Kıymetli bulduğum her ne varsa kolay kolay kaybetmedim. Kişiyse eğer, kaybetmemek için çok sabrettim. Ancak bu beni çok yordu, yormaya da devam ediyor.
Zamanın birinde sevdiğim bir insan şöyle bir söz etmişti:
"Sen varlığınla öyle her yeri dolduruyorsun ki, karşı tarafın eksikliği bile anlaşılmıyor. Hatta karşı taraf kendi eksikliğini bile farkedemiyor. Ne zaman sen kaybediliyorsun, işte karşı taraf için cehennem azabı misali acı o zaman başlıyor. Sen gerçekten nadir bir kişiliğe sahipsin." demişti.
Haklı mıydı bilmiyorum ama kimden gittiysem arkamdan çokça ağıt yaktığını gördüm, kimden uzaklaşıp ayrıldıysam beni aradıklarını, unutamadıklarını duydum ve kimi sildiysem ağır bir ıstırap yaşadıklarını bizzat sosyal paylaşım sitelerinde okudum. Hem de adım zikredilmiş bir şekilde...
Nimeti kendinden sayanlar hep kaybetti.
Yıl 2012. Yer Ankara Büyükşehir Belediyesi Sanat Kurs Merkezi. Kaligrafi Kursu esnasında hekim bir hanımla tanışmıştım. Herkes bilir, tıp okuyanlara sanki ego dersi verilmiş gibi hareket ettiklerini. Her neyse. Kurs hocası tarafından ben sekreter olarak görevlendirilmiştim. Doğal olarak kursiyerlerin kimlik bilgileri ile adres ve iletişim numaralarını tutmam gerekiyordu. Bu hanımefendi kendisine sırnaştığımı düşünerek vermemişti. O gün ne gülmüştüm. Sen tıp oku ama buralarda takıl kal. Dünyayı kendinden ibaret sanmak bu işte. Neyse kurs devam etti. Ders saati değişikliklerini mesaj olarak arkadaşlara bildiriyordum. Bu hekim hanım maalesef haberi olmadığı için standart gün ve saatte geliyor kursa, kimseyi bulamıyormuş. Bir iki üç derken en sonunda hocanın telefon numarasını belediye sorumlularının birinden bulup ulaşmış. Tabi hoca da bana sorunca bu konuyu hanımefendi doktor olduğu için kendisine sırnaştığımı sandı hocam dediğimde hocayı da bir gülme tutmuştu. Zaten meslektaş bir büyüğümdü, gülme sebebi benimle aynıydı. :)
Her neyse, kurs devam etti. Bu kadın bana kurs için adres ve iletişim numarasını verdi. Baktı aramıyorum, bir gün bana o mesaj attı. Mesajda "Unicial ve Fraktur çalışmam gerekiyor, ne tavsiye edersiniz" diye. Ben de çift kurşun kalem çalışması yapmasının daha faydalı olacağını söyledim, arkasından bana kendisiyle bir kahve içip içmeyeceğini sordu. Hay hay dedim. Bu sohbetimizden 2 ay sonra artık her akşam şahsım aranılıp tarih ve sosyoloji konusunda sohbet etmeye başladık ki...
Ben çok kinci ve kolay affetmeyen biri olarak o iki ayın sonunu ilk gün ki şımarıklığına ikame ederek bozup bırakmıştım.
Diyeceğim o ki?
Her erkek peşinizde geziyor diye kalkan yerlerinizi inanın yerle bir eden birileri var.
Bilmediğiniz kıymeti, kaybedince zırıl zırıl sizi ağlatan kişiler var.
Ve kaybedince ben peşinden koşayım, onu ikna edebilirim düşünceniz de var ama ikna da edemediğiniz benim gibi bazı insanlar var.
Sözün özü;
Kıymet bilirim.
Kaybetmemek için çok çabalarım.
Ama bittiyse, yavaş yavaş yok olurum hayatlarından, farkettirmeden. Bazen de apansız giderim.
Dikkat edin, sonunda ağlayacağınız kişileri saçmalamalarınızla kaybetmeyin.
;)
Kıymetli bulduğum her ne varsa kolay kolay kaybetmedim. Kişiyse eğer, kaybetmemek için çok sabrettim. Ancak bu beni çok yordu, yormaya da devam ediyor.
Zamanın birinde sevdiğim bir insan şöyle bir söz etmişti:
"Sen varlığınla öyle her yeri dolduruyorsun ki, karşı tarafın eksikliği bile anlaşılmıyor. Hatta karşı taraf kendi eksikliğini bile farkedemiyor. Ne zaman sen kaybediliyorsun, işte karşı taraf için cehennem azabı misali acı o zaman başlıyor. Sen gerçekten nadir bir kişiliğe sahipsin." demişti.
Haklı mıydı bilmiyorum ama kimden gittiysem arkamdan çokça ağıt yaktığını gördüm, kimden uzaklaşıp ayrıldıysam beni aradıklarını, unutamadıklarını duydum ve kimi sildiysem ağır bir ıstırap yaşadıklarını bizzat sosyal paylaşım sitelerinde okudum. Hem de adım zikredilmiş bir şekilde...
Nimeti kendinden sayanlar hep kaybetti.
Yıl 2012. Yer Ankara Büyükşehir Belediyesi Sanat Kurs Merkezi. Kaligrafi Kursu esnasında hekim bir hanımla tanışmıştım. Herkes bilir, tıp okuyanlara sanki ego dersi verilmiş gibi hareket ettiklerini. Her neyse. Kurs hocası tarafından ben sekreter olarak görevlendirilmiştim. Doğal olarak kursiyerlerin kimlik bilgileri ile adres ve iletişim numaralarını tutmam gerekiyordu. Bu hanımefendi kendisine sırnaştığımı düşünerek vermemişti. O gün ne gülmüştüm. Sen tıp oku ama buralarda takıl kal. Dünyayı kendinden ibaret sanmak bu işte. Neyse kurs devam etti. Ders saati değişikliklerini mesaj olarak arkadaşlara bildiriyordum. Bu hekim hanım maalesef haberi olmadığı için standart gün ve saatte geliyor kursa, kimseyi bulamıyormuş. Bir iki üç derken en sonunda hocanın telefon numarasını belediye sorumlularının birinden bulup ulaşmış. Tabi hoca da bana sorunca bu konuyu hanımefendi doktor olduğu için kendisine sırnaştığımı sandı hocam dediğimde hocayı da bir gülme tutmuştu. Zaten meslektaş bir büyüğümdü, gülme sebebi benimle aynıydı. :)
Her neyse, kurs devam etti. Bu kadın bana kurs için adres ve iletişim numarasını verdi. Baktı aramıyorum, bir gün bana o mesaj attı. Mesajda "Unicial ve Fraktur çalışmam gerekiyor, ne tavsiye edersiniz" diye. Ben de çift kurşun kalem çalışması yapmasının daha faydalı olacağını söyledim, arkasından bana kendisiyle bir kahve içip içmeyeceğini sordu. Hay hay dedim. Bu sohbetimizden 2 ay sonra artık her akşam şahsım aranılıp tarih ve sosyoloji konusunda sohbet etmeye başladık ki...
Ben çok kinci ve kolay affetmeyen biri olarak o iki ayın sonunu ilk gün ki şımarıklığına ikame ederek bozup bırakmıştım.
Diyeceğim o ki?
Her erkek peşinizde geziyor diye kalkan yerlerinizi inanın yerle bir eden birileri var.
Bilmediğiniz kıymeti, kaybedince zırıl zırıl sizi ağlatan kişiler var.
Ve kaybedince ben peşinden koşayım, onu ikna edebilirim düşünceniz de var ama ikna da edemediğiniz benim gibi bazı insanlar var.
Sözün özü;
Kıymet bilirim.
Kaybetmemek için çok çabalarım.
Ama bittiyse, yavaş yavaş yok olurum hayatlarından, farkettirmeden. Bazen de apansız giderim.
Dikkat edin, sonunda ağlayacağınız kişileri saçmalamalarınızla kaybetmeyin.
;)