14.yüzyıldan önce Avrupa?da aydınlanma, Rönesans başlamışken, Avrupa halkı ve aklı dinin kıskacındayken, bilimin ve düşüncenin sınırları papa ve rahipler tarafığndan belirlenirken, Özbekistan?da El Biruni (matematik ve astronomi bilgini), El Harezmi (sıfırı bulan, cebire ad, logaritmaya adını veren bilgin), İbn-i Sina (tıp kitabı Batı?da yüzlerce yıl okutulan tıp, felsefe, matematik bilgini), Ömer Hayyam (astronomi, fizik, matematik bilgini ve şair) gibi devler yaşamıştı.
? Peki ne oldu ? Neden bu yıldızlar söndü, bu devler yok oldu ? ?
Bunun yanıtını, nehirlerinin sahillerine kadar çölleşmiş topraklarda ve medreselerindeki değişimde bulduk kanısındayım. Nüfus artışı ve ormanların ve ekilebilen toprakların azalmasıyla, bu dünyanın nimetlerinden yararlanma ümidi kalmadıkça, insanlar ölümden sonraki yaşamın nimetlerine yönelmeye başlamıştı. Dini ya da siyasal liderler günümüzde olduğu gibi kendi zenginliklerini korumak, kendi paylarını arttırmak için halkı buna teşvik etmişler, bir zamanların matematik, siyasal bilimler vb. medreseleri 17. yüzyıldan itibaren din medreseleri durumuna dönüştürülmüştü. Aklın egemen olduğu, Kuran?daki ?Bilenlerle bilmeyenler bir olurmu ?? ayetiyle bu bilginlere yol gösteren İslamın yerini dogmaların egemen olduğu yeni bir din almıştı. Bu yeni dinin medreselerinde, yıldızların yeri ve matematik değil, helaya hangi ayakla girileceği, girerken hangi duanın okunacağı tartışılır olmuştu. Ben bu yozlaşmış İslam anlayışına çağdaş uygulayıcılarımıza atfen ?haşema Müslümanlığı? adını vereceğim. Aklın geri plana itildiği, düşünmenin yasaklandığı, toplumun cennet hurileri ile avutulduğu, peygamberin ?Ben ahlakı tamamlamak için gönderildim? sözüne karşılık ahlakı türban, haşema içinde gizlendiği haşema müslümanlığı, bugün bir milyar Müslümanın zavallığının temel nedenidir.
Avruya Rönesans?la dinin aklın üzerindeki bağlarını koparırken, Müslümanların liderleri aynı yıllarda kişisel çıkarları için sakıncalı gördükleri aklı bağlamışlar, İslamı karartan haşema Müslümanlığı yaratmışlardır.
Kuran?ın ?İnanıp yararlı işler yapmayı? öneren ayeti o zaman bilim medreseleri kurmak anlamında yorumlanırken, zamanımızın Müslümanları tarafından üniversiteleri (medreseleri) dizginlemek, her köşe başına bir cami yapmak, gelecekte kişisel çıkarlarına hizmet edecek gücü yetiştirmek üzere Kuran kursları açmak olarak yorumlamışlardır.
O yıllara ait bir örnek de İstanbul?dan vereyim. 1570 yıllarında İstanbul Cihangir?de Takuyiddin tarafından kurulan devrin en büyük rasathanesi, çıkan bir salgın hastalığın halk tarafından rasathanedekilerin ?Allah?ın sırlarını araştırıyor, meleklerin bacaklarını seyrediyor? olmalarına bağlanması yüzünden şeyhülislamın verdiği fetva üzerine, patişah emriyle rasathane Kılıç Ali Paşa tarafından yerle bir edilmiştir.
Yazımı Uluğ Bey?in Semerkant Üniversitesi kütüphanesinde asılı şu sözü ile bitirmek isitiyorum: ?Bütün kadın ve erkekler için kazanılacak en büyük şeref ilim öğrenmektir.?
haşema : dincilerin giydiği, dizden aşağı uzunluktaki erkek mayosu.
14.yüzyıldan önce Avrupa?da aydınlanma, Rönesans başlamışken, Avrupa halkı ve aklı dinin kıskacındayken, bilimin ve düşüncenin sınırları papa ve rahipler tarafığndan belirlenirken, Özbekistan?da El Biruni (matematik ve astronomi bilgini), El Harezmi (sıfırı bulan, cebire ad, logaritmaya adını veren bilgin), İbn-i Sina (tıp kitabı Batı?da yüzlerce yıl okutulan tıp, felsefe, matematik bilgini), Ömer Hayyam (astronomi, fizik, matematik bilgini ve şair) gibi devler yaşamıştı.
? Peki ne oldu ? Neden bu yıldızlar söndü, bu devler yok oldu ? ?
Bunun yanıtını, nehirlerinin sahillerine kadar çölleşmiş topraklarda ve medreselerindeki değişimde bulduk kanısındayım. Nüfus artışı ve ormanların ve ekilebilen toprakların azalmasıyla, bu dünyanın nimetlerinden yararlanma ümidi kalmadıkça, insanlar ölümden sonraki yaşamın nimetlerine yönelmeye başlamıştı. Dini ya da siyasal liderler günümüzde olduğu gibi kendi zenginliklerini korumak, kendi paylarını arttırmak için halkı buna teşvik etmişler, bir zamanların matematik, siyasal bilimler vb. medreseleri 17. yüzyıldan itibaren din medreseleri durumuna dönüştürülmüştü. Aklın egemen olduğu, Kuran?daki ?Bilenlerle bilmeyenler bir olurmu ?? ayetiyle bu bilginlere yol gösteren İslamın yerini dogmaların egemen olduğu yeni bir din almıştı. Bu yeni dinin medreselerinde, yıldızların yeri ve matematik değil, helaya hangi ayakla girileceği, girerken hangi duanın okunacağı tartışılır olmuştu. Ben bu yozlaşmış İslam anlayışına çağdaş uygulayıcılarımıza atfen ?haşema Müslümanlığı? adını vereceğim. Aklın geri plana itildiği, düşünmenin yasaklandığı, toplumun cennet hurileri ile avutulduğu, peygamberin ?Ben ahlakı tamamlamak için gönderildim? sözüne karşılık ahlakı türban, haşema içinde gizlendiği haşema müslümanlığı, bugün bir milyar Müslümanın zavallığının temel nedenidir.
Avruya Rönesans?la dinin aklın üzerindeki bağlarını koparırken, Müslümanların liderleri aynı yıllarda kişisel çıkarları için sakıncalı gördükleri aklı bağlamışlar, İslamı karartan haşema Müslümanlığı yaratmışlardır.
Kuran?ın ?İnanıp yararlı işler yapmayı? öneren ayeti o zaman bilim medreseleri kurmak anlamında yorumlanırken, zamanımızın Müslümanları tarafından üniversiteleri (medreseleri) dizginlemek, her köşe başına bir cami yapmak, gelecekte kişisel çıkarlarına hizmet edecek gücü yetiştirmek üzere Kuran kursları açmak olarak yorumlamışlardır.
O yıllara ait bir örnek de İstanbul?dan vereyim. 1570 yıllarında İstanbul Cihangir?de Takuyiddin tarafından kurulan devrin en büyük rasathanesi, çıkan bir salgın hastalığın halk tarafından rasathanedekilerin ?Allah?ın sırlarını araştırıyor, meleklerin bacaklarını seyrediyor? olmalarına bağlanması yüzünden şeyhülislamın verdiği fetva üzerine, patişah emriyle rasathane Kılıç Ali Paşa tarafından yerle bir edilmiştir.
Yazımı Uluğ Bey?in Semerkant Üniversitesi kütüphanesinde asılı şu sözü ile bitirmek isitiyorum: ?Bütün kadın ve erkekler için kazanılacak en büyük şeref ilim öğrenmektir.?
haşema : dincilerin giydiği, dizden aşağı uzunluktaki erkek mayosu.