Alper Çeker
Dünya genelinde kültür-sanat ve turizm, birbiri ile sıkı bir ilişki içinde. Örneğin Londra sakinleri yıllardır tiyatro biletlerinin pahalılığından şikâyet eder. Çünkü şehirde İngiliz Edebiyatı?nın şaheserlerini sahneye koyan tiyatro salonlarının hedef kitlesi turistler ve bu yüzden işletmeciler bilet fiyatlarını pahalı tutarlar.
Dünya Edebiyatı?ndan pek çok yazar edebî gezilere çıkmış ya da hayali geziler kaleme almıştı. Mesela Flaubert, Akdeniz ülkelerinin tamamına yakınını dolaşmış ve Salambo?yu yazmış. Ama Coleridge, bir açık deniz macerası olan İhtiyar Denizci?yi kaleme aldığında hiç denize açılmamıştı.
Yazarlar gibi okurlar da edebî amaçlı yolculuklara çıkabilir; bu, dünyada oldukça yaygın bir turizm türü. Bu tür gezilerde, bir yazarın hayat öyküsünde ya da kurgusal bir metninde geçen yerler ziyaret edilir.
Latin Amerika?nın en renkli ülkelerinden biri, hiç şüphesiz Küba. Ancak Küba, Amerika Birleşik Devletleri?nin kendisine uyguladığı ambargo nedeniyle sınırlı sayıda gelir kaynağına sahip. Küba?nın bu gelir kaynaklarının en önemlisi turizm iken, ülkenin başkenti Havana?ya gelen turistlerin en gözde mekânı hayatının bir bölümünü burada geçirmiş olan Ernest Hemingway?in müdavimi olduğu Floridita Barı. Hemingway?in pek çok ünlü dostunu ağırladığı Floridita Barı?nda yazarın hatırası başarı ile korunuyor.
Paris?e gidenler, yüzyıllardır korunan, değişmeyen bu şehrin bir zamanların en ünlü ressam ve şairlerinin devam ettiği kafelerinde onların oturduğu masalara oturabilir.
Prag?a gidip de bir Kafka tişörtü almadan dönen yoktur herhalde. Üstelik Çekler, Almanca yazdığı ve dolayısıyla Çek edebiyatına ait olmadığı için Kafka?dan hiç hazzetmezken?
Moskova sokaklarında gezenler evlerin duvarlarında orada doğan sanatçı ya da edebiyatçı ile ilgili tabelalarla karşılaşırlar. Puşkin?in, Mayakovski?nin ve Dostoyevski?nin Moskova?daki evleri müzeye çevrilmiş. Hele St. Petersburg?da ciddi bir ?Suç ve Ceza turizmi? var. Turistler şehre geldiklerinde bu ünlü romanın kahramanı Raskolnikov?un dolaştığı sokakları gösteren bir St. Petersburg haritası edinir ve kasvetli bir maceraya sürüklenirler.
Her yıl aynı gezileri Dublin?de binlerce Ulysses okuru, ellerinde James Joyce?un Dublin?ine ait rehberlerle yapıyorlar.
Tüm bu şehirler, birer yazarla anılır: Joyce?un Dublin?i, Hemigway?in Havana?sı, Puşkin?in Moskova?sı, Dostoyevski?nin St. Petersburg?u?
Benzer uygulamalar Türk Edebiyatı ve İstanbul için yapılamaz mı? Hemen yanıtlayalım, hayır! İstanbul?da doğmuş edebiyatçıların evlerine tabela çakılması mümkün değil, çünkü bu evlerin çoğu yıkılmış durumda. Ahmet Hamdi Tanpınar?ın Huzur romanında ya da Yahya Kemal?in şiirlerinde geçen yerleri dolaşmanız mümkün değil, çünkü buralar büyük tahribata uğramış. Örneğin Abdülhak Şinasi Hisar?ın kavramlaştırdığı ?Boğaziçi Medeniyeti?, inşa edilen sahil yolu ile ortadan kalkmış. Yalılar ile deniz arasına giren yol, kayıkhaneleri yok etmiş. Şeyh Galip?in, Tahir?ül Mevlevi?nin yetiştiği Yenikapı Mevlevihanesi de bırakın bir tabela asmayı, binayı korumakla yükümlü Vakıflar Genel Müdürlüğü görevlileri tarafından soyulmuş ve kundaklanmış. Bu örnekleri istediğimiz kadar uzatabiliriz.
Sonuçta İstanbul korunsaydı da bizde, dünyadaki örneklerine benzer bir edebiyat turizmi olmayacaktı. Çünkü böyle bir turizm, Türk Edebiyatı?nın yurt dışında tanınmasını, Türk yazarların yabancı dillerde şöhret bulmasını gerektirir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, yazarlarının yabancı ülkelerde dolaşıma girmesi için bugüne kadar hiçbir çaba göstermedi. Son yıllarda Kültür Bakanlığı?nın başlattığı çeviri uygulaması da göstermelik olmaktan öteye gidemedi, edebiyatımızın ciddi hiçbir yazarı ya da şairi yaygın bir yabancı dile çevrilemedi.
Bunun tek istisnası ise Orhan Pamuk. Romanlarındaki tiplere cenaze namazını secde ve rükû ile kıldıran ve kendisini de bu ülkede bir nevi turist sayabileceğimiz Orhan Pamuk?un işlevi, aslında edebi olmaktan çok turistik. Yurt dışında, yazarın İstanbul-Hatıralar ve Şehir adlı kitabı gerçekten son derece popüler. Ayrıca İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı?nın desteği ile Orhan Pamuk?un Masumiyet Müzesi adlı romanını konu alan bir müzenin açılması için İstanbul?un Çukurcuma semtinde çalışmalar sürdürülüyor. Masumiyet Müzesi?ne, edebiyatçılarımızı konu alan hâlihazırdaki birkaç amatör müzeyi daha ekleyebiliriz, ama bunlar ziyaretçi çekmekten uzak, tanıtımı yapılmayan, sönük mekânlar.
Sonuç olarak, ülkemizde edebiyat turizmi, kulağa hoş gelen bir fikir olmakla birlikte uygulamada pek mümkün görünmüyor.
Mostar Dergisinden Alınmıştır.
Alper Çeker
Dünya genelinde kültür-sanat ve turizm, birbiri ile sıkı bir ilişki içinde. Örneğin Londra sakinleri yıllardır tiyatro biletlerinin pahalılığından şikâyet eder. Çünkü şehirde İngiliz Edebiyatı?nın şaheserlerini sahneye koyan tiyatro salonlarının hedef kitlesi turistler ve bu yüzden işletmeciler bilet fiyatlarını pahalı tutarlar.
Dünya Edebiyatı?ndan pek çok yazar edebî gezilere çıkmış ya da hayali geziler kaleme almıştı. Mesela Flaubert, Akdeniz ülkelerinin tamamına yakınını dolaşmış ve Salambo?yu yazmış. Ama Coleridge, bir açık deniz macerası olan İhtiyar Denizci?yi kaleme aldığında hiç denize açılmamıştı.
Yazarlar gibi okurlar da edebî amaçlı yolculuklara çıkabilir; bu, dünyada oldukça yaygın bir turizm türü. Bu tür gezilerde, bir yazarın hayat öyküsünde ya da kurgusal bir metninde geçen yerler ziyaret edilir.
Latin Amerika?nın en renkli ülkelerinden biri, hiç şüphesiz Küba. Ancak Küba, Amerika Birleşik Devletleri?nin kendisine uyguladığı ambargo nedeniyle sınırlı sayıda gelir kaynağına sahip. Küba?nın bu gelir kaynaklarının en önemlisi turizm iken, ülkenin başkenti Havana?ya gelen turistlerin en gözde mekânı hayatının bir bölümünü burada geçirmiş olan Ernest Hemingway?in müdavimi olduğu Floridita Barı. Hemingway?in pek çok ünlü dostunu ağırladığı Floridita Barı?nda yazarın hatırası başarı ile korunuyor.
Paris?e gidenler, yüzyıllardır korunan, değişmeyen bu şehrin bir zamanların en ünlü ressam ve şairlerinin devam ettiği kafelerinde onların oturduğu masalara oturabilir.
Prag?a gidip de bir Kafka tişörtü almadan dönen yoktur herhalde. Üstelik Çekler, Almanca yazdığı ve dolayısıyla Çek edebiyatına ait olmadığı için Kafka?dan hiç hazzetmezken?
Moskova sokaklarında gezenler evlerin duvarlarında orada doğan sanatçı ya da edebiyatçı ile ilgili tabelalarla karşılaşırlar. Puşkin?in, Mayakovski?nin ve Dostoyevski?nin Moskova?daki evleri müzeye çevrilmiş. Hele St. Petersburg?da ciddi bir ?Suç ve Ceza turizmi? var. Turistler şehre geldiklerinde bu ünlü romanın kahramanı Raskolnikov?un dolaştığı sokakları gösteren bir St. Petersburg haritası edinir ve kasvetli bir maceraya sürüklenirler.
Her yıl aynı gezileri Dublin?de binlerce Ulysses okuru, ellerinde James Joyce?un Dublin?ine ait rehberlerle yapıyorlar.
Tüm bu şehirler, birer yazarla anılır: Joyce?un Dublin?i, Hemigway?in Havana?sı, Puşkin?in Moskova?sı, Dostoyevski?nin St. Petersburg?u?
Benzer uygulamalar Türk Edebiyatı ve İstanbul için yapılamaz mı? Hemen yanıtlayalım, hayır! İstanbul?da doğmuş edebiyatçıların evlerine tabela çakılması mümkün değil, çünkü bu evlerin çoğu yıkılmış durumda. Ahmet Hamdi Tanpınar?ın Huzur romanında ya da Yahya Kemal?in şiirlerinde geçen yerleri dolaşmanız mümkün değil, çünkü buralar büyük tahribata uğramış. Örneğin Abdülhak Şinasi Hisar?ın kavramlaştırdığı ?Boğaziçi Medeniyeti?, inşa edilen sahil yolu ile ortadan kalkmış. Yalılar ile deniz arasına giren yol, kayıkhaneleri yok etmiş. Şeyh Galip?in, Tahir?ül Mevlevi?nin yetiştiği Yenikapı Mevlevihanesi de bırakın bir tabela asmayı, binayı korumakla yükümlü Vakıflar Genel Müdürlüğü görevlileri tarafından soyulmuş ve kundaklanmış. Bu örnekleri istediğimiz kadar uzatabiliriz.
Sonuçta İstanbul korunsaydı da bizde, dünyadaki örneklerine benzer bir edebiyat turizmi olmayacaktı. Çünkü böyle bir turizm, Türk Edebiyatı?nın yurt dışında tanınmasını, Türk yazarların yabancı dillerde şöhret bulmasını gerektirir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, yazarlarının yabancı ülkelerde dolaşıma girmesi için bugüne kadar hiçbir çaba göstermedi. Son yıllarda Kültür Bakanlığı?nın başlattığı çeviri uygulaması da göstermelik olmaktan öteye gidemedi, edebiyatımızın ciddi hiçbir yazarı ya da şairi yaygın bir yabancı dile çevrilemedi.
Bunun tek istisnası ise Orhan Pamuk. Romanlarındaki tiplere cenaze namazını secde ve rükû ile kıldıran ve kendisini de bu ülkede bir nevi turist sayabileceğimiz Orhan Pamuk?un işlevi, aslında edebi olmaktan çok turistik. Yurt dışında, yazarın İstanbul-Hatıralar ve Şehir adlı kitabı gerçekten son derece popüler. Ayrıca İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı?nın desteği ile Orhan Pamuk?un Masumiyet Müzesi adlı romanını konu alan bir müzenin açılması için İstanbul?un Çukurcuma semtinde çalışmalar sürdürülüyor. Masumiyet Müzesi?ne, edebiyatçılarımızı konu alan hâlihazırdaki birkaç amatör müzeyi daha ekleyebiliriz, ama bunlar ziyaretçi çekmekten uzak, tanıtımı yapılmayan, sönük mekânlar.
Sonuç olarak, ülkemizde edebiyat turizmi, kulağa hoş gelen bir fikir olmakla birlikte uygulamada pek mümkün görünmüyor.
Mostar Dergisinden Alınmıştır.