KHK İLE İLE İLGİLİ İHRAÇLAR VE GERİ DÖNÜŞLERE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME
15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsü akabinde sayısı net olmamakla birlikte OHAL' ın verdiği yetkiye dayanılarak çıkarılan KHK lar ve OHAL sonrası bakanlara tanınan 375 sayılı KHK nın geçici 35. Maddesindeki yetkiye istinaden yaklaşık 150 bin kişinin kamu kurumlarından ilişiği kesilerek ihraç tedbiri uygulandı.
Devam eden süreçte ihraç edilen kişiler hakkında adli soruşturmalar açıldı. Açılan soruşturmaların bir kısmı KYOK verilerek adli yönden takipsizlik neticesiyle kapanırken , bir kısmı davaya dönüştürülmek suretiyle yargılamalar yapıldı . 2016 yılında yapılan ilk soruşturma ve yargılamalarda ağır tedbirlere ( ikamet arama, el koyma ,gözaltı, tutuklama v.b) dönemin ruhu itibariyle çoğu kez başvuruldu. Yine ilk yıllarda çoğu Ağır Ceza Mahkemesi TMK , TCK, ANAYASA VE İNSAN HAKLARI AVRUPA SÖZLEŞMESİ'ne aykırı bir şekilde kişiler hakkında hüküm kurmak suretiyle karar verdi. 2025 yılı itibariyle geldiğimiz noktada ise adli olarak ceza alan kişilerin büyük bir çoğunluğu gerek Yargıtaydan bozma , gerek AYM den hak ihlali , gerekse de AİHM den hak ihlali kararları alarak adli yönden uğramış oldukları ihlaller giderilme eğilimi yönündedir. Nitekim gelinen 9 yıllık sürecin ilk yıllarında 6.3 yıl hapis cezası alan bir kişi , günümüz ortamında soruşturma ya da yargılama geçirmiş olsaydı, ya takipsizlik ya da ilk derece mahkemesinden beraat alacaktı. Adli yargılamalar açısından gelinen son nokta suçta ve cezada kanunilik ilkesi ve suçun olmazsa olmazı olan manevi unsuru olan kast unsuru . Yani kişinin sonradan terör örgütü olduğu belirlenen bir yapı ile ; o yapının terör örgütü olduğunu bilip bilmediği ve bu saikle hareket edip etmediğinin irdelenmesi gerekmektedir. Netice itibariyle Fetö/pdy terör örgütü yargılamalarında şuan olması gerektiği gibi suçta ve cezada kanunilik ilkesi ve kast unsuru adli yargılamalar için esas kriterler olduğunu söyleyebiliriz. Sürecin bu noktaya evrilmesi muhakkak ki AİHM Yalçınkaya kararının bir iz düşümüdür. Adli yargılamalar açısından 9 yıl sonra tren raya oturmaya başladı ve nihayetinde bir yol aldı. Konunun idari tedbir kapsamında ihraçlar yönüne bakacak olursak burada karşımıza çok faktörlü heterojen bir idari yargılama sarmalı ve sorunsalı çıkıyor. Şöyle ki ;
Darbe teşebbüsünden sonra ilan edilen OHAL döneminde mezkur KHK lar ile on binlerce kişi hakkında OHAL in verdiği yetkiye dayanılarak ihraç tedbiri uygulandı. Kişilerin anayasa da var olan ve bazılarına savaş döneminde dahi dokunulamayan çekirdek hakları ve memurlar açısından genel kanun niteliğinde olan 657 sayılı DMK da var olan hakları da askıya alınarak tabiri caizse " sorgusuz infaz" edilmek suretiyle kamudan ihraçlar gerçekleşti. Bu dönemde kişilere usulen de olsa herhangi bir savunma ya da etkin bir soruşturma imkanı tanınmadı. Sonrasında OHAL işlemleri İnceleme Komisyonu kurularak ihraç olan kişilerin idari yargıya başvurmadan önce başvuracakları bir mekanizma oluşturuldu. Bahse konu komisyon başvuruların çok büyük bir çoğunluğunu red ederken , nispeten az sayıda kabul kararı verdi. Komisyon incelemesinde ihraçların kişiler yönünden daha çok terör örgütü ile irtibat iltisak derecesinde değerlendirme yaparak kararlar verdi. Bu değerlendirmelerde, kişilerin geçmiş yıllarda hayatın olağan akışı içerisinde cereyan eden herhangi bir suç unsuru olmayan ya da kişilerin yıllar sonra terör örgütü ile ilişkilendirilmeye sebep olarak düşünemeyeceği konulardan dolayı irtibat iltisak değerlendirmesi yaptı. Tabiri caizse "niyet okuma"yaparak kararlar verildi. Yine bazı konularda milat olarak kabul edilen 17/25 Aralık 2013 tarihini kıstas aldı . Örnek vermek gerekirse süreçten önce eğitim amaçlı çocuğunu müzahir okulu gönderen bir kamu görevlisi için irtibat iltisak sayılmazken, süreçten sonra aynı eğitim sakiyle Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde olan müzahir okula çocuğunu gönderen bir kamu görevlisi için bu husus irtibat iltisak sayılabildi. Oysaki her iki kamu görevlisi de çocuğunu eğitim amaçlı gönderdiği halde biri iltisaklı olurken diğeri olmadı .
Bu ve buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. burada asıl sorgulanması gereken, bir kişi terör örgütü olduğunu bilmediği, gerek hukuk aleminde gerekse de sosyal alemde varlığı bilinmeyen bir dönemde bir yapının çevresinde hayatın olağan akışı içerisinde gerek dini saiklerle , gerek yardım saikiyle , gerekse de sosyal saiklerle yaptığı bir eylemin yıllar sonra karşısına terör örgütü ile irtibat iltisak değerlendirmesi olarak çıkması tam anlamıyla hukuki vicdani garabattir.
OHAL işlemleri İnceleme komisyonundan ret alan kişiler, anayasada güvence altına alınan kanuni hakim güvencesine aykırı olarak sadece Ankara da bu işlemler için yetkilendirilmiş idare mahkemelerine başvurma şartı getirildi. Yapılan ilk derece idari yargılama ve istinaf yargılamalarında çok yüksek oranda ret kararı verilerek temyiz aşaması olan danıştay aşamasına geçildi. Yine OHAL in 2018 Temmuz ayında son bulmasından sonra , bakanlara tanınan 375 sayılı KHK nın geçici 35. Maddesindeki yetkiyle kamu kurumlarından ihraçlar devam etti. OHAL döneminden farklı olarak kişilere usulen savunma hakkı ve ihraç olduklarında kanuni hakim güvencesine uygun olarak ihraç işleminin gerçekleştiği yerde dava açma imkanı getirildi. Buradaki ihraç yetkisi de tamamıyla anayasa aykırı olup, normal zamanlarda olması gereken 657 sayılı DMK ya göre işlem tesis edilmesi gerekirken bakanlara olağanüstü bir yetki tanımlaması ile ihraçlar gerçekleşti. Nitekim 2018 Temmuz ile geçici 35. Maddenin yürürlük tarihinin son bulduğu 31.07.2022 tarihleri arasında binlerce emniyet ve askeri personel irtibat iltisak değerlendirmesi ile ihraç edildi. Bu süreçte diğer kurumlar daha esnek ve yumuşak davranarak adli ceza almayan kişiler yönünden genel olarak ihraç işlemi gerçekleştirmedi. 375 sayılı KHK ya göre ihraç olanların idari yargılaması ihraç oldukları son görev yerine göre bulundukları illlerin idare mahkesinde görüldü. 375 sayılı KHK ya göre işlem görenlerin çoğunluğu ilk derece idare mahkemesinden iptal kararı aldı. Yine hatırı sayılı kadarı istinaf sürecinden olumlu geçerek danıştay aşamasına geçildi . Böylece Danıştay aşamasında OHAL döneminde mezkur KHK lar ile ihraç olanlar ile OHAL sonrasında 375 sayılı KHK ile ihraç olanlar birleşmiş oldu. Bu aşamada bu dosyalara bakmakla yetkilendirilen Danıştay 5. Dairesinin önünde devasa bir dosya yükü oluştu.
Danıştayın gerek özel yetkilendirilmiş OHAL dönemi idare mahkemeleri , gerekse de 375 sayılı KHK ya göre işlem gören kişilerin dosyaları açısından kendine göre bir içtihat oluşturup dosyaları karara bağlanması gerekliydi. Bu noktada yüksek mahkeme dış etkenlerin de ( Şubat 2024 - 450 hakim savcı olayı) etkisi altında kalarak kişiler yönünden lehe olan dosyalarda tamamına yakınında bozma, aleyhe olan dosyalarda onama işlemi gerçekleştirdi. Adli yargılamalar sürecinde yıllar içerisinde raya oturan tren , idari yargılama sürecinde tam tersine dönerek zamanında Ohal işlemleri İnceleme komisyonun kabul verdiği aynı kriterlere sahip kişilerin dosyasını bozma yoluna gitti. Olması gereken adli yargılamada olduğu gibi olağan yargı yollarında yukarı doğru çıktıkça evrensel hukuk kurallarına uygun kararlar çıkması beklenirken, danıştay kendisini idare yerine koyarak, dahası idareden daha katı bir tavır takınarak ihraç olan kişiler yönünden bir mağduriyet yaratmıştır. Nitekim idare daha önceleri ihraç ettiği kişiler ile aynı veya daha ağır kriterlere sahip olan kişilerin dosyalarının tamamına yakınını 31.07.2022 tarihinden sonra olması gerektiği gibi C.V.Y.YOK kararı vererek işlemden kaldırmıştır. Bu haliyle bile 9 yıl sonra kurumlar hukuka dönmeye başlamışken , Danıştay 9 yıl öncesine gitme eğilimine yönelmiştir.
İhraçlar yönünden gelinen son aşamada kaotik bir ortam oluşmuştur. Kişi aynı kriterlerle darbe teşebbüsünden hemen sonra işlem görmesi durumunda OHAL KHK sı ile ihraç, aynı kişi aynı kriterlerle 2018 -2022 arasında işlem görmesi durumunda olası ihraç, 2022 den sonra aynı kriterlerle işlem görmesi durumunda ise herhangi bir ihraç işlemi olmaksızın dosyanın işlemden kaldırılması ile sonuçlanmaktadır. Zamansallık yönünden durum böyleyken , kamu gücünü elinde bulunduran yetkiyi kullanan kişiler yönünden de aynı durumu gözlemleyebiliriz. Nitekim aynı kriterlere sahip A kişisi hakkında yapılan kişisel değerlendirmede irtibat iltisaka rastlanılmadığından dosyanın işlemden kaldırılması kararı verilirken B kişisi hakkında ihraç kararı verilmiştir. Böylesine karışık bir ortama dönüşen ihraçlar ile ilgili yapılması gereken anayasa mahkemesinin idare yargılamalar açısından hak ihaline yönelik yapılan bireysel başvuruları bir an önce karara bağlayıp pilot bir karar alması gerekmektedir. Nitekim Anayasa mahkesinden çok sayıda adli yargılamalara yönelik hak ihlali kararı çıkarken , ihraçlar yönünden idari yargılama ile ilgili şu ana kadar bir karar çıkmamıştır. Yakın bir zamanda bu konu ile ilgili bir karar verilmesi kaçınılmazdır. Anayasa mahkemesinin ihraç dosyaları yönünden vereceği ilk kararlar yol gösterici olacaktır . Nitekim son zamanlarda oluşan barış ve uzlaşı ikliminde KHK sorununun çözümü Anayasa mahkemesinin alacağı bir pilot karar sonrası olması muhtemeldir.
İhraçlar ile ilgili yargılamaların AİHM önüne gitmeden iç hukukta çözüleceği kanaatindeyim. Olası bir AİHM sürecinde , özellikle beraat takipsizlik almış kişiler yönünden mahkemeye giden dosyaların tamamına hak ihali kararı çıkacağı aşikardır. Yukarıda da belirttiğim üzere oluşan barış iklimi sürecinde KHK sorununun da çözülmesinin gözardı edilmeyeceği kanaatindeyim. Bu sorunun yasa koyucu tarafından çözülmesi en hızlı , en pratik ve yukarıda da belirttiğim üzere oluşan kaotik durumdan dolayı en vicdanı olanıdır.
Saygılarımla.
KHK İLE İLE İLGİLİ İHRAÇLAR VE GERİ DÖNÜŞLERE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME
15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsü akabinde sayısı net olmamakla birlikte OHAL' ın verdiği yetkiye dayanılarak çıkarılan KHK lar ve OHAL sonrası bakanlara tanınan 375 sayılı KHK nın geçici 35. Maddesindeki yetkiye istinaden yaklaşık 150 bin kişinin kamu kurumlarından ilişiği kesilerek ihraç tedbiri uygulandı.
Devam eden süreçte ihraç edilen kişiler hakkında adli soruşturmalar açıldı. Açılan soruşturmaların bir kısmı KYOK verilerek adli yönden takipsizlik neticesiyle kapanırken , bir kısmı davaya dönüştürülmek suretiyle yargılamalar yapıldı . 2016 yılında yapılan ilk soruşturma ve yargılamalarda ağır tedbirlere ( ikamet arama, el koyma ,gözaltı, tutuklama v.b) dönemin ruhu itibariyle çoğu kez başvuruldu. Yine ilk yıllarda çoğu Ağır Ceza Mahkemesi TMK , TCK, ANAYASA VE İNSAN HAKLARI AVRUPA SÖZLEŞMESİ'ne aykırı bir şekilde kişiler hakkında hüküm kurmak suretiyle karar verdi. 2025 yılı itibariyle geldiğimiz noktada ise adli olarak ceza alan kişilerin büyük bir çoğunluğu gerek Yargıtaydan bozma , gerek AYM den hak ihlali , gerekse de AİHM den hak ihlali kararları alarak adli yönden uğramış oldukları ihlaller giderilme eğilimi yönündedir. Nitekim gelinen 9 yıllık sürecin ilk yıllarında 6.3 yıl hapis cezası alan bir kişi , günümüz ortamında soruşturma ya da yargılama geçirmiş olsaydı, ya takipsizlik ya da ilk derece mahkemesinden beraat alacaktı. Adli yargılamalar açısından gelinen son nokta suçta ve cezada kanunilik ilkesi ve suçun olmazsa olmazı olan manevi unsuru olan kast unsuru . Yani kişinin sonradan terör örgütü olduğu belirlenen bir yapı ile ; o yapının terör örgütü olduğunu bilip bilmediği ve bu saikle hareket edip etmediğinin irdelenmesi gerekmektedir. Netice itibariyle Fetö/pdy terör örgütü yargılamalarında şuan olması gerektiği gibi suçta ve cezada kanunilik ilkesi ve kast unsuru adli yargılamalar için esas kriterler olduğunu söyleyebiliriz. Sürecin bu noktaya evrilmesi muhakkak ki AİHM Yalçınkaya kararının bir iz düşümüdür. Adli yargılamalar açısından 9 yıl sonra tren raya oturmaya başladı ve nihayetinde bir yol aldı. Konunun idari tedbir kapsamında ihraçlar yönüne bakacak olursak burada karşımıza çok faktörlü heterojen bir idari yargılama sarmalı ve sorunsalı çıkıyor. Şöyle ki ;
Darbe teşebbüsünden sonra ilan edilen OHAL döneminde mezkur KHK lar ile on binlerce kişi hakkında OHAL in verdiği yetkiye dayanılarak ihraç tedbiri uygulandı. Kişilerin anayasa da var olan ve bazılarına savaş döneminde dahi dokunulamayan çekirdek hakları ve memurlar açısından genel kanun niteliğinde olan 657 sayılı DMK da var olan hakları da askıya alınarak tabiri caizse " sorgusuz infaz" edilmek suretiyle kamudan ihraçlar gerçekleşti. Bu dönemde kişilere usulen de olsa herhangi bir savunma ya da etkin bir soruşturma imkanı tanınmadı. Sonrasında OHAL işlemleri İnceleme Komisyonu kurularak ihraç olan kişilerin idari yargıya başvurmadan önce başvuracakları bir mekanizma oluşturuldu. Bahse konu komisyon başvuruların çok büyük bir çoğunluğunu red ederken , nispeten az sayıda kabul kararı verdi. Komisyon incelemesinde ihraçların kişiler yönünden daha çok terör örgütü ile irtibat iltisak derecesinde değerlendirme yaparak kararlar verdi. Bu değerlendirmelerde, kişilerin geçmiş yıllarda hayatın olağan akışı içerisinde cereyan eden herhangi bir suç unsuru olmayan ya da kişilerin yıllar sonra terör örgütü ile ilişkilendirilmeye sebep olarak düşünemeyeceği konulardan dolayı irtibat iltisak değerlendirmesi yaptı. Tabiri caizse "niyet okuma"yaparak kararlar verildi. Yine bazı konularda milat olarak kabul edilen 17/25 Aralık 2013 tarihini kıstas aldı . Örnek vermek gerekirse süreçten önce eğitim amaçlı çocuğunu müzahir okulu gönderen bir kamu görevlisi için irtibat iltisak sayılmazken, süreçten sonra aynı eğitim sakiyle Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde olan müzahir okula çocuğunu gönderen bir kamu görevlisi için bu husus irtibat iltisak sayılabildi. Oysaki her iki kamu görevlisi de çocuğunu eğitim amaçlı gönderdiği halde biri iltisaklı olurken diğeri olmadı .
Bu ve buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. burada asıl sorgulanması gereken, bir kişi terör örgütü olduğunu bilmediği, gerek hukuk aleminde gerekse de sosyal alemde varlığı bilinmeyen bir dönemde bir yapının çevresinde hayatın olağan akışı içerisinde gerek dini saiklerle , gerek yardım saikiyle , gerekse de sosyal saiklerle yaptığı bir eylemin yıllar sonra karşısına terör örgütü ile irtibat iltisak değerlendirmesi olarak çıkması tam anlamıyla hukuki vicdani garabattir.
OHAL işlemleri İnceleme komisyonundan ret alan kişiler, anayasada güvence altına alınan kanuni hakim güvencesine aykırı olarak sadece Ankara da bu işlemler için yetkilendirilmiş idare mahkemelerine başvurma şartı getirildi. Yapılan ilk derece idari yargılama ve istinaf yargılamalarında çok yüksek oranda ret kararı verilerek temyiz aşaması olan danıştay aşamasına geçildi. Yine OHAL in 2018 Temmuz ayında son bulmasından sonra , bakanlara tanınan 375 sayılı KHK nın geçici 35. Maddesindeki yetkiyle kamu kurumlarından ihraçlar devam etti. OHAL döneminden farklı olarak kişilere usulen savunma hakkı ve ihraç olduklarında kanuni hakim güvencesine uygun olarak ihraç işleminin gerçekleştiği yerde dava açma imkanı getirildi. Buradaki ihraç yetkisi de tamamıyla anayasa aykırı olup, normal zamanlarda olması gereken 657 sayılı DMK ya göre işlem tesis edilmesi gerekirken bakanlara olağanüstü bir yetki tanımlaması ile ihraçlar gerçekleşti. Nitekim 2018 Temmuz ile geçici 35. Maddenin yürürlük tarihinin son bulduğu 31.07.2022 tarihleri arasında binlerce emniyet ve askeri personel irtibat iltisak değerlendirmesi ile ihraç edildi. Bu süreçte diğer kurumlar daha esnek ve yumuşak davranarak adli ceza almayan kişiler yönünden genel olarak ihraç işlemi gerçekleştirmedi. 375 sayılı KHK ya göre ihraç olanların idari yargılaması ihraç oldukları son görev yerine göre bulundukları illlerin idare mahkesinde görüldü. 375 sayılı KHK ya göre işlem görenlerin çoğunluğu ilk derece idare mahkemesinden iptal kararı aldı. Yine hatırı sayılı kadarı istinaf sürecinden olumlu geçerek danıştay aşamasına geçildi . Böylece Danıştay aşamasında OHAL döneminde mezkur KHK lar ile ihraç olanlar ile OHAL sonrasında 375 sayılı KHK ile ihraç olanlar birleşmiş oldu. Bu aşamada bu dosyalara bakmakla yetkilendirilen Danıştay 5. Dairesinin önünde devasa bir dosya yükü oluştu.
Danıştayın gerek özel yetkilendirilmiş OHAL dönemi idare mahkemeleri , gerekse de 375 sayılı KHK ya göre işlem gören kişilerin dosyaları açısından kendine göre bir içtihat oluşturup dosyaları karara bağlanması gerekliydi. Bu noktada yüksek mahkeme dış etkenlerin de ( Şubat 2024 - 450 hakim savcı olayı) etkisi altında kalarak kişiler yönünden lehe olan dosyalarda tamamına yakınında bozma, aleyhe olan dosyalarda onama işlemi gerçekleştirdi. Adli yargılamalar sürecinde yıllar içerisinde raya oturan tren , idari yargılama sürecinde tam tersine dönerek zamanında Ohal işlemleri İnceleme komisyonun kabul verdiği aynı kriterlere sahip kişilerin dosyasını bozma yoluna gitti. Olması gereken adli yargılamada olduğu gibi olağan yargı yollarında yukarı doğru çıktıkça evrensel hukuk kurallarına uygun kararlar çıkması beklenirken, danıştay kendisini idare yerine koyarak, dahası idareden daha katı bir tavır takınarak ihraç olan kişiler yönünden bir mağduriyet yaratmıştır. Nitekim idare daha önceleri ihraç ettiği kişiler ile aynı veya daha ağır kriterlere sahip olan kişilerin dosyalarının tamamına yakınını 31.07.2022 tarihinden sonra olması gerektiği gibi C.V.Y.YOK kararı vererek işlemden kaldırmıştır. Bu haliyle bile 9 yıl sonra kurumlar hukuka dönmeye başlamışken , Danıştay 9 yıl öncesine gitme eğilimine yönelmiştir.
İhraçlar yönünden gelinen son aşamada kaotik bir ortam oluşmuştur. Kişi aynı kriterlerle darbe teşebbüsünden hemen sonra işlem görmesi durumunda OHAL KHK sı ile ihraç, aynı kişi aynı kriterlerle 2018 -2022 arasında işlem görmesi durumunda olası ihraç, 2022 den sonra aynı kriterlerle işlem görmesi durumunda ise herhangi bir ihraç işlemi olmaksızın dosyanın işlemden kaldırılması ile sonuçlanmaktadır. Zamansallık yönünden durum böyleyken , kamu gücünü elinde bulunduran yetkiyi kullanan kişiler yönünden de aynı durumu gözlemleyebiliriz. Nitekim aynı kriterlere sahip A kişisi hakkında yapılan kişisel değerlendirmede irtibat iltisaka rastlanılmadığından dosyanın işlemden kaldırılması kararı verilirken B kişisi hakkında ihraç kararı verilmiştir. Böylesine karışık bir ortama dönüşen ihraçlar ile ilgili yapılması gereken anayasa mahkemesinin idare yargılamalar açısından hak ihaline yönelik yapılan bireysel başvuruları bir an önce karara bağlayıp pilot bir karar alması gerekmektedir. Nitekim Anayasa mahkesinden çok sayıda adli yargılamalara yönelik hak ihlali kararı çıkarken , ihraçlar yönünden idari yargılama ile ilgili şu ana kadar bir karar çıkmamıştır. Yakın bir zamanda bu konu ile ilgili bir karar verilmesi kaçınılmazdır. Anayasa mahkemesinin ihraç dosyaları yönünden vereceği ilk kararlar yol gösterici olacaktır . Nitekim son zamanlarda oluşan barış ve uzlaşı ikliminde KHK sorununun çözümü Anayasa mahkemesinin alacağı bir pilot karar sonrası olması muhtemeldir.
İhraçlar ile ilgili yargılamaların AİHM önüne gitmeden iç hukukta çözüleceği kanaatindeyim. Olası bir AİHM sürecinde , özellikle beraat takipsizlik almış kişiler yönünden mahkemeye giden dosyaların tamamına hak ihali kararı çıkacağı aşikardır. Yukarıda da belirttiğim üzere oluşan barış iklimi sürecinde KHK sorununun da çözülmesinin gözardı edilmeyeceği kanaatindeyim. Bu sorunun yasa koyucu tarafından çözülmesi en hızlı , en pratik ve yukarıda da belirttiğim üzere oluşan kaotik durumdan dolayı en vicdanı olanıdır.
Saygılarımla.