prozac'ın yaranın üstünü örttüğü şeklindeki tespitiniz doğru. fakat platonla ilgili önermenizi biraz eşelemek gerek sanırım.
1. platon'da temsilini bulan felsefe, rahatlamayı vadetmez ama sızıyı artırma gibi bir gayesi de yoktur.
2. hakiki felsefe de tıpkı sanat, edebiyat gibi size orijinal bir vizyon sunar. bu orijinal vizyon sizi alıp sıradanın dışına atar. zaten bu orijinal vizyon sizi alıp sıradanın dışına atamadığı taktirde beş para etmez.
3. bu sızı demek değildir. fakat şu da vardır. kategori adına dair itirazlardan hareketle şöyle de diyebiliriz: kişi düşündüğü hayatı yaşar. tutunamayan kavramına bakışınız muğlak yahut negatifse burayı kara bir ütopya adası olarak düşünebilirsiniz. bir karşı ütopya.. fakat tutunamayan olarak nitelenen insanla, misal selim ışık'la raskolnikov arasında, misal torlak kemal arasında, misal ölü doğmamış olduğu halde ölü yaşayan bütün gerçek-destansı-romansı karakterler arasında bir bağ kurdunuzsa ve dahi aydın-entellektüel birikimin neden hep marjinal kaldığını sorguladınızsa misal oğuz atay 'ey okur!' derken kimi kastetti, bildinizse burası gerçek bir atölyeye doğru evrilecek demektir.
EVET.
felsefe yaraları deşer. çünkü felsefece yaralar kabuk bağlamaz. o irin, o sorular, o dibe ittiğimiz herşey biz istesek de istemesek de akacaktır.
akşam kafasını yastığa vurup yattığımızda bütün bunları göremiyor da olabiliriz. fakat vicdanı sürekli rahatsız birileri görüyordur. dünya böyle dönüyor ne yazık ki...
kalabalıklar prozac'ı tercih eder.
prozac'ın yaranın üstünü örttüğü şeklindeki tespitiniz doğru. fakat platonla ilgili önermenizi biraz eşelemek gerek sanırım.
1. platon'da temsilini bulan felsefe, rahatlamayı vadetmez ama sızıyı artırma gibi bir gayesi de yoktur.
2. hakiki felsefe de tıpkı sanat, edebiyat gibi size orijinal bir vizyon sunar. bu orijinal vizyon sizi alıp sıradanın dışına atar. zaten bu orijinal vizyon sizi alıp sıradanın dışına atamadığı taktirde beş para etmez.
3. bu sızı demek değildir. fakat şu da vardır. kategori adına dair itirazlardan hareketle şöyle de diyebiliriz: kişi düşündüğü hayatı yaşar. tutunamayan kavramına bakışınız muğlak yahut negatifse burayı kara bir ütopya adası olarak düşünebilirsiniz. bir karşı ütopya.. fakat tutunamayan olarak nitelenen insanla, misal selim ışık'la raskolnikov arasında, misal torlak kemal arasında, misal ölü doğmamış olduğu halde ölü yaşayan bütün gerçek-destansı-romansı karakterler arasında bir bağ kurdunuzsa ve dahi aydın-entellektüel birikimin neden hep marjinal kaldığını sorguladınızsa misal oğuz atay 'ey okur!' derken kimi kastetti, bildinizse burası gerçek bir atölyeye doğru evrilecek demektir.
EVET.
felsefe yaraları deşer. çünkü felsefece yaralar kabuk bağlamaz. o irin, o sorular, o dibe ittiğimiz herşey biz istesek de istemesek de akacaktır.
akşam kafasını yastığa vurup yattığımızda bütün bunları göremiyor da olabiliriz. fakat vicdanı sürekli rahatsız birileri görüyordur. dünya böyle dönüyor ne yazık ki...
kalabalıklar prozac'ı tercih eder.