Editörler : E.Kayı Han

04 Temmuz 2009 08:34

Modern Çağda Din ve İnsan

Yeryüzüne ilk inen insan, diğer ifadeyle, ilk yaratılan insan için gerekli olan şey, ?değer? anlamında, kendi kendisine ve etrafını çevreleyen dünyaya yönelik tercihlerinin ne olacağı sorusunun cevabıdır.

Devreye ikinci bir insan girdiğinde, yine ?değer? anlamında, iki insan ilişkisindeki çerçevenin ne olacağı sorusu gündeme gelir. İnsan sayısı çoğaldığında, artık bir toplum için ?değer? arayışı gerekecektir. İslam ve ilahi dinler, bütün bu alanlardaki soruyu, ilk insanın ilk peygamber olduğu cevabıyla karşılıyor. Peygamber ise, Yaratıcı'dan insana haber ? bilgi ? mesaj ve bunların tümünü içine alacak bir ifade olarak ?Yol haritası? getiren insandır. Yaratıcı'dan gelen mesajın özgün adı ?vahy?dir ve vahyin bütünü, ?İlahi din? olarak anlaşılmaktadır. Peki başka izahlarda ne vardır? Diyelim Thomas Hobbes'un izahı: Ona göre insan yola, birbirinin kurdu olarak çıkıyor. İlke birbirini yeme ilkesi. çatışma, vuruşma, yok etme... Böyle yıllar geçiyor. Sonra insan, birbirini yiyerek yürüyemeyeceğini anlıyor ve ?Çatışmayı durduralım, diyor. Hepimizden üstün bir güç oluşturalım, aramızdaki ihtilafları çözme hakkını ona verelim ve onun hükmüne tabi olalım.? Hobbes, ?devlet?in ve ?devlet ilkeleri?nin böyle ortaya çıktığını düşünüyor. Ama Hobbes burada durmuyor. ?Devlet?in bir ileri safhasında ona tanınan gücün bir canavara dönüştüğünü ifade ediyor. O canavarın adını Tevrat ve İncil'de yer alan ve kötülüğü temsil eden bir varlıktan iktibas ediyor. Onun adı Levaithan'dır.

Thomas Hobbes bu kavramı "Leviathan, bir din ve dünya devletinin içeriği, biçimi ve kudreti" isimli kitabında şöyle açıklıyor:

"Onları (vatandaşları) yabancıların istilasından koruyabilmenin, birbirlerine zarar vermelerini engellemenin, kendi sanayilerini ve yeryüzünün meyvelerini güvence altına almanın yolu bütün gücü ve kudreti bir tek insan ya da insanların meclisine vermektir... (Toplumda yaşayan) İnsanlar birbirlerine ?Ben haklarımdan vazgeçiyorum ve tüm haklarımı bu insana ya da insanların meclisine veriyorum? demelidirler. Böylece bütün güç ve kudret tek bir insanda toplanır. Bu devlet ya da latince civitas olarak adlandırılır. Bu büyük Leviathan?ın doğması demektir." Bu açıklama tarzı, -Önce toplum halinde yaşayan insanların bir değer ihtiyacını -Sonra bu değerler istikametinde insan ilişkilerinin yönetilmesini sağlayacak bir otoretinin varlığını gerekli görüyor. -Üçüncü kademede de insanların, temsil yetkisini bu otoriteye havale etmelerini ve onun vereceği kararlara saygılı olmalarını öngörüyor. Ama Hobbes, burada, temsil yetkisi verilen otoritenin canavarlaşması tehlikesine işaret etmekten geri kalmıyor. Aslında insanla birlikte var olan sorun da bu: -Güç nasıl dizginlenecek? En zayıf insanda bile bir güç var ve insan o gücü ölçüsüz kullandığında insanlık için tehlikeli hale gelebiliyor. İnsanın gücü, akıl almaz boyutlara ulaştığında ise gücün kullanımı evren çapında bir yokoluşu gündeme getirebilecektir. Hobbes'un tahlilinde sonuçta ortaya çıkan tanzim edici güç olarak devlet, insanlar tarafından yönetilecek bir yapılanmadır. Hobbes, imsani bir yapılanmada ?Leviathan haline dönüşmeyi -Canavarlaşma?yı gözden uzak tutmuyor. O zaman ortaya, birim olarak herhangi bir insanın da, devlet iradesi ile donanmış insanın da gücünü sınırlayacak bir ?üstün değer?ve ?sorumluluk? ihtiyacı çıkıyor. Yani tercih şurada: Ya her şeyi, birim insan planında da devlet planında güç belirleyecek, ya da bütün güçlerin sorumlu olacağı bir kudretin nihai bağlayıcılığı... Güç belirleyici olduğunda, aslında iş, bir noktada ?Canavarlar savaşı?na dönüşme riskini her zaman taşıyor. Kur'an, insanın içindeki ?kötülüğü ısrarla telkin eden güc?e işaret ediyor. Bu, tek insan için de bir savaş tahrikçisi demek, büyük yapılar için de... Çağımıza baktığımızda dünyamızın küçük canavarlar ve büyük canavarlar tarafından açık veya örtülü bir savaş alanına çevrildiğini görüyoruz. Şu bir gerçek ki, güç büyüdükçe, onu dizginleme gereği de o nispette artmaktadır. Çünkü kontrolsüz güç pozitif bir güç olmaktan uzaklaşıp, her an, bir ?Yokedici? haline dönüşmeye hazırdır. Ve çağımızda insan, bilimsel ? teknolojik gelişmelerle, gerçekten olağanüstü güçlere ulaşmıştır. ?İnsan insanın kurdudur? ilkesi, halen insanın damarlarında dolaşmaya devam ediyorsa, insan, hemcinsinin ve evrenin varlığını yok etmek için olağanüstü güçlerle donanmış bulunuyor. Bir kitle imha silahı ile, ülkeleri ve insan topluluklarını yeryüzünden silebilirsiniz. İnsan geni ile oynayıp, bambaşka varlıklar türetebilirsiniz. Ana rahimlerinde bebeklerin canına okuyabilirsiniz. Bebekler üzerinde atış talimi yapabilirsiniz. Ölüm tarlaları, Gulaüflar, Guantanamolar, Ebu Gruybler, Filistinler, Bosnalar, Çeçenistan'lar, Ruandalar oluşturabilirsiniz. Ne durduracak insanı? Diyelim, çağın Leviathan'ı, Amerika olsun, ne durduracak onu? Çin olsun, Rusya olsun, İsrail olsun, kim nasıl durduracak bu güçler güç kullandığında... Deniyor ki, ?İyi ki dehşet dengesi var, o sayede kitle imha silahları kullanılamıyor, çünkü biri kullandığında tüm dünyanın ateşe atılmasını göze alması lazım.? Yani, şu içinden çıkılamaz ikileme bakın, ölümüne güç sahibi olmak gerekiyor ki, insanlığın hayatı devam etsin! Aslında insanoğlu, kendi elini tutacak değerler aramıyor değil. İnsan haklarına veya evrenin düzenine ilişkin kimi ?Evrensel Sözleşmeler?, evrensel planda bir ?Üstün değer arayışı?nın yansıması olarak görülebilir. Son zamanlarda sık sık gündeme gelen ?Etik değer? ihtiyacı, tamamen bir üstün, bağlayıcı değer zaruretini ifade etmektedir. Ama etik değer duyarlılığı bile, insanın her şeyi kendine yontan izafiyet eğilimi karşısında anlamsız kalabilir. Mesela Amerika ve Türkiye, dünyada iki ülke, Kyoto anlaşmasını imzalamıyor. Kyoto anlaşması, ekolojik dengeyi ve çevreyi koruma esaslarını belirliyor. Hava, su, ekin kurtulsun! İnsan soluk alırken zehirlenmesin. Amerika bir gerekçeyle, Türkiye bir gerekçeyle bu anlaşmayı imzalamıyor. Diyelim insan klonlamak... Bilim camiası şu anda bu işi ?Etik değer? açısından doğru bulmuyor. Ama, öteki cenahta birileri, kendi etik değerlerini harekete geçirerek,. insanlığın kaderi ile oynamayı meşrulaştırabiliyor. Din... Tüm insanlığa bir üstün değer getiriyor. Din, bu değerlerin belirleyicisinin ?Yaratıcı? olduğunu bildiriyor. Din, bu değerlerin bütün güç sahiplerini bağladığı kuralından yola çıkıyor. Yani mutlak kudret sahibi O. O'nun kudreti yanında hiç kimsenin veya hiçbir gücün Leviathan olması söz konusu değil. Ne O'nun adına Leviathan olunabilir, ne O'na karşı Leviathan olma hakkı vardır. O, yeryüzünde fesat çıkarılmasını istememektedir. İnsanların haddi aşmasını istememektedir. Herkes, her güç ?ilahi sınırlar? içinde kalmak durumundadır. Haddi aşan, karşısında kudret-i ilahiyi bulur. Evet, bu noktada müeyyidenin bir kısmı ?Ahiret?e bırakılmıştır, ama, ?Allah'a karşı sorumluluk duygusu? bütün dinlerin ana terbiye çerçevesidir, bu, yeryüzünde ?ilahi sınırlar? çerçevesinde yaptırım uygulamaya mani değildir, ilahi sınırların hiç gözetilmediği durumlar ise, tamamen kontrolsüz bir güç alanı oluşturmaktadır ki bunun adı ?zulüm?dür. İlahi murakabenin azaldığı ortamlar, bütün zamanlarda gerçek zulüm ortamları olmuştur. İnsanlar, ?ilahi sınırlar?ı kullanarak, canavarlaşamazlar mı? Tabii ki canavarlaşabilirler. Ama onunla mücadele de, yine ilahi sınırları hatırlatarak yapılabilir. ?Allah zulmü ve zalimi sevmiyor!?

Aslında ?Etik değer? arayışı bir ?din? arayışıdır.

Allah'ın evinden kaçan insan, başını taştan taşa vurduktan sonra böylesine bir değerler savruluşu içinde hayatını devam ettiremeyeceğini anlamış ve kendini disipline etme ihtiyacı hissetmiştir. Bunun için de yeniden ilahi kaynaklara müracaat yerine, değer üretmeye yönelmiştir. ?Etik değer? denen şey, insan üretimi ortak değere yönelmekten başka bir şey değildir.

Oysa ?Etik değer? denen şeylerin çok daha kapsayıcı çerçevedeki örneği, ilahi ölçüler içinde yer almaktadır. Bir de, Allah Teala'ya karşı mes'uliyet şuuruna bağlı olmak kaydıyla... İslam alimleri dini ?Ta'zim li emrillah ve'ş - şefekatü li halkillah? terkibi ile tarif etmişlerdir. Bunun anlamı, ?Allah'ın emirlerini (ta'zim etmek) yani en üstün değer olarak kabul etmek ve Allah'ın yarattığı varlıklara karşı şefkat göstermek?tir. Bir yanında bütün varlıklara karşı ?şefkat? öncelikli bir ilişki, şefkati önceleyen bir toplumsal sistem yapılanması, diğer yanında, bunun, Allah Teala'ya olan iman, sadakat, saygı, bağlılık gibi kayıtlarla tahkim edilmesi... Gücün kontrolünün ?İlahi kudret?le irtibatlı hale gelmesi... Bunun İslam tarihinde devlet terbiyesine yansıyan çerçevesi şu olmuş: ?Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!?

Şu uyarı Allah Teala tarafından Peygamber'ine yapılıyor:

?Sen insanlar üzerinde bir tahakküm edici değilsin!? (Ğaşiye, 22)

Peygamber'in bile ?tahakküm edici? olamadığı bir din-insan ilişkisinde, din adamlarının tahakküm edici hale gelmesi hiç düşünülemez.

Kur'an'a baktığımızda ?Din adamlarının tanrılaştırılmasının? ilahi çizgiden nasıl bir sapma olduğuna işaret edildiğini görürüz. (Tevbe, 31) Din olarak İslam, adeta, Allah Teala dışındaki tüm kudret alanlarını bir kayda bağlamış ve hepsinin meşruiyyet kaynağını, Allah Teala'ya verilecek hesapla sınırlandırmış. Buna göre her güç, kullanılış şeklini, ilahi irade karşısında savunulabilir kılmak zorunda... İnsanoğlunun kafasının çok karışık olduğu bir çağa gelip dayandık. ?Nasıl durulacak insanoğlunun zihni karmaşaları?? sorusunun tek cevabı var.

Yaratan'ın, İslam ile insanoğlu için çizdiği yol haritasına tutunarak... bilgisayar diliyle ifade edersek, kalbini ve dimağını yeniden formatlayarak... Yeniden Allah Rasulü, Hazreti Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellemin elinden tutarak...

Ahmet Taşgetiren


Hak-ka sarıl
Kapalı
04 Temmuz 2009 13:15

Allah'ın evinden kaçan insan, başını taştan taşa vurduktan sonra böylesine bir değerler savruluşu içinde hayatını devam ettiremeyeceğini anlamış ve kendini disipline etme ihtiyacı hissetmiştir. Bunun için de yeniden ilahi kaynaklara müracaat yerine, değer üretmeye yönelmiştir. ?Etik değer? denen şey, insan üretimi ortak değere yönelmekten başka bir şey değildir.

Toplam 1 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi