Editörler : E.Kayı Han


Kapalı
18 Haziran 2009 02:23

tek dünya kimligi de ne demek?????

Tek Dünya Kimliği

Yazan: Müfit Yılmaz Gökmen, Tarih: 16-10-2008 00:03

Yayınlama yeri : Yazarlar, Müfit Yılmaz Gökmen

Yeni nüfus cüzdanı örnekleri geçenlerde gündeme geldi. Emperyalizmin saman altından su yürüterek son aşamasına getirdiği çipli nüfus cüzdanları, namı-ı diğer ulusal kimlik kartları Amerika?da 11 Mayıs 2008 tarihinde yürürlüğe giriyor. Peki nedir bu işin gerçeği, geçmişten başlayarak bir göz atalım:

Nihai İnsan Kontrolü

2002:

Times Dergisinin Amerika?nın son direniş mücadelesindeki en büyük avukatı olarak gösterdiği Harvard Hukuk profesörü Alan M. Dershowitz?in 11 Eylül saldırıları ardından yaratılan Ulusal Güvenlik zırvasının ana aktörü olan çipli kimlik kartları hakkındaki yorumları(Mayıs 2002):

1- Devlet yetkilileri veya özel güvenlik görevlileri ne zaman vatandaşlardan ya da vatandaş olmayanlardan kimlik kartlarını göstermelerini isteyecek yetki ile donatıldı? Polisin istediği zaman herhangi birisine ?kartlarınızı gösterin? diye yaklaşmasını kimse istemiyor. Hiçbir vatandaş gerekli görüldüğü an dışında kimliklerini belirtmeleri gereken bir toplumda yaşamak istemiyor. 11 Eylül?den önce özel binalara girişlerde kimlik sorulmazken, 11 Eylül sonrası bu yaşanmaya başladı.

2- Birisinden kimliğini göstermesini istediğimiz zaman, gösterilen kimliğin gerçekliğini nasıl anlayacağız? Doğruluk konusunda iki faktör ortaya çıkıyor: İlki kartın taşıyan kişiye mi, yoksa başkasına mı ait olduğu. Bu sorun kartın üzerine yerleştirilen çipin(chip) barındırdığı kişiye özel karakteristik özellik(retina veya parmak izi) ile aşılabiliyor. İkinci faktör ise, kart onu taşıyan kişiye ait olsa bile, karttaki isim ile kartı taşıyan kişinin isminin aynı olup olmaması. Bu durumda ise kartın geçerliliği için oldukça geniş bir özgeçmiş taraması gerekiyor.

3- Diğer bir husus kartın kabul edilip edilmemesi. Bu konuyla bağlantılı olarak dönemin başsavcısı John Ashcroft ?Güvenilir Uçuş Programı? adıyla bir teklif sunmuş. Buna göre uçakla seyahat eden kişilere kabul etmeleri halinde bir özgeçmiş taraması uygulanacak. Bu şekilde bu insanlar sonraki uçuşlarını kolaylaştıracak bir sisteme dâhil olacaklar. Bu uygulamanın dışında kalanlar ise uçuş seyahatleri öncesi ayrıntılı bir kimlik taramasına maruz kalabilecekler. Burada akla takılan bir şey, insanlara kimlik kartları zorunlu olarak sunuluyor olsa da, kartların gerekmediği zaman ve yerlerde de bulundurulması gerektiğinin ön plana çıkması. Örneğin seyahati için araba kullanması gerekmeyen bir insanın havaalanında ehliyetini veya bir başka kimliğini yanında taşıması lazım.

4- Kimlik kartları hakkındaki bir önemli husus, kartın içindeki veri tabanının ne tür bilgiler barındıracağı. Burada akla takılan, veri tabanının bir veya birden çok bölümlerden oluşup oluşmayacağı, bu şekilde tek mi yoksa farklı bilgiler mi barındıracağı. Böyle olacaksa bilgilerin paylaşımı yapılacak mı? Devlet daireleri serbest bir şekilde bu bilgileri paylaşacak, diğer yandan özel sektör için ne geçerli olacak? Bu durumda bilgilerin paylaşılması veya ayrıştırılması konusunda aykırı uygulamalara göz mü yumulacak?

?

Makaleyi yazdığı dönemde 11 Eylül?ün terörist bir saldırı olduğunu düşünen insanlar gibi Dershowitz?de, ulusal güvenlik saçmalığının kandırmacası ile bu tür kimlik kartlarını bir nevi kabul ediyordu. Dershowitz?in bunu destekleyen yaklaşımı şuydu: Eğer sağa sola uçakları çarpan hava korsanları aramızda gezinip bürokratik çatlaklardan yararlanarak rahatça kimlik edinmişlerse, burada yapılması gereken şey beş temel içeriğe sahip basit bir kart kabul etmek olabilir. Bu kartın içerikleri ise: Üzerinde taşıyan kişinin ismi, adresi, sosyal güvenlik numarası, fotoğraf ve retina yada parmak izi bilgisinin bulunduğu çip.

Dershowitz gibi birçok insan, 2002?lerde basit bir kartın geçerliliğini bir nevi kabul ediyordu. Kısaca, duyup maruz kalmaktan usanacağımız palavralardan biri işe yarıyordu.

Ancak Dershowitz makalesinde devlet yetkilileri tarafından organize edilecek bilgi elde etme sistemlerinin tehlikeleri olacağını ve böyle bir şeyi devletin ne tür bilgiye sahip olması gerektiği ve bilgiyi veritabanlarında nerede tutacakları konusunda toplumsal alanda tartışılması gerektiğini belirtiyordu. Ancak zaten bir veri tabanı daima bulunuyordu. Uluslar arası bir seyahatten döndükten sonra yetkililere pasaportunuzu gösterir ve buradaki bilgileriniz bulundurulan veri tabanındaki bilgiler ile kontrol edilir. Burada kimlik bilgileriniz ve fotoğrafınız dışında olmayan şey bir retina ya da parmak izi taramasıdır.

İşe burada, yaratılmak istenen yeni kimlik kartları özel hayatı işgal eden bir standarda bürünmeye başlar. Eğer devlete bir kart verme yetkisi verilirse, devletin de o karttan elde etmek istedikleri ve sağlamak istediği bilgi talebinde baskı oluşabilir.

Dershowitz, iyi bir çözümün ulusal kimlik kartında bulunabilecek bir alternatif olduğunu belirtiyor. Bu birçok Amerikalı için kabul edilecek diyor çünkü Amerikalılar en az biri fotoğraf içeren birçok kimlik taşımak yerine devlet ve özel alanlara giriş çıkışta tek bir kart kullanmayı tercih eder diyor.

Dershowiz burada Harvard kampüsündeki örneği vererek, Afrika ve Orta Doğu kökenli Amerikalı öğrencilerin çıkartılan kampus kartı sayesinde geçmişteki kimlik kontrolü sorunlarını aştığını belirtiyor. Aynı şekilde, bulundukları yere ait mi değil mi sorgulamasıyla karşı karşıya kalan azınlık mensubu insanların uçak seyahatlerinde de kolaylık elde edeceğini düşünüyor. Dershowitz?e göre bu kartın bir avantajı ?biz-biz? ile ?biz-onlar? karşılaştırmasının azalacağı. Ama amaç bu mu? Tabii ki hayır.

Dikkat ederseniz ulusal güvenlik kavramı içindeki kimlik sorgulaması hakkındaki tüm anahtar kelimeler bir şey ifade ediyor: Bulundukları yere ait mi değil mi diye sorgulananlar, yabancı kökenli terörist olma olasılığı taşıyan insanlar. Bu insanların daha rahat tanımlanabilmesi için kimlik zorunluluğu kabul ettiriliyor. Ayrıca, azınlık yine bu insanları temsil ediyor. ?Biz-Biz? ve ?Biz-Onlar? ise aslında Amerika ve teröristler.

Dershowitz birçok Amerikalı gibi ulusal kimlik kartını ?Havaalanlarında alınması gereken güvenlik tedbirleri? hususunda ortaya çıkan bir şey olarak görüyor. Çünkü Dershowitz makalesinde 11 Eylül?de iki uçağın Boston havaalanından kaçırıldığını, insanların uçaklardan ve havaalanlarından korkmaya başladığını belirtiyor. Dönemim başsavcısının bu konuya yönelik bir yasa teklifi sunmasının sebebi de tam olarak bu.

Kısaca, ulusal güvenlik ana başlığı altında sunulan Tek Dünya Kimlik Kartı, ilk başta Amerika?da kendini geçerli kılacak alt başlığını ortaya çıkarıyor: ?Havaalanı Güvenliği.?

Niye? Irak?tan El-Kaide uçağa binip Amerika?da bomba patlatmasın diye. İşte 2004 seçimlerinde Bush?a oy veren 60 milyon küsur Amerikalı buna inandı.

Dershowitz, Amerikalıların daha fazla masum insan ölmemesi için hatalarından ders çıkarması gerektiğini ve teknolojik imkânların havaalanı güvenlik aşamasında dirence maruz kalmaması gerektiğini belirtmiş. Ancak, Big Brother?ın(Büyük Birader) ulaşacağı son noktanın sokak başlarında kimlik sormak olacağını ve buna izin verilmemesi gerektiğini de yazmış.

2002 ? 2007

Ulusal kimlik kartı, her şekilde suiistimal ettiği ve sonucunda vereceği tepkiden korktuğu halkını sürekli olarak takip etme amacını güden tiran devletleri için zorunlu bir uygulamadır.

?

Amerika?da soysal güvenlik kartları ilk çıktığı zaman üzerilerinde ?kimlik tespiti için kullanılamaz? yazıyordu. Zamanla Amerikalılar ulusal kimlik kartının nedeni olan tiranlığın kokusunu aldıkça, hükümet sosyal güvenlik numaralarının kimlik kartı nezdinde hiçbir zaman kullanılmayacağını açıklamıştı. Ama tabii ki bu söz tutulmadı. Ulusal kimlik kartına yönelik tepkiler arttıkça, Amerikan hükümeti ilk olarak sosyal güvenlik kartının üzerindeki ?kimlik tespiti için kullanılamaz? ibaresini kaldırdı. Ardından soysal güvenlik numarası ulusal kimlik numarası halini aldı.

Real ID yasasının kabul edilmesi ile Ulusal ID kartının önü açılmış oldu. Bundan sonra Amerikan vatandaşları kendi araçları ile veya tren, otobüs, uçak ile yapacakları ülke içindeki tüm seyahatlerinde ulusal kimlik numaralarının işlenmiş olduğu Ulusal Kimlik Kartını taşımak zorundalar. Zamanla sokakta yürürken bile taşınması zorunlu olacak kardın özelliği ise biyometrik veri(biyolojik gözlemlere dayanan istatistiksel veri) içeren RFID Chıp, yani Radio Frequency Identification, Türkçesiyle, Radyo Frekansı Kimlik Tespiti teknolojisi içermesi.

Amerikan Ulusal Güvenlik Departmanının Şubat 2007?de belirlediği yeni Ulusal Kimlik Kartı standartlarına göre, eyaletler Ulusal Kimlik Kartının geçerli olacağı 11 Mayıs 2008 tarihine kadar ülke içi pasaportları hazırlamak zorundalar. Aksi takdirde bu uygulamanın gerisinde kalan eyaletler için insanların uçağa binmesi veya federal mahkemelere çıkabilmesi mümkün olmayacak. Amerika?da birçok sivil liberal bu uygulamanın özel hayatın ihlali olarak gösterirken, birçok eyalette kendi kurallarına tecavüz edildiğini açıkladı. Ancak değişen bir şey yok.

1969 ? Günümüz

RFID teknolojisi, barkod uygulaması ardından gelen en yaygın denetleyici sistemi olarak karşımızda. Patenti 1952 senesinde alınan barkod, 1984 senesine kadar sadece 15 bin tedarikçi tarafından kullanılan bir sistem iken, dünyanın bir numaralı perakendecisi Wal-Mart tarafından tüm dünyada geçerli kılınmaya başlandı ve 1987 senesinde kullanıcı tedarikçi sayısı 75 bine çıkmıştı. Bugün ise RFID çipleri sahneye çıkmış durumda. Ama ne amaçlı olarak?

RFID teknolojisi 1969 senesinde keşfedildi ve 1972 de patenti alındı. Hem ticari hem de teknolojik alanda sınırsız kullanımı olan bu çiplerin boyutu ne kadar küçükse o kadar kullanışlı. Bazıları milimetrenin sadece 1/3?i olan bu çiplerin görevi bir alıcı-vericiden ya da RFID okuyucusundan gönderilen radyo dalgalarını almak. Bu çipler belli bir radyo frekansı ile sorgulandıkları zaman 128 bitlik bir numara ya da bir kod olan kendine has kimlik numarasını iletiyorlar. Boyutlarından dolayı doğal olarak pil kullanmayan bu çipler, kendilerini uyandıran ve ayık tutan radyo sinyalleri ile çalışıyorlar.

Radyo dalgaları alanı kullanılan anten ya da RFID okuyucusu gücüne göre birkaç cm ile birkaç metre arasında değişiyor. Tabii ki gelişmiş bir RFID alıcısı yaparak dalga boyunu arttırmak mümkün. 2003 senesinde birim fiyatı 50 sent olan bu RFID çiplerinin ortalama 5 sent civarı olacağı tahmin ediliyor. Böylece fiyatı 1 doların üzerinde olan akla gelebilecek her şeye bir çip yerleştirmek önemsiz bir masraf haline gelecek. Tehdit de asıl burada başlıyor.

Günlük alışverişte birçok yerde kullanılmaya başlanan RFID çipleri güvenlik ve organizasyon söz konusu olduğunda aslında çok kullanışlı. Örneğin, 2003 senesinde Delta Havayolları bagaj kaybolması ve değişen uçuş planlarına yönelik bagaj transferleri için müşterilerine ait 40 bin bavula çip yerleştirdi.

Aynı sene dünya liman işletmecilerinin %70?i RFID çipleri kullanmayı kabul etti ve Amerika?ya bir günde ulaşan 17 bin konteynır çip sistemi sayesinde çok daha kolay denetimlenmeye başlandı. Önceden kontrol edilebilen konteynır miktarı %2?ydi.

Savunma Bakanlığı da bu sisteme adapte olmakta gecikmedi. Körfez savaşında tonlarca malzemenin yanlış dağıtılmasının ardından, 2003 senesinde 40 ülkeye dağıtılacak olan tam 270 bin kargo konteynırı çipler ile denetlemeye alındı.

Tüm bunların yanında, Sydney, Avustralya?daki Star Casino yönetimi, hırsızlığı önlemek için çalışanlarının üniformalarına tam 80 bin çip yerleştirdi. Yılda 800 binden fazla lastik üreten Michelin ise, ürettiği her lastik için spesifik bir numara içeren çip yerleştirmeye başladı. Kullanıldığı aracın taşıt numarası ile kullanılan çip kodu, hırsızlığın önüne geçiyor ancak kullanıcının özel hayatını da tamamen ihlal ediyor.

Tüm bunların yanında Avrupa Merkez Bankası Euro?ya çip yerleştirdi. Bu sayede kalpazanlara karşı çok iyi bir önlem alındığı gibi saniyeler içinde çok büyük meblağlarda para saymak mümkün oldu. Ancak, para sahibinin tüm hareketi de izlenmeye başlandı.

Buzdağının görünen kısmı bu kadar da değil. Birçok önde gelen üretici ve perakendeci, tedarik zincirlerini kolaylaştırmak adına RFID çiplerine saldırdılar. Sadece Gillette sırf tıraş bıçaklarına yerleştirmek için 2003 senesinde 500 milyon adet çip satın aldı. Gillette?i The Gap, Protector&Gamble, Prada, Tesco ve tabi ki Wal-Mart takip etti. Stok kontrolü sayesinde perakendeciler yılda 50 milyar dolar kar elde etmeyi planlıyorlar.

Bu şekilde, akıllı raf denilen sistemle bir Wal-Mart mağazası rafındaki Gillette tıraş bıçakları azaldığı ya da bittiğinde bu anında fark ediliyor. Wal-Mart en iyi 100 tedarikçisi ile RFID çipli koordinasyon sistemini 2005 senesinde tamamladı. Artık bir milyar paketlenmiş ürün arasından sadece çip üzerindeki spesifik kimlik numarasına bakarak bir ürünü ayırt etmek mümkün. Ne kutuyu açmaya, ne gereksiz taşımacılığa, ne de barkod kullanma artık söz konusu değil. Peki ya tedarik zinciri bittikten sonra?

Bugün alabileceğiniz her türlü ürün üzerinde bir çip olabilir. Nedense onu yaratanlar ürün üzeride kullanıldığına dair bilgilendirici uyarı koyma gerektiren bir yasa çıkarmadılar. Bu yüzden elinizdeki ürünün çip içerip içermediğini anlamak neredeyse imkansız. Bunun yanında, RFID çiplerini bir insanın ihtiyacı olan her şeye yerleştirmek gibi bir durum söz konusu. Almanız ve taşımanız gereken her türlü belgede, ehliyet, diploma, sertifika, resmi belge, dokumanlar ve para gibi her gerekli materyale çip yerleştirilebilir ve yerleştiriliyor. Bu manada Kısa yol = Ulusal Kimlik Kartı demek.

Bununla sınırlı değil tabi. Emperyalizm 2003 senesinde insanlar için ilk deri altına yerleştirilecek çipleri Applied Digital Solution şirketi ile ?VeriChip? adıyla üretti. 11 mm uzunluğundaki bu çipler 1,2 metreden okunabiliyor. Ufak çocukları kaybetmemek ve Alzheimer hastalarını kontrol edebilmek için iyi bir yöntem olsa da, asıl amacı iyi niyetin çok ötesinde. İnsan takibini kontrol amacına vurmak isteyen devletler gibi, bu çiplerin ilk kullanıcılarından biri Çin Komünist Partisi. Parti kongresine katılan tüm delegelerin çip takılmış rozetler taşımasını zorunlu kılıyorlar.

Çipler ürün ile defalarca kullanılmaya dayanıklılar. Yıkanmaya, kurulanmaya, suya, kırılmaya karşı son derece dirençliler ve manyetik hassasiyetlerini kaybetmiyorlar. Zaten dirençlerini artıracak biçimde giysilere monte ediliyorlar. Alman KSW-Microtec şirketi, giysilerin içine dikilecek olan defalarca yıkanabilir çiplerin üreticisi. Eğer kurtulmak istiyorsanız bulup çıkarmanız şart, bu da çok kolay bir iş değil.

Güvenlik uzmanlarına göre çipler akıllandırılması gereken cihazlar. Çünkü radyo sinyali geldiği sürece kimliklerini açığa vuruyorlar. Kısaca kimliğiniz ve yeriniz onu tespit etmek isteyen herkesin eline geçebilir. Buna kötü niyetli milyonlarca hacker da dahil.

Günümüzde RFID teknolojisi mikroçiplerin boyutu bir kum taneciği boyuna indirgendi bile. 64 bitlik bu tanımlayıcılar kendilerine has kodları dâhil olmak üzere 18 Bin Trilyon olasılığın bir tanesini içeriyorlar. Alıcı mesafesi 3-5 metre ile yüzlerce metre arasında değişiyor. Her geçen gün daha da küçülen ama etkinliği artan çipler geliştiriliyor. Bunlardan bir tanesi 2004 senesinde Matrics şirketinin ürettiği ve her kenarında 550 mikron bulunan kare şeklindeki düz çip. Anteni olmadığı takdirde büyüklüğü bir pul biber tanesi kadar.

Birkaç sene içinde milyarlarca çip ile çevrilen bir insanlık laboratuar labirentlerinde sağa sola gezinen ancak nereye gitse özgürlüğü bulamayan deney farelerinden farksız bir şey olacak. Çipler üzerinizdeyken bir yere adımınızı atmanız, o yere bir daha adımınızı attığınız anda tanımlanmanız anlamına gelecek. Daha fazla görüş sahibi olmak isteyenler, 2002 senesi yapımlı Minority Report filmini izleyebilirler.

?

[email protected]


erarslan06
Kapalı
18 Haziran 2009 14:32

tek dünya kimliği güzeldir her halde; amerikan israil ortak kimligi daha güzel sanırım...

diger kimlikler, kimliksiz hale getirilmeliyse.......

Toplam 1 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi