Hep düşünmüşümdür polis akademileri var askeri akademiler var peki niye hakim ya da savcı akademisi yok? Öyle ki İstanbul Üniversitesi'nde Hukuk Fakültesi bitiren birinin Çukurova Üniversitesi Hukuk fakültesi mezununa göre tabi diğer süreçler bir yana hakim ya da savcı olabilme şansı mutlaka daha yüksek ona bakarsanız vakıf üniversitelerinden mezun olan hakim ve savcılarda var, bu noktada düşünülmesi ve tartışılması gereken bazı detaylar var, en başta vakıf üniversiteleri sonuçta özel üniversiteler, bu üniversiteler her ne kadar vakıf üniversitesi şeklinde ve kamusal denetim altında oldukları nitelense de birtakım özel teşebbüslerin kurdukları vakıflar tarafından yönetiliyor, burda eğitim veren akademisyenler özel teşebbüslerden maaş alıyorlar örneğin vakıf üniversitesinde profesör ya da doçent ünvanı altında görev yapan bir hukuk fakültesi dekanını ele alalım bu dekan neticede bir özel sektör çalışanı ama bu dekanın yetiştirdiği hukuk fakültesi öğrencisi ilerde devlete bağlı hakim ya da savcı olabiliyor ama bir polis ya da subay devletin akademilerinde devletin subay ve polis statüsündeki eğitimcileri tarafından yatılı ve belli bir disiplin altında eğitim alarak polis ya da subay olabiliyor o bakımdan hakimlik ve savcılıkta tıpkı polislik ve askerlik gibi devletin önemli ve nitelikli memuriyet kademeleri arasında, düşünün ki savcılık makamı emniyet teşkilatınında üzerinde bir niteliğe sahip, savcı polisin adli amiri statüsünde, hakim ise yargılamanın başındaki en üst düzey kişidir.
Elbetteki devlet üniversitesi de olsa vakıf üniversitesi de olsa neticede hepsi belli eğitim kurumları, eğitim kalitesi üniversiteden üniversiteye aynı olmayabilir, kullanılan ders kitapları ve eğitim materyalleri farklı olabilir birde eğitim kurumlarında da belli bir marka ve prestij olgusu da var ama şartlar ne olursa olsun bir akademisyenin öğrencilere sağlayabileceği eğitim çok fazla bir mesleki pratiklik sağlayamaz bu belirttiğim İstanbul Üniversitesinde hukuk fakültesinde görev yapan bir akademisyen içinde geçerli, evet akademisyen taşıdığı nitelik ve bağlı olduğu alan doğrultusunda çok büyük bir donanıma ve bilgiye sahiptir lakin gücü kampüs sınırları içerisinde teorik anlamda bilgi verebilmenin ötesine geçemez elbette belli uygulamalı eğitimler, canlandırmalı duruşma eğitimleri v.s. var fakat bunlar bile gerçek bir adliye içerisinde yürüyen olağan tempo ve akışa yetişebilir mi? Mesela polis akademilerinde polis öğrencilere suç zanlısını kıskıvrak yakalama ve etkisiz hale getirme tekniklerini, yakalanan suç zanlısına hangi hallerde kelepçe takılacağını v.s. ilk önce teorik eğitimi veriliyor akabinde bu süreçlerle ilgili belli uygulama ve pratik eğitimleri de sağlanıyor tabi tüm bu eğitim süreçleri belli bir kamusal disiplin ve otorite tarafından reel hayata en yakın seviyede sağlanıyor. Teori önemli ama teorinin pratiğe dönüşmesi ve vücut bulması çok daha önemli.
Hep düşünmüşümdür polis akademileri var askeri akademiler var peki niye hakim ya da savcı akademisi yok? Öyle ki İstanbul Üniversitesi'nde Hukuk Fakültesi bitiren birinin Çukurova Üniversitesi Hukuk fakültesi mezununa göre tabi diğer süreçler bir yana hakim ya da savcı olabilme şansı mutlaka daha yüksek ona bakarsanız vakıf üniversitelerinden mezun olan hakim ve savcılarda var, bu noktada düşünülmesi ve tartışılması gereken bazı detaylar var, en başta vakıf üniversiteleri sonuçta özel üniversiteler, bu üniversiteler her ne kadar vakıf üniversitesi şeklinde ve kamusal denetim altında oldukları nitelense de birtakım özel teşebbüslerin kurdukları vakıflar tarafından yönetiliyor, burda eğitim veren akademisyenler özel teşebbüslerden maaş alıyorlar örneğin vakıf üniversitesinde profesör ya da doçent ünvanı altında görev yapan bir hukuk fakültesi dekanını ele alalım bu dekan neticede bir özel sektör çalışanı ama bu dekanın yetiştirdiği hukuk fakültesi öğrencisi ilerde devlete bağlı hakim ya da savcı olabiliyor ama bir polis ya da subay devletin akademilerinde devletin subay ve polis statüsündeki eğitimcileri tarafından yatılı ve belli bir disiplin altında eğitim alarak polis ya da subay olabiliyor o bakımdan hakimlik ve savcılıkta tıpkı polislik ve askerlik gibi devletin önemli ve nitelikli memuriyet kademeleri arasında, düşünün ki savcılık makamı emniyet teşkilatınında üzerinde bir niteliğe sahip, savcı polisin adli amiri statüsünde, hakim ise yargılamanın başındaki en üst düzey kişidir.
Elbetteki devlet üniversitesi de olsa vakıf üniversitesi de olsa neticede hepsi belli eğitim kurumları, eğitim kalitesi üniversiteden üniversiteye aynı olmayabilir, kullanılan ders kitapları ve eğitim materyalleri farklı olabilir birde eğitim kurumlarında da belli bir marka ve prestij olgusu da var ama şartlar ne olursa olsun bir akademisyenin öğrencilere sağlayabileceği eğitim çok fazla bir mesleki pratiklik sağlayamaz bu belirttiğim İstanbul Üniversitesinde hukuk fakültesinde görev yapan bir akademisyen içinde geçerli, evet akademisyen taşıdığı nitelik ve bağlı olduğu alan doğrultusunda çok büyük bir donanıma ve bilgiye sahiptir lakin gücü kampüs sınırları içerisinde teorik anlamda bilgi verebilmenin ötesine geçemez elbette belli uygulamalı eğitimler, canlandırmalı duruşma eğitimleri v.s. var fakat bunlar bile gerçek bir adliye içerisinde yürüyen olağan tempo ve akışa yetişebilir mi? Mesela polis akademilerinde polis öğrencilere suç zanlısını kıskıvrak yakalama ve etkisiz hale getirme tekniklerini, yakalanan suç zanlısına hangi hallerde kelepçe takılacağını v.s. ilk önce teorik eğitimi veriliyor akabinde bu süreçlerle ilgili belli uygulama ve pratik eğitimleri de sağlanıyor tabi tüm bu eğitim süreçleri belli bir kamusal disiplin ve otorite tarafından reel hayata en yakın seviyede sağlanıyor. Teori önemli ama teorinin pratiğe dönüşmesi ve vücut bulması çok daha önemli.