EMRAH ŞAHİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/37580)
Karar Tarihi: 20/10/2020
Başvuru, devlet memurluğundan çıkarılma işleminin iptali istemiyle açılan davada, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargılaması esas alınarak karar verilmesi ve kullanılan dil nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu, tahsil ettiği belediye gelirlerini uhdesinde tuttuğu iddiasıyla hakkında açılan idari soruşturma sonucunda devlet memurluğundan çıkarılmıştır. Aynı eylemler nedeniyle hakkında açılan kamu davası sonucunda zimmet suçu nedeniyle başvurucu hapis cezasına mahkûm edilmiş ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılma işlemine karşı açtığı dava da reddedilmiştir. Başvurucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargısı süreci esas alınarak davanın reddedildiğini, bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucunun şikâyeti dikkate alındığında somut başvurunun masumiyet karinesinin ikinci yönü bakımından incelenmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda alıntılanan ilkeler uyarınca masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken önemli olan husus; yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği, ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığı ve münhasıran ceza yargılaması sonucunda verilen hükme dayanıp dayanmadığıdır.
Somut olayda Bafra Ağır Ceza Mahkemesi yargılama sonunda başvurucuya isnat edilen suçla ilgili olarak mahkumiyet hükmü kurmuş ancak 5271 sayılı Kanun un 231. maddesinin başvurucuya isnat edilen suça uygulanabilir olduğunu tespit ederek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiş ve dolayısıyla beş yıllık denetim süresinin suç işlenilmeden geçirilmesi hâlinde başvurucu hakkında açılan kamu davasının düşmesi imkânını tanımıştır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesi uyarınca sanık hakkında hukuki sonuç doğurmadığı dikkate alındığında başvurucunun masumiyet karinesinin devam ettiği açıktır.
Masumiyet karinesinin devam ediyor oluşu, başvurucuya zimmet suçunu gerçekleştirdiği, işlediği yönünde bir ithamda/beyanda/imada bulunulmamasını gerektirir. Diğer taraftan bu durum başvurucuya, ceza hukuku alanına girilmeden aynı eylemleri nedeniyle daha hafif ispat külfetinde disiplin hukuku sınırları dahilinde kalınarak hukuki sorumluluk yüklenilmesine engel değildir.
Yukarıda anılan ilkeler çerçevesinde, ceza gerektiren herhangi bir suç isnat edilen ancak kesin olarak mahkûm edilmemiş bulunan bir kişiye yönelik hukuki kararın kişinin suçlu olduğu yönünde bir görüşü yansıtması hâlinde masumiyet karinesinin ihlal edilmiş olacağı unutulmamalıdır.
Mahkeme, disiplin cezasının hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşırken disiplin soruşturması süreci ve dosya kapsamında bulunan diğer deliller üzerinden bir değerlendirme yaparak başvurucunun disiplin cezası gerektiren fiili gerçekleştirdiği sonucuna ulaşmıştır. Bu bağlamda mahkemenin salt hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargılaması sürecine ve bu yargılama sonucunda verilen karara dayanmadığı açıktır. Bu aşamada masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediğinin anlaşılabilmesi adına açıklığa kavuşturulması gereken husus mahkemenin idari davanın sınırları içinde kalıp kalmadığı ve kullandığı dilin başvurucunun masumiyeti üzerine gölge düşürüp düşürmediğidir.
Mahkeme ret gerekçesinde başvurucu için zimmetine geçirdiği ifadesini kullanmış ve cümlenin devamında fiilin sübut bulduğunu ifade etmiştir. Mahkeme, bu fiili memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket olarak nitelemiş ve karşılığının devlet memurluğundan çıkarma cezası olduğunu ifade etmiştir. Mahkeme, bu nitelemeyi yaparken özensiz bir dil kullanmış olsa da sonuca ulaşırken başvurucunun eyleme ilişkin ikrarından, disiplin soruşturmasına ilişkin bilgi ve belgelerden hareket etmiş ve bunu yaparken başvurucunun masumiyetine gölge düşürecek şekilde ceza yargılamasını esas almamış ve/veya ceza yargılaması sürecini sorgulamamıştır. Bununla beraber, eylemin 657 sayılı Kanun'un 125. maddesi hükmüyle örtüşüp örtüşmediğini denetleyen mahkemenin, sübut bulduğunu ifade ettiği eylemin asıl olarak657 sayılı Kanun'da düzenlenen yüz kızartıcı ve utanç verici hareket eylemi olduğu da açıktır.
Bu bağlamda, disiplin soruşturması çerçevesinde elde edilen bilgi ve belgeleri hükme esas alan ve disiplin cezasına temel teşkil eden memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket eylemine yönelik olarak değerlendirmede bulunan Mahkemenin masumiyet karinesinin sağladığı güvenceyi ortadan kaldıracak biçimde, idari davanın sınırlarının dışına çıkarak ceza hukuku alanında kalan bir suç isnadında bulunduğu söylenemez.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Anayasa?nın 36. maddesi ile 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE
EMRAH ŞAHİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/37580)
Karar Tarihi: 20/10/2020
Başvuru, devlet memurluğundan çıkarılma işleminin iptali istemiyle açılan davada, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargılaması esas alınarak karar verilmesi ve kullanılan dil nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu, tahsil ettiği belediye gelirlerini uhdesinde tuttuğu iddiasıyla hakkında açılan idari soruşturma sonucunda devlet memurluğundan çıkarılmıştır. Aynı eylemler nedeniyle hakkında açılan kamu davası sonucunda zimmet suçu nedeniyle başvurucu hapis cezasına mahkûm edilmiş ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılma işlemine karşı açtığı dava da reddedilmiştir. Başvurucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargısı süreci esas alınarak davanın reddedildiğini, bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucunun şikâyeti dikkate alındığında somut başvurunun masumiyet karinesinin ikinci yönü bakımından incelenmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda alıntılanan ilkeler uyarınca masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken önemli olan husus; yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği, ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığı ve münhasıran ceza yargılaması sonucunda verilen hükme dayanıp dayanmadığıdır.
Somut olayda Bafra Ağır Ceza Mahkemesi yargılama sonunda başvurucuya isnat edilen suçla ilgili olarak mahkumiyet hükmü kurmuş ancak 5271 sayılı Kanun un 231. maddesinin başvurucuya isnat edilen suça uygulanabilir olduğunu tespit ederek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiş ve dolayısıyla beş yıllık denetim süresinin suç işlenilmeden geçirilmesi hâlinde başvurucu hakkında açılan kamu davasının düşmesi imkânını tanımıştır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesi uyarınca sanık hakkında hukuki sonuç doğurmadığı dikkate alındığında başvurucunun masumiyet karinesinin devam ettiği açıktır.
Masumiyet karinesinin devam ediyor oluşu, başvurucuya zimmet suçunu gerçekleştirdiği, işlediği yönünde bir ithamda/beyanda/imada bulunulmamasını gerektirir. Diğer taraftan bu durum başvurucuya, ceza hukuku alanına girilmeden aynı eylemleri nedeniyle daha hafif ispat külfetinde disiplin hukuku sınırları dahilinde kalınarak hukuki sorumluluk yüklenilmesine engel değildir.
Yukarıda anılan ilkeler çerçevesinde, ceza gerektiren herhangi bir suç isnat edilen ancak kesin olarak mahkûm edilmemiş bulunan bir kişiye yönelik hukuki kararın kişinin suçlu olduğu yönünde bir görüşü yansıtması hâlinde masumiyet karinesinin ihlal edilmiş olacağı unutulmamalıdır.
Mahkeme, disiplin cezasının hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşırken disiplin soruşturması süreci ve dosya kapsamında bulunan diğer deliller üzerinden bir değerlendirme yaparak başvurucunun disiplin cezası gerektiren fiili gerçekleştirdiği sonucuna ulaşmıştır. Bu bağlamda mahkemenin salt hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargılaması sürecine ve bu yargılama sonucunda verilen karara dayanmadığı açıktır. Bu aşamada masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediğinin anlaşılabilmesi adına açıklığa kavuşturulması gereken husus mahkemenin idari davanın sınırları içinde kalıp kalmadığı ve kullandığı dilin başvurucunun masumiyeti üzerine gölge düşürüp düşürmediğidir.
Mahkeme ret gerekçesinde başvurucu için zimmetine geçirdiği ifadesini kullanmış ve cümlenin devamında fiilin sübut bulduğunu ifade etmiştir. Mahkeme, bu fiili memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket olarak nitelemiş ve karşılığının devlet memurluğundan çıkarma cezası olduğunu ifade etmiştir. Mahkeme, bu nitelemeyi yaparken özensiz bir dil kullanmış olsa da sonuca ulaşırken başvurucunun eyleme ilişkin ikrarından, disiplin soruşturmasına ilişkin bilgi ve belgelerden hareket etmiş ve bunu yaparken başvurucunun masumiyetine gölge düşürecek şekilde ceza yargılamasını esas almamış ve/veya ceza yargılaması sürecini sorgulamamıştır. Bununla beraber, eylemin 657 sayılı Kanun'un 125. maddesi hükmüyle örtüşüp örtüşmediğini denetleyen mahkemenin, sübut bulduğunu ifade ettiği eylemin asıl olarak657 sayılı Kanun'da düzenlenen yüz kızartıcı ve utanç verici hareket eylemi olduğu da açıktır.
Bu bağlamda, disiplin soruşturması çerçevesinde elde edilen bilgi ve belgeleri hükme esas alan ve disiplin cezasına temel teşkil eden memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket eylemine yönelik olarak değerlendirmede bulunan Mahkemenin masumiyet karinesinin sağladığı güvenceyi ortadan kaldıracak biçimde, idari davanın sınırlarının dışına çıkarak ceza hukuku alanında kalan bir suç isnadında bulunduğu söylenemez.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Anayasa?nın 36. maddesi ile 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE