Bu haftaki konuğum, iletilerin sessiz bi o kadar güçlü kalemi kimkin üyesi oldu. Kendisine katıldığı için teşekkür ediyorum, buyrun sohbete:)
Öncelikle davetimi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum.
kimkin; Rica ederim, bu nazik davetiniz için asıl ben teşekkür ediyorum.
İlk sorumuzla başlayalım, kendinizi nasıl tarif edersiniz? Ve nickinizin anlamı nedir?
kimkin; "Bu hayatta sen kimsin, necisin, nerden gelip nereye gidersin, hayat gayen/amacın/hedefin ne" gibi çağrışımları aklıma getiriyor. Daha geniş perspektiften bakarsak: Aslında bu hayat yolculuğunda insan dediğimiz varlık bir nokta hükmünde; aciz, her şeye muhtaç, savunmasız, yapayalnız, cüz'i miktarda/sınırlı ve tükenen gücü olan...Bizi biz yapan/bize doğuştan genlerimize kodlanan bu özelliklerimizi, tabiri caizse kişilik kimyamızla oynadığımızda, onları kaybettiğimizde, onları unuttuğumuzda insanın hep şunları kendisine sürekli hatırlatması gerektiğini düşünüyorum:"Gücüne, makam-mevkine, parana, gençliğine, güzelliğine-yakışıklılığına, sağlıklı oluşuna, etrafında bulunan seni pohpohlayan, sözde alkış tutan güruha çok güvenme. Kendinden çok emin şekilde "bu da benim başıma gelmez, bana bir şey olmaz" diye başlayan cümlelerin tam tersiyle öyle bir an/olay başına gelir, öylesine bir tokat yersin ki hayatın tepetaklak olup her şeyini saniyeler içinde kaybedebilirsin. O yüzden "hiç" oluşunu sev, ona sarıl, ona tutun, ona güven, onu unutma, onu her daim hatırla...
Gelelim gerçek hayattaki bana: Çocukluktan kalma özgüvensizlikle, başarısızlık duygusuyla hala baş etmeye çalışan, mesleğine aşık, insanlara bir şeyler öğretmekten ve insanlardan da bir şeyler öğrenmekten büyük keyif alan, "anı" yaşamayı, "an"da kalmayı çok isteyip zaman zaman bu konuda çok da başarılı olamayan, haksızlık, adaletsizlik, hukuksuzluk ve daha sayamayacağım tüm olumsuz durumlar karşısında bir gram tahammülü/tavizi olmayan, dışarıya tebessüm ederken içinde volkanlar patlayan(kimsenin ruhu duymadan o muhteşem oyunculuğunu oynayan), insan ilişkilerinde yerine, kişisine ve ortamına göre çok paylaşımcı, konuşkan, neşeli, espirili, gülme-güldürme yer değişikliğini seven, sevdiği, değer verdiği insanlarla "anı" biriktirmeye özen gösteren, gözlerinin içine bakarak herhangi başka bir şeyle ilgilenmeden çok iyi bir dinleyici olan, hem insanlardan hem de hayattan aldığı darbeler karşısında hayata yine de tutunmaya çalışan, içinde aşamadığı/yenemediği/kaldıramadığı/sabredemediği şeyler olduğunda olabildiğince karamsar, olabildiğince duygusal, olabildiğince ruhuna zarar veren bir yapıya bürünen, herhangi bir yer edinme duygusundan uzak tam bir seyyah, tüm hayatını sadece bir çantaya sığdırıp özgürce, plansız, spontane gezmeyi seven, kamp, doğa, yeşil tutkunu, henüz daha acemi, yolun çok başında dertli dostu, canyoldaşı "dertli" ile çaldığı minik türkülerden büyük bir haz duyan(dertli:bağlamam), türküsever, şiirsever, edebiyatsever, tiyatronun o doğaçlama dünyasını, canlı kalışını, seyirciyle kurduğu o bağı seven, film konusunda seçici olan;konusu/ana fikri dolu dolu, faydalı, hayat dersi verebilecek niteliklere sahip filmleri izlemekten hoşlanan, "sadelik, minimalist" kelimelerini hayatında uygulamaya çalışan, temizlik takıntısını büyük ölçüde yenen ama düzen takıntısını hala yenemeyen, etrafım tarafından olgun, ağırbaşlı, hanım hanımcık olarak tabir edilen, gerçek hayatta ilk defa tanıştığım birinden elektrik alma dedikleri o hissi/o duyguyu içim kabul ettiyse iletişimimi daha içten, daha samimi, daha özverili devam ettiren, "az olsun öz olsun" prensibiyle hareket eden, yüz yüzeyken hayır diyemediğim durumlar olduğunda bunu yazılı iletişim yoluyla gayet kibar, üslubunca, nedenleriyle açıklayarak "hayır"ı ifade etmeye çalışan, insanların/hayatın tüm karmaşasından uzakta sessizliğin, sakinliğin, dinginliğin hakim olduğu sadece kendimle olduğum, kendimi dinlediğim, kendimle ilgilendiğim, kendimi sevdiğim, kendimi kucakladığım, iliklerime kadar kendimi hissettiğim anlar/zamanlar/yerlerde bulunma sevdamla kendimi size uzunca anlatmaya çalıştım (:
Ne zamandır Memurlar.net üyesisiniz ve burayla tanışmanız nasıl oldu?
kimkin; -(Yasaklattığım diğer 2 nickimle beraber) sanıyorum 2020 yılından beri üyeyim. Bu da yaklaşık 3-4 seneye tekabül ediyor. Bi molayla tesadüf eseri tanıştım. Kendimi berbat hissettiğim günlerin birinde buranın forum sayfasında bir konu hakkında soru soracaktım ama üyeliği bulunmayanların bu işlemi yapamadığını fark ettim. Üyelik açıp sorumu sormamla burayı keşfetmem bir oldu. O günden bu güne ara ara hesabı dondurup gitsem de hala buralarda bir yerlerdeyim.
Ara ara yazılarınızı okuyorum, genelde iletileriniz yoruma kapalı, bu içe kapanıklığın sebebi nedir?
kimkin; Yoruma kapalı yazılan, çizilen, paylaşılan, resmedilen, hissettirilen her şeyin bir ağırlığı oluşunu seviyorum sanırım. Daha kendimle içli dışlı, kendimle sohbet edercesine, daha bir "kimkin" olduğumu düşünüyorum böyle yaptığımda.
Yazılarınız çoğu zaman bir roman sayfası gibi bazen de ucu yakılmış mektup gibi. İletiler bölümü sizin için bir iç döküş yeri mi, yoksa bir sığınak mı ya da bir müsvedde alanı mı?
kimkin; Beni can evimden vurdunuz dedikleri bu sorunuz olsa gerek :) Bahsettiğiniz üç ayrı benzetme de tamamen doğru ve geçerli benim için. Çoğu üyenin de yaptığı gibi kendimi kötü hissettiğim, insanlardan yorulduğum, tüm hayat enerjimin/şarjımın bitme seviyesine geldiği, beynimin error verdiği o zamanlarda bir anda istemsizce burada buluveriyorum kendimi. Burası benim için anlaşıldığımı hissettiğim, içimin dolup dolup taşacak yer aradığı zaman dilimlerinde içimi boşaltıp kendim olabildiğim, kimseye hesap vermeden dilediğimce, kanatsız bir kuş misali özgürce uçabildiğim dipsiz bir alan aslında.
Sitenin üyelik ortalamasına göre yeni sayılabilecek bir üyesiniz fakat yine de sormak istiyorum site içinde unutamadığınız bir olay veya diyalog var mı?
kimkin; "Güzel bakan güzel görürmüş" Size bunları hissettirebildiysem ne mutlu bana (:
Evet malesef ki var :( Geçen ay elim bir trafik kazasında kaybettiğimiz Also hocamı unutamıyorum :( Allahtan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabırlar diliyorum.
Üslubunuz çok akıcı. Verdiğiniz cevaplar, uzun bir yolu paraşütle geçiyor gibi hissettirdi. Bunun için özel olarak tebrik ediyorum. Şimdi size sorsam, sizin üslubunu beğendiğiniz, kendinize benzettiğiniz üye/ler var mı?
kimkin;-Evet aklımda birkaç isim var. Zeytinkarası(üyeliğini yasaklattırmış malesef, artık aramızda değil), Cahilbilge, Sheff, Tütün kolonyası, mkaslan
Hazır üyelerden açmışken size de sorayım, sizin bir en listenizi istesem?
En karamsar üye?
En hayat dolu üye?
En komik üye?
En hazır cevap?
En gizemli?
En entel? ( farklı en'leriniz varsa ekleyebilirsiniz. )
kimkin; -En karamsar üye: Ben :)
En hayat dolu üye: Also hocam :(
En komik üye: Yaman
En hazır cevap: Heim(tam nick ismini anımsayamadım)
En gizemli-en entel üye: Lustenauu
En hamarat üye: www.NL
En soğuk espirileri yapan üye: Stark(eski nickiyle Silivri-İKM)
En ağzı dualı, en haksızlığa uğramış, en iyi niyetli üye: Kardelenhuzur hocam
Sitede olmasını istediğiniz bir özellik var mı?
kimkin; İletileri beğenenlerin kim olduğunu görebileceğimiz bir özelliğin eklenmesini isterdim.
Bu bu talep sıkça söylendi, sizin aracılığınız ile genel cevap vereyim, teknik altyapı bu özellik için hazır değil.
Tekrar kimkin'e dönelim. kimkin bir şiirin en vurucu kısmı olsaydı, bu hangi dizeler olurdu? ve yine bir film sahnesi olsa idi bu hangi film ve sahne olurdu?
Ve yine bir masalda yer almak istese idi bu hangisi olurdu? Ve kimkin bir çizgi film kahramanı olmak istese idi, bu kim olurdu?
kimkin; Şiir olarak çok var esasen ama en çok kendimi bulduklarımdan bir demet:
'' Necip Fazıl Kısakürek"in yeri bende her zaman ayrı olmuştur. Kaldırımlar şiirindeki şu dörtlük gibi;
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
"Cahit Sıtkı Tarancı"yı lisedeki edebiyat öğretmenimin bana verdiği bir ödevle tanımıştım. Onun da şu dizeleri;
Sustuğum şeyler var,
Hiç konuşamadıklarım,
Hiçbir zaman konuşamayacaklarım...
İçinde kaybolduğum şehirler var,
Bir de içimde kaybolup giden insanlar...
"Ahmet Hamdi Tanpınar"ın en sevdiğim ve kendimi gördüğüm şiirlerinden bir dörtlük daha;
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Film olarak aklıma hem animasyon hem de normal filmler geliyor. "Zootropolis: Hayvanlar şehri"ndeki o tatlı tavşanda(Judy Hopps) kendimi gördüm resmen. Ailesinin hayallerini küçümseyip, sen yapamazsın demelerine karşın Judy'nin hayallerinden bir an bile vazgeçmeden umudunu keybetmeyip tüm zorluklarla, önüne çıkan engellerle yılmadan, yıkılmadan, pes etmeden mücadele ettiği tüm sahnelerde ben vardım.
"Soul" filmindeki Joe Gardner karakteri ve şu sahne:
-Joe: Yani benim hayatım boyunca beklediğim gün bugündü ama farklı hissederim sanmıştım.
-Kadının da gülümseyerek ona anlattığı balık hikayesi
"Yeşil Yol" filmindeki John Coffey ve şu sahne:
"Artık sona ermesini istiyorum. Çok yoruldum patron... Gerçekten çok yoruldum patron... Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan, hiç arkadaşımın olmamasından yoruldum. Nereye gideceğimizi nerden geldiğimizi söyleyecek biri. İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım artık. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım artık. Çok fazla var. Sanki her an içime,kafama cam parçaları batıyor. Anlıyor musun patron?"
"Hichki" filmindeki Naima Mathur karakteri ve tüm sahneleri
-Masal olarak "Pamuk prenses ve yedi cüceler" olurdu. Pamuk prensesin o safhane, tertemiz kalbi bu kötülüklerle dolu, çirkin dünyaya fazlaydı.
-90'lı yılların çizgi filmleri apayrı güzeldir. O yıllarda doğanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır :) "Şeker kız Candy" anime çizgi filminin müdavimlerindendim ben küçükken. Okula giderken saçımı aynı Candy gibi yapar, bundan mutlu olurdum. Hey gidi günler hey :) Bi molada da profil resmimi bazen Candy yaparım, bilenler bilir :)
90'lar dediniz de o dönemlerin tadı hiçbir yerde yok ve bunun eksikliğini çokça çekiyor o dönemde çocuk/genç olanlar. Bu tatsızlığın nedeni imkanların artmasıyla; insanın, insana ihtiyacı kalmaması mı? Yoksa hızını almış bu çağın ve teknolojinin getirdiği bir yan etki mi?
kimkin; Evet sizin de belirttiğiniz gibi (ben de dahil) 80-90lı yıllara büyük bir özlem var şimdilerde herkeste.
Aslında teknolojinin bu kadar hızlı yaygınlaşması hayatımıza ve birçok farklı alana sağladığı olumlu katkılarının yanısıra gerek insan ilişkileri, gerekse toplumdaki etik, ahlâkî, kültürel değerlerimizi günden güne kaybetmemize neden oldu. İnsan, hedonistik bir varlık; hızlı tüketen ve tüketirken de haz odaklı, doyumsuz ve bazen de bilinçsiz.
Elon Musk, Stephen Hawking, Mark Zuckerberg gibi önemli isimlerin yapay zekanın insanlığın sonunu getireceği ile ilgili görüşleri çok ürkütücü mesela ki olumsuz yönlerini özellikle kimseye ihtiyacımızın olmaması, sohbet etme gereksinimi duymadan telefonda saatlerce vakit geçirerek eğleniyor olmamız ve bu hazzı da sürekli besliyor olmamız şimdi ve ilerisi için çok da iç açıcı görünmüyor.
Telefonlar, laptoplar, yapay zeka araçları, çeşitli işlevlere sahip robotlar derken aşama aşama her yerimiz sarılmış kuşatılmış duruma geldi ve biz bu abluka içinde etrafımızdakilere bedenen yakın olsak bile onlardan ruhen, aklen, kalben çok uzaklaşmış durumda kaldık, kalıyoruz da malesef. Bunu şuna benzetiyorum: Kendimizi daha iyi hissetmemiz, daha sağlıklı ve dinç görünmemiz için bir hap/bir ilaç verdiler. Biz de içtik onu. Evet iyi de olduk, muhteşem de göründük. Ama sonra aradan yıllar geçti yan etkilerini zahirde(görünen, dışımızda) kimse göremedi belki ama batında(görünmeyen, içimizde) o yan etkilerini farklı formlarda görmeye başladık.
Hep desteklediğim bir düşünce vardır bu noktada: Allah insana irade vermiş, seçimler ve tercihler vermiş. Bunları nasıl, ne şekilde, hangi sıklıkla kullanacağımız bizim elimizde. Araç olmaktan çıkarıp amaç statüsüne getireceğimiz gibi tam zıttını da yapabiliriz. Her gün bunlarla bu kadar iç içe, bu kadar yapışık yaşıyorken insanlarla ilişkilerimi ve teknolojiyle ilişkilerimi ayrı ayrı kefelere koyup bu denge halini sağlayıp sağlayamayacağım yine benim tasarrufumda. Ne zaman ki bir taraf ağır basacak o zaman ki olumlu/olumsuz sonuçlarını görmüş olacağım işte.
Tekrar sorunuza dönersek teknolojinin hayatlarımıza getirdiği kolaylıkların yanında biz farkında olsak da olmasak da buna ister insan ilişkileri diyelim istersek de ruhumuzda, çevremizde, toplumumuzda, ülkemizde açtığı yaralar diyelim bizden çok şey götürdüğü ve götüreceğini de kabul etmek istemeyeceğimiz apaçık bir gerçek.
Teknolojinin zengini, insanın fakiri oluyoruz sanırım.. Peki sizin teknoloji ile aranız nasıl? Ya da şöyle sorayım, en çok kullandığınız uygulamalar ( app'ler ) neler? İlk üç listesi istesem sizden?
kimkin; "Teknolojinin zengini, insanı fakiri" sözü özet niteliğinde olmuş.
Teknoloji ile aram dönem dönem değişiyor aslında. Kendimi herkese kapattığım bazı zamanlarda teknolojiyle de arama mesafe koyuyorum genelde, öbür türlü ise müsait olduğum zamanlarda elimden düşürmediğim bir araç oluyor.
Benim için top 3 listem şöyle:
1) YouTube
2) Watsap
3)Memnet-Bi mola :)
Son doğru yaklaşırken, daha önceki röportajlarda istemediğim bir şeyi isteyeyim sizden.
Bir sonraki röportajda kimi ya da kimleri görmek istersiniz?
kimkin; Tütün kolonyası(eğer olursa en merak ettiğim röportaj olacak), kendihalimce, kardelenhuzur, lustenauu, also hocam yaşasaydı onu da derdim:(
Tekrar Allah Rahmet Eylesin..
Son olarak sizi okuyan üyelerimiz için ne söylemek istersiniz?
kimkin; Yazdığım hiçbir şey sebepsiz değil, öylesine, farazi yazılıyor hiç değil. İçlerinde alıntılar da olsa kendi kalemimden paylaşımlar da olsa hepsi ruh alemimde yaşadıklarımın yansıması, gölgesi, beni anlattığına inandığım ürünlerdir. Beni okuyorlarsa şayet bu bakış açısıyla okumalarını rica ediyorum.
Mezarıma da 'Bu dünyaya "hep" diye gelip "hiç" olarak bu dünyadan göçüp giden bir insan vardı' yazsınlar isterim. yazsınlar isterim.
Çok severek yaptığım bir röportaj oldu, umarım sizin için de öyledir, tekrar teşekkür ederim katıldığınız için.
kimkin; Benim de hayatımda unutamayacağım, büyük keyif aldığım ilk ve son röportajım oldu. Ben de teşekkür ederim.
Bu haftaki konuğum, iletilerin sessiz bi o kadar güçlü kalemi kimkin üyesi oldu. Kendisine katıldığı için teşekkür ediyorum, buyrun sohbete:)
Öncelikle davetimi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum.
kimkin; Rica ederim, bu nazik davetiniz için asıl ben teşekkür ediyorum.
İlk sorumuzla başlayalım, kendinizi nasıl tarif edersiniz? Ve nickinizin anlamı nedir?
kimkin; "Bu hayatta sen kimsin, necisin, nerden gelip nereye gidersin, hayat gayen/amacın/hedefin ne" gibi çağrışımları aklıma getiriyor. Daha geniş perspektiften bakarsak: Aslında bu hayat yolculuğunda insan dediğimiz varlık bir nokta hükmünde; aciz, her şeye muhtaç, savunmasız, yapayalnız, cüz'i miktarda/sınırlı ve tükenen gücü olan...Bizi biz yapan/bize doğuştan genlerimize kodlanan bu özelliklerimizi, tabiri caizse kişilik kimyamızla oynadığımızda, onları kaybettiğimizde, onları unuttuğumuzda insanın hep şunları kendisine sürekli hatırlatması gerektiğini düşünüyorum:"Gücüne, makam-mevkine, parana, gençliğine, güzelliğine-yakışıklılığına, sağlıklı oluşuna, etrafında bulunan seni pohpohlayan, sözde alkış tutan güruha çok güvenme. Kendinden çok emin şekilde "bu da benim başıma gelmez, bana bir şey olmaz" diye başlayan cümlelerin tam tersiyle öyle bir an/olay başına gelir, öylesine bir tokat yersin ki hayatın tepetaklak olup her şeyini saniyeler içinde kaybedebilirsin. O yüzden "hiç" oluşunu sev, ona sarıl, ona tutun, ona güven, onu unutma, onu her daim hatırla...
Gelelim gerçek hayattaki bana: Çocukluktan kalma özgüvensizlikle, başarısızlık duygusuyla hala baş etmeye çalışan, mesleğine aşık, insanlara bir şeyler öğretmekten ve insanlardan da bir şeyler öğrenmekten büyük keyif alan, "anı" yaşamayı, "an"da kalmayı çok isteyip zaman zaman bu konuda çok da başarılı olamayan, haksızlık, adaletsizlik, hukuksuzluk ve daha sayamayacağım tüm olumsuz durumlar karşısında bir gram tahammülü/tavizi olmayan, dışarıya tebessüm ederken içinde volkanlar patlayan(kimsenin ruhu duymadan o muhteşem oyunculuğunu oynayan), insan ilişkilerinde yerine, kişisine ve ortamına göre çok paylaşımcı, konuşkan, neşeli, espirili, gülme-güldürme yer değişikliğini seven, sevdiği, değer verdiği insanlarla "anı" biriktirmeye özen gösteren, gözlerinin içine bakarak herhangi başka bir şeyle ilgilenmeden çok iyi bir dinleyici olan, hem insanlardan hem de hayattan aldığı darbeler karşısında hayata yine de tutunmaya çalışan, içinde aşamadığı/yenemediği/kaldıramadığı/sabredemediği şeyler olduğunda olabildiğince karamsar, olabildiğince duygusal, olabildiğince ruhuna zarar veren bir yapıya bürünen, herhangi bir yer edinme duygusundan uzak tam bir seyyah, tüm hayatını sadece bir çantaya sığdırıp özgürce, plansız, spontane gezmeyi seven, kamp, doğa, yeşil tutkunu, henüz daha acemi, yolun çok başında dertli dostu, canyoldaşı "dertli" ile çaldığı minik türkülerden büyük bir haz duyan(dertli:bağlamam), türküsever, şiirsever, edebiyatsever, tiyatronun o doğaçlama dünyasını, canlı kalışını, seyirciyle kurduğu o bağı seven, film konusunda seçici olan;konusu/ana fikri dolu dolu, faydalı, hayat dersi verebilecek niteliklere sahip filmleri izlemekten hoşlanan, "sadelik, minimalist" kelimelerini hayatında uygulamaya çalışan, temizlik takıntısını büyük ölçüde yenen ama düzen takıntısını hala yenemeyen, etrafım tarafından olgun, ağırbaşlı, hanım hanımcık olarak tabir edilen, gerçek hayatta ilk defa tanıştığım birinden elektrik alma dedikleri o hissi/o duyguyu içim kabul ettiyse iletişimimi daha içten, daha samimi, daha özverili devam ettiren, "az olsun öz olsun" prensibiyle hareket eden, yüz yüzeyken hayır diyemediğim durumlar olduğunda bunu yazılı iletişim yoluyla gayet kibar, üslubunca, nedenleriyle açıklayarak "hayır"ı ifade etmeye çalışan, insanların/hayatın tüm karmaşasından uzakta sessizliğin, sakinliğin, dinginliğin hakim olduğu sadece kendimle olduğum, kendimi dinlediğim, kendimle ilgilendiğim, kendimi sevdiğim, kendimi kucakladığım, iliklerime kadar kendimi hissettiğim anlar/zamanlar/yerlerde bulunma sevdamla kendimi size uzunca anlatmaya çalıştım (:
Ne zamandır Memurlar.net üyesisiniz ve burayla tanışmanız nasıl oldu?
kimkin; -(Yasaklattığım diğer 2 nickimle beraber) sanıyorum 2020 yılından beri üyeyim. Bu da yaklaşık 3-4 seneye tekabül ediyor. Bi molayla tesadüf eseri tanıştım. Kendimi berbat hissettiğim günlerin birinde buranın forum sayfasında bir konu hakkında soru soracaktım ama üyeliği bulunmayanların bu işlemi yapamadığını fark ettim. Üyelik açıp sorumu sormamla burayı keşfetmem bir oldu. O günden bu güne ara ara hesabı dondurup gitsem de hala buralarda bir yerlerdeyim.
Ara ara yazılarınızı okuyorum, genelde iletileriniz yoruma kapalı, bu içe kapanıklığın sebebi nedir?
kimkin; Yoruma kapalı yazılan, çizilen, paylaşılan, resmedilen, hissettirilen her şeyin bir ağırlığı oluşunu seviyorum sanırım. Daha kendimle içli dışlı, kendimle sohbet edercesine, daha bir "kimkin" olduğumu düşünüyorum böyle yaptığımda.
Yazılarınız çoğu zaman bir roman sayfası gibi bazen de ucu yakılmış mektup gibi. İletiler bölümü sizin için bir iç döküş yeri mi, yoksa bir sığınak mı ya da bir müsvedde alanı mı?
kimkin; Beni can evimden vurdunuz dedikleri bu sorunuz olsa gerek :) Bahsettiğiniz üç ayrı benzetme de tamamen doğru ve geçerli benim için. Çoğu üyenin de yaptığı gibi kendimi kötü hissettiğim, insanlardan yorulduğum, tüm hayat enerjimin/şarjımın bitme seviyesine geldiği, beynimin error verdiği o zamanlarda bir anda istemsizce burada buluveriyorum kendimi. Burası benim için anlaşıldığımı hissettiğim, içimin dolup dolup taşacak yer aradığı zaman dilimlerinde içimi boşaltıp kendim olabildiğim, kimseye hesap vermeden dilediğimce, kanatsız bir kuş misali özgürce uçabildiğim dipsiz bir alan aslında.
Sitenin üyelik ortalamasına göre yeni sayılabilecek bir üyesiniz fakat yine de sormak istiyorum site içinde unutamadığınız bir olay veya diyalog var mı?
kimkin; "Güzel bakan güzel görürmüş" Size bunları hissettirebildiysem ne mutlu bana (:
Evet malesef ki var :( Geçen ay elim bir trafik kazasında kaybettiğimiz Also hocamı unutamıyorum :( Allahtan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabırlar diliyorum.
Üslubunuz çok akıcı. Verdiğiniz cevaplar, uzun bir yolu paraşütle geçiyor gibi hissettirdi. Bunun için özel olarak tebrik ediyorum. Şimdi size sorsam, sizin üslubunu beğendiğiniz, kendinize benzettiğiniz üye/ler var mı?
kimkin;-Evet aklımda birkaç isim var. Zeytinkarası(üyeliğini yasaklattırmış malesef, artık aramızda değil), Cahilbilge, Sheff, Tütün kolonyası, mkaslan
Hazır üyelerden açmışken size de sorayım, sizin bir en listenizi istesem?
En karamsar üye?
En hayat dolu üye?
En komik üye?
En hazır cevap?
En gizemli?
En entel? ( farklı en'leriniz varsa ekleyebilirsiniz. )
kimkin; -En karamsar üye: Ben :)
En hayat dolu üye: Also hocam :(
En komik üye: Yaman
En hazır cevap: Heim(tam nick ismini anımsayamadım)
En gizemli-en entel üye: Lustenauu
En hamarat üye: www.NL
En soğuk espirileri yapan üye: Stark(eski nickiyle Silivri-İKM)
En ağzı dualı, en haksızlığa uğramış, en iyi niyetli üye: Kardelenhuzur hocam
Sitede olmasını istediğiniz bir özellik var mı?
kimkin; İletileri beğenenlerin kim olduğunu görebileceğimiz bir özelliğin eklenmesini isterdim.
Bu bu talep sıkça söylendi, sizin aracılığınız ile genel cevap vereyim, teknik altyapı bu özellik için hazır değil.
Tekrar kimkin'e dönelim. kimkin bir şiirin en vurucu kısmı olsaydı, bu hangi dizeler olurdu? ve yine bir film sahnesi olsa idi bu hangi film ve sahne olurdu?
Ve yine bir masalda yer almak istese idi bu hangisi olurdu? Ve kimkin bir çizgi film kahramanı olmak istese idi, bu kim olurdu?
kimkin; Şiir olarak çok var esasen ama en çok kendimi bulduklarımdan bir demet:
'' Necip Fazıl Kısakürek"in yeri bende her zaman ayrı olmuştur. Kaldırımlar şiirindeki şu dörtlük gibi;
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
"Cahit Sıtkı Tarancı"yı lisedeki edebiyat öğretmenimin bana verdiği bir ödevle tanımıştım. Onun da şu dizeleri;
Sustuğum şeyler var,
Hiç konuşamadıklarım,
Hiçbir zaman konuşamayacaklarım...
İçinde kaybolduğum şehirler var,
Bir de içimde kaybolup giden insanlar...
"Ahmet Hamdi Tanpınar"ın en sevdiğim ve kendimi gördüğüm şiirlerinden bir dörtlük daha;
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Film olarak aklıma hem animasyon hem de normal filmler geliyor. "Zootropolis: Hayvanlar şehri"ndeki o tatlı tavşanda(Judy Hopps) kendimi gördüm resmen. Ailesinin hayallerini küçümseyip, sen yapamazsın demelerine karşın Judy'nin hayallerinden bir an bile vazgeçmeden umudunu keybetmeyip tüm zorluklarla, önüne çıkan engellerle yılmadan, yıkılmadan, pes etmeden mücadele ettiği tüm sahnelerde ben vardım.
"Soul" filmindeki Joe Gardner karakteri ve şu sahne:
-Joe: Yani benim hayatım boyunca beklediğim gün bugündü ama farklı hissederim sanmıştım.
-Kadının da gülümseyerek ona anlattığı balık hikayesi
"Yeşil Yol" filmindeki John Coffey ve şu sahne:
"Artık sona ermesini istiyorum. Çok yoruldum patron... Gerçekten çok yoruldum patron... Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan, hiç arkadaşımın olmamasından yoruldum. Nereye gideceğimizi nerden geldiğimizi söyleyecek biri. İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım artık. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım artık. Çok fazla var. Sanki her an içime,kafama cam parçaları batıyor. Anlıyor musun patron?"
"Hichki" filmindeki Naima Mathur karakteri ve tüm sahneleri
-Masal olarak "Pamuk prenses ve yedi cüceler" olurdu. Pamuk prensesin o safhane, tertemiz kalbi bu kötülüklerle dolu, çirkin dünyaya fazlaydı.
-90'lı yılların çizgi filmleri apayrı güzeldir. O yıllarda doğanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır :) "Şeker kız Candy" anime çizgi filminin müdavimlerindendim ben küçükken. Okula giderken saçımı aynı Candy gibi yapar, bundan mutlu olurdum. Hey gidi günler hey :) Bi molada da profil resmimi bazen Candy yaparım, bilenler bilir :)
90'lar dediniz de o dönemlerin tadı hiçbir yerde yok ve bunun eksikliğini çokça çekiyor o dönemde çocuk/genç olanlar. Bu tatsızlığın nedeni imkanların artmasıyla; insanın, insana ihtiyacı kalmaması mı? Yoksa hızını almış bu çağın ve teknolojinin getirdiği bir yan etki mi?
kimkin; Evet sizin de belirttiğiniz gibi (ben de dahil) 80-90lı yıllara büyük bir özlem var şimdilerde herkeste.
Aslında teknolojinin bu kadar hızlı yaygınlaşması hayatımıza ve birçok farklı alana sağladığı olumlu katkılarının yanısıra gerek insan ilişkileri, gerekse toplumdaki etik, ahlâkî, kültürel değerlerimizi günden güne kaybetmemize neden oldu. İnsan, hedonistik bir varlık; hızlı tüketen ve tüketirken de haz odaklı, doyumsuz ve bazen de bilinçsiz.
Elon Musk, Stephen Hawking, Mark Zuckerberg gibi önemli isimlerin yapay zekanın insanlığın sonunu getireceği ile ilgili görüşleri çok ürkütücü mesela ki olumsuz yönlerini özellikle kimseye ihtiyacımızın olmaması, sohbet etme gereksinimi duymadan telefonda saatlerce vakit geçirerek eğleniyor olmamız ve bu hazzı da sürekli besliyor olmamız şimdi ve ilerisi için çok da iç açıcı görünmüyor.
Telefonlar, laptoplar, yapay zeka araçları, çeşitli işlevlere sahip robotlar derken aşama aşama her yerimiz sarılmış kuşatılmış duruma geldi ve biz bu abluka içinde etrafımızdakilere bedenen yakın olsak bile onlardan ruhen, aklen, kalben çok uzaklaşmış durumda kaldık, kalıyoruz da malesef. Bunu şuna benzetiyorum: Kendimizi daha iyi hissetmemiz, daha sağlıklı ve dinç görünmemiz için bir hap/bir ilaç verdiler. Biz de içtik onu. Evet iyi de olduk, muhteşem de göründük. Ama sonra aradan yıllar geçti yan etkilerini zahirde(görünen, dışımızda) kimse göremedi belki ama batında(görünmeyen, içimizde) o yan etkilerini farklı formlarda görmeye başladık.
Hep desteklediğim bir düşünce vardır bu noktada: Allah insana irade vermiş, seçimler ve tercihler vermiş. Bunları nasıl, ne şekilde, hangi sıklıkla kullanacağımız bizim elimizde. Araç olmaktan çıkarıp amaç statüsüne getireceğimiz gibi tam zıttını da yapabiliriz. Her gün bunlarla bu kadar iç içe, bu kadar yapışık yaşıyorken insanlarla ilişkilerimi ve teknolojiyle ilişkilerimi ayrı ayrı kefelere koyup bu denge halini sağlayıp sağlayamayacağım yine benim tasarrufumda. Ne zaman ki bir taraf ağır basacak o zaman ki olumlu/olumsuz sonuçlarını görmüş olacağım işte.
Tekrar sorunuza dönersek teknolojinin hayatlarımıza getirdiği kolaylıkların yanında biz farkında olsak da olmasak da buna ister insan ilişkileri diyelim istersek de ruhumuzda, çevremizde, toplumumuzda, ülkemizde açtığı yaralar diyelim bizden çok şey götürdüğü ve götüreceğini de kabul etmek istemeyeceğimiz apaçık bir gerçek.
Teknolojinin zengini, insanın fakiri oluyoruz sanırım.. Peki sizin teknoloji ile aranız nasıl? Ya da şöyle sorayım, en çok kullandığınız uygulamalar ( app'ler ) neler? İlk üç listesi istesem sizden?
kimkin; "Teknolojinin zengini, insanı fakiri" sözü özet niteliğinde olmuş.
Teknoloji ile aram dönem dönem değişiyor aslında. Kendimi herkese kapattığım bazı zamanlarda teknolojiyle de arama mesafe koyuyorum genelde, öbür türlü ise müsait olduğum zamanlarda elimden düşürmediğim bir araç oluyor.
Benim için top 3 listem şöyle:
1) YouTube
2) Watsap
3)Memnet-Bi mola :)
Son doğru yaklaşırken, daha önceki röportajlarda istemediğim bir şeyi isteyeyim sizden.
Bir sonraki röportajda kimi ya da kimleri görmek istersiniz?
kimkin; Tütün kolonyası(eğer olursa en merak ettiğim röportaj olacak), kendihalimce, kardelenhuzur, lustenauu, also hocam yaşasaydı onu da derdim:(
Tekrar Allah Rahmet Eylesin..
Son olarak sizi okuyan üyelerimiz için ne söylemek istersiniz?
kimkin; Yazdığım hiçbir şey sebepsiz değil, öylesine, farazi yazılıyor hiç değil. İçlerinde alıntılar da olsa kendi kalemimden paylaşımlar da olsa hepsi ruh alemimde yaşadıklarımın yansıması, gölgesi, beni anlattığına inandığım ürünlerdir. Beni okuyorlarsa şayet bu bakış açısıyla okumalarını rica ediyorum.
Mezarıma da 'Bu dünyaya "hep" diye gelip "hiç" olarak bu dünyadan göçüp giden bir insan vardı' yazsınlar isterim. yazsınlar isterim.
Çok severek yaptığım bir röportaj oldu, umarım sizin için de öyledir, tekrar teşekkür ederim katıldığınız için.
kimkin; Benim de hayatımda unutamayacağım, büyük keyif aldığım ilk ve son röportajım oldu. Ben de teşekkür ederim.