Konuya dair birkaç yazı okudum bugün.
Bunlardan biri Ahmet Altan'a ait bir yazıydı. Burada dikkatimi çeken, Garipoğlu'nun yakalanmasından(?) ve bu konuda medyanın katkısından(?) ziyade adalet sistemimizle ilgili altı çizilen noktalardı. Bu olay ve Hüseyin Üzmez davası hakkında ilginç saptamalarda bulunmuş yazar. Davaların seyrinde medyanın rolü, halkı yönlendiren haberler ve yorumlar vs konularına dikkat çekmiş. Değişen, hem de tamamen aksi yönde görüş bildirilen mahkeme kararlarından söz etmiş. İlginç bir yazı. Okumak isteyenler için link:
http://www.stargazete.com/gazete/yazar/mehmet-altan/cem-g-yi-kim-yakalatti-213819.htm
Bunun dışında tamamen farklı bir konuda yazılan yorumları da okudum az buçuk. Duymuşsunuzdur, Can Dündar ile alakalı haberleri. Bu konunun Can Dündar'ın ahlakı açısından değerlendirmesini filan burada yapmayacağım. Asıl dikkatimi çeken şey, bu adamla ilgili haberin nasıl servis edildiği. İnanılmaz küçültücü ve kurban etmek amaçlı bir yazı ve tarzla...
Bu konudan yola çıkarak medya mensupları hakkında ilginç değerlendirmelerde bulunan Serdar Akinan'nın yazısı da şu linkte:
http://www.aksam.com.tr/2009/09/18/yazar/14358/serdar_akinan/hepimiz_su_samuruyuz___.html
Gelelim şahsi fikirlerime. Cem Garipoğlu'nun teslim olması ile ilgili kafam oldukça karıştı açıkçası. Biraz fazla komplo teorisi gibi duracak ama bu işte bir "tezgah" olduğunu düşünmeden edemiyorum. Muhtemel bir ceza indirimi, yasal boşluklardan yararlanarak yapılacak bir suistimal gibi ihtimaller ilk akla gelenler. Yakalanması ile rahata erecek makam sahipleri vardı. Bunlar yoğun baskı altındaydı. Aslında olmazlardı da işte, bu olay medyaya iyi "ekmek" çıkardı şanslarına. Yoksa adam herkesin burnunun dibinde saklanıyormuş da kimse fark etmemiş, neden teslim olsun? Paran olduktan sonra kaçak hayatı da o kadar kötü olmasa gerek. En azından hapis hayatından daha güvenli onun için. E vicdan azabı filan konularını da esgeçiyorum zira birinin kafasını koparmış soğukkanlı bir katilden söz ediyoruz. Ha dün geceyi ağlayarak geçirmiş filan, keşke ben ölseydim gibi açıklamalarda bulunmuş. Kıskandım demiş ki hunharlıktan değil sevgiden işlenmiş bir cinayet görüntüsü versin. (Aslında işe yaradı da adama acıyanlar var be) Acaba bir anlaşmanın gereği mi teslim oldu, diye düşünmeyen çok az insan vardır sanırım.
Can Dündar olayında ise aldatma konusundan çok medyanın başkalarına karşı takındığı acımasız ve çıkarcı tutumları kendi mensuplarına da uygulayabileceğini ibretle görmüş olduk. Ve anladık ki etik filan bahane, reyting ve para şahane. Kimin üstünden olduğu ise hiç önemli değil. Ve nelere mal olduğu...
Konuya dair birkaç yazı okudum bugün.
Bunlardan biri Ahmet Altan'a ait bir yazıydı. Burada dikkatimi çeken, Garipoğlu'nun yakalanmasından(?) ve bu konuda medyanın katkısından(?) ziyade adalet sistemimizle ilgili altı çizilen noktalardı. Bu olay ve Hüseyin Üzmez davası hakkında ilginç saptamalarda bulunmuş yazar. Davaların seyrinde medyanın rolü, halkı yönlendiren haberler ve yorumlar vs konularına dikkat çekmiş. Değişen, hem de tamamen aksi yönde görüş bildirilen mahkeme kararlarından söz etmiş. İlginç bir yazı. Okumak isteyenler için link:
http://www.stargazete.com/gazete/yazar/mehmet-altan/cem-g-yi-kim-yakalatti-213819.htm
Bunun dışında tamamen farklı bir konuda yazılan yorumları da okudum az buçuk. Duymuşsunuzdur, Can Dündar ile alakalı haberleri. Bu konunun Can Dündar'ın ahlakı açısından değerlendirmesini filan burada yapmayacağım. Asıl dikkatimi çeken şey, bu adamla ilgili haberin nasıl servis edildiği. İnanılmaz küçültücü ve kurban etmek amaçlı bir yazı ve tarzla...
Bu konudan yola çıkarak medya mensupları hakkında ilginç değerlendirmelerde bulunan Serdar Akinan'nın yazısı da şu linkte:
http://www.aksam.com.tr/2009/09/18/yazar/14358/serdar_akinan/hepimiz_su_samuruyuz___.html
Gelelim şahsi fikirlerime. Cem Garipoğlu'nun teslim olması ile ilgili kafam oldukça karıştı açıkçası. Biraz fazla komplo teorisi gibi duracak ama bu işte bir "tezgah" olduğunu düşünmeden edemiyorum. Muhtemel bir ceza indirimi, yasal boşluklardan yararlanarak yapılacak bir suistimal gibi ihtimaller ilk akla gelenler. Yakalanması ile rahata erecek makam sahipleri vardı. Bunlar yoğun baskı altındaydı. Aslında olmazlardı da işte, bu olay medyaya iyi "ekmek" çıkardı şanslarına. Yoksa adam herkesin burnunun dibinde saklanıyormuş da kimse fark etmemiş, neden teslim olsun? Paran olduktan sonra kaçak hayatı da o kadar kötü olmasa gerek. En azından hapis hayatından daha güvenli onun için. E vicdan azabı filan konularını da esgeçiyorum zira birinin kafasını koparmış soğukkanlı bir katilden söz ediyoruz. Ha dün geceyi ağlayarak geçirmiş filan, keşke ben ölseydim gibi açıklamalarda bulunmuş. Kıskandım demiş ki hunharlıktan değil sevgiden işlenmiş bir cinayet görüntüsü versin. (Aslında işe yaradı da adama acıyanlar var be) Acaba bir anlaşmanın gereği mi teslim oldu, diye düşünmeyen çok az insan vardır sanırım.
Can Dündar olayında ise aldatma konusundan çok medyanın başkalarına karşı takındığı acımasız ve çıkarcı tutumları kendi mensuplarına da uygulayabileceğini ibretle görmüş olduk. Ve anladık ki etik filan bahane, reyting ve para şahane. Kimin üstünden olduğu ise hiç önemli değil. Ve nelere mal olduğu...