Her şeyi sayıya indirgeyen, çalışmaların niteliğini es geçen bu sistem toptan değişmeli. Konunun can yakan başka yönleri de var.
Millet sırf akademik teşvike başvurabilmek için yayın yapar hale geldi. Yayınların büyük bir kısmının kalitesi ortada. Alana katkı yapmayan, yeni bir şey söylemeyen bir sürü makale, sempozyum bildirisi vs. eminim her alanda var, benim alanımda da var. Makale yayınlatma süreci ise ayrı bir problem. İyi tanıdıkların varsa vasat altı makaleni bile rahatlıkla yayınlatabiliyorsun. Memlekette kitap yayınlamak daha kolay hale geldi.
Bir yılda bir kitap, yanına kitap bölümü, makale, sempozyum bildirisi yapan/yayınlayan arkadaşlar var. Bunların hepsine birden laf etmek istemiyorum ama anlamıyorum da. Örneğin sosyal bilimler alanında çalışan biri olarak benim için bir kitabı yazmak/yayınlatmak minimum 2 yıl. O iki yıl içinde bir ya da iki tane sempozyum bildirisi yapabilirsem (tam metin olmamak şartıyla) kendimi başarılı hissederim. Ama yukarıda da belirttiğim gibi bir yılda kitap, bir-iki kitap bölümü, makale ve sempozyum bildirisi yapan arkadaşlar sanırım hiç uyumadan, yemek yemeden ve başka hiç bir şey yapmadan çalışıyorlar. Onlara bravo! Ama onlarda haklı kimse yaptığın yayının kalitesine bakmıyor, bakılan tek şey sayı!
Bazı makale konuları var ki ön hazırlık, araştırma, yazma ve yayınlatma süreçleri belki 2-3 yıl sürebilir. Benim gündemimde böyle bir konu var mesela. Ama sürekli yayın yapmayı sayıya indirgeyen sistem yüzünden enerjimi ve zamanımı buna ayıramıyorum. Ya sisteme uyacaksın ya da meslektaşlarından geri kalmayı (unvan vs. konularda) kabulleneceksin. Doçentlik sistemi bile böyle değil mi? Sadece sayı! nitelik nerde? diyeceksiniz ki yayınlanmış çalışmalar belli bir niteliği sağlamak zorundadır. Ama gerçekler öyle olmuyor. Dediğim gibi kitap yayınlamak zaten makaleden daha kolay hale geldi, bastır parayı çıkart kitabı! Makale ise yakarıda da belirttiğim gibi etkili hocaların/arkadaşların varsa vasat altı yazını bile rahatlıkla yayınlatırsın.
Son olarak profesörle, doçentle aynı işi yapan dr. öğretim üyesi neden kadrolu? Çalışmaya teşvik içinse profesörler, doçentler de kadrolu olsunlar. Özellikle profesörler. Çalışan, yeni yayınlar yapanlara lafım yok ama onlardan daha fazla hiç bir şey üretmeyen, eski çalışmaları ısıtıp ısıtıp gündeme süren profesörler ne olacak!
Her şeyi sayıya indirgeyen, çalışmaların niteliğini es geçen bu sistem toptan değişmeli. Konunun can yakan başka yönleri de var.
Millet sırf akademik teşvike başvurabilmek için yayın yapar hale geldi. Yayınların büyük bir kısmının kalitesi ortada. Alana katkı yapmayan, yeni bir şey söylemeyen bir sürü makale, sempozyum bildirisi vs. eminim her alanda var, benim alanımda da var. Makale yayınlatma süreci ise ayrı bir problem. İyi tanıdıkların varsa vasat altı makaleni bile rahatlıkla yayınlatabiliyorsun. Memlekette kitap yayınlamak daha kolay hale geldi.
Bir yılda bir kitap, yanına kitap bölümü, makale, sempozyum bildirisi yapan/yayınlayan arkadaşlar var. Bunların hepsine birden laf etmek istemiyorum ama anlamıyorum da. Örneğin sosyal bilimler alanında çalışan biri olarak benim için bir kitabı yazmak/yayınlatmak minimum 2 yıl. O iki yıl içinde bir ya da iki tane sempozyum bildirisi yapabilirsem (tam metin olmamak şartıyla) kendimi başarılı hissederim. Ama yukarıda da belirttiğim gibi bir yılda kitap, bir-iki kitap bölümü, makale ve sempozyum bildirisi yapan arkadaşlar sanırım hiç uyumadan, yemek yemeden ve başka hiç bir şey yapmadan çalışıyorlar. Onlara bravo! Ama onlarda haklı kimse yaptığın yayının kalitesine bakmıyor, bakılan tek şey sayı!
Bazı makale konuları var ki ön hazırlık, araştırma, yazma ve yayınlatma süreçleri belki 2-3 yıl sürebilir. Benim gündemimde böyle bir konu var mesela. Ama sürekli yayın yapmayı sayıya indirgeyen sistem yüzünden enerjimi ve zamanımı buna ayıramıyorum. Ya sisteme uyacaksın ya da meslektaşlarından geri kalmayı (unvan vs. konularda) kabulleneceksin. Doçentlik sistemi bile böyle değil mi? Sadece sayı! nitelik nerde? diyeceksiniz ki yayınlanmış çalışmalar belli bir niteliği sağlamak zorundadır. Ama gerçekler öyle olmuyor. Dediğim gibi kitap yayınlamak zaten makaleden daha kolay hale geldi, bastır parayı çıkart kitabı! Makale ise yakarıda da belirttiğim gibi etkili hocaların/arkadaşların varsa vasat altı yazını bile rahatlıkla yayınlatırsın.
Son olarak profesörle, doçentle aynı işi yapan dr. öğretim üyesi neden kadrolu? Çalışmaya teşvik içinse profesörler, doçentler de kadrolu olsunlar. Özellikle profesörler. Çalışan, yeni yayınlar yapanlara lafım yok ama onlardan daha fazla hiç bir şey üretmeyen, eski çalışmaları ısıtıp ısıtıp gündeme süren profesörler ne olacak!