Editörler : F16 Gökçen

SevgiNehri
Kapalı
13 Ocak 2006 00:10

bilimsel gerçekçi...

soruna cevap olarak;

"GERÇEK ANLAMDA EVET"gerçek dindar yani yapmacık olmayan dindar, yani din ahlakını eksiksiz uygulayan her fert, genel anlamıyla her türlü ahlaki sıfatı taşımaktadır.

istisnalar kaideyi bozmaz.

sorunun tersine gelince HAYIR...ahlaklı namuslu olmak için insan olmak gerek.din insanları ahlak dairesinden çıkmaması anlamında frenler.tüm dinsizler ahlaksız olmayacağı gibi,tüm dindarlarda ahlaklı olmayabilir.ammmmma söylediğim gibi kuran çerçevesinin içinden çıkmayan her dindar namusludur şereflidir dürüsttür ahlaklıdır temizdir berraktır incitmez incitilmez....


murem
Aday Memur
17 Ocak 2006 17:27

Evli arkadaşlara soruyorum.Cevaplayan ister bay olsun ister bayan.Eşinizin sizi sevdiğini nasıl analarsınız?


ilahiyatçı
Kapalı
17 Ocak 2006 17:57

Aile ilişkisi, Çin bambu ağacına benzer

Çin bambu ağacı ekildikten sonra 4 yıl boyunca iyi bir bakım yapıldığı halde filizlenmez. 5?inci yılda ise inanılmaz bir büyüklüğe ulaşır. Aile yaşantısı içindeki ilişkiler de Çin bambu ağacına benzer.

Aileniz üzerindeki uzman kişi sizsiniz, ailenizle ilgili yapmanız gerekenleri ve yapılmaması gereken davranışları en iyi siz bilirsiniz.

Aile yaşantısı içerisindeki çok şey, Çin bambu ağacı gibidir. Siz çalışırsınız, zaman ve çaba yatırımında bulunursunuz, gelişimi besleyecek mümkün olan her şeyi yaparsınız ve bazen haftalar, aylar boyunca hiçbir şey göremezsiniz.

Çin bambu ağacının tohumu ekildikten sonra hiçbir şey göremezsiniz. Dört yıl boyunca, çiçek soğanından gelen küçük bir parça dışında kesinlikle hiçbir şey göremezsiniz. Bu dört yıl boyunca, gelişen her şey toprak altında olmaktadır. Lifli kök yapısı derin ve geniş bir şekilde toprağa yayılacaktır. Ancak daha sonra beşinci yılda Çin bambu ağacı yirmi beş metre kadar uzayacaktır!

Ailenizle ilgilenmek için onlara vakit ayırmalısınız. Evliliğinizin ilk yıllarında baş başa geçirdiğiniz özel zamanların yerini hiçbir şey tutamaz.

Zaman zaman çocuklardan, telefonlardan, işten, evden, diğer insanlardan ve sizi oyalayabilecek ya da rahatsız edebilecek her şeyden uzak zaman geçirmek gerekir. Teke tek zamanlarını değerlendiren, haftanın belirli günlerinde ne olursa olsun planlarını asla değiştirmeyip; sosyal etkinliklere katılan ve sadece ilişkilerine odaklanmak için birlikte saatler geçiren insanlar mutluluğu yakalamaya daha yakındır. Tepelere çıkıp, kır çiçeklerinin fotoğraflarını çeken, uzun yürüyüşler yapan, evlilik misyonlarını gözden geçirip bir sonraki yılın aile içi planlarını beraber yapan çiftler problemsiz bir evlilik yaşıyorlar.

Anne-babalar da plana uymalı

1. Çocuklarının planlı yaşamasını isteyen anne-babalar da düzenli yaşamalı.

2. Siz de; bütün gününüzü televizyon karşısında geçirmemelisiniz.

3. Çocukların istediği bir program olduğunda onları bırakıp gitmek olmaz.

4. Çocuklarınızın planlarını beraber yapın ve siz de onlara uyun.


şenolkoç
Şef
18 Ocak 2006 11:21

sevginehri evliliğe sayğısı olan gerekli özeni gösteren ve yeterince özveride bulunan biri olarak sizin beklentilerinizi biraz erkekleri sabana koşmak olarak görüyorum ya siz???

evet evlilik sadece karşılıklı özveri ister başka bir şeye gerek yoktur bu eşlerin taşıyabileceğinden fazla olmamalıdır ayrılıklarda bundan olur?


nihal_
Şube Müdürü
19 Ocak 2006 21:04

her kim evlenmek istediği kişyle yaşlanabileceğine inanıyorsa; (manevi+maddi şartlar her iki taraf için kesinlikle denk olmaklı) ailelerin rızası kesinlikle alınmış olarak evlilik yapılmalı.

sabır ve şükür gösterilerek inş mutlu olunur.

kaynana olayına gelince benim annem nasıl değerliyse o nun anneside tabi ki değerli dir.ayırım yapılamaz.empati şart


nihal_
Şube Müdürü
19 Ocak 2006 21:34

evlenmek için evlenilmiş olmayada karşıyım.

islami açıdan düşünen birisi olarak benim için denklik şart.

bence hiç bir zaman kafalarda soru işareti kalmamalı ,acabalar olmamalı diye düşünüyorum.

şunu da paylaşayım :herkezin ölüm zamanını ve de evleneceği kişyi hz.Allah ana rahminde iken tayin etmiş.bunlar asla değişmezmiş fakat kişi dua ederek ölümünün hayırlı olmasını istemeli ;evleneceği kişinin kötü huyları varsa hayra dönmesini isteyerek kişinin kötü huylarının değişmesini sağlayabilirmiş.

dua şart.zaten ölüceğimiz an Allah katında belli bari hayırlı bi şelkilde ölelim.


appakhan
Daire Başkanı
20 Ocak 2006 05:12

Nihal: şimdiden özür diliyorum söylediklerimden ötürü. Amacım kırmak kızdırmak değil seni. Ama dayanamayacağım söyleyeceğim.

Forumu takip ediyorum. Nerde evlilik...vs konu varsa sen oradasın. O konuları hiç kaçırmıyon bakıyom. Hep yorumlarınla dolu. Kafaya kitlemişsin sanırım evliliği :)

Not: Fikirlerine karşı değilim. Müsbet düşünen ve yaşamaya çalışan biri olarak fikirlerine bende katılıyorum.

Benin yazdığım izdivaç konularına habire msg yazmanla ilgili.


nihal_
Şube Müdürü
20 Ocak 2006 11:42

Sayın Appakhan beni iyi takip edememişsiniz.Diğer konular hakkındaki yorumlara da bi göz atsaydınız benimde farklı konular hakkındaki yorumlarımı görürdünüz.

yorumunuz için yine de teşkkrlr.


insan55
Müsteşar Yardımcısı
20 Ocak 2006 13:10

Hayırlı eş, hayırlı iş ve hayırlı evlatlar...

Rabbim hepinize nasip etsin...


maximus2005
Daire Başkanı
20 Ocak 2006 14:06

*İyi bir koca sağır, iyi bir karıda kör olmalıdır.


kadirkaraman
Yasaklı
20 Ocak 2006 20:53

arkadaşlar ikinci evliliği yapan biri olarak yazıyorum: mutlu evlilik yoktur idare etme vardır...


appakhan
Daire Başkanı
20 Ocak 2006 21:00

Günümüz (sözde) modern kadınlarında idare diye birşey yok. En ufak birşeyde tepemize binmeye çalışıyorlar. Nedeni eşitlikmiş. Eşitsek o zaman madenlerde neden kadınlar çalışmıyor?

Kadınlar idare etmezse o evlilik yürümez; çünkü yuvayı dişi kuş yapar. Artık yuva kavramı da kalmadı pek. Neden herşey gün geçtikçe kötü oluyor. Halbuki her geçen gün halkımız biraz daha bilinçleniyor ve kültür seviyesi artıyor.


ilahiyatçı
Kapalı
22 Ocak 2006 13:36

Birtakım doğru uygulamalarını halkın büyük çoğunluğu desteklemiştir. İŞte bunun zıddı olarak İslâm?ın yanlış veya hatalı uygulamalarından dolayı Müslümanlara ve dolayisiyla Islâm?a iftiralar yapılmaktadır. Ülkede büyük nüfus toplumu İslâm?ı okuyarak değil, görerek öğrendiği acı gerçeğini söylersek, çok büyük hatalar yaptığımızı fark ederiz. Kadın hususunda da din adına yapılan birtakım hatalı ve yanlış uygulamalar, Müslümanlığın ve Müslümanların itham ve iftira almasına sebep olmustur. Bu yanlış düzeltilmeli ve uygulamaları doğru olarak yapmalı ve konuşmalıyız.

1. Kendileriyle nikâhlanmanız İslâmi açıdan meşru olan erkeklerle zaruret olmaksızın meşgul olmamanız ve laubali davranmamanızı istiyor.

2. Kendisine karşı giyiminize dikkat ederek, dağınık bir durumda olmamanızı, düzenli ve cazibeli olmanızı istiyor.

3. Kendinizin hayatınızdaki yerinin önemini zaman zaman ifade etmenizi, bunu hareketlerinizle de hissettirmenizi istiyor.

4. Onda görmek istediğiniz ve görmek istemediğiniz hasletlerin eksikliğini hissettirerek ve aşağılayarak değil de, saygılı bir şekilde ifade etmenizi istiyor.

5. Onu ruhen destekleyerek ve kendisine itimat ettiğinizi, güvendiğinizi hissettirecek tarzda, riyaya kaçmadan takdir edici sözler söylemenizi istiyor.

6. Kendilerinin eksik ve hatalı olan yön ve davranışlarını akrabalarınız da dahil olmak üzere başkalarının yanında dile getirerek, küçük düşürücü söz ve tavırlarda (yanında ve gıyabında da olsa) bulunmamanızı istiyor.

7. Yabancı erkeklerin güzel hasletlerini eşinizi kıskandıracak şekilde ve onu aşağılayacak şekilde (yalnızken de olsa) dile getirmemenizi istiyor.

8. Eşiniz eve geldiğinde, onu mümkün olduğu kadar kapıda ve güler yüzle, aynı zamanda temiz ve düzenli karşılamanızı, hal ve hatırını sorarak ilgilendiğinizi hissettirmenizi istiyor.

9. Arada sırada ufak da olsa hediye alarak gönlünü hoş etmenizi istiyor.

10. Kendi ana, baba ve akrabalarınıza göstermesini istediğiniz saygı kadar, onun da ana, baba ve akrabalarına hürmetkâr davranmanızı istiyor.

11. Ev işleriniz ne kadar yoğun olursa olsun, kendisine zaman ayırmanızı istiyor.

12. Zaruret olmadığı hallerde, eşiniz evde iken, onu bırakarak komşuya veya herhangi bir yere gezmeye gitmemenizi istiyor.

13. Mühim olmayan kusurlarını görmemezlikten gelerek, affetmenizi istiyor.

14. Eşinizin hatalarını anarken, kendinizin de kusursuz olmadığını düşünmenizi, objektif olmanızı istiyor.

15. Ondan gizli işler yapmamanızı, yaptığınız işlerde ve herhangi bir yere gideceğiniz zaman kendisiyle mutlaka istişare etmenizi istiyor.

16. Kendisine asla çirkin, beceriksiz, pısırık ve benzeri hareketlerle birlikte, kendisine onu sevmediğinizi söylememenizi istiyor.

17. Başkalarının yanında olduğu gibi çocuklarınızın yanında da kendisini küçük düşürecek şekilde kendisini azarlamamanızı istiyor.

18. Onu çevrenize şikâyet etmemenizi, aile sırlarınızın mahremiyetini hiçbir şekilde ihlal etmemenizi, kimseye açmamanızı istiyor.

19. Şayet arada sırada huysuzlukları olursa, anlayış ve sabır göstererek, düzelmesine yardımcı olmanızı istiyor.

20. Size ve yavrularınıza bir istikbal ve helal yoldan rızık kazanabilmek için vermiş olduğu uğraşın zorluğunu anlamanızı, bu durumu takdir ve anlayışla karşılamanızı istiyor.

21. Hayat müşterektir diyerek, akşama kadar çalışmış ve eve yorgun argın gelmiş olan eşinize evde de (zaruri hallerin dışında) angarya işler (bulaşık, çamaşır, yemek yapma vb. gibi) yapmaya zorlamamanızı istiyor.

22. Yersiz kıskançlıklarla huzurunuzu bozmamanızı istiyor.

23. Özel (mahrem) hayatınızdaki taleplerinizde, onun ruh halini, yorgunluğunu, rahatsızlığını veya arzulu durumlarını da göz önünde bulundurarak, onu günahlardan koruyacak hassasiyeti ve fedakârlığı kendisinden esirgememenizi istiyor.

24. Ailenin ve İslâm toplumunun temeli olan aile yapısını her türlü fitne unsurlarından, şüphelere ve dedikodulara neden olacak hal ve davranışlardan korumanızı istiyor.

25. Aile bahçesinin çiçekleri olan çocukların, ruhi ve kültürel alandaki yetişme ve olgunlaşma hususunda, üzerinize düşen eğitmenlik görevini ciddi ve fedakâr bir şekilde yerine getirmenizi istiyor.

26. Müslüman fert, aile ve toplumun temel görevlerinden olan İslâmın anlaşılması, yaşanılması ve topluma hakim kılınması hususundaki görevlerini yerine getirmeye çalışırken, zaman zaman sizi ve evi ihmal etmesi halinde ona anlayış göstermenizi, hatta eğer mümkünse bu çalışmada kendisine bizzat destek olmanızı istiyor.

27. Eşiniz sizden, onu bu imtihan dünyasında kendinizle, dini mücadelesi arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya bırakmamanızı istiyor.

28. O size günah olan ve hayatın diğer zorluklarından sizi korumak zorunda olduğunun bilinciyle hareket ederek, sizin de kendisi için bir libas olduğunuzu düşünür ve kendisine bu hususlarda yardımcı olmanızı istiyor.

29. Eşiniz, sizinle macera yaşamak veya evcilik oynamak değil, ahirete uzanacak bir hayat için evlenmiştir.

30. Eşiniz, ?Eşim bana cariye olmalı ki ben de ona köle olayım, o bana yer olmalı ki ben de ona gök olayım? diyor.

31. Eşiniz, ?İş stresi gereği eve asık suratla dönmüş olabilirim, ama ben eşimde somurtkan bir çehre istemem? diyor.

32. Eşiniz, ?Dünyada yaşıyoruz, sosyal hayat çok bozuk, problemler elbette olacaktır, yeter ki büyütülmesin? diyor.

33. Eşiniz, ?Saygı, sevgiyi besler ve genişletir. Saygıdan mahrum bir sevginin ölü olduğunun unutulmamasını? istiyor.

34. Eşiniz, ?Eşimin asla yapmaması gereken şey, benimle sinir harbi başlatıp galip çıkmaya çalışmasıdır? diyor.

35. Eşiniz, ?Benim anlattıklarımı dinler gibi görünüp, kafasında kendi söyleyeceği cümleleri kuran bir eş, fevkalade sinir bozucudur? diyor.

36. Eşiniz, ?Az, öz ve yerinde konuşabilen kadın, Allah?ın en büyük nimetlerinden birisidir? diyor.

37. Eşiniz, ?Bir kocayı en sinirlendiren ve huzursuz eden şey, eşinin avukat gibi dakikalarca kafa şişirmesidir? diyor.

38. Kaldı ki psikologlar, aile reisinin iş dönüşü tenha ve kimselerin etkilenmeyeceği bir yerde açık alana doğru 3-5 defa bağırmasını, deşarj olup, beyin ve ruh dengesini koruması açısından gerekli görüyorlar.

39. İnatçılıkta ısrar eden ve bunu alışkanlık haline getiren, dediğinin olmasından başka bütün yolları kapayan bir kadına tahammül etmek zordur.

40. Kendi durumundan daha iyi olanları sık sık gündeme getirip, içinde bulunduğu nimetlere şükürsüzlük eden kadın, kocasını çileden çıkartandır.

41. Şu söz hiç unutulmamalı: ?Güzele kırk günde doyulur, güzel huyluya kırk yılda doyulmaz.?

DAHA ÖNCE EVLİLİKTE SADAKAT ADLI BAŞLIĞA YAZDIĞIMIZ BU YAZIYI BURAYA ALINTILADIM.

SYGLR


yarınlar
Kapalı
22 Ocak 2006 16:09

birbirine karşılıklı saygı sevgiyle ve anlayışla çözülmeyecek sorun yoktur. tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır.birbirimizden güzel sözleri esirgememeliyiz bence


zeugma
Genel Müdür
10 Şubat 2006 01:52

KONUDA 99 mesaj vardı 100.yü ben yazim tarihe geçeyim dedim :)))

mutlu evlilik karşılıklı sadakat,saygı, sevgi ve en önemlisi kusurları hoşgörmekle olur,sabırlı olmakta önemli elbet...


Marie
Kapalı
10 Şubat 2006 11:07

burada sadece promethe ye katılıyorum,gerekeni yazmış...


Ansızın
Yasaklı
10 Şubat 2006 11:18

Gitmem demiştin yüreğinden..

Acılarıma; hayal kırıklığı eklemeyecektin, söz vermiştin,

Sonbaharda yaprakları dökülen bir ağaç gibi kalmayacaktım.

Yüreğime taş basıp, içimdeki hüznü yazmayacaktım..

Kara yaşlar dökülüyor şimdi göz bebeklerimden.

Hayallar, bulut gibi uçuştu bak, bağrımın en tepesinden,

Söyle; mutlu musun, sensin beni dipsiz okyanuslara iten,

Ellerim boş, gözlerim buz, silemem seni nefesimden..


Ansızın
Yasaklı
10 Şubat 2006 11:25

Sevgİ Bu....

Kadın her sabah olduğu gibi o günde beyaz

değneği

ve el yordamı ile otobüse binmişti.

şoför : -Soldan üçüncü sıra boş hanımefendi,

dedi.

Kadın 32 yaşında güzel bir bayandı ve eşi

oldukça

yakışıklı bir deniz subayı idi. Bundan bir

kaç ay önce yanlış

bir

teşhis

sonucu gerçekleştirilen ameliyatla gözlerini

kaybetmişti genç

kadın ve

asla göremeyecekti. Kocası ameliyattan sonra

acı gerçeği

öğrenince

yıkılmış ve kendi kendine

bir söz vermişti. Asla karısını yalnız

bırakmayacak, ona

sonuna

kadar

destek olacak, kendi ayakları üzerinde

durana kadar cesaret

verecekti.

Günler geçiyordu. Kadın her geçen gün

kendini daha kötü

hissediyor, >>>çok

sevdiği kocasına yük olduğunu düşünüyordu.

Eşinin bu içine

kapanık,karamsar

hali kocayı çok üzüyordu. Bir an önce bir

şeyler

yapması gerekiyordu, karısı

günden güne kendi içine kapanık dünyasında

kayboluyordu.

Bütün gün düşündü koca, nasıl yardım

edebilirim

güzeller güzeli eşime diye. Birden aklına

eşinin eski işi

geldi.

Geri

dönmesini isteyecekti. Amabunu ona nasıl

söyleyecekti, çünkü

artık

kırılgan ve neşesizdi. Bütün cesaretini

toplayarak akşam

karısına

konuyu

açtı. Karısı dehşetle gözlerini açtı: - Ben

bunu nasıl

yaparım ben

körüm,

diye bağırdı. Kocası ona destek olacağını,

her sabah

kendisinin

işe

bırakacağını ve akşamları da iş çıkışında

alacağını ve ona

çok

güvendiğini

söyledi. Çünkü eşini tanıyordu ve bunu

başarabileceğini

biliyordu.

Kadın büyük bir umutsuzlukla kabul etti

çünkü

eşini çok seviyordu ve onu

kırmak istemiyordu.Her sabah eşini işine

bırakıyor

ve akşamları da alıyordu fedakar koca.

Günler böyle ilerledi, karısı eskisinden

biraz daha iyiydi. Fakat kocası

daha fazlasını istiyordu, kendisine söz

vermişti

sonuna kadar gidecekti.

Aksam karısına:Artık işe kendin gidip

gelmelisin, dedi.

Kadın şaşırmıştı. Bunu asla yapamayacağını

söyledi. Kocası ısrar edince onu

yine kıramadı ve bütün cesaretini topladı.

Bunu

kendisi de istiyordu ama o kadar güveni

yoktu.

Sabahları kadın artık otobüs durağına

kendisi

gidiyor, otobüsüne biniyor

ve otobüsten inerek işine gidebiliyordu .

Günler günleri kovaladı, hiç bir problem

yoktu.

Yine bir gün otobüse binerken, şoför :

Sizi kıskanıyorum, hanımefendi dedi.

Kadın kendisine söylenip söylenmediğini

anlayamadan, neden diye sordu.

Şoför: - Çünkü her sabah sizin arkanızdan

bir

deniz subayı genç adam otobüse biniyor ve

bütün yol boyunca

sevgi

ile

size

bakıyor, otobüsten indikten sonra yeşil

ışıkta yolun

karşısına

geçmenizi

bekliyor siz binaya girdikten sonra

arkanızdan öpücük

yollayıp

size her gün sevgiyle el sallıyor , dedi.

HERKESİN BU KADAR SEVMESİ VE SEVİLMESİ,

HEPSİNDEN DE ÖNEMLİSİ BÖYLE BİR SEVGİYİ HAK

EDECEK İNSANI

BULMASI

DİLEĞİYLE...


S_A_R_T_R_E
Genel Müdür
10 Şubat 2006 15:35

Kavram olarak mululuk diye bir şey mümkün olamayacağı gibi, mutlu evlilik de maalesef yoktur. Mutsuzlukların görmezlikten gelindiği, sorunların idare edilmeye ve sineye çekilmeye çalışıldığı evlilikler vardır ki biz bunlara "mutlu evlilik" deriz.


Şahender
Daire Başkanı
12 Şubat 2006 12:52

Eşler birbirinin kıymetini nasıl bilebilir

Ömür boyu mutluluk için eşler şartlar nasıl olursa olsun, birbirlerini üzecek, yıpratacak, manen çökertecek uygulamalardan uzak durmalıdır. Zira, evlenirken Rablerinin huzurunda ömürlerinin sonuna kadar bir arada yaşamak üzere söz vermişlerdir.

Sonradan çıkan her türlü problem bizim için ancak imtihan vesilesidir. Kısmetimize razı olmalıyız ki, maddi-manevi rahat edebilelim. Birinin küskünlüğü ya da yıpranmasıyla ailenin bütün yükü diğerinin üzerine kalır. Ve kırgınlıklar zamanla daha da derinleşir.

Huzursuz ailelerde psikolojik sorunlar daha fazla olur. Eşlerin birbirlerine ilgisizliği karşılıklı ihtimam eksikliğini ve bu da daha kolay hasta olmayı, hastayken daha geç iyileşmeyi netice verir. Eşlerin karşılıklı yıpranması ailenin saadetini kaçırır.

En sevdiğimiz bir eşyayı bile yıpratmamaya özen gösterirken, sokaklarda kullandığımız ayakkabımıza ihtimam göstermeye çalışırken, canımızdan aziz bilmemiz gereken insanlara, ailemize karşı hoyrat davranmamız anlaşılabilir bir şey değildir. Hastalıkların en önemli sebebini moral, yıkıntı oluşturur, bu arada hastalıklar sırasında yeterince iyileşememenin en önemli sebeplerinden biri de moral eksikliğidir. Morali bozulmuş, ümitsizliğe düşmüş insanlar çok rahat hasta olur. Eşlerden biri bir kere hastalığa duçar oldu mu, hastalıklar hastalıkları kovalar ve aileler günlerinin önemli bölümünü hastane önlerinde geçirmeye başlar. Ekonomik yük ve aile düzeninin bozulması da ayrıca önemlidir.

Aile, düello yeri değildir

Kıymeti bilinmeyen, özellikle hanımlar çok çabuk yıpranır. Bunun neticesi de ailede mutsuzluk ve tatsızlıktır. Aile hayatı kısa sürede karşılıklı düelloya döner ve kalp birliği ortadan kalkar. Böyle olunca da Allah?ın rahmeti ve sekinesi o aile üzerine inmez.

Eşler birbirlerini üzmemelidir

?Duvarı nem, insanı gam öldürür.? demişlerdir. Özellikle hanımlar üzüntüye hiç gelemezler. Çok çabuk hasta olup, hemen manen yıkılıverirler. Üzüntü birçok psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Bu birçok fizikî hastalıkları da tetikler. Mide, bağırsak, karaciğer vs. birbiri ardına alarm sinyalleri vermeye başlar. İmanı sağlam olan ve kul hakkından korkan bir insan ne bir şeye üzülür, ne de karşısındakini üzer.

Ailelerin tek derdi helal lokma olmalıdır. Kul hakkından kaçmaya çalışmak olmalıdır. Muhabbeti ve karşılıklı sevgisi yerinde olan ailelere Cenab-ı Hak bu dünyada da öbür dünyada da karşılığını verecektir. Kalbimiz Allah sevgisiyle dolmalı, hedefimiz kendimizi O?na razı etmeye çalışmak olmalıdır. Müminin tek üzüntüsü olabilir o da Allah?a hakkıyla kul olamamaktır.

[ALTIN TOP]

Zengin bir ailenin fakir bir komşusu varmış. Evlerindeki saadetin dalgalanmaları, zengin ailenin duvarlarını aşarak kulaklarına kadar ulaşırmış. Akşam olunca, fakir ailenin evindeki gülme ve saadeti duyunca zengin komşu gıpta edermiş. Bir gün karısına demiş ki:

- Biz bu kadar zengin olduğumuz halde neden neşemiz yok? Sen yarın fakir komşunun hanımından sor bakalım, saadetlerinin sebebi ne ise, biz de onlar gibi saadete nail olmaya çalışalım.

Kadın sabah olunca fakir komşuyu ziyarete giderek, konuşma sırasında evlerindeki saadetin sebebinden sual açmış, fakir komşunun hanımı demiş ki:

- Bizim küçük bir altın topumuz var. Akşam olunca ben efendime o da bana altın topu atarak oynar, eğleniriz.

Akşam olunca zenginin karısı meseleyi kocasına nakletmiş. Adam ertesi gün bir kuyumcuya giderek altın bir top sipariş etmiş. Topu aldığı günün akşamı karısı ile karşı karşıya oturup, altın topu birbirlerine atmaya başlamışlarsa da, hayal ettikleri neşe bir türlü doğmamış... Hatta madeni topun ağırlığı sebebiyle canları yanmış; sert atışlar yüzünden topun isabet ettiği vücutları, yer yer morarmış. Sabah olur olmaz zenginin karısı, alelacele fakirin ailesinden sormuş:

- Biz senin dediğin altın topu yaptırdık, fakat neşelenemedik, demiş. Fakir komşu:

- A komşum, o bildiğin gibi top değil. Sarı saçlı, masum bakışlı bir yavrumuz var. Biz ona ?altın top? diyoruz. Akşam olunca kah benim kucağıma, kah babasına koşar ve bizi eğlendirir. Onunla meşgul olurken yorgunluğumuzu unutur, neşeleniriz, cevabını verir.

Toplam 129 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi