Anayasa Mahkemesi 11.6.2018 tarihli ve 2015/6075 başvuru numaralı Galip Şahin başvurusu hakkında verdiği kararında masumiyet karinesi güvencesinden bahsederken;
"Güvencenin ilk boyutu kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir diğer ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu boyutunun kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunulmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir. Güvencenin ikinci boyutu ise ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir." denilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin 2.7.2020 tarihli ve 2016/13566 başvuru numaralı Hüseyin Sezer başvurusu hakkında verdiği kararında;
?55.Disiplin suçuna ve ceza yargılamasına konu eylemlerin aynı olduğu hallerde disiplin soruşturmasıyla ilgili uyuşmazlıklara bakan idari mahkemelerin fiilin sübutuyla ilgili olarak ceza mahkemesinin ulaştığı kanaate saygı göstermesi ve bunu sorgulayacak ifadeler kullanmaması beklenir. Aksi taktirde kişinin ceza mahkemesinden beraat etmiş olmasının bir anlamı kalmaz. Bu bakımdan idari mahkemeler dahil devletin diğer otoritelerinin beraat kararından şüphe duyulmasına yol açacak biçimde hareket etmekten kaçınmaları gerekir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Barış Baş, § 62).? ifadelerine yer verilmek suretiyle, idari yargılamada ceza mahkemesince ulaşılan kanaatin esas alınması ve bu kararda şüphe duyulmaması gerektiği belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi yine bu kararında;
?58. Kullanılan ifadelere bakıldığında ceza mahkemesi kararında ulaşılan sonucun tartışmaya açılmasının yanında kararı okuyanlarda başvurucunun üzerine atılı suçu işlediği izleniminin oluşmasına sebebiyet verildiği görülmektedir. Bu durumda beraat kararı anlamsız hala gelmiş ve başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmüş; öte yandan iki yargı kolu arasında başvurucunun gizliliğinin ihlali suçunu işleyip işlemediğiyle ilgili olarak çelişkili kararların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla masumiyet karinesinin ikinci boyutu ihlal edilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz: Barış Baş § 65).
59. Ayrıca Ceza Mahkemesinin ulaştığı kanaatin isabetli olmadığının veya hatalı olduğunun düşünülmesinin, İdare Mahkemesinin başvurucunun masumiyetine saygı gösterme yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Ceza Mahkemesi kararındaki isabetsizlik masumiyet karinesine istisna getirilmesini gerektiren bir durum değildir. Masumiyet karinesine saygı gösterilmesindeki kamusal yarar, bazı durumlarda haksızlık teşkil eden fiili işleyenin disiplin yönünden yaptırımsız kalmasını bile haklılaştıracak derecede önemlidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz: Barış Baş, § 66)." ifadelerine yer verilmiştir.
Anılan Anayasa Mahkemesi kararları birlikte değerlendirildiğinde;
her iki yargı kolu arasında çelişkili kararların ortaya çıkmaması, ceza yargılamasında verilen beraat veya ceza soruşturması aşamasında verilen takipsizlik kararına idari yargı yerlerince de uyulması Anayasa ile güvence altına alınan ve adil yargılanma hakkının bir unsuru olan ?masumiyet karinesinin? bir gereğidir.
Anayasa Mahkemesi 11.6.2018 tarihli ve 2015/6075 başvuru numaralı Galip Şahin başvurusu hakkında verdiği kararında masumiyet karinesi güvencesinden bahsederken;
"Güvencenin ilk boyutu kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir diğer ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu boyutunun kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunulmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir. Güvencenin ikinci boyutu ise ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir." denilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin 2.7.2020 tarihli ve 2016/13566 başvuru numaralı Hüseyin Sezer başvurusu hakkında verdiği kararında;
?55.Disiplin suçuna ve ceza yargılamasına konu eylemlerin aynı olduğu hallerde disiplin soruşturmasıyla ilgili uyuşmazlıklara bakan idari mahkemelerin fiilin sübutuyla ilgili olarak ceza mahkemesinin ulaştığı kanaate saygı göstermesi ve bunu sorgulayacak ifadeler kullanmaması beklenir. Aksi taktirde kişinin ceza mahkemesinden beraat etmiş olmasının bir anlamı kalmaz. Bu bakımdan idari mahkemeler dahil devletin diğer otoritelerinin beraat kararından şüphe duyulmasına yol açacak biçimde hareket etmekten kaçınmaları gerekir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Barış Baş, § 62).? ifadelerine yer verilmek suretiyle, idari yargılamada ceza mahkemesince ulaşılan kanaatin esas alınması ve bu kararda şüphe duyulmaması gerektiği belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi yine bu kararında;
?58. Kullanılan ifadelere bakıldığında ceza mahkemesi kararında ulaşılan sonucun tartışmaya açılmasının yanında kararı okuyanlarda başvurucunun üzerine atılı suçu işlediği izleniminin oluşmasına sebebiyet verildiği görülmektedir. Bu durumda beraat kararı anlamsız hala gelmiş ve başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmüş; öte yandan iki yargı kolu arasında başvurucunun gizliliğinin ihlali suçunu işleyip işlemediğiyle ilgili olarak çelişkili kararların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla masumiyet karinesinin ikinci boyutu ihlal edilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz: Barış Baş § 65).
59. Ayrıca Ceza Mahkemesinin ulaştığı kanaatin isabetli olmadığının veya hatalı olduğunun düşünülmesinin, İdare Mahkemesinin başvurucunun masumiyetine saygı gösterme yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Ceza Mahkemesi kararındaki isabetsizlik masumiyet karinesine istisna getirilmesini gerektiren bir durum değildir. Masumiyet karinesine saygı gösterilmesindeki kamusal yarar, bazı durumlarda haksızlık teşkil eden fiili işleyenin disiplin yönünden yaptırımsız kalmasını bile haklılaştıracak derecede önemlidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz: Barış Baş, § 66)." ifadelerine yer verilmiştir.
Anılan Anayasa Mahkemesi kararları birlikte değerlendirildiğinde;
her iki yargı kolu arasında çelişkili kararların ortaya çıkmaması, ceza yargılamasında verilen beraat veya ceza soruşturması aşamasında verilen takipsizlik kararına idari yargı yerlerince de uyulması Anayasa ile güvence altına alınan ve adil yargılanma hakkının bir unsuru olan ?masumiyet karinesinin? bir gereğidir.
mukbilyasamaz , 3 yıl önce
hocam zaten ceza mahkemesinin tarafıma verdiği suçlar yüz kızartıcı suçlar arasında yer almıyor ancak yüz kızartıcı suç maddesini öyle bir yazmışlarki oraya her türlü fiili koyabilirler. bir kanun maddesinde "gibi suçlar" ifadesi yer alabilir mi, böyle kanun mu olur. keyfiyete çok açık bir durum. fakat hukukçuların söylediği şu, idare mahkemesi ceza mahkemesinin verdiği kararlara göre hareket etmek zorunda değil. bu da elimizi kolumuzu bağlayan bir durum. tabikide bu tür hukuksuzluklar illaki üst mahkemelrden dönecektir ama çok uzun yıllar insanları mağdur ediyorlar.