Bakanlık PTT A.Ş.'de ki 399'lularla ivedilikle yollarını ayırmalıdır. Aksi halde en başta ekonomik olarak çöküşe geçen bu kurum, her geçen gün daha da içinden çıkılmaz bir hal almaya devam edecektir. Çünkü PTT'nin en büyük gider kalemini personel giderleri oluşturmaktadır. Oysa hiçbir şirkette personel giderleri bu kadar yer tutmamaktadır. PTT genel bütçeye dahil hizmet eksenli bir kurum ise ona sözümüz yok. Gerekirse zarar da eder. Bir Milli Eğitimin, bir Diyanetin karına bakıyor mu devlet. Hayır. Tam tersi, bu kurumların neredeyse hepsi gider kalemi. Her bütçe görüşmelerinde bu idarelerin o yıl için ön görülen harcamalarını tahmin ederek belli bir tutarı o idarelere aktarmaktadır. Ama PTT bir şirket olmuş ve maliyet muhasebesine geçmiş ise, personelinden maksimum verim almayı prensip edinmişse, kar amacı güdüyor ise, piyasada rekabet gücünü en üst seviyeye çekmek istiyorsa (örnekler uzatılabilir) her şeyden önce bu statü karmaşasından bir an önce kurtulmak zorundadır. Aynı işyerinde aynı işi yapan çalışanlardan biri 399'lu, diğeri İHS'li. Diyelim ki bunlar dağıtım işi yapıyor olsunlar. Bunlar arasında maaş farkı var, BİR. Disiplin uygulamaları farkı var, İKİ. Örneğin günlük 50 adet dağıtım hedefi koydun, bunun altına düştüğü ve bu süreklilik arz ettiği zaman bir İHS'li dağıtıcının gerekirse sözleşmesini feshedebilirken, aynı durumda ki bir 399'lunun sözleşmesini feshedemiyorsun. Bu ve bunun gibi durumlar Anayasa'nın eşitlik ilkesinin ihlal gereği her zaman dava konusu olur, işte. Her ne kadar maaşını belli bir seviyede tutmak için işçi memur arası bir forum olarak uygulamaya koyulan İHS'li bir personeli kamu görevlisi saysan ve memur sendikasına üyeliğin önünü açsan da; bunu anayasa mahkemesi 375 SKHK'nin Ek-26 ve 27. maddeleri gereği topyekün hepsinin keseneklerinin işçi gibi olacağına ve geçmişte 399/II'ye tabi bir personelin sicil amirinin ancak 399/I sayılı cetvele tabi kadrolu personelin alabileceğine, Danıştay'ın da bunların memur sendikalarına üye olamayacaklarına karar verdiğinden ve aslında bunları MAVİ YAKALI saydıklarından dolayı, İHS'li bir yöneticiyi BEYAZ YAKALI olan 399'lulara sicil ve disiplin amiri yapamazsınız. Bu bir gerçek.
Sonuç olarak, zaten fazlasıyla geciktiğinden (bu zaman zarfında gerçek manada şirket olamamasına ve kurumun KİT olduğu zamanında ki günlerini mumla arar olmasına sebebiyet verdiğinden) dolayı, daha fazla vakit kaybetmeden TEK TİP STANDART PERSONEL rejimine geçmenin, şart olduğu kaçınılmazdır. Yoksa kurum 399'luların ve İHS'lilerin mali ve özlük haklarını sekteye uğratmaktan dolayı bütün enerjisini hukuki yollarda harcamaktan başka birşey yapamaz. Benden söylemesi...
Bakanlık PTT A.Ş.'de ki 399'lularla ivedilikle yollarını ayırmalıdır. Aksi halde en başta ekonomik olarak çöküşe geçen bu kurum, her geçen gün daha da içinden çıkılmaz bir hal almaya devam edecektir. Çünkü PTT'nin en büyük gider kalemini personel giderleri oluşturmaktadır. Oysa hiçbir şirkette personel giderleri bu kadar yer tutmamaktadır. PTT genel bütçeye dahil hizmet eksenli bir kurum ise ona sözümüz yok. Gerekirse zarar da eder. Bir Milli Eğitimin, bir Diyanetin karına bakıyor mu devlet. Hayır. Tam tersi, bu kurumların neredeyse hepsi gider kalemi. Her bütçe görüşmelerinde bu idarelerin o yıl için ön görülen harcamalarını tahmin ederek belli bir tutarı o idarelere aktarmaktadır. Ama PTT bir şirket olmuş ve maliyet muhasebesine geçmiş ise, personelinden maksimum verim almayı prensip edinmişse, kar amacı güdüyor ise, piyasada rekabet gücünü en üst seviyeye çekmek istiyorsa (örnekler uzatılabilir) her şeyden önce bu statü karmaşasından bir an önce kurtulmak zorundadır. Aynı işyerinde aynı işi yapan çalışanlardan biri 399'lu, diğeri İHS'li. Diyelim ki bunlar dağıtım işi yapıyor olsunlar. Bunlar arasında maaş farkı var, BİR. Disiplin uygulamaları farkı var, İKİ. Örneğin günlük 50 adet dağıtım hedefi koydun, bunun altına düştüğü ve bu süreklilik arz ettiği zaman bir İHS'li dağıtıcının gerekirse sözleşmesini feshedebilirken, aynı durumda ki bir 399'lunun sözleşmesini feshedemiyorsun. Bu ve bunun gibi durumlar Anayasa'nın eşitlik ilkesinin ihlal gereği her zaman dava konusu olur, işte. Her ne kadar maaşını belli bir seviyede tutmak için işçi memur arası bir forum olarak uygulamaya koyulan İHS'li bir personeli kamu görevlisi saysan ve memur sendikasına üyeliğin önünü açsan da; bunu anayasa mahkemesi 375 SKHK'nin Ek-26 ve 27. maddeleri gereği topyekün hepsinin keseneklerinin işçi gibi olacağına ve geçmişte 399/II'ye tabi bir personelin sicil amirinin ancak 399/I sayılı cetvele tabi kadrolu personelin alabileceğine, Danıştay'ın da bunların memur sendikalarına üye olamayacaklarına karar verdiğinden ve aslında bunları MAVİ YAKALI saydıklarından dolayı, İHS'li bir yöneticiyi BEYAZ YAKALI olan 399'lulara sicil ve disiplin amiri yapamazsınız. Bu bir gerçek.
Sonuç olarak, zaten fazlasıyla geciktiğinden (bu zaman zarfında gerçek manada şirket olamamasına ve kurumun KİT olduğu zamanında ki günlerini mumla arar olmasına sebebiyet verdiğinden) dolayı, daha fazla vakit kaybetmeden TEK TİP STANDART PERSONEL rejimine geçmenin, şart olduğu kaçınılmazdır. Yoksa kurum 399'luların ve İHS'lilerin mali ve özlük haklarını sekteye uğratmaktan dolayı bütün enerjisini hukuki yollarda harcamaktan başka birşey yapamaz. Benden söylemesi...