Editörler : Lanet
«67891011121314151617»

kays.
Aday Memur
16 Nisan 2011 00:11

Into the Wild

"Mutluluk sadece paylaşıldığında gerçektir."


kays.
Aday Memur
18 Nisan 2011 01:09

Oldboy

"Gülersen bütün dünya seninle güler. Ağlarsan yalnız ağlarsın."

(Not düşmem lazım, müthiş bir film. İzlemeyenler, aklınızda olsun.


kays.
Aday Memur
20 Nisan 2011 12:44

Pazar günü Galata Kulesi'nden o muhteşem manzarayı seyredip bir taraftan bu güzelliği bozanlara çok güzel(!) laflar söylerken, aklıma "IN BRUGES" filminden bir sahne geldi. Filmde Ken (Brendan Gleeson) ve Harry (Ralph Fiennes) Brugge Çan Kulesindeler ve aralarında şöyle bir diyalog geçiyor.

KEN: Güzel bir şehir Harry. Gördüğüm için çok memnunum. Burası peri masallarındaki yer. Gerçekten öyle.

HARRY: Hmm. Belçika'da olması gerçekten utanç verici. Ama sonradan farkına varıyorsun ki, Belçika'da değil de güzel bir yerde olsaydı, daha çok insan görmeye gelirdi. Her şey berbat olurdu.

Keşke, dedim. İstanbulum da biraz gizli kalsaydı, keşke...


kays.
Aday Memur
26 Nisan 2011 15:32

Çok sevdiğim bir filmden çok sevdiğim bir sahne

ONE FLEW OVER THE CUCKOO'S NEST(Guguk Kuşu)

(Film akıl hastanesinde geçiyor)

McMurphy (Jack Nicholson) hastaneden kaçmak için yanında duran musluğumsu şeyi(çamaşır makinası büyüklüğünde bir mermere sabitlenmiş su akan aparat)pencereden atacağını söyler ve oradakilerle bunun üzerine iddiaya girer. İlk denemede kaldıramaz.

HARDİNG - Vaz mı geçtin

MCMURPHY- Yoo sadece ısınıyorum. Isınıyorum... Bu sefer olacak. Hadi yavrum, hadi...

yine kaldıramaz ve şöyle der:

MCMURPHY: Ama denedim, değil mi? Allah kahretsin, en azından bunu yaptım.


kays.
Aday Memur
27 Nisan 2011 18:57

RESERVOIR DOGS(Rezervuar Köpekleri) filminin girişindeki "garsona bahşiş bırakma tartışması"nın olduğu sahne çok iyidir. Mr.Pink'in replikleri müthiştir. Fırsat buldukça alıntılarım=)Diyaloğun çoğu aklımda ama epey uzun, webden de kopyala yapıştır yapmak istemiyorum,hata,eksik olmasın, bir ara filme bakıp yazarım. En azından sahnenin linkini atayım:

http://www.facebook.com/video/video.php?v=474393823270


sonradansorma
Aday Memur
29 Nisan 2011 21:40

into the wild filminde dogada tek basina kalan gencin elmayla konusma sahnesi cok guzeldi.-tanrim sen su ana dek yedigim en guzel elmasin aklimi basimdan aldin ustelik organiksin... bir de geyikleri izlerken gozleri dolu dolu bakiyordu.


esme44
Aday Memur
30 Nisan 2011 23:44

"..ben..., ben bütün bunları niye yaptım hala bilmiyorum. niye kendimi bu yalnızlığa mahkum ettim, niye ailemin beni terk etmesini engelleyemedim., niye hayatımı boş hayaller için yok ettim, bilmiyorum. üstelik sonunda elime geçen ne biliyo musun; koskoca bi hiç. sadece üç-beş öğrenci mektubu ve içinden çıkan fotoğraflar. işin en acıklı yanı da şu kızım; bi daha dünyaya gelsem yine aynı yollardan yürüyeceğimi biliyorum. demek ki; yaşanan onca hayal kırıklığı, sürgünler, fişlenmeler, sorgular bana bir şey öğretmemiş.

tuhaf bi durum; acı çekmeye günüllü olmak, ruhunu o işten alamamak. bu bana hem keder verdi hem de mutluluk.

... hepimiz hayallerimizin kurbanıyız.benim adım niye nazım, seninki piraye, abininki mehmet? niye?.... "


kays.
Aday Memur
01 Mayıs 2011 00:55

Bir önceki mesajımda bahsettiğim sahne:

RESERVOİR DOGS(Rezervuar Köpekleri)

Eddie: Pekala, herkes küçük hanım için biraz para çıksın. Haydi, bir dolar at.

Mr.Pink: Hayır, ben bahşiş vermem.

Eddie: Bahşiş vermez misin?

Mr.Pink: Hayır, ben bahşişe inanmam.

Eddie: Bahşiş vermeye inanmaz mısın?

Mr.Blue: Bu piliçlerin ne yaptığını biliyorsun. Burada pislik içinde çalışıyorlar.

Mr.Pink: Bana maval okuma. Yeterince kazanmıyor olsa işi bırakabilir.

Eddie: Bunu söyleyecek cesareti olan lanet bir Yahudi bile tanımıyorum. Şu konuyu açıklığa kavuşturalım. Hiç bahşiş vermezsin, ha?

Mr.Pink: Bahşiş vermem çünkü toplum vermem gerektiğini söylüyor. Bahşişi hak edene bahşiş veririm. Eğer gerçek bir çaba sarf etmişlerse bir şeyler veririm ama otomatik olarak bahşiş vermek kuşlar içindir. Onlar sadece işlerini yapıyorlar.

Mr.Blue: Bu kız güzeldi.

Mr.Pink: İyiydi. Özel bir yanı yoktu.

Mr.Blue: Nasıl bir özel yanı olmalı? Seni arkaya götürüp ...

Eddie: Bunun için % 12 bahse girerim.

Mr.Pink: Ben kahve ısmarladım, tamam mı? Uzun zamandır buradayız ve bardağımı sadece üç kez doldurdu. Ben kahve ısmarladığım zaman altı kez doldurulmasını isterim.

Mr.Blonde: Altı kez? Güzel, ya çok meşgulse?

Mr.Pink: "Çok meşgul" kelimeleri bir garsonun sözlüğünde yoktur.

Eddie: Affedersiniz Bay Pink ama ihtiyacınız olan son şey bir bardak kahve daha.

Mr.Pink: Aman Tanrım! Bu kadınlar açlıktan ölmüyorlar. Asgari ücret alıyorlar. Ben de bir zamanlar asgari ücretle çalıştım ve toplum işimin bahşişe değer olduğunu düşünmüyordu.

Mr.Blue: Onların yaşamının senin bahşişlerine bağlı olduğunu umursamıyor musun?.

Mr.Pink: Bunun ne olduğunu biliyor musun? Dünyanın en küçük kemanı sadece garson kızlar için çalıyor.

Mr.White: Neden bahsetteğin hakkında hiçbir fikrin yok. Bu insanlar rşrk gibi çalışıyorlar. Bu zor bir iş.

Mr.Pink: McDonald's da çalışmak da zor ama onların bahşişe ihtiyacı olduğunu düşünmüyorsunuz, değil mi? Neden? Onlar da yemek servis ediyorlar ama toplum der ki "Buradaki adamlara değil, buradaki adamlara bahşiş verin." Bu saçmalık!

Mr.White: Garsonluk, bu ülkede kolej mezunu olmayan kadınların yapabileceği bir numaralı iştir. Her kadının yapabileceği ve geçinebileceği tek iştir. Sebebi ise bahşişler.

Mr.Pink: Bu saçmalık. Hükümet bahşişlerinden vergi aldığı için üzgünüm. Bu çok b.ktan ama benim hatam değil. Görünüşe bakılırsa garsonlar hükümetin düzenli olarak yağmaladığı gruplardan biri. Bana hükümetin bunu yapmaması gerektiğini gösteren bir yazı göster, onu imzalarım. Lehinde oy bile veririm ama bunu yapmayacağım. "Kolej mezunu olmayanlar" saçmalığı için de iki çift sözüm var: lanet daktiloyu öğrensinler. Çünkü, eğer kiralarını ödemeleri için onlara yardım etmemi bekliyorsanız size bir sürprizim var.

Mr.Orange: Beni ikna etti. Bir dolarımı geri ver.

Eddie: Dolarlar burada kalsın.

Joe: Pekâlâ gezginler, haydi gezintiye çıkalım. Bir dakika bekleyin. Kim bahşiş vermedi?

Mr.Orange: Mr.Pink.

Joe: Mr.Pink? Neden?

Mr.Orange: Bahşiş vermezmiş.

Joe: Bahşiş vermezmiş? Bahşiş vermezsin?

Mr.Orange: Bahşişe inanmıyormuş.

Joe: Kapa çeneni. "Bahşişe inanmıyorum" da ne demek? Haydi, bir dolar at seni pislik. Lanet olası kahvaltının parasını ben ödedim.

Mr.Pink: Pekala, kahvaltıyı ödediğin için veriyorum ama normalde bunu asla yapmam.

Joe: Normalde ne yaptığın umurumda değil. Sadece herkes gibi bir dolar bahşişi ver.


çağındeniz
Müsteşar
01 Mayıs 2011 18:49

yol zamanın bi fonksiyonu değildir. hız , yolun zamana bölünmüş halidir. ivme ve sürtünme katsayısı bizi ilgilendirmez. yolda olmak bi hıza sahip olmayı gerektirir. aksi durum , yolda durmaktır.

durmak , sıkıcıdır ..

yolda durmak , yolda olmak anlamına gelmez .. yolda durmak , yolda durmak anlamına gelir ..

yolun bittiği yerde durulmaz ,.. ya önce durulur , ya durulmaz ..

bazen yolun kenarından renksiz duru sular akar. o sularda balık da vardır. yolun yardığı tepelerin biri yeşil toprak , diğeri bej olabilir.

su , aktığı yerin rengine bürünmez. ama , sana öyle gelebilir.

ayrıca .. yol ,

bitmez ..!!

o , labirentin duvarıdır ..

evet , yol .. asla bitmez ..

-kaybedenler kulübü-


uluda
Müsteşar Yardımcısı
14 Mayıs 2011 23:17

Mutluluğun peşinde filminde Nicole Kidman'ın oğluna çarparak öldüren gençle parktaki ilk konuştukları sahne muhteşemdi.. Söz yoktu, ikiside başka şeylerden bahsediyordu ama ortadaki o ağır hüzün heryere yayılıyordu..

Belki film unutulmazlardan olmayacak ve belki sahnede pek özel sayılmayaz ama öylesine ağır bir duygu varki ortada görülmeye değer diyorum..


*aziyade*
Başbakan Müsteşarı
16 Mayıs 2011 10:39

"gözlerin nefretle dolu işte bu güzel nefret insanı canlı tutar"

ben-hur

-çok sevdiğim kült filmlerden biri-


kays.
Aday Memur
16 Mayıs 2011 21:44

Ben-Hur, izlemek isteyip bir türlü izleyemediğim bir film, şimdi yine hatırlamış oldum,teşekkürler.

MAR ADENTRO(İçimdeki Deniz)

Julia Ramon'a neden ölmek istediğini soruyor, bir süre bu konuda konuşuyorlar en sonunda Ramon şöyle diyor:

"Bakın, şurada oturuyorsunuz, iki metre yakınımda... İki metre dediğiniz nedir ki? Bir insan için çok önemsiz bir mesafe. Benim içinse, size ulaşabilmek ve dokunabilmek için gerekli olan o iki metre, olanaksız bir seyahat...Bir hayal... Bir rüya...İşte bu yüzden ölmek istiyorum."

(Bu sırada kamera yavaşça hareket ederek, aralarında sadece 10cm mesafe olan Julia ve Ramon'un yatağın üzerindeki ellerini gösterir ama Ramon'un o ele dokunması imkansızdır...)

Filmin en vurucu repliklerinden biri, ötanazi izninin görüleceği mahkemeyle ilgili konuşmanın olduğu sahnede Ramon'un babasından gelir ve içinizi deler geçer:

"Bir oğulun ölmesinden daha kötü tek şey var... onun ölmek istemesi"

Aslında epey bir şey yazmıştım ama geri sildim, film rezil olmasın. Siz en iyisi filmi izleyin gerçekten mükemmel,izlenmesi gereken bir film. Mutlaka izlemeliyiz başlığında da bahsettim, o yüzden artık uzatmayıp bitiriyorum. Bu son, Ramon'un bir şiirinden birkaç satır:

"...

Hep uyanıyorum,

Hep ölmüş olmayı diliyorum,

Saçların ağzıma dolanmışken,

Sonsuza dek öyle kalayım diye..."


Meylina
Genel Müdür
20 Mayıs 2011 21:02

'Şut ve Gol' filminden hoşuma giden bir kısım;

"Kazanmaya çok az kalmıştı" hımm neydi ne demekti o, evet kaybetmek.

:))


sabah melikesi
Başbakan Müsteşarı
01 Haziran 2011 10:13

"Av Mevsimi"

Ferman Amir'in(Şener Şen) filmin son sahnelerinde Battal Bey'e söylediği sözler;

"Bence avcının zekasından çok avına duyduğu merhamet daha önemlidir.Bu da sende yok!"


kays.
Aday Memur
29 Haziran 2011 20:50

"Scent of a Woman (Kadın Kokusu)" filmindeki tango sahnesi unutulmazdır.

http://www.youtube.com/watch?v=dBHhSVJ_S6A


kays.
Aday Memur
02 Temmuz 2011 12:46

Perfume: The Story of a Murderer (Koku: Bir Katilin Hikayesi)

ANLATICI: ...Yanında, bütün dünyayı kölesi yapmaya yetecek kadar parfüm vardı. Versailles'a gidip kralın ayaklarına kapanmasını sağlayabilirdi. Papa'ya kokulu bir mektup gönderip kendisini yeni Mesih ilan ettirebilirdi. İstese, tüm bunları ve daha fazlasını yapabilirdi. Paradan, terörden ve ölümden daha etkili bir güce sahipti. İnsanların sevgisine hükmetme gücü.

Parfümün yapamayacağı tek bir şey vardı. Onu, diğer herkes gibi seven ve sevilen birisine dönüştüremezdi...


öslem
Müsteşar Yardımcısı
02 Temmuz 2011 15:56

İncir Reçeli adlı filmde yer alan aşığın sandığı gibi kızın eski sevgilisi değil de babası olduğunu öğrendiği sahne çok etkileyici idi.


kays.
Aday Memur
05 Temmuz 2011 23:36

Incendies (İçimdeki Yangın)

JEANNE: İyi misin?

SIMON: Bir artı bir iki eder.

JEANNE: Ne?

SIMON: Bir artı bir iki eder. Bir etmez.

JEANNE: Ateşin var senin.

SIMON: Jeanne? Bir artı bir hiç bir eder mi?

Jeanne bir süre Simon'a bakakalır, biz kalakalırız, gerçeği anlar, öyle bir tepki verir ki canımız yanar...

Bu muhteşem film hakkında yazılacak çok şey var aslında, "Hangi filmi mutlaka seyretmeliyiz? Niçin?" başlığında olması gerekenlerden.


İDAL*
Başbakan Müsteşarı
21 Temmuz 2011 22:57

İncir Reçeli'nden:

"Bir şey sevme hakkı vermediler, ben de incir reçelini sevdim."

"Asıl ucuz olan 5 kuruş vermeden savurduğunuz yargılarınız."


&Zümrüdü_Anka&
Genel Müdür
22 Temmuz 2011 11:31

- Bir şeyler söylemem gerekiyor değil mi?

* Gerekmiyor bir şey söylemek sana göre değil. Sen bir şey söylemeden gidersin değil mi?

Hem de öyle bir gidersin ki, bırak yaşamayı insanın nefes alması bile yarım kalır. Sen o kadar bir şey söylemeden gidersin ki üstüne milyonlarca şey söylenir.Sen bana bir şey söyleme, git. Sadece git.

- Gitmedim

* Yanlış!!! Sen hiç gelmedin...

İncir Reçeli

Toplam 418 mesaj
«67891011121314151617»

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi