Editörler : Lanet
28 Ağustos 2007 20:23

Postmodernizm

postmodernizm hakkında ne düşünüyorsunuz?


es es es
Memur
28 Ağustos 2007 20:24

bence hikayede mustafa kutlu gayet iyi ve ilginç


theottomanempire
Müsteşar Yardımcısı
29 Ağustos 2007 01:25

Özelikle Paul Auster'i ve Amin Malouf'u çok beğeniyorum,Orhan Pamuk Beyaz Kale ve kara Kitap'ta,son olarak da Benim Adım Kırmızı da bu türe ait örnekler verdi.Ama Kar romanını aynı şekilde sınıflandırabilir miyiz emin değilim,Cevdet Bey ve Oğulları da tarihi (anı)roman sayılır herhalde.

Paul Auster ,New York Üçlemesi'nde müthiş,Amin Malouf da Semerkant ve Afrikalı Leo'da.


mesaa
Genel Müdür
29 Ağustos 2007 20:51

Postmodern edebiyat ne demek?


remut
Aday Memur
29 Ağustos 2007 23:59

paul aster hımmm evet ben de çok severim. adamın beynini sevdim daha doğrusu okurken. posmodernizim alışıldık olana karşı çıkıştr bir nevi bunu da yeni akımlar gibi düşünebiliriz. tabi ben basitleyerek anlattım bayaa ama şimdi ne gerek var kes yapıştr yapmaya yaf:)


demeter
Genel Müdür
30 Ağustos 2007 14:38

Postmodern edebiyat kulvarında en iyi koşanların başında Oğuz Atay gelir bence. Tutunamayanlar'da postmodern unsurları o kadar iyi kullanmış ki romanı büyük bir yankı uyandırmıştır. Tabii önce pek kabul görmeyen roman (Bence hemen kabul edilmememsi bile postmodernlik göstergesiydi) daha sonra herkesin üzerinde ayrı bir iz bırakmıştır. Edebiyat bölümlerinde postmodern edebiyatın izleri onun Tutunamayanlarında aranmıştır. Kısaca Postmodernistlerin şahıdır Oğuz Atay.


kostacio
Aday Memur
31 Ağustos 2007 15:24

oguz atay'ın postmodern olduğunu sanmıyorum. anlaşılamamasının nedenide bizim edebiyatımızın belli izleklerden akması, bunun dışında kalanların da maalesef biraz çabayla anlaşılabilmektedir. hemen her alanda olduğu gibi edebiyatta da değişikliğe ve farklılığa açık değiliz.

postmoderlere gelince, yeterince boş zamanı olan varsa bunu da boşa geçirmek istiyorsa ideal. yani, bi ürünü tükettikten sonra, kendinize "ee şimdi ne yaptım ben" demekten korkmuyorsanız, zevkle okuyabilirsiniz.


es es es
Memur
31 Ağustos 2007 18:24

evet haklı olabilirsin ama mevcuk klasik edebiyatı bitirmişler için bir çıkış yolu bence farklı yaklaşım


vazife
Şube Müdürü
01 Eylül 2007 15:59

postmodern olarak tanımlamaya çalıştığı orhan pamuk un

kitapları başka kitaplardan esinlenmiştir, hatta küçük

farklılıklardan öteye gidilmemiş,aynen kullanılmış

"beyaz kale " petto nun günlüğün'den alınmış ama bunu

dile geldiğinde bunu hırsızlık değilde postmodern olarak

tanımlayanlar utansın.

keza, "cevdet bey ve oğulları" kitabıda , Thomas Mann ın

buddenbrooks ailesi kitabının bir esinlemsidir.

bu hırsızlıklar ciddi edebiyat eleştirmenleri tarafından

ortaya koyuluyor.


mesaa
Genel Müdür
01 Eylül 2007 16:13

Sorum es geçilmiş... Yineliyorum, postmodern edebiyat nedir?

01 Eylül 2007 17:03

Üniversitede Prof. bir hocamız postmodernizmi fosmodernizm diye açıklamıştı. Okuduğumuz postmodernizm örnekleri de hakikaten çok vasattı. Tabii Oğuz Atay-Tutanamayanlar'ı ayrı tutmak lazım, onu çok beğenmiştim.

01 Eylül 2007 17:06

Gerçi ben Oğuz Atay'ın postmodernist olduğunu düşünmüyorum. demeter onu da post modernist yapmış, arada kaynamasın diye beğenimi dile getirdim sadece...


es es es
Memur
01 Eylül 2007 17:13

bu sana mesaşöyle tarif ediyorlar sen değerlendir aetık:

Sanatta Postmodern Yansımalar ve Popülizm

Edebiyatçılar, postmodern ürünlere "Omurgasız eser, başı sonu birbirine bağlantısız roman, sokak dilini edebiyat sanmak, sözcük oyunlarıyla absürd diyaloglar, estetik sezgiden ve estetik doyumdan uzak bireyci bunalım şiiri, kalemin gittiği yeri bilmeyen kurgusuz anlatımlar, sanatsal formların kırıldığı denge oluşturulmamış eser" gibi açıklama getiriyorlar.

Bu tür eserlerin, günlük tüketime yönelik olduğunu, kalıcı olmayacaklarını ve bu nedenle postmodern yazarların aynı zamanda popülist olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ressamlar, modern ötesi demek olan postmodernizmin resimdeki karşılığının, klasik bir eserin kalıplarını kırarak ondan yeni bir eser meydana getirmek olduğunu ifade ediyorlar ve soyut resimle karıştırılmaması gerektiğini ekliyorlar. Sanat adına estetik beğeniden uzak ürünler verilmesinden yakınıyorlar. Sokak dilinin edebiyata girmesi gibi, sokak zevksizliği de resim sanatına küreselleşmeyle birlikte girdi.

Karikatür sanatında son yıllarda görülen serseri tipler, sapıklar, cinsel imajlar, argo, bozuk Türkçe, çizgiden çok konuşma, alt kültürü öne çıkarma, düşündürmek yerine alay etme, bayağılaşma, laf cambazlığı, vb. popülist yaklaşımlar postmodern yansıma olarak düşünülmelidir. Bunlar, karikatür sanatının içinin boşaltıldığının ve geriye doğru gidişin göstergesidir.

Klasik eserlerde sanatın içini boşaltma çoğu zaman eseri bugüne uyarlama adına yapılabilmektedir. Önceki sezon Ankara'da sahnelenen, C.F.Gounod'nun Faust adlı operasından söz edeceğim. Oyuncuların giysileri Doktor Faust'un yaşadığı dönemin giysileri değildi. Sahnede bugün sokakta giyilen blucinler, penye gömlekler, pijamalar vardı. Dinlediğimiz aryalar, koro şarkıları aynen duruyordu. Mimikler, şarkı söyleme biçimleri de duruyordu. Ortada giysileri bugünün, giysi dışındaki her şeyi ikiyüzyıl öncesinin olan bir oyun vardı. İzlerken bizimle dalga mı geçiyorlar diye düşünüyor insan. Estetik bütünlük yok, uyum yok, bir acaiplik hissediliyordu. Rejisör "Faust bugün yaşasaydı" düşüncesinden yola çıktı diye açıklanıyordu.

Geçtiğimiz sezon İzmir'de sahnelenen, Karmen operasında da aynı şey yaşandı. Yine "Karmen bugün yaşasaydı"dan yola çıkıldı. Bugüne uyarlanmış giysilerin yanında, Karmen'in sevişme sahnesinde pornoya kaçıldı, üzerindeki giysiler tek tek çıkartılarak magazin basınının ilgisini çekecek bir sevişme sahnesi canlandırıldı. Opera ki estetik boyutun en yukarıda tutulduğu sanattır. Aşkın yüceltildiği sahneleri, cinselliği öne çıkartarak basitleştirmek ancak postmodernizmin işidir.

Klasik bir operayı bugüne uyarlamak, halk türküsüne piyano eşliği yazmak gibi değildir. Tüm sanatsal ögelerin klasik formda olmasını gerektirir. Bir türküyü opera tarzında söylemek, türküyü evrensel sanat ortamına taşır ki bu çağdaşlıktır, insana yakışan bir durumdur. Klasik bir eseri, alt kültürün malzemesi yapmaksa ona katkı değil, onu yozlaştırmak, bozmak, değerini düşürmektir, popülizm yapmaktır.

Sanat toplumun dışında değildir ama yeri toplumun önüdür. Toplumdaki değer yargılarının yeni dünya düzeni ile birlikte değişmesi, sanatta da beğenileri değiştirmiştir. Değişimin geriye doğru olduğu su götürmez. Oysa sanatın ve sanatçının toplumun beğenilerini, estetik düzeyini yukarı çekmek diye bir görevi vardır.

Özellikle insanı yüceltme ve erdem sahibi yapma işlevi olan sanatçıların, insanı dışlayan, insanı aşağılayan küresel kirlenme karşısında duruşlarını koruyabilmeleri önemlidir. İnsanın kirletilmesi, sanatın ve sanatçının kirletilmesinden ayrı düşünülemez. Sanatçı, küreselleşmenin bir avuç azınlığa sunduğu nimetlerden yararlanmak uğruna, günlük popülist hesaplarla postmodern ürünler verirse ürünleri geleceğe kalmayacak, çöpe gidecektir.

Yaşadığımız süreçte etik değerlerin çiğnendiğini, sanatın dünya tekellerinin hizmetine geçtiğini görüyoruz. Yakın zamana kadar radyoda, televizyonda, oyun içerisinde kullanılan bir ürünün adı reklam olmasın diye gösterilmez, benzer bir ürünü satan diğer üreticiye haksızlık olmasın diye adı gizlenirdi. Bu yerleşmiş bir kuraldı. Herkesin eşit olduğu bir üretim anlayışı etik değer olarak topluma yerleşmişti.

Örneğin, televizyon dizisi içerisinde cep telefonu reklamı yapmak ne kadar doğrudur, ne kadar tiyatro sanatına uygundur? Artık TV dizilerinin uluslararası tekellerin kâr etmesine yöneldiğini görüyoruz. Sanat kâr hesabı üzerine oturtulamaz. Eğer böyle olursa sanattan ödün verilmiş demektir.

Gösteri sanatlarında 'Tolk şov' gibi sanatsal olmayan bir türe tanık olmaktayız. Meddah ya da tek kişilik oyunla hiç ilişkisi olmayan bu konuşma gösterisi, tiyatro sanatını yozlaştırmaya örnektir. Oyun demek mümkün değil; baştan sona bir konu veya metni olmayan, kopuk kopuk, belli bir konuya yoğunlaşma gerektirmeyen, izleyici ile alay eden, aşağılayan, derinliği olmayan sıradan magazinleştirme, herşeye gülüp geçilen bir şey. Postmodern tiyatroya iyi bir örnek.

Küreselleşmenin en büyük aracı olan televizyonun kanal sayısındaki artış ve zaplama, programlardaki kalitenin düşürülmesiyle birlikte ortaya çıktı. Zaplama, hızlı tüketimin ürünüdür. Hızlı tüketilen teknoloji beraberinde insanın doğal yapısını bozma tehlikesini yarattı. Böylece neo liberal ekonominin istediği insan modeli yaratıldı.

Zaplama teknolojisinin insan üzerindeki olumsuz etkilerini araştırmak üzere yapılan bir çalışmada ilginç sonuçlara ulaşıldı. (" Kişisel Zamanın Belirleyicisi Olarak Medyatik Zaman ", Denis Carot, Agon Tiyatro Dergisi s.10 Paris 1997)

Fransa'da yapılan bu araştırmaya göre, birçok kanalı arka arkaya izlememizi, yâni zaplamamızı isteyen teknoloji, insanın dikkat yoğunlaştırmasını ortadan kaldırmaktadır. Zamanı bölerek kullanma, haberin reklamı, reklamcılığın nüfuzu, keserek anlatma, sansasyonelleştirme, sunucuyu starlaştırma, yapay bilgi aktarımı, analiz yokluğu ve benzeri durumlar araştırılmış ve bunların günlük yaşantımıza aşağıdaki şekillerde yansıdığı saptanmıştır:

1. Toplumda çatlama ve dağılma

2. Tecrit ve yalnızlaşma eğilimi.

3. Dikkat yoğunluğu kaybı.

ABD'de günde 500 kanalı aynı anda izleme deneyleri yapılıyor. Bilgi akışında dev otobanlar tasarlanıyor. Bu teknoloji ile beyni boşaltılmış robotlar yetiştirme işi hızlandırılacaktır.

Beri yandan teknoloji insan için olmaktan uzaklaştı, insana karşı teknolojiye dönüştü. Bu dönüşüm en belirgin biçimde sinema sanatında kendini göstermektedir.

ABD'li yetkililer, silah sanayisine harcadıkları kadar film sanayisine harcadıklarını söylemektedirler. Bu filmler şiddet içeren aksiyon filmleridir. Hayali bir düşman yaratılıp onunla son model silahlarla savaşılmaktadır.

Hep savaş ve düşmanlık kavramlarıyla büyüyen bir kuşak yaratıldı. Dostluk, kardeşlik, barış içinde birlikte yaşama kavramları unutturuldu. Batıl inançlar, bilimdışı kurgular, CIA planları film senaryolarının ana malzemesi oldu. Postmodern özellikler taşıyan bu senaryolar, Amerika'dan dünyaya pazarlandı ve dünya sinemasının %93 ünü kapladı.

Televizyon haber kanalları insanları yanıltmaya ve korku psikolojisine sokmaya yöneldi. Bu yolla silah satışlarında artış ve en son teknolojinin ürünü silahları kullanmaya piyasa yaratıldı. Körfez savaşında olduğu gibi, savaşların canlı yayınlarına kadar bu silah reklamları yapıldı. Füze kalkanı projeleri yaşama geçirildi, medeniyetler çatışması teorileri geliştirildi ve ikiz kulelerin yıkılışında olduğu gibi, kıtalar arası füzelerin satışını artıran provokasyonlar canlı yayınlarla verildi. Televizyon, en kötü amaçlarla insanın varlığını tehdit eden, insanın en temel hakkı olan yaşama hakkını elinden alan savaşın aracı olarak kullanıldı. Postmodern filmlerde insanlara sunulan senaryolar bir bir gerçek yaşamdan görüntülere dönüştürüldü.

Küreselleşme yâni yeni dünya düzeninde, sanatla insan ilişkisini biraz daha özele indirelim. Fazıl Say'ın dört el için düzenlemiş olduğu piyano eserine gelelim. Elektronik kayıttan piyanonun biri çalıyor, ikinci piyanoyu kendisi çalıyor. Birincisini de kendisinin kaydetmiş olması, olayın teknoloji ürünü olmasını engellemiyor. Dinlerken iki piyanisti de karşınızda görmek istiyorsunuz. Çalanı karşınızda görmediğiniz için empati kuramıyorsunuz. Yâni orada dışlanmışsınız. İki piyanistin birbiriyle iletişiminden yoksun bir yorum ortaya çıkıyor ve Fazıl şov izliyorsunuz. Fazıl monolog oynuyor, sanatçının biri sanal. O zaman, Fazıl tek başına oynamak istiyor diye düşünüyor, popülist bir yaklaşım hissediyor ve rahatsız oluyorsunuz.

Fazıl Say'ın İstanbul Yedikule'de Mercan Dede ile çalması giderek popülerleşme gösterdiğinin işaretidir. Mercan Dede'nin teknolojiyi çok iyi kullandığı bir gerçek. Ama teknoloji insanın önüne geçiyorsa burada bir yanlış var demektir. Kimin neyi çaldığı görülmediğinde, çıkan sesle insanın varlığı arasında bir kopukluk yaşanır. Dinleyici kendisinin dışlandığını hissetmeye başladığında kalkıp gitmek ister ki öyle de oldu.

Sanatçı, kendini insandan ve toplumdan koparmaya başladığında, yaptığı sanat tartışılmaya başlanır. Fazıl Say, politik görüşünü küresel sermayenin görüşüyle birleştirdiğini açıkça söylemeye başladığından beri, sanat çizgisi doruk noktasından aşağıya doğru bir düşüş göstermektedir. Bu durum, klasik müzik sanatında postmodernizmin ve popülizme kaymanın örneğini oluşturmaktadır.

Fazıl Say'ın, Newyork'taki piyano yarışmasında, kendisini yedi dakika dinleyen jürinin diğer yarışmacıları kırk dakika dinlemesine şaşırmamasını başka neyle açıklayabiliriz? Kendi ifadesiyle daha Avrupa yarışmasındayken jüri, kendisi hakkında karar vermiş imiş. Kendisini birinci seçmek üzere hazırlanmış bir yarışmayı neden protesto etmedi? Paris Yahudi lobisinin kendisini parlatacağı vaadini neden önemsedi? Başka piyanistlerle eşit olmayan bir meydan güreşine neden çıktı? Bu soruların yanıtı sanatta kirlenmenin postmodernizmle birlikte düşünülmesi gerektiğini vurgular.

Popülizm, etik değerlerin çiğnendiği yeni dünya düzenine ayak uydurmadır, sanatta kirlenmedir. Pop kültürünün pompalandığı TV kanalları bu kirlenmenin örnekleriyle doludur. Kapitalizmin ahlâki çöküntü sürecine girdiği yeni dünya düzeninde, bu kirlenmeden kendini kurtarabilen aydın sanatçı olabilmek bir erdemdir.

Elektronik müzikte dünyanın önemli isimlerinden John Cage'in "4.33" adlı eseri postmodern müzik örneğidir. Bu eseri(!) iki kez konser programına almış bir festival konserini izledikten sonra üzerinde düşünme ve bu müziği irdeleme gereği duydum. Sanatın içinin nasıl boşaltıldığını gördüm. Eserde hiç müzik yok. Dört dakika otuzüç saniye salondaki sessizliği dinliyorsunuz. Salondaki öksürük, tıksırık, nefes alma, hışırtı, her şey o anın doğaçlama bestesi kabul ediliyor. Peki bu bir eserse nerede bestecinin emeği, nerede sanatçının yorumunu, neyi şekillendiriyor, nedir sanatçının müdahalesi? Hiç biri yok. Kayıt bile yapılamaz. Dinleyici sadece bekliyor, sanatçı da sahnede öylece bekliyor. Yaratıcılıkmış. Ortada yaratılan hiçbir şey yok.

Böyle bir çarpıtma örneği 9.Senfoninin ikiz kulelerin yıkılışına fon müziği yapılışıdır. Orada tam bir postmodern montaj yapılmıştır. Eser, Avrupa'da feodal krallıkların yıkılışını devrimci bir ruhla destekleyen Ludvig van Beethoven'in bestesidir. Shiller'in "Özgürlüğe Övgü" şiirinden esinlenilerek yazılmıştır. Türkçe'ye "Neşeye Şarkı" olarak çevrilmiştir. 1980 sonrası müzik ders kitaplarında (Selçuk Yıldırım ve Salih Akkaş yazarlı kitaplarda olduğu gibi) sözlerinde yapılan tahrifat bestesinde de yapılmış, eser katledilmiştir. Bu durum ülkemize has bir yozlaştırma örneği olabilir. Ancak, ABD tarafından belli amaçlarla yapılan 11 Eylül iç darbesinde yıkılan ikiz kulelere fon müziği yapılması asla affedilmeyecek bir çarpıtma ve eserin içeriğini boşaltma örneğidir. Bu durum, postmodernizmin merkezinin ABD olduğunun (küresel sermayenin de aynı merkez oluşuyla paralellik taşıması doğaldır) bir başka göstergesidir.

Halk türkülerinin pop müzik haline getirilip kaset piyasasına hizmete sunulması, popülerleştirilip hızla tüketilmesi ülkemizde yaşanan bir başka postmodern yansıma örneğidir. Pop müzik adı üstünde, günlük kullan at anlamındadır. Postmodern ürünlerin özelliği de budur. Pop müzik alanında nasıl bir kirlenmenin yaşandığı bilinmektedir. Kirlenme, kalite düşüklüğü, sokak dilini şarkı sözü yapma, argo, küfür, etik değerlerin kayboluşu, cinsel sapmaların ön plana çıkartılışı, popülerleşme uğruna magazin basınında manşet olma kavgaları, reklam için her yol mübah, vb. ortak özellikleridir.

Deforme edilen, kullanılıp atılan bir meta haline getirilen bir kültür, yok edilme tehlikesini yaşıyor demektir. Dünya bu yolla tek kültüre doğru gitmektedir. Neo liberalizm, iki yüzlü bir şekilde herkese özgürlük derken, kendi kültürünü /kültürsüzlüğünü dayatmakta, diğer kültürleri erozyona uğratmaktadır. Bu da çağdaşlıkmış gibi sunulmaktadır.

Postmodernizm, yeni dünya düzeninin bir ürünüdür ve neo liberal ekonominin sanattaki yansımasıdır.

Postmodernizm, insanlığın asırlarca emek vererek yarattığı tüm klasik sanatları tehdit etmekte, değer kaybına uğratmakta ve günlük kâr hesaplarıyla tüketmektedir. Tüm klasik sanatların korunması ve yaşatılması insanoğlunun kendine saygısı gereğidir. Bu nedenle postmodern ürünlerin ve popülist yaklaşımların teşhir edilmesi tehlikenin bertaraf edilmesi açısından önemlidir


mesaa
Genel Müdür
01 Eylül 2007 22:03

Teşekkür ederim es es es.. Oğuz Atay'ın "Tutunamayanlar"ını tarif etmiş sanki.. Satır aralarından onu sezdim..

Peki Elif Şafak postmodernci midir sizce?


theottomanempire
Müsteşar Yardımcısı
01 Eylül 2007 23:40

Postmodernizm evet modern sonrası demek,ama modern sonrası sanatın kötü olduğunu söylemek düpedüz saçmalıktır.

Postmodernizm ilk olarak mimaride kullanılmıştır.farklı dönemlere ve kültürlere ait yapı şekilleri tek ve modern bir binada kullanılmıştır.Örneğin,giriş kapısının kenarlarında yer alan yunan sütunlarına benzer sütunların kullanılması,işlevsel olsun olması çatıların,pencereli çatı katı gibi,iskandinav ülkelerinkine benzer şekilde dizayn edilmeleri gibi.

Sinemada "Romeo ve Jülyet" postmodern sinemaya bence çok güzel bir örnbek:http://youtube.com/watch?v=tZ1-AType3k&mode,

bu filmde kılıçların yerini tabancalar,atların yerini otomobil ve helikopter,modern bir şehire tezat ortaçağ ve modern kıyafetin beraber kullanımı, gibi öğeler mevcur olmasına rağmen,sheakespear'İN DİYALOGLARINA BİREBİR BAĞLI KALINMIŞTI.

Edebiyatta postmodern türü nasıl anlarız diyecek olursanız,işte birkaç ipucu:öykü ,roman,şiir ,bilin akışı,geriye dönüşler zamansızlık gibi durumlar beraber kullanılmışsa bu postmodern bir edebiyat diyebiliriz.Ayrıca gizemcilik,kader gibi uzun zamandır edebiyattan uzaklaştırılan öğeleri de barındırabilir,bu tür.

Yukarıdaki bir yazıda Absürt öğelerin de postmodern olduğu söylenmiş bu bir yönüyle doğru fakat ABSÜRT başlıbaşına bir tarzdır,ve İonesco ile Becket'in 1950-60 larda ortaya çıkardıkları bir türdür.Bu tür nereden çıktı derseniz eğer biraz bahsedeyim.İngilizce öğretiminde kullanılan ,yavan ve duygusuz ,tekdüze cümlelerden yola çıkılmıştır.Tiyator'da ilk örnekleri verilmiştir,örneğin."Kel şarkıcı","Godot'yu beklerken" bu türün en önemli zirvelerindendir.Daha sonra edebi yazılarında ,romanlarında da bu sanatçılar bu türü kullanmışlardır.

Klasik edebiyat aşılalı 60 sene oldu diyebiliriz,bu klasik edebiyatın kötü olduğu anlamına gelmez.Postmodern tazr sanatçıya daha fazla özgürlük ve kendini anlatmada yeni yollar sunuyor,bunu neresi yanlış.

BUgün geldiğimiz noktanın sorumlusu değil postmodern sanat bir sonucudur,elmayla armutu birbirine karıştırmayalım.Eğer yenişliklere bu denli kapalı olunsaydı hala daha trajedilere,destanlara saplanır kalırdık.Bir ilerleme meydana gelmezdi.Oysa sanatın her tütü yeniliğe açık olmak zorundadır,sanatçılar da.hala realizmi baştacı edip tüm diğer ekollere tu ka ka diyenler var.Realizm güzeldir,sürrealizm de güzeldir,expresyonizm de güzeldir,impresionizm de güzeldir.Hepsinin ayrı bir lezzeti var.

Her dönemin,her çağın kendi anlatım biçimleri var.Eleştirilecek tarafları da mutlaka vardır.Fakat eleştiriler mantuklı olmalı,"realizm de çok gerçekçi "demek bizim bayağı bir sanat anlayışımızın olduğunu gösterir."Bir film izledim,gerçek hayattan alınmış" denir mesela,değeri veren şey sadece gerçeklikmiş gibi.Sinema,edebiyat ,tiyatro...kısaca tüms aant dallarının kendini tanımlayan üslup farklılıkları var.hatta aynı ekolden olmasına rağmen farklı sanatçıların dahi farklı yaklaşımları olabilir,bunlar da genelde yeni ekollerin yani okulların oluşumuna zemin hazırlar.Sanat tutuculuk götürmez,hep daha özgürlükçü ve daha yenilikçi olmak zorundadır derim ben.


leonardcohen
Aday Memur
30 Kasım 2007 19:50

donald michael thomasın beyaz otel romanını okuyun ve postmodern edebiyat başyapıtı nedir görün.bu kıyağımıda

unutmayın.kitap ayrıntı yayınlarından çıktı


meyraaa
Kapalı
30 Nisan 2008 16:55

postmodern roman denince, Orhan Pamuk aklıma geliyor...Ve bütün romanlarını okuduğum göz önüne alındığında, Benim Adım Kırmızı, Sessiz Ev, Cevdet Bey ve Oğulları'nı özellikle anmak isterim...


Türkçeci0505
Başbakan Müsteşarı
12 Şubat 2011 23:59

Tutunamayanlar'dan hareketle postmodernizm üzerinde duralım biraz. Postmodernizmin toplumsal alanda yarattığı çatışmayı eleştirebiliriz; bununla bilikte bu akım sürekli bir düşünme ve yaratma biçimidir. Bu da yazara birçok olanak sunar, yazara yenilik getirir.

Orhan Pamuk, Türk edebiyatında postmodern türde çok önemli eserler veriyor. Siyasal ve ideolojik tartışmalar bir kenara bırakıldığında Orhan Pamuk, bence, postmodern biçimleri en iyi kullanan yazardır günümüzde. Özellikle "Kara Kitap" ve sonraki romanlarında çokça postmodern biçimler görüyoruz.

Postmodernist eserlerin özellikle edebiyat dışı çevrelerce 'tukaka' edilmeye çalışılması da gözümüzden kaçmıyor.


hocabey
Şef
13 Şubat 2011 12:49

Postmodern eser olarak Metin ŞAVAŞ'ın Zemheri Kuyusu, Menengicin Gölgesi ve Kargalar Derneği ( Postmodernizmi satır aralarında açıklıyor, bu romanında) isimli romanlarını tavsiye ederim.


Ş@h-in
Müsteşar
13 Şubat 2011 15:18

Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı Türk edebiyatının ilk ve en önemli postmodern romanıdır. Bu eserin postmodernizm ile örtüşen özelliklerini detaylandıracak olursak;

1. Rasyonaliteden çok hayal ve duygulara yer verilmiştir.

2. Sanatçı ve derin ruhlu kahramanların popüler kültür ve modernizmden iğrendikleri, eleştirel bir tarzda dile getirilmiştir.

3. Eserin tamamında ciddiyetten çok derin ve çok ince ironiler yer alır.

4. İç konuşma tekniği -bilinç akışı da deniyor oysa ikisi farklı şeyler- ilk olarak kullanılmıştır ve düşünmenin yerini postmodern türdeki bu eserde iç konuşmalar almıştır.

5. Özünde "insan" bulunmayan her türlü teamüle, kurala, alışkanlığa, yasaklara, gizliliklere bu romanda bir baş kaldırı vardır. Yani kokuşmuşluğa karşı anarşist bir tutum sergilenmiştir.

6. Eserde Selim Işık'ın önemle okunması gereken edebiyatçılar dediği Kierkegaard, Nietzsche gibi isimler postmodernizmin zaten öncüleridir.

7. Eserde değişik türler bir arada sunulmuştur: düzyazı ve şiir. Bu da postmodern edebi eserin ayrı bir özelliğidir.

Dolayısıyla diyebiliriz ki Tutunamayanlar postmodern edebiyatın ilk ve önemli örneğidir.


byrmclsr
Aday Memur
14 Şubat 2011 14:29

Postmodernizm, sınırların modernizmdeki kadar katı olmadığı(şeffaflık sözkonusudur) yeni hayat tarzı, düşünce biçimidir. mesela sadece bir tane üstün kültür yoktur artık, her kültür "iyi" dir. burada önemli olan hangisinin daha iyi olduğu hususudur. bunu da postmodernizm'de "en çok inandırıcı olabilen" başaracaktır. rekabetin farklı kulvarı birnevi. medya, stk, sermaye önemli faktörlerdir artık.edebiyatta da herşeyin edebiileştirilerek kitaplara konu edilebilmesi olacaktir son nokta... edebiyatın modernite sonrası dönüşümü de denilebilir. çünkü Batı hazretleri öyle istiyor... Batılılar kavram üretir, kullanır çöpe atar, diğerleri de çöpten alır kendisine aynen uygulamaya çalışır... postmodernizm Batının, modernizmden sonra kendini diğer kültür ve toplumlara pazarlama tarzıdır!... her halükarda, birşekilde kabul ettiriyor. ne de olsa ısrarla peşisıra onu takip eden toplum güruhları var... postmoderniteyi bu kavramı kavramsallaştıranlar bile tam zah edemezler. çünkü zamanın akışı karşısında insanlar da değişir dönüşür... yeni hal'e insanla da isimler verir, im'ler, kavramsallaştırır. bu da yeni farklı yaşam koşullarının adıdır. en bariz özelliği "şeffaflık"tır. kapalı kapılar ardında iş görülmez, da komplikedir... ne bir tanım vermek zor.

Toplam 40 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi