Bir gün çıkıp gelmişsin kapıma.
Kapıya bir kez tıklatıp, son bir kez daha derin nefes aldığını söyleyerek açmamı beklediğini söylemiştin o anda.
Heyecan ve umut,
Bekleyiş ve heves,
Çıplak bir ruh ve komple giyinik bir beden.
Saniye dakikaya dönmüştü, hâlâ kapı önünde beklerken.
Heves ve heyecan acıya yerini bırakıyordu, zaman dakikalara dönerken.
Son bir kez kapıyı tıklama cesaretini gösteremediğini söylemiştin arkasından hüzünle.
Terk ettiğin kapının terkedilişini yaşamak.
Çıkıp gittiğin kapının açılmasını beklemek.
Vurup çıktığın kapının aslında yüzüne vuruluşuymuş gibi hissetmek.
Ah yaralım...
Sen gittiğin gün o kapıdan.
Ben de çıktım ardından.
Koşmak istemiştim ölüme hiç soluk almadan.
Sokak sokak, cadde cadde kaçıyordum beni başbaşa bıraktığın o acıdan.
Bir sabahçı kahvehanesinde bulmuştum kendimi kahırdan.
Oturup ağlamak istedim tüm içtenliğimle, tüm güçsüzlüğümle.
Martılar dolaşıyordu göklerde benimle alay edercesine.
Toprak bana bakıp, gözyaşlarımın üstüne dökülüşünü seyrediyordu ana merhametiyle.
Uzaktan bulutlar senin resmini çiziyordu benim sana olan hasretimi bilerek.
Ah yaralım...
Sen gidince dünyamdan.
Ben de gitmek istedim bu dünyadan.
Falezlerden bakıyordum bıraktığın hayale, giderken sen, bakarken ben ardından.
Kayalıklarda kucaklaşan su sesleri ve yaramaz deniz dalgaları da beni çağırıyordu oyunlarına.
Nefes gitgide sıkışıyordu, ciğerlerimde verdiğim kadar alamadığım havaya.
Hiç bu kadar cesur olmamıştım, ne senden önce ne de bu andan önce.
Son hatırladığım belimdeki acıydı, gözümü beyaz ışıklı beyaz önlüklülerin gözü önünde açmadan önce.
Sana bu satırları ellerimle yazdığıma kanma, dilim lal oldu, bacaklarım felç oldu senden sonra. Şimdi yaşayan bir ölüyü m, yürüyemediğim gibi. Sen aşkı kapıya kadar bense Allah'ına kadar yaşadım yaralım.
...
Geldin ya, çok mutlu ettin.
Geldin anlattın ya bana yaşadıklarını, sana müteşekkirim.
Yüzüm de gülmedi senden sonra böylesine, çok teşekkür ederim.
Seni gördüm ya bir daha, artık ölebilirim.
Gözyaşı dökme sakın, arkamdan ben buna dayanamam.
Bu son yazılarım elifle başlayıp nunla biten, vav ile başlayan hayata ve musallaya yatan kef gibi.
Şimdi git buradan.
Yine vur çıkarken kapıdan
Hızlı adımlarla koş, dönme bir daha.
Adımı sil aklından
Çıkar tenimin kokusunu burnundan.
Gelme bir daha buralara.
...
Bunları da seni gözyaşları ile kapıdan çıkarken gördükten sonra yazıyorum yaralım.
Bilmeni istemedim yaralım. Son bir kaç dakika ömrüm kalmıştı, sen kapıdan çıkmadan evvel. Yanında ölmek istememiştim. Ölürsem de aklında kalıp benim gibi hasretle yaşamanı da istemedim. Yeni bir hayata başla, yeni birini sev yeniden. Sakın geçmişin hıçkırığında boğulma. Bir oğlun olsun, adı Umut olsun. Umudun da o olsun. Bir tane de kızın olsun, onun adı da Sevgi olsun. Sevesin ve sevilesin. Eşin seni çok sevsin, sen de eşini. Sakın birbirinizi üzmeyesiniz. Yaralım sana yazacağım o kadar çok şey va...
...
(Sokaktaki o Kedi )
Bir gün çıkıp gelmişsin kapıma.
Kapıya bir kez tıklatıp, son bir kez daha derin nefes aldığını söyleyerek açmamı beklediğini söylemiştin o anda.
Heyecan ve umut,
Bekleyiş ve heves,
Çıplak bir ruh ve komple giyinik bir beden.
Saniye dakikaya dönmüştü, hâlâ kapı önünde beklerken.
Heves ve heyecan acıya yerini bırakıyordu, zaman dakikalara dönerken.
Son bir kez kapıyı tıklama cesaretini gösteremediğini söylemiştin arkasından hüzünle.
Terk ettiğin kapının terkedilişini yaşamak.
Çıkıp gittiğin kapının açılmasını beklemek.
Vurup çıktığın kapının aslında yüzüne vuruluşuymuş gibi hissetmek.
Ah yaralım...
Sen gittiğin gün o kapıdan.
Ben de çıktım ardından.
Koşmak istemiştim ölüme hiç soluk almadan.
Sokak sokak, cadde cadde kaçıyordum beni başbaşa bıraktığın o acıdan.
Bir sabahçı kahvehanesinde bulmuştum kendimi kahırdan.
Oturup ağlamak istedim tüm içtenliğimle, tüm güçsüzlüğümle.
Martılar dolaşıyordu göklerde benimle alay edercesine.
Toprak bana bakıp, gözyaşlarımın üstüne dökülüşünü seyrediyordu ana merhametiyle.
Uzaktan bulutlar senin resmini çiziyordu benim sana olan hasretimi bilerek.
Ah yaralım...
Sen gidince dünyamdan.
Ben de gitmek istedim bu dünyadan.
Falezlerden bakıyordum bıraktığın hayale, giderken sen, bakarken ben ardından.
Kayalıklarda kucaklaşan su sesleri ve yaramaz deniz dalgaları da beni çağırıyordu oyunlarına.
Nefes gitgide sıkışıyordu, ciğerlerimde verdiğim kadar alamadığım havaya.
Hiç bu kadar cesur olmamıştım, ne senden önce ne de bu andan önce.
Son hatırladığım belimdeki acıydı, gözümü beyaz ışıklı beyaz önlüklülerin gözü önünde açmadan önce.
Sana bu satırları ellerimle yazdığıma kanma, dilim lal oldu, bacaklarım felç oldu senden sonra. Şimdi yaşayan bir ölüyü m, yürüyemediğim gibi. Sen aşkı kapıya kadar bense Allah'ına kadar yaşadım yaralım.
...
Geldin ya, çok mutlu ettin.
Geldin anlattın ya bana yaşadıklarını, sana müteşekkirim.
Yüzüm de gülmedi senden sonra böylesine, çok teşekkür ederim.
Seni gördüm ya bir daha, artık ölebilirim.
Gözyaşı dökme sakın, arkamdan ben buna dayanamam.
Bu son yazılarım elifle başlayıp nunla biten, vav ile başlayan hayata ve musallaya yatan kef gibi.
Şimdi git buradan.
Yine vur çıkarken kapıdan
Hızlı adımlarla koş, dönme bir daha.
Adımı sil aklından
Çıkar tenimin kokusunu burnundan.
Gelme bir daha buralara.
...
Bunları da seni gözyaşları ile kapıdan çıkarken gördükten sonra yazıyorum yaralım.
Bilmeni istemedim yaralım. Son bir kaç dakika ömrüm kalmıştı, sen kapıdan çıkmadan evvel. Yanında ölmek istememiştim. Ölürsem de aklında kalıp benim gibi hasretle yaşamanı da istemedim. Yeni bir hayata başla, yeni birini sev yeniden. Sakın geçmişin hıçkırığında boğulma. Bir oğlun olsun, adı Umut olsun. Umudun da o olsun. Bir tane de kızın olsun, onun adı da Sevgi olsun. Sevesin ve sevilesin. Eşin seni çok sevsin, sen de eşini. Sakın birbirinizi üzmeyesiniz. Yaralım sana yazacağım o kadar çok şey va...
...
(Sokaktaki o Kedi )