Editörler : E.Kayı Han


Kapalı
06 Kasım 2016 16:55

İnsanların kendilerini diğerlerinden üstün görmesinin nedeni...

Allah'tan kaynaklanan ve insana da yansıyan güçler, insanın kendi nefsiyle perdelendiğinden, kendilerinden daha üstün bir melekeyi kabul etmezler. Böylece bu güçler, kendi yeteneklerini üstün gördüklerinden, başkalarının yeteneklerini beğenmez ve bu konuda âlemde söz sahibi olduğunu iddia edip başkaları üstünde hâkimiyet kurarlar.

İnsanların kendilerini diğerlerinden üstün görmesinin nedeni, Yüce Allah'ın (her birine verdiği) kendi özel nitelikleridir.

(El-Arabî ~ Fusûsu'l Hikem, 1: Âdem)


remillaum
Kapalı
06 Kasım 2016 17:01

Gerçekte bütün varlık âleminde, ilâhî isimlere konu olan bütün iş ve eylemlerin hepsini kabul edip sahiplenen tek varlık, Allah'tan başkası değildir. Buna karşın isimlerin, sonu gelmez bir biçimde açığa çıkan ve her bir isme konu olan varlıkta, kendi özelliği ile var olması gerekir.

İşte bu durum, bir ismin başka isimlerden ayrılmasını sağladığı gibi, bir hakîkatin de diğer hakîkatten ayrılmasını sağlar. Bu ayrışmayı sağlayan ise, o ismin, isimler arasındaki ortak ismi (hazarât-ı esmâ) değil, bizzat kendisidir.

(El-Arabî ~ Fusûsu'l Hikem, 2: Şit)


remillaum
Kapalı
06 Kasım 2016 17:03

"Her varlık Hakk'tır ya da her varlık varlıktır" dersin. Veya "Varlık, bir yönüyle Hakk'tır; bir yönüyle Hakk değil, varlıktır" dersin. Her ikisi de doğrudur.

Demek ki tecellî eden ile tecellîyi kabul eden aynıdır. Yani Hakk, hem tecellî eden, hem de tecellî olunan varlıktır.

Bu durumda Hakk, hakikati ve zâtı yönüyle biricik ve tektir; ancak ilâhi isimlerin göründüğü, açığa çıktığı yer olan âlemle bağı ve ilişkisi yönüyle çokluktur. İşte Hakk'ın bu tekliği ve çokluğu şaşılacak bir şeydir!

(El-Arabî ~ Fusûsu'l Hikem: 12: Şuayb)


VakkasAlim
Yasaklı
06 Kasım 2016 18:14

Tevazu iyidir. Partal atmaya, övünmeye gerek yok!.. Gerek yok ki?

Akıllı ve zeki olmak lazımdır. Kafalı ve bilgili, görgülü olmak iyidir. Bırakın, sizi eller takdir etsin!..


remillaum
Kapalı
08 Kasım 2016 05:43

Korkma!

Çünkü hadiste "Allah, yılanı öldürmek pahasına bile olsa, cesareti sever" buyrulur. Yılan senin nefsindir, senin nefsini temsil eder.

Sen, nefsimi öldürdüm demekle onu öldüremezsin. Duygular onu yok etse bile, o yine diridir.

(El-Arabî ~ Fusûsu'l Hikem, 22: İlyâs)


remillaum
Kapalı
08 Kasım 2016 06:12

Allah'ı tanımak yolunda tenzih ile teşbihi birleştiren en doğrusunu yapar. Ve Allah'ı bütün isimleri ve sıfatlarıyla ayrıntılı olarak değil, ama genel olarak tanır. Bu tanımanın genel olmasının nedeni, isimlerinin ve âlemdeki suretlerin sonsuz olması ve onları tanımlamanın imkansızlığıdır.

(El-Arabî ~ Fusûsu'l Hikem, 3: Nuh)

Biliyoruz ki, Allah ile birliktelik sağlanmadan ve O istemeden, "emir verme" gibi bir olayı kimse gerçekleştiremez. Ancak Allah ile birliktelik sağlanırsa ve bunun şuuruyla olgunluğa erişilirse; işte o zaman, varlıkların tümü insanın emiri altına girerler. Biz de bu olgunluğa erişip olaylara şahid olduk. Şu halde eğer anlayabildinizse, Hz. Süleyman hiç bir güç ve çaba sarf etmeden yalnızca emir verme bahtiyarlığına erişti.

Biz, bu yolun gerçeğini zevk ve deneyimlerimizden anladık ki Hz. Süleyman'ın bu bağış ve ikramı istemesi, yine Allah'ın emriyle oldu. Dilek Allah'ın emriyle olduğunda, dileyen kimse için büyük mükafat vardır.

(El-Arabî ~ Fusûsu'l Hikem, Süleyman: 16)


remillaum
Kapalı
08 Kasım 2016 06:54

Kendi aklının ürettiklerini gerçek kabul edip, bu inancının dışında kalan Hakk'ın tecellîlerini inkâr edersen, bir çok hayırdan mahrum kalırsın. Böylece Hakk'ı anlayabilme bilgin dar bir sahayla sınırlı kalır. Öyleyse, sen bütün inanışların aslını anla!

Çünkü Allah, o kadar geniş, o kadar büyük ve görkemlidir ki, O'nu hiç bir inanış tarzı sınırlayamaz.

Bunun için Hakk, kendisi için "Yüzünüzü nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır." diye buyurdu. Yoksa "Allah'ın yüzü şu yöndedir" deyip kayıtlamadı; aksine genel olarak her yerde olduğunu bildirdi. Bir şeyin yüzü ise onun kendisi/hakîkatidir.

Hakk, bu sözü ile inananların kalbini rahatlattı. Böylece dünya hayatında geçici zorluklar onları, Hakk'ı anmaktan alıkoymasın.

(El-Arabî ~ Fusûsu'l Hikem, 10: Hûd)


remillaum
Kapalı
12 Kasım 2016 04:20

Ebu Abdullah, Ebu Suud b. Şiblî'ye şöyle sordu: "Niçin tasarrufta bulunmuyorsun?" Bunun üzerine Şiblî: "Ben tasarrufu Hakk'a bıraktım. O benim hakkımda dilediği gibi tasarruf eder." dedi.

Onun bu sözleri, Allah'ın "...öyleyse yalnız O'nu vekil edin" emrine uygundur. Şu halde tasarrufu vekile bırakmak en doğrusudur. Ebu Suud, Allah'ın şu emrini de biliyordu: "...Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın." Bundan dolayı Ebu Suud ve ârifler, ellerinde bulunanların kendilerine ait olmadığını, yalnızca bu mülke halife tayin edilmiş olduklarını bilirler.

Böyle olunca Ebu Suud, Allah'ın, "Seni halife edindiğim ve sana mülk verdiğim şeyler için Beni vekil tut!" emrine uyarak O'nu vekil tayin etti. Bu ve buna benzer hakikatleri bilen, gören kimsede "himmet" nasıl kalır ki onunla tasarruf etsin? Oysaki himmetin gerçekleşebilmesi için tasarruf edilecek kişi ya da nesne üzerinde, başka hiç bir şey düşünmeden büyük bir güçle yoğunlaşmak gerekir.

(El-Arabî ~ Fusûsu'l Hikem: 13: Lût)

Toplam 7 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi