız. k) Bize alerji yapan şeyleri tespit etmeye çalışıp, bunlardan uzak durmalıyız. Özellikle ciddi hastalıkları olanların, mümkünse gıda intoleransı testlerinden destek alması olumlu olacaktır. Alerjiler, bağışıklık sistemini çok fazla meşgul eder ve diğer sorunlarla ilgilenmesine fırsat bırakmaz. Dr. Ümit Aktaş, gıda intoleransı konusunda, gluten ve endüstri mayası intoleransının çok yaygın olduğunu, herhangi bir gıda intolerans testi yapılmadan önce, glutenli yiyeceklerden ve endüstri mayası ile yapılan gıdalardan uzak durulması gerektiğini söyler. l) Yemeklerimizi trans yağa dönüşmeyecek şekilde ve kısık ateşte pişirmeliyiz. Izgara yaptığımız gıdaları yakmamalı, yanık olan yerlerini yememeliyiz. Pişirirken ocaktan alıp fırına sokmak gibi farklı pişirme yöntemlerini aynı yemek üzerinde kullanmamalıyız. m) Mutfağımızda kullandığımız tencere tavalar, paslanmaz çelik, cam veya seramik olmalı, teflon/seramik kaplama tencere tavalardan uzak durmalıyız. Ayrıca mikrodalga fırınları da kullanmamalıyız. Su kaynattığımız "kettle"ların ve çay demleme makinalarının, plastik olanlarından uzak durmalı, cam veya paslanmaz çelik olanlarını kullanmalıyız. n) Mümkünse damacana su yerine, arıtma suyu kullanmalıyız. Hatta evimize gelen şebeke suyu dahi arıtıp, yıkanırken vs klora/flora maruz kalmamalıyız. Yanı sıra, musluk suyu ile birlikte kullanılan temizlik kimyasalları (örneğin banyoda kullandığımız şampuan, vücut jeli vb) , musluk suyundaki klorla etkileşime girerek çok daha fazla zararlı hale gelmektedir. O sebeple, arıtma sisteminde önceliğin musluk suyuna verilmesi önerilmektedir. 2) Çamaşır suyu gibi agresif ve koku yayan tüm kimyasal deterjanlardan uzak durmalıyız. Şampuanlar, diş macunları, çamaşır yumuşatıcıları, parfüm, saç boyası, makyaj malzemesi dahil kozmetikler bu kimyasallara dahildir. Bunların yerine karbonat, sirke, arap sabunu, beyaz/zeytinyağlı sabun rahatlıkla kullanılabilir. Saç boyası için de doğal kına tercih edilebilir. woto.com/dogaltemizlik dosyamızı okumanızı öneririz. 3) Elektromanyetik kirlilik yaratan tüm cihazlardan ve ortamlardan uzak durmalıyız. Cep telefonları, Wi-Fi internet bağlantıları, saç kurutma makinaları bunlara dahildir. Hatta büyük alışveriş merkezlerinin her yerinde dolaşan metrelerce elektrik kabloları, alışveriş merkezlerinde çok fazla yorulmamızın sebebidir. Yüksek gerilim hatları da ciddi elektromanyetik kirlilik sebebidir. Hatta buralarda yaşayan hamilelerin çocuklarında doğumsal anomaliler görüldüğü çeşitli kaynaklarda yazmaktadır. 4) Düzenli uyku uyumalıyız. Uyumadan önce odalarımız havalandırılmalı ve yatağımız sıcak olmalıdır. Prof. Dr. Canan Karatay, yatağımıza gerçek yün battaniye serip üzerine pamuklu çarşaf sermemizi önermektedir. Hatta kemik ağrıları olanların gece sıcak su torbası ile yatmalarını ve özellikle kışın, gerçek yün içlik giymelerini öğütler. Uykularımız esnasında odamız zifiri karanlık olmalıdır. Gerekirse göz bandı kullanılmalıdır. Bunun sebebi, kansere karşı koruyucu olan melatonin hormonunun zifiri karanlıkta salgılanıyor olmasıdır. Çocuklarımızı karanlıkta uyumaya alıştırmalı, karanlıktan korkan çocukların uyuyana kadar ışıkta, uyuduktan sonra karanlıkta uyumasını sağlamalıyız. Prizlerde gece boyunca yanan, ufak şirin ışıkları kullanmamamız, yine bu sebeple önemlidir. 5) Evimizi sık sık havalandırmalı, evin badanasının, mobilyasının, mutfaktaki ocağın ürettiği kirli havanın dışarı çıkmasını sağlamalıyız. Unutulmamalı ki, evimizin havası, dışarının havasından çoğu zaman daha kirlidir. Varsa, alerjik öksürük, rinit, astım gibi hastalıklara sebep olan ve karaciğerimiz için zehirli badana küflerinden kesinlikle kurtulmalıyız. 6) Her gün mutlaka en az 20 dakika normal tempomuzda ve açık havada yürümeliyiz. Çok kilosu olanlar belli bir kilo verene kadar yürüyüşü erteleyebilirler ancak rahatladıkları kiloya geldiklerinde yürüyüşe başlamalılar. 7) Kendimizi stresten mümkün olabildiğince uzak tutmalıyız. Stres, bağışıklık sistemini çok çabuk düşüren önemli bir etkendir. Bu hayat koşullarında stresten uzak durmak çok mümkün olmasa da, en azından bizi mutsuz eden insanlardan uzak durup, bizi mutlu eden insanları çevremizde barındırmakla başlayabiliriz. Kendimize hobiler edinip, sevdiğimiz müzikleri dinleyerek mutlu olduğumuz anları çoğaltmalıyız. 8) Tüm bu önlemlerle birlikte, bağışıklık sistemini güçlü tutmak adına Prof. Dr. Canan Karatay'ın üzerinde önemle durduğu doğru vücut değerleri şöyledir : * İnsülin : 5'in altında olmalı * D vitamini : 80 hatta 100 ng/ml'nin üstünde olmalı. Kanser gibi ciddi hastalıkları olanların 150 ng/ml üstüne çıkması gerektiğini söyler. * B12 vitamini : 800-1000 pg/ml aralığında, hatta kanser gibi hastalıkları olanların 1000 pg/ml'nin de üzerinde olması gerektiğini belirtir. Demir, magnezyum, potasyum, sodyum gibi vücudumuzun dengesi için önemli minerallerin de dengeli olmasıyla birlikte bağışıklık sistemimiz güçlü ve sağlıklı bir şekilde bizi hastalıklara karşı koruyacaktır. Çevremizde hastalık yapıcı her etkene karşı durmak mümkün değildir. Ancak bağışıklık sistemimizi güçlü tuttuğumuz sürece, mümkün olduğunca hastalanmaz, hasta olsak dahi hafif atlatabiliriz. Yukarıda bahsi geçen önlemlerin hepsini, bir anda uygulamak elbette mümkün değildir. Bu bir yaşam şeklidir ve zamanla oturur. Şartlarımızda göre, hepsini yapabilmek de mümkün olmayabilir. Ancak bir kısmını dahi yapmak büyük fark yaratacaktır."