Editörler : E.Kayı Han

xnax
Şube Müdürü
18 Haziran 2024 21:21

Sayın hocam, öncelikle sorumu hakaret etmeden düzgün bir üslupla cevapladığınız için teşekkür ederim. Gördüğünüz gibi düzgün bir şekilde sorulmuş soruya düzgün bir şekilde cevap alabilmek bile teşekkür konusu bu ülkede. Halbuki bu, herkes için en temel hak olmalıydı.

Konumuza dönecek olursak, aslında bir çalışmanın birden fazla kez yayınlanmasının uygun olmadığına dair benim de zihnime yerleşmiş bir kabul vardı. Esasen makale yayın kurallarında da genellikle çalışmanın özgün ve başka bir yerde yayınlanmamış olma şartıları yer alıyor. Benim bu konuda şüpheye düşmemin birinci sebebi, sadece bir yerde puanlanan bir çalışmanın birden fazla kez yayınlanmasının neden etik dışı sayıldığını sorgulamak. Bir çalışmadan birden fazla kez faydalanmıyorsak o çalışmadan haksız bir kazanç da elde etmiyoruz demektir. Hal böyleyken bu durum neden etik dışı sayılıyor? İkinci husus, aynı çalışmayı birden fazla kez yayınlayan profesör düzeyinde bile kişiler olması. Yani bir çalışmayı birden fazla kez yayınlamak etik dışı bir şeyse bu insanlar nasıl o seviyelere geldiler? Yani bu konu hakkında ülkemizde belirsiz, tartışmalı bir durum var gibi görünüyor.

Bu arada, yayınladığım kitap bölümlerini tekrar yayınlamayı kesinlikle düşünmüyorum. Doçentlik şartlarının değişmesi ve bu yüzden kitap bölümlerimin hiç olmasından dolayı üzgünüm. Fakat anlaşılan o ki eğer yayınlarsam bu konu ileride ayağıma dolanacak ve çalışmalarımı kurtarayım derken daha büyük sorunlarla karşılaşacağım. Zaten bu konuda bir kararlılık içinde olmayıp sadece fikir olarak düşünmüştüm. Burada sorunca da akademisyenlere diş bileyen güruh tarafından saldırıya uğradım. Konuya ilişkin fikir beyan etmek yerine saldırıya geçen bu insanların sağlıklı bir psikolojiye sahip olmadıklarını düşünüyorum. Akademimizde pek çok sorun var doğru, ama insanımızın düşünce ve davranışlarında da çok fazla sorun var. Sürekli başkalarının kusurunu aramak, onları küçük düşürmek, mobbing uygulamak, psikolojik olarak yıpratmak, ayağını kaydırmaya çalışmak ve daha neler neler. İnsanlarımız kendini geliştirmek yerine başkalarını ezmekle uğraştığı için akademimiz bozuk zaten.

Neyse daha fazla uzatmayayım. Cevabınız için tekrar teşekkür eder, iyi akşamlar dilerim.

r2dr, 11 ay önce

Bu başlığa bir süredir denk geliyorum. Tartışma amacını aşıp ister istemez kişisel varsayım ve suçlamalara dönüşmüş.

Xnax hocam merak ettiğiniz sorunun cevabı çok basit: Hayır yapamazsınız.

Eski bir çalışmanızı başka bir dergide makale, bir sempozyum bildirisi veya kitap bölümü olarak yeni bir türlerde yeniden yayınlamanız akademik etiğe aykırıdır. Burada, yaptığınız yayınlardan yalnızca birini puanlamanızın hiçbir önemi yoktur. Eylemin kendisi başlı başına etik dışıdır. Bu henüz lisans eğitiminden itibaren "metodoloji ve bilimsel araştırma teknikleri" gibi derslerde öğrencilere öğretilir. Lisansüstü eğitim süreçleri boyunca alınan "yazım teknikleri", "seminer" ve "akademik etik" gibi derslerde geleceğin bilim insanı adaylarının adeta kafasına kazınır. Zaten bu seviyeye gelen adaylar artık yavaş yavaş bildiri ve yayın işleriyle haşır neşir olmaya başladıklarından teorik olarak bildiklerini uygulamalı olarak da tecrübe ederler. Buraya yazan diğer hocalarımızın gösterdiği tepkinin altında da aslında bu yatıyor. Yeniden atama-yükseltme veya doçentlik başvurusu gibi yalnızca belirli bir seviyeye gelebilmiş bir akademisyenden hiç kimse -affınıza sığınarak- lisans birinci sınıf düzeyinde bir soru beklemez. Size verilen bazen sarkastik çoğu zaman da agresif cevapların gerekçesini bu oluşturuyor.

Konuyu doçentlik özelinde açmak gerekirse, diyelim ki aynı yayını bir başka formatta veya yeni bir dergide makale olarak yayımlattınız ve bunlardan herhangi birini puanladınız. Bu durumda puanlamak istemediğiniz yayına özgeçmişte, puanlamak istediğiniz yayına ise beyannamede yer vermeniz gerekecektir. Konu şu ki adaylar; 100 puan şartı, alana uygunluk vb. gibi asgari şartlarla ilişkili konularda beyannamede gösterdiği eserlerden sorumlu tutulurlar. Ancak etik inceleme hem beyanname hem de özgeçmişinizde bulunan bütün yayın ve bilgileri kapsar. Dolayısıyla puanlamamış olsanız bile aynı içeriği veya araştırma sonuçlarını birden fazla kez yayımlamak etik kurula sevk edilip üniversitede hakkınızda soruşturma açılmasına sebep olur. Bunun örneğine de kendi çalıştığım kurumda bu sene şahit oldum.

Eski çalışmanıza özgeçmişinizde yer vermeyip, yalnızca puanlayacağız çalışmayı beyannameye koymanız ise "yayın saklama" denen bir diğer etik ihal eylemini oluşturur. Doçentlik sürecinde yapılan ön incelemede veya eser inceleme aşamasında jüri tarafından tespit edildiği takdirde yine yukarıdaki durumla sonuçlanır.

Size şu kadar ifade edeyim. Bu yayınları puanlamaktan vazgeçseniz ve hiçbirini beyannamede göstermeseniz bile özgeçmişinizde görünmesi etiğe sevk edilmeniz için yeterlidir. Bu yayınları özgeçmişe de koymayıp bir şekilde kimsenin bu durumu fark etmediği ve doçentliğinizi aldığınız senaryoda bile kurtulmuş olmuyorsunuz. Yıllar sonra bunu fark eden ve kafaya takan biri hakkınızda şikayette bulunabilir. Sonrasında büyük ihtimalle bu şahıs(lar)la, kurumunuzla ve ÜAK ile davalar zincirine katılırsınız.

Hepsi bir yana, böyle bir eylem şikayete konu olmasa bile meslektaşlarınızın gözündeki akademik saygınlığınızı yok edecektir. Burada size yazılanları bu durumun bir ön izlemesi olarak kabul edebilirsiniz.

Burada size yazan hocalarımızın üslubu başka bir konu. O konuda fikir beyan etme gereği hissetmiyorum ancak size tavsiyem, bu kadar kişi tek bir fire vermeden size aynı şeyi, neredeyse aynı tondan anlatıyorsa durup bir düşünmenizdir. Dilerseniz çalıştığınız kurumda etik ve yazım gibi konularla ilgili meslektaşlarınıza da konuyu açabilirsiniz. Yüzünüze karşı aynı şaşkınlığı sergilemeyecek olsalar da aynı cevapları alacağınızdan emin olabilirsiniz.

Bu konu hakkında internetten pek çok kaynağa ulaşabilirsiniz. Dilimleme, salamizasyon vb. gibi kavramlar üzerine yazılıp çizilen çok fazla materyal mevcut. Basitçe COPE ilkelerini okuyarak başlayabilirsiniz. Daha basiti ise çoğu derginin yayın ilkeleri arasında "göndereceğiniz metnin daha önce başka bir yerde yayımlanmamış hatta yayımlanmak üzere herhangi bir yere gönderilmemiş olması" gibi şartların dikkatinizi çekecek olmasıdır. Bunlar daha önce sunulan sempozyum bildirilerini bile yalnızca sözlü olarak sunulmuş, özetinin bile başka bir yerde yayımlanmamış olması koşuluyla basarlar. Bu şartlar ?dergicilik? değil ?etik? gerekçelerle konulur. Çok uzun bir mesaj oldu. Umarım yardımcı olur tartışmaya son verir. Şunu bilmenizi isterim. Bu gibi kısayollara tevessül etmek, beklediğinizin aksine sizi çıkmaz yollara sürükleyecektir. Sağlıkla.


r2dr
Memur
18 Haziran 2024 23:32

Hocam, bu konu kendini tekrar eden yayınlarınızdan sağlayacağınız faydayla sınırlı değil. Siz çalışmanızı bir dergide, kitapta vb. mecralarda yayınladığınızda işin içerisine artık telif hakları da girmiş oluyor. Örneğin pek çok dergi makaleleri CC BY-NC, CC BY-NC-SA, CC BY-ND ve buna benzer lisanslarla koruma altına alırlar. Hatta pek çoğu sizden çalışmayla birlikte ayrı bir telif devir sözleşmesi doldurmanızı isterler. Aynı şeyi yayınevleri de yapar. Böylelikle çalışma sizin adınızı taşısa da onu işleme, çoğaltma, temsil, basım, yayın, dağıtım gibi içine mali konuları da alan pek çok hakkı yayıncıya devretmiş olursunuz. Yarın bir gün bu çalışmayı izinsiz olarak başka bir yerde yayınlamanız halinde hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kalırsınız. Tüm bunları, işin daha önce değindiğim etik boyutuna ek olarak söylüyorum.

Dahası, bildiğiniz gibi akademik camiada yaptığınız yayınların niteliği kadar sayısı da önem arz ediyor. Hatta günümüzde, her gün yayınlanan yüzlerce yayını nitelikçe değerlendirmek mümkün olmadığından akademisyenlerin başarısı daha çok yaptıkları yayın sayısı, aldığı atıf oranı gibi sayısal değişkenlerin dahil olduğu h-endeks ve i10 endeksi gibi bibliyometrik verilerle ölçülür hale geldi. Kendini tekrar eden yayınlar, dünyada olduğu gibi ülkemizde de pek çok kurumun itibar ettiği bu tür ölçme-değerlendirme enstrümanlarını yanıltacağı için kabul edilebilir değildir. Kaldı ki aynı içeriği önce kitap bölümü, sonra makale, sonra tamamını ve bir kısmını bildiri olarak yayımlananın evrensel bilime faydasından çok zararı vardır. Bu basitçe ve her anlamda akademik kirliliktir. Her ne kadar günümüzdeki eğilim "yayınla ya da yok ol" prensibine dayalı olsa da akademisyenlik, adı her şeyden önce idealizmle anılan bir entelektüel bir uğraştır. Dolayısıyla hiçbir bilimsel çalışma, sahibine puan veya benzeri maddi çıkar sağlaması amacıyla yapılmaz. Bu tarz hareketler katiyen hoş karşılanmaz ve mesleki itibara gölge düşüreceği için bu saikle hareket eden kişiler akademik çevrelerden dışlanır.

Aynı çalışmayı birden fazla kez yayımlayan profesörleri görmenize şaşırmadım çünkü bunları ben de gördüm ve görmekteyim. Ancak şunu unutmayın ki kötüden örnek olmaz. Onların kariyer inşa ettikleri dönemde bu konuları düzenleyen kuralların halen dağınık olduğunu bilmeniz gerekiyor. Kaldı ki kontrol mekanizmaları da günümüzdeki kadar gelişmiş değildi. İntihal tespit yazılımları, açık kaynak yayınların hiçbiri yoktu. Alanında yabancı dil bilen insan sayısı şimdiki kadar çok değildi. Bugünlere geldiklerinde ise artık kontrol mercii durumunda olduklarından başlarına bir şey gelmemesi normal. Doçentlik jüri süreçlerindeki öznel uygulamalardan da rahatça anlaşılabileceği gibi birçoğunun neye etik ihlal neye asgari verecekleri hakkında en ufak bir fikri bile yok. Ancak, bu yaptıklarının doğru olduğunu göstermiyor. Bunlar emekli oldukça, yerlerini bu konuda çok daha bilinçli akademisyenlerin alacağı söylenebilir.

Sistem eleştirilebilir, onu sürdüren mekanizmalar eleştirilebilir, onu doğrudan ya da dolaylı olarak besleyen kişi ve kurumlar eleştirilebilir, eleştirilmelidir de. Ancak bizler, bunu yaparken bilime gönül vermiş insanlar olarak her şeyden önce kendimiz bilimsel ahlakı ve idealizmi önde tutmaya devam etmeliyiz.

xnax, 11 ay önce

Sayın hocam, öncelikle sorumu hakaret etmeden düzgün bir üslupla cevapladığınız için teşekkür ederim. Gördüğünüz gibi düzgün bir şekilde sorulmuş soruya düzgün bir şekilde cevap alabilmek bile teşekkür konusu bu ülkede. Halbuki bu, herkes için en temel hak olmalıydı.

Konumuza dönecek olursak, aslında bir çalışmanın birden fazla kez yayınlanmasının uygun olmadığına dair benim de zihnime yerleşmiş bir kabul vardı. Esasen makale yayın kurallarında da genellikle çalışmanın özgün ve başka bir yerde yayınlanmamış olma şartıları yer alıyor. Benim bu konuda şüpheye düşmemin birinci sebebi, sadece bir yerde puanlanan bir çalışmanın birden fazla kez yayınlanmasının neden etik dışı sayıldığını sorgulamak. Bir çalışmadan birden fazla kez faydalanmıyorsak o çalışmadan haksız bir kazanç da elde etmiyoruz demektir. Hal böyleyken bu durum neden etik dışı sayılıyor? İkinci husus, aynı çalışmayı birden fazla kez yayınlayan profesör düzeyinde bile kişiler olması. Yani bir çalışmayı birden fazla kez yayınlamak etik dışı bir şeyse bu insanlar nasıl o seviyelere geldiler? Yani bu konu hakkında ülkemizde belirsiz, tartışmalı bir durum var gibi görünüyor.

Bu arada, yayınladığım kitap bölümlerini tekrar yayınlamayı kesinlikle düşünmüyorum. Doçentlik şartlarının değişmesi ve bu yüzden kitap bölümlerimin hiç olmasından dolayı üzgünüm. Fakat anlaşılan o ki eğer yayınlarsam bu konu ileride ayağıma dolanacak ve çalışmalarımı kurtarayım derken daha büyük sorunlarla karşılaşacağım. Zaten bu konuda bir kararlılık içinde olmayıp sadece fikir olarak düşünmüştüm. Burada sorunca da akademisyenlere diş bileyen güruh tarafından saldırıya uğradım. Konuya ilişkin fikir beyan etmek yerine saldırıya geçen bu insanların sağlıklı bir psikolojiye sahip olmadıklarını düşünüyorum. Akademimizde pek çok sorun var doğru, ama insanımızın düşünce ve davranışlarında da çok fazla sorun var. Sürekli başkalarının kusurunu aramak, onları küçük düşürmek, mobbing uygulamak, psikolojik olarak yıpratmak, ayağını kaydırmaya çalışmak ve daha neler neler. İnsanlarımız kendini geliştirmek yerine başkalarını ezmekle uğraştığı için akademimiz bozuk zaten.

Neyse daha fazla uzatmayayım. Cevabınız için tekrar teşekkür eder, iyi akşamlar dilerim.


xnax
Şube Müdürü
19 Haziran 2024 14:01

Hocam bu sayfada bu soruyu sorduğuma çok pişman olmuştum çünkü hem sorduğum soruyla alakalı (mantıklı veya mantıksız) hiçbir fikir edinemedim hem de hakarete uğradım. Ama şimdi sizin konuyla alakalı yaptığınız bu açıklamalar gayet anlamlı geldi. Sadece şunu belirtmek istiyorum, doçentlik başvurularında jürilerin çalışmalarımızın niteliğine değil de niceliğine odaklanmalarını çok yanlış buluyorum. Yani fazla sayıda yayın yapmak çalışmanın özgünlüğü ve alana katkısı hakkında fikir vermez. Jürilerin asıl yapması gereken nitelik değerlendirmesidir zira nicelik değerlendirmesi için alanında uzman kişilere ihtiyaç olmaz. Her derginin düzeyi ve getireceği puan bellidir, bunlar zaten doçentlik şartlarında belirtilmiştir. Nicelik değerlendirmesini doçentlik komisyonu da yapabilir, nitelik açısından değerlendirme yapmayacaklarsa alanında uzman kişilerin jüriliğine ne gerek var? O yüzden, akademide nicelik odaklı değerlendirmeleri bırakarak nitelik odaklı değerlendirme tarzına geçiş yapmak gerektiğini düşünüyorum.

Bir de "hiçbir bilimsel çalışma, sahibine puan veya benzeri maddi çıkar sağlaması amacıyla yapılmaz" demişsiniz. Yani idealist olmak güzel tabi, ben de lisans ve yüksek lisans dönemlerimde çok idealisttim. Şimdi de genelde ilgimi çeken ve faydalı olacağını düşündüğüm konulara odaklanma eğilimindeyim. Ama bu tavrım akademik yaşamımda benim için hep sorun getiren bir şey oldu. Sistem bize hangi konularda nasıl bir çalışma yapmamız gerektiği konusunda ciddi sınırlamalar getiriyor. Bu sınırlamalara uymazsak özellikle makale olarak yayınlamak istediğimizde sorun yaşıyoruz. Böylesine sınırlandırılmış bir ortamda insan ne kadar idealist kalabilir ki? İster istemez idealizmi bırakıp realizme yöneliyoruz :) Burada akademisyenleri eleştiren kişiler akademisyen olsa farklı mı olacaklardı? Hiç sanmıyorum. Bir kere senin üzerinde oluşmuş, yapılanmış, seni aşan ve baskılayan koskoca bir sistem var. Profesör düzeyine ulaşmadan fikrimiz bir değer görmüyor ki. Ancak profesörlükten sonra gerçekten ideal anlamda yapmak istediğim çalışmaları yapıp söylemek istediğim şeyleri söyleyebilmeyi umuyorum.

Aydınlatıcı açıklamalarınız için çok teşekkür ederim. En azından bir çalışmanın birden fazla kez yayınlanmasının ne gibi olumsuzluklara yol açabileceğine dair anlamlı fikirler ortaya koymuşsunuz. Hoş ben anlamsız fikirlere de razıyım, sadece hakaret olmasın yeter. Sağduyulu olmayan ve açık arayan insanlarla bir konuyu konuşmak ve fikir alışverişi yapmak mümkün olmuyor. Hemen saldırıya geçip kaşıdakini ezme refleksi içine giriyorlar. Belki de tanımadığımız insanlarla her şeyi konuşmamak gerekiyordur fakat olan oldu artık. Bu da bana ders olsun. Sağ duyulu, vicdanlı ve makul insanlara selam olsun. Hoşçakalın.

r2dr, 11 ay önce

Hocam, bu konu kendini tekrar eden yayınlarınızdan sağlayacağınız faydayla sınırlı değil. Siz çalışmanızı bir dergide, kitapta vb. mecralarda yayınladığınızda işin içerisine artık telif hakları da girmiş oluyor. Örneğin pek çok dergi makaleleri CC BY-NC, CC BY-NC-SA, CC BY-ND ve buna benzer lisanslarla koruma altına alırlar. Hatta pek çoğu sizden çalışmayla birlikte ayrı bir telif devir sözleşmesi doldurmanızı isterler. Aynı şeyi yayınevleri de yapar. Böylelikle çalışma sizin adınızı taşısa da onu işleme, çoğaltma, temsil, basım, yayın, dağıtım gibi içine mali konuları da alan pek çok hakkı yayıncıya devretmiş olursunuz. Yarın bir gün bu çalışmayı izinsiz olarak başka bir yerde yayınlamanız halinde hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kalırsınız. Tüm bunları, işin daha önce değindiğim etik boyutuna ek olarak söylüyorum.

Dahası, bildiğiniz gibi akademik camiada yaptığınız yayınların niteliği kadar sayısı da önem arz ediyor. Hatta günümüzde, her gün yayınlanan yüzlerce yayını nitelikçe değerlendirmek mümkün olmadığından akademisyenlerin başarısı daha çok yaptıkları yayın sayısı, aldığı atıf oranı gibi sayısal değişkenlerin dahil olduğu h-endeks ve i10 endeksi gibi bibliyometrik verilerle ölçülür hale geldi. Kendini tekrar eden yayınlar, dünyada olduğu gibi ülkemizde de pek çok kurumun itibar ettiği bu tür ölçme-değerlendirme enstrümanlarını yanıltacağı için kabul edilebilir değildir. Kaldı ki aynı içeriği önce kitap bölümü, sonra makale, sonra tamamını ve bir kısmını bildiri olarak yayımlananın evrensel bilime faydasından çok zararı vardır. Bu basitçe ve her anlamda akademik kirliliktir. Her ne kadar günümüzdeki eğilim "yayınla ya da yok ol" prensibine dayalı olsa da akademisyenlik, adı her şeyden önce idealizmle anılan bir entelektüel bir uğraştır. Dolayısıyla hiçbir bilimsel çalışma, sahibine puan veya benzeri maddi çıkar sağlaması amacıyla yapılmaz. Bu tarz hareketler katiyen hoş karşılanmaz ve mesleki itibara gölge düşüreceği için bu saikle hareket eden kişiler akademik çevrelerden dışlanır.

Aynı çalışmayı birden fazla kez yayımlayan profesörleri görmenize şaşırmadım çünkü bunları ben de gördüm ve görmekteyim. Ancak şunu unutmayın ki kötüden örnek olmaz. Onların kariyer inşa ettikleri dönemde bu konuları düzenleyen kuralların halen dağınık olduğunu bilmeniz gerekiyor. Kaldı ki kontrol mekanizmaları da günümüzdeki kadar gelişmiş değildi. İntihal tespit yazılımları, açık kaynak yayınların hiçbiri yoktu. Alanında yabancı dil bilen insan sayısı şimdiki kadar çok değildi. Bugünlere geldiklerinde ise artık kontrol mercii durumunda olduklarından başlarına bir şey gelmemesi normal. Doçentlik jüri süreçlerindeki öznel uygulamalardan da rahatça anlaşılabileceği gibi birçoğunun neye etik ihlal neye asgari verecekleri hakkında en ufak bir fikri bile yok. Ancak, bu yaptıklarının doğru olduğunu göstermiyor. Bunlar emekli oldukça, yerlerini bu konuda çok daha bilinçli akademisyenlerin alacağı söylenebilir.

Sistem eleştirilebilir, onu sürdüren mekanizmalar eleştirilebilir, onu doğrudan ya da dolaylı olarak besleyen kişi ve kurumlar eleştirilebilir, eleştirilmelidir de. Ancak bizler, bunu yaparken bilime gönül vermiş insanlar olarak her şeyden önce kendimiz bilimsel ahlakı ve idealizmi önde tutmaya devam etmeliyiz.

19 Haziran 2024 18:00

Burada söz konusu olan tam olarak kaç kitap bölümü/makale?

xnax, 11 ay önce

Hocam bu sayfada bu soruyu sorduğuma çok pişman olmuştum çünkü hem sorduğum soruyla alakalı (mantıklı veya mantıksız) hiçbir fikir edinemedim hem de hakarete uğradım. Ama şimdi sizin konuyla alakalı yaptığınız bu açıklamalar gayet anlamlı geldi. Sadece şunu belirtmek istiyorum, doçentlik başvurularında jürilerin çalışmalarımızın niteliğine değil de niceliğine odaklanmalarını çok yanlış buluyorum. Yani fazla sayıda yayın yapmak çalışmanın özgünlüğü ve alana katkısı hakkında fikir vermez. Jürilerin asıl yapması gereken nitelik değerlendirmesidir zira nicelik değerlendirmesi için alanında uzman kişilere ihtiyaç olmaz. Her derginin düzeyi ve getireceği puan bellidir, bunlar zaten doçentlik şartlarında belirtilmiştir. Nicelik değerlendirmesini doçentlik komisyonu da yapabilir, nitelik açısından değerlendirme yapmayacaklarsa alanında uzman kişilerin jüriliğine ne gerek var? O yüzden, akademide nicelik odaklı değerlendirmeleri bırakarak nitelik odaklı değerlendirme tarzına geçiş yapmak gerektiğini düşünüyorum.

Bir de "hiçbir bilimsel çalışma, sahibine puan veya benzeri maddi çıkar sağlaması amacıyla yapılmaz" demişsiniz. Yani idealist olmak güzel tabi, ben de lisans ve yüksek lisans dönemlerimde çok idealisttim. Şimdi de genelde ilgimi çeken ve faydalı olacağını düşündüğüm konulara odaklanma eğilimindeyim. Ama bu tavrım akademik yaşamımda benim için hep sorun getiren bir şey oldu. Sistem bize hangi konularda nasıl bir çalışma yapmamız gerektiği konusunda ciddi sınırlamalar getiriyor. Bu sınırlamalara uymazsak özellikle makale olarak yayınlamak istediğimizde sorun yaşıyoruz. Böylesine sınırlandırılmış bir ortamda insan ne kadar idealist kalabilir ki? İster istemez idealizmi bırakıp realizme yöneliyoruz :) Burada akademisyenleri eleştiren kişiler akademisyen olsa farklı mı olacaklardı? Hiç sanmıyorum. Bir kere senin üzerinde oluşmuş, yapılanmış, seni aşan ve baskılayan koskoca bir sistem var. Profesör düzeyine ulaşmadan fikrimiz bir değer görmüyor ki. Ancak profesörlükten sonra gerçekten ideal anlamda yapmak istediğim çalışmaları yapıp söylemek istediğim şeyleri söyleyebilmeyi umuyorum.

Aydınlatıcı açıklamalarınız için çok teşekkür ederim. En azından bir çalışmanın birden fazla kez yayınlanmasının ne gibi olumsuzluklara yol açabileceğine dair anlamlı fikirler ortaya koymuşsunuz. Hoş ben anlamsız fikirlere de razıyım, sadece hakaret olmasın yeter. Sağduyulu olmayan ve açık arayan insanlarla bir konuyu konuşmak ve fikir alışverişi yapmak mümkün olmuyor. Hemen saldırıya geçip kaşıdakini ezme refleksi içine giriyorlar. Belki de tanımadığımız insanlarla her şeyi konuşmamak gerekiyordur fakat olan oldu artık. Bu da bana ders olsun. Sağ duyulu, vicdanlı ve makul insanlara selam olsun. Hoşçakalın.


xnax
Şube Müdürü
19 Haziran 2024 20:00

Sayın hocam, konu hakkında daha fazla konuşmak isyemediğimi belirterek iyi akşamlar diliyorum.

Intihalmagduru, 11 ay önce

Burada söz konusu olan tam olarak kaç kitap bölümü/makale?


İbrahimOsmanK
Aday Memur
20 Haziran 2024 11:50

Hocam o değil de, ben yazdığım 15 sayfalık bir makaleyi şimdi 10 kere ust uste koysam ve kitap olarak bassam günaha girer miyim? Bir de etik olarak durum nedir?

xnax, 11 ay önce

Sayın hocam, konu hakkında daha fazla konuşmak isyemediğimi belirterek iyi akşamlar diliyorum.

Toplam 146 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi