Editörler : supporters.
«42434445464748495051525354

Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
17 Ocak 2021 02:27

25.12.2020

Sayık Hattatlar Baladı ( Mehmet Butakın)

Bir gün sesinin muhtaç yankısını

unutarak öldüğümde, sen yalıtılmış

bir keder gibi yeniden..

Ah bir vadide kendi nefsine çömelen!

Bulutların alabildiğine yayıldığı bir yer düşün.

Gür saçlarından sis ve yağmur sarkıyor gölgemin.

O vaftiz kurnasına kasıklarımdan düşürdüğüm

bitler. Bu benim onursuz savaşım.

İçine sinmeyecek kadar kör.

Anlayacaksın bunu.

Günü geldiğinde yoklarım aylak aklımı.

Minârelerin geçimsiz boşluklarından

suyun ve rüzgârın çizgilerine

ve sadece oyulmuş haritalara eğilip kalabilirdin.

İyi mi yaptın gözlerinle

unutulmuş bir çocuğa benzemekle.

Bahtiyâr bir karanfilin ömrü var mıdır?

Ben bir rüyâkâr olsam en çok seni unuturdum.

Bütün sıkıntın bir eski masal.

Kara bir lanete doluyor aysularında

ruhum. Ben böyle deliyken

süslü bir müjgân batar kalbime.

Bulamam son öldüğümde çocukluğumu

unutup bir daha; seni bir daha bulamam diye

ne çok kadran kanadı, yaram eskidi.

Sayıklama beni!

Artık hiçbir şeyin tutkuyla yazıldığına

inanmıyorum. Aşk ya da çarşılara inmemiş

yaban inciri.

Boylu bir manastır boyunca yüzümü

bir aynaya burkup kalamam da.

Epey çiçekli bir dağ başını

duman tutmazmış.

Neden öyleyse!

Susarım, gerekmediğinde bile bana

yalnız olduğumu söyleme!

Adını yitirmiş esrarî bir aşk gibi durma arada.

Her an bir daha yaşanmaz yalanlarla

gezinip durduğumuz zaman konsolu.

Sana yalan söylenmiş bir tarihim belki.

Yeter ki dağınıktı her şey!

Bütün bildiğim bu değil elbet.

Yani sen orada bir azize değildin.

Ben kucağında ölü bulunmuş

bir münzevi tespihi.

Kimi geceler

bazı şeyleri bilmenin

mümkün olmadığı vakitlerden

ansızın içlerini oyup paslı bir kılıç..

Biliyorum artık hiçbir cümleyi tamamlayamayacağım.

Dön bir akşam zehrini paylaş benimle.

Büyü olmalı dedim kendi kendime.

Ruhun o karanlık varlığı, o sesleri

geçirmez kılan vehimli biçimler. Yani varoluş,

ısrarla kargışlanan koyu bir denge.

Önceleri yalan yere kırılmış, derin dillerin batağı.

Sana ruhumun ölüsü dedim, ölmedim.

Bütün dillerin üzerinde bir saklı taş.

Büyü olmalı!

Sana bir su tarifi versem yapar mısın?

Artık her yerde bedelsiz bir günah,

çekiliyor uyuyan tüllere

sarınmış derin bir yalnızlığı sevmeye.

Zifir nasılsa orada, karanlık bir sedir çırasını

bir uğultuyu serinlemek gibi.

Unut hepsini!

Adlarımız, inziva yerleri ve kusurlu birer

uyruk olduğumuz küstah imparatorluklar.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
17 Ocak 2021 02:30

26.12.2020

Fevzipaşa (Ülkü Tamer)

"Fevzipaşa'da gördün mü

Ufka yağmur tohumu gibi saçılmıştı atlar

İslâhiye'den kopup Gâvur Dağı'nı kara bulutlara basacaklardı

Güneş, ikindinin ardına sinmişti

Kargalar vardı sessizliğin dilinde

Sessizlik vardı makasçının türküsünde

Gözlerini Ayran Tüneli'ne dikmiş

Bahçe istasyonunun kokusunu bekliyordu sanki

Kurumlar arasından güz kokusunu

Gördün mü o atları

Hangi posta treni yarışabilirdi onlarla.

Adana'dan beri taşıdığın sevinci, uçarılığı

Dokuz saat gecikmeyle getirdin Fevzipaşa'ya

Umurunda bile değildi bu gecikme

Daha uzasa tadını daha çok çıkaracaktın belki

Zarflar arasında en çok açılacak zarf gibi

Kitaplar arasında en son okunacak kitap gibi

Gelmesini istemediğin bir türkü sonu gibi.

Tren durunca inip dolaştın biraz

Birer ekmek yüzer gram tahin helvası alan askerlere baktın

Manevra yapan lokomotifi seyrettin

Keçiler'i, Kömürler'i, Eloğlu'yu, Narlı'yı aradın aşağılarda

İşte o sırada gördün mü atları

Kanatlarıyla rüzgar toplayan kuşları

Sılalardan sıla çeken telgıraf direklerini gördün mü?

Elini cebine soktun

Sıcacık okşadın ikinci mevki biletini

Şaşılacak şey, kondüktür bıyıksızdı, çiviyle delmişti biletini

Gülüşüyle bir kelepçe daha azaltmıştı kelepçeler içinde.

Koridordaki saraç, testisini uzatmıştı su içesin diye

- Nereden

-Görüşmeden.

Gördün mü o kuşları

Tebrik kartlarından göğe, gökten tebrik kartlarına sevgi taşıyorlardı

Ağızlarında incecik kurdelelerle.

Görüşmeden. Yüreğe çelik veren bir görüşmeden

Parmaklıklar arkasında sabah biriktiren umuttan.

Güvenliydi dostun, dirençliydi

Bir meydan sazı gibi konuşuyordu

Soluğu istasyona kadar götürmüştü seni

Orada bir tornacıya emanet etmişti

Tornacı bir karoserciye bırakmıştı inerken

Karoserciden saraç, saraçtan biletçi almıştı

Öyle güzel bir trendi ki, Ayran Tüneli'nde bile bunalmamıştın

Bir bayram yeri olarak gelmiştin Fevzipaşa'ya

Okşadın biletini

Hesapladın

Yılın bitmesine iki bin üç yüz yirmi sekiz saat vardı

Antep'e dört saat.

Özgürlüğe kaç saat vardı acaba?

Atlar yağmur tohumu gibi saçılmıştı ufka."


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
17 Ocak 2021 02:32

27.12.2020

Kuşun Ölümü (İsmet Özel)

Kuş damdan düşünce

Sarışın bir yürüyüşüdür artık ölümün

Bir yağmurdur açılan kuraklığa

Bir yağmurdur kulübesi nisandan

Ve onun ayaklarına dolanan o gökyüzü

Kansız yüzleridir diri kuşların

Kuş düşünce camdan

Kuş düşünce damdan

Kızlar saçlarıyla ölümü düşünürler

Uzun bacaklı tanrılar koşuşur sokaklarda

Kuş öldü herkes mi arıyor

Gençlik mi yürüyor herkese ve mi arıyor

Onun gözlerini satılan çarşılarda

Kuş öldü kanadının altındaki o yara

Yağmurun karanlığını getiriyor geceye

Yağmurun ırmaklarını getiriyor geceye

Kuş öldü

Küçücük bir yorgunluktu ölmeden önce

Öldü, kim ısıtır artık onun ellerini

Suların aynasında üşüyen ellerini

Suların saygısıyla üşüyen ellerini


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
18 Ocak 2021 01:27

28.12.2020

Yıldızların Nerede Amsterdam (Özkan Mert)

Bir kente, bir insana nasıl başlanır

takvimlerden düşmekte olan soluk bir pazartesiye

taraçalarda - gaz tenekelerine yerleştirilmiş -

mor karanfiller, taş basamaklara...

Yeşil bir su akıyor gecenin içinden

Asitlenmiş kuleleri ve yorgun parkları kentin

yaralı. Saat kaç olursa olsun.

Umutsuz bir ilişki değildir gökyüzü.

Bir güvercin kadar hafif kelimelerle konuşalım isterseniz

kısayısa mutluluklar dileyelim birbirimize

Ama sonra herkes döksün kimliklerini ve sıfatlarını ortaya

Çünkü hayatı temizleyeceğiz.

Anlatacaklarım hepinizi ilgilendiriyor:

Hiçbiriniz kaçınamazsınız söyleyeceklerimden,

ben yanan bir bulut parçası olayım, siz de yıldızlar

ışıldatın yeryüzünü. Rüzgarı yıkayalım.

Hızla akıyor yaşamım güneşe doğru.

Avrupa'nın en günlü katedrallerinin önünden geçiyorum.

Duvar yazıları, duvar resimleri, hayatın en çıplak şiiri.

Çırılçıplak bir kentin içinde çırılçıplak yüzler.

Bir bakışta tanırsınız onları:

Toprağından sökülüp atılmış ağaçlar gibi

cıgaradan düşen bir kül gibidir onlar:

Ama bir bıçak kadar keskindir gözleri.

Bir davulun derisi kadar gergin yaşamımız. Ve

karlar altında kalan bir mücevher kadar soğuk belki kalbin.

Rüzgarlara ve acıya hükümlüsün.

Ama biliyorsun. Acısız ve sevdasız gidilecek bir yol yok.

Saat kaç olursa olsun. Umut vardır.

Dikkat! Hazin bir aşkın başlangıcıdır belki de bugün.

Hazin de olsa bu aşk, karanlık da olsa umut, inan bana

kesindir! Hayatı yıkayacağız.

Kanal boyunca yürüyorum Amsterdam'da.

Dudaklarımda lacivert bir tango.

Akşam mı oluyor? Ben mi yüzüyorum hüzünler

denizinde?

Gece ılık. Ve kalbim kanıyor galiba.

Küçük bir çocuğun oyuncak torbasına doldurulmuş evler.

Kocaman camlı pencereleri merakla bakıyorlar bana.

Bulutları kesen bir terziyim ben.

- Peki ama, yıldızların nerede Amsterdam?

Bir ton yıldızla geleceğim sana gene,

Takacağım yıldızları bir bir saçlarına.

Unutma! Sarı tramvayların, lalelerin kenti Amsterdam.

- Sevgilim oldun.

Tanıdık bir yüz elimi sıkıyor:

Kırmızı sakallı, kulağı kesik dostum Van Gogh.

Günaydın! Tablolarını rüzgar ve ateşle boyayan adam,

tanrının ikiz kardeşi, renklerin şeytanı.

Ah! Lacivert bir yağmur yağıyor Paris'e.

Ve lacivert bir tango dudaklarımda.

Sein nehri, hüzünlü kızım benim.

Tül bir perde sermişler toprağa. Paris olmuş.

Mavi bir mektup yazmak istiyorum memleketime.

Mavi bir şiir... Tarçın koksun her kelimesi.

İmbat rüzgarları uçursun a'ları, a'sız bir şiir olsun.

Ama tuzlu serseriliğim benim, eksik olmasın.

- Bir kadeh de rakım.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
18 Ocak 2021 01:29

29.12.2020

Ben Savaşçı Değil Gül Yetiştiricisi (Özkan Mert)

1.

İşte! Gene bahar

saçlarım dolu rüzgârlarla

Merhaba! Diyorum

bir sürgün olarak yaşadığım Yeryüzüne

Merhaba! Böceklerin, yanardağların, rüzgârların

ve okyanusların evi

Bizim sevgili küçük bahçemiz

Benim doğduğum planet

Takvimlere bakıyorum: Mart'ı gösteriyor

Ben'se Nisan'a çarpıyorum

Öpüştüğüm güzelin

adını soruyorsanız: Mayıs

Geceleyin yıldızlarla flört eden

gül'leri ben yetiştirdim

Çünkü ben savaşçı değil, gül yetiştiriciyim

2.

Buz tutmuş Kuzey denizinin

üzerinde geziniyorum

Buzları çelik burgularla delip

uyuyan balıkları avlıyor İsveçliler

Bulutların arasından elini uzatıp

saçımızı çekiyor Mart güneşi

Kafamda dünyaya dair "Karanlık düşünceler"

korkuyorum insanın "Vahşet"inden

silahlardan, savaşlardan ve dinlerden...

Bir gün tüm umudumu

yitirirsem "İnsan"lardan

bu şüre gömün beni

Çünkü ben savaşçı değil, gül yetiştiriciyim

3.

Çay ve elma kokan

başka bir planet tanıyor musunuz?

Yanardağların ve Gökkuşağının

sahibi siz misiniz? Hayır!

Konuksunuz bu dünyada

cebinizde dönüş biletiniz

Tanrı öpecek hepinizi bir gün

uçurumda...

Bulutlarda bir kent var: O'raya

taşınacaksınız

Ben'se küçücük bir hücresiyim Doğa'nın

karıncaların, kelebeklerin, ağaçların

yıldızların ve su'yun kardeşi...

4.

G, gırtlağıdır bir kentin

e, daha dişidir a'dan

C, Cemal Süreya değilse, kimdir?

İ, nedir peki?

- İlhan Berk'tir

Şiirden arabasıyla

dolaşmaktadır Bodrum'da

cebinde "Sözcük tarlaları"

K'yı hepiniz tanıyorsunuz: Kerim

Oğlumdur

dünyanın en yakışıklı adamı

13 yaşında

Tenisi bıraktı

kitap eleştirileri yapıyor

Dünyanın en mor dağları

Salihli'dedir

Ve çiçeklenmiştir şimdi

öbek

öbek

İzmir fuarında

deniz erleri geziniyor

başlarındaki şapka değil

zambak

Ortaokullu kızlar

erkek arkadaşlarını çekiştiriyorlar

kazaklarından...

İşte! Ansızın ilk öpücük

hiç unutulmayacak olan...

Utangaç

ve

kaçak

5.

Sırtı vadilere gömülü

bir güvercinle buluşuyorum gizlice: Evimiz

kurumuş bir nehir yatağı

Pembe bir akşam oluyor biz öpüştükçe...

Ah! Günbatımı

bir komplodur zaten

Aşk'sa kaydolmaktır hayat'a

Biliyor musun sen de ne yap? Git!

Bir dağ silsilesi ile arkadaş ol!

Kuşlarla birlikte yargılan!

Çünkü bir kuş

çekmez sesini kenara

çarpışmamak için Bahar'la

6.

İşte! Gene Bahar

saçlarım dolu rüzgârlarla

Merhaba! diyorum

bir sürgün olarak yaşadığım Yeryüzü'ne

Geceleyin yıldızlarla flört eden

gül'leri ben yetiştirdim

Çünkü ben savaşçı değil, gül yetiştiriciyim


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
18 Ocak 2021 01:31

30.12.2020

Aşk Hepimizin Venediği (Özkan Mert)

Nişanlı kızların ve makilerin

imparatorluğudur şiir.

Müzikle flört ederek büyümüşken bile ben

bakın! Resmimi çektiriyorum bir nehre: Kentlerin

beni düşlemesi bu yüzdendir.

Bu yüzdendir bir sokağı biçerek gelişim.

Seninle başlattığımız bir odanın işgali

sürgün yüreğimdeki ışığın

ele geçirilemeyişine bir işarettir.

-Aşk hepimizin Venediği

Bir serçeye yaklabildiğimden daha çok

yaklaşabiliyorsam şiire,

bir tedhiş yuvasıdır elbet

ağzımın sabahla başladığı her yer.

İnce bakışlı bir barbar olarak

ne şoseler ne donanmalar kurtarır beni.

Çünkü yasaklanmıştır kalbim Praglı bir cazcı gibi.

Fundalıklardır gene de, Chagal'dır...

... bir hüznün geriye çevrilemeyişinin en güzel yanıtı.

-Chagal hepimizin abisi

İhtilaller, erotizm, bitki ve kuş artıkları

bozkırlar ele veriyor bizi: Kanayan

bir tarihtir savunmamız.

Seni kalçalarından tutarak çevirişim kendime

ölüme karşı bir şenliktir.

Elinde gökyüzüne dayalı bir gelincik

hızla gelip gidiyorsun ince ve sarı bir sokaktan.

Hem ince bir sokak her zaman bilinir,

istese de nereye kaçabilir ki mavi çocuk yüzlerinden?

-Çocuk yüzlerinin telefon numarası yok

Hayır! Hiç bir şey

geçip gitmeyecektir sözcüklerime çarpmadan.

Çorak bir toprak gibi parçalansa da kalbim

tanığım hepinize! Tanığım çağımıza!

Dünyanın herhangi bir köşesinde

göğsüm turnalarla dolu

dans ediyorum fışkın rüzgarlarla.

Körpe bir sabahtır silahım

kabzası gençlik resimleri ve hüzünlerle çentikli.

-Biliyorsunuz! İzmir benim hatıra defterim.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
18 Ocak 2021 01:34

31.12.2020

Denize Karşı (Arif Berberoğlu)

Güneş bir yürek gibi atmakta

paslı gemi çapasının ucunda

kıyıda yaşlı bir adam

ekmek ufalıyor kuşlara

-nasıl da sait faik'e benziyor-

sokağa düşmüş denizkızını düşünüyor

bir de balık ve rakı var aklında

Güneş paslı gemi çapasının ucunda

batıyor usulca yalıma kesen suya

son tankerler geçiyor boğaz'dan

ve amerikan zırhlıları

kent yeraltına akıyor

gecenin derdine yanıyor sokak lambaları

artık herkesin bir karanlığı var

herkesin bir intiharı

sen de gittin

ayaklarıma sarılıyor üşümüş dalgalar


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
18 Ocak 2021 01:35

01.01.2021

Leyla (Arif Berberoğlu)

Madem o kadar uzaksın

öyleyse leyla olsun adın

gel duldamda dur

çarpmasın karayeller sana

suyum ekmeğim azmış, olsun

öyle tenhayım ki, usulca sokul

her yanım leyla koksun

Yarın bağbozumu

kırmızı toprak ve güneş

salkımlarda kanımız

sarı asma kuşları soluğumuzu duysun

gel duralım göz göze

içimde bir leyla olsun

İçimde bir leyla olsun

dem tutsun ruhum ateşinle

aydan süzülüp yoluma düşüyorsun

varsın bir hayal olsun gördüğüm, serap olsun

ben sürürüm zincirimi çöl çöl

su istemem leyla içimde köz olsun


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
18 Ocak 2021 01:38

02.01.2021

Bu Sabah Dünya (Arif Berberoğlu)

Bu sabah dünya külrengi

külrengi bütün çiçekler bütün bebekler

göz göze gelmeler günaydın demeler

gülüşler sevinçler külrengi

ceylan sudan ürküyor

bu değil ki suyun rengi

Ne kabaran bahar toprağında güneş

ne ıslak yapraklarda aşkın ipiltisi

dünya bu sabah hiç şiir yazılmamış gibi

hiç sevmemişim gibi seni..

duymuyor sesini martıların ve denizin

paslı gemi leşleri arasında yatan

ölü tersane işçisi

üç gün önce gelmişti daha

daha lokma ağzındayken

dağda vurulan kardeşinin haberi

Bu sabah dünya çorak bir yıldız

diyemiyorum bu sabah:

çoluk çocuk kahvaltı masasındayız

ayaklarımız dalgaların köpüğünde

lir sesi geliyor antik bahçelerden

elin elimin içinde..

Çoğalan kim eksilen ne

yalnız ağıt mı yapılır sözcüklerden

yalnız çığlık mı

işte yine o rüzgâr

karanlığın soluğu rüzgâr

kanlı bir muşamba gibi savurmakta

nefreti sokaklarda:

savaş istiyoruz

ölümü çok seviyoruz

evet ölümü çok seviyoruz

hiç bilmedik ki nasıl yaşanır

turuncu beyaz bir iklimde

nasıl insan kalınır

ekmek ve gül kokuları içinde


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
18 Ocak 2021 01:40

03.01.2020

Yak Bir Cigara (Metin Demirtaş)

Yürüsek bulur muyuz o havaları

Alkol almış, az üzgün

Bir sevdanın ilk günlerinde

Ürkütülmüş yalnızlığıyla güvercinlerin

Dağılan bir akşamın serinliğine

Kararsız nereye dursa şimdi

Hüzne eğik dallar

Mutluluktur ya bilinmez şimdi

Öğretir sonra gelen acılar

Ne zaman geçsek o köprülerden

Bir ufak rakı dönüşü köprülerden

Abanmış korkuluklara

Mırıldanırken o şiiri

-La Pont Mirebeau-

Dalıp gitmiş akan sularla sevdalara

Hey Apollinaire

Yak bir cigara


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
18 Ocak 2021 01:42

04.01.2020

Mektuplar Alırım (Metin Demirtaş)

Mektuplar alırım

Allı-karalı

Üstünde görülmüştür

Yiyecek alınmaz damgaları

Açarım

Birden, kuş ve şiir sürüleri

Havalanır içinden.

Kimi kanadı kırma

Düşe kalka

Kimi zıpkın gibi

Yetkin ve güzel!

Tutmaz çocuğun ayakları

Yaralıdır her bir yanları

Dar geçitlerden geçmişler

Acıları aşıp gelmişlerdir

Yeşile, güneşe hasret

Bir yürek çarpar

Her zarf içinde

Okurum

İçim daralır

Bakamam göğe, utanırım

Alır mektuplarımı

Havalandırmaya çıkarım

Dışarıda deli bir lodos

Esrik bir sonbahar

Aylardan aralık

Adresin üstünde mor bulutlar

Tahtalı'da kar vardır

Yasemin kokar ortalık

Dostlar ki gurbette

Dostlar ki hapistedir

Mektuplarıyla yetinirim artık


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
18 Ocak 2021 01:44

05.01.2021

Ay Dolandı Ardıçlığı (Metin Demirtaş)

Geceyarısı, uykun kaçmış

Camlardasın yine

Gümüş şarkısı kavakların

Ay germiş tefini

Geçiyor salına salına

Ardıçlığın oradan

Duman almış karlı dağları

Ahlatlar uzakta,

Durgun ve kara

Yalnız dervişleri kıraçların

Neden hep kederleri

Kederleri ve anıları çağırır sana?...

Elliye yakınsın

Ömrün sakin ikindisi

Şeftali çiçekleri değildir artık yağan

Okuduğun kitaplara

Dostların var sürgünde

Yabancı yağmurlarda üşüyen

Duvarlar demirler ardında kardeşlerin

Adanmışlar ince bir türküye

Acılar içinde

Zorlu bir yolu yürüyen

Sen de kuşatılısın burada

Bu kuytu kasabada

Elinde bir kadeh rakı

Susuz ve güzel

Duman olmakta bir damlayla

Senden mi yoksa güz yağmurlarından mı?...

Sürgit değildir bu karanlık

Tan ağarır, gün doğar birazdan

Sağır kadın Fatma

Sessiz ve gölgesiz

Bırakır gider bakracı kapına

Reyhan yaprağı serpili

Çayır çimen kokulu

Güleç yüzlü süt

Sararan yapraklarıyla ayva

Günaydın der sana

Hadi kurtul bu boğgun havadan

Ve git yat!

Ay dolandı ardıçlığı çoktan

Dışarda ay aydınlığı bir gece.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
18 Ocak 2021 01:46

06.01.2021

Kar (Sezai Karakoç)

Karın yağdığını görünce

Kar tutan toprağı anlıyacaksın

Toprakta bir karış karı görünce

Kar içinde yanan karı anlayacaksın

Allah kar gibi gökten yağınca

Karlar sıcak sıcak saçlarına değince

Başını önüne eğince

Benim bu şiirimi anlayacaksın

Bu adam o adam gelip gider

Senin ellerinde rüyam gelip gider

Her affın içinde bir intikam gelir gider

Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın

Ben bu şiiri yazdım aşık çeşidi

Öyle kar yağdı ki elim üşüdü

Ruhum seni düşününce ışıdı

Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
19 Ocak 2021 00:07

07.01.2021

Soluk (Güngör Tekçe)

Yatağa yattığımda yatakla bir olurum

Toprağa yattığımda da

Ne alt ne de üst vardır artık

Doğrulunca boyutlar yüz ölçümleri yüzlerim

Bir kuş kadar uzaktan göremediğim için

Bedensiz kokusuz renksiz

Sözcükler arasında dolaşmaya başlarım

Boş odaya düştü ışık başlangıçta

Çıplak acemi tedirgin

Ilk kopuşu güneşten

Geceleri gizlice suya kaçmayı öğrendi

Kavranamayan sudan sesleri

Bölümlemeyi çarpmayı

Ilk yazıyı öğrendi

Dallarımda fırdolayı kuşlarım

Yelkenlerimi diktim bekletiyorum rüzgârı

Silindi sokaktan kaydım

Milyarlarca yıldızın arasındayım

Bir sıfıra sığacak kadar geçmişim

Sonsuz noktacıklarla örtünse de yürüdüğüm

Virgül aralığından kuştüyüdür soluğum


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
19 Ocak 2021 00:09

08.01.2021

Git (İbrahim Baştuğ)

Git. En fazla hırçın kayalarda parçalanır teknen,

kalbimdeki fener söner. Ah şairdir bütün fenerciler

Kaza süsü verilmiş bir intiharla içine çeker

fitilin ucundaki alevi, tedavülden kalkmış

bütün eski fenerler

Git. Biliyorum her aşk uzadıkça boğucudur

Alışkanlığın tene ağ attığı

bir açık deniz sayıklaması olunca sevişme;

esriticidir sislerin ardından seslenen Sirenler

Peşinen kayalara oturacak biliyorsun teknen gitsen,

gitmesen ölü bir balık olarak kıyıya vuracaksın


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
19 Ocak 2021 00:23

09.01.2021

Sevgilim Cam İse Ben Kumum (Ertan Yılmaz)

Hayat bir yerinden keser de yaşatır bizi

hangi yanımızdan tutulmaya başlasak

denizler bozulur, altın kararır, çürür umut.

O zaman hıçkırıklı bir ut delirir yanım sıra

bulutlar kırılır, rüzgârın eseceği varsa da esmez.

Sevgili uzun bir düş olarak, adım atılmıyor trafiğinden

rotası yok ki pusulası olsun. Hep saplanış kente.

Yıllardır düşünüyorum nasıl silerim seni

hiç bu kadar parçalanmadı kalbim, yalnızlık gerici

hangi serseri kurşun öptüyse etimi o kadar denk aşka

meydanlara, yollara ya da hiçbir şeye

can yaksa gözbebeği kadar, boğazıma lokma olsa otursa

söylerken soluk alsam adını. Ah, yaşamak, yıl bir

takvimim ne aydan ne de güneşten

öyle inandım sana tarih yazmadı, yıl bir

sıfır henüz bulunmadı, büyük bir atlassın yanımda

kalkıştığım, diline dil olmak için

yazdığım, milyonlarca motor gürültüsü ve gökte işitmezlik

çamaşır makinesi çalışıyor hayat temiz değil

bulaşık makinesi çalışıyor saat iki, yıl bir

üstelik biz her insana demir attık gitmesinler diye

yine de kan gövdeyi götürüyor.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
19 Ocak 2021 00:24

10.01.2021

Uğultu (Ertan Yılmaz)

gölgeni daha fazla zorlama

suya da anlatma düşlerini

sana dokunmadan da ağrıyor her yanım

acı bir uyku hapı kadar etkisiz

tam hissizlik başlangıcı

görüyorsun

bir güne günaydın demekle başlamadan

kokunu bile tanımıyor çöplerimiz

her kız babasına aşık değil mi

evet, buna dair daha söyleyeceklerin de yok

yine cesur musun

kim koymuşsa senin adını

zehirlenme iyi bir hastalıktır

kabuğunun içinde kal öyleyse

kıracağın başka şeyler ara

şimdi de anlam bulmaya çalışıyorsun

yenildiğin oyunlara

hadi gidelim gel olursa

ateş yakalım, çikolata eritelim

cebime iki avuç toprak dolduruyorum

bu ikimizin ağırlığı, bu da şarkımız


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
19 Ocak 2021 00:26

11.01.2021

Seni Gerçekten Sevdiğimi Unutma (Ertan Yılmaz)

Büyük özlemler koyulur bu kez de

hep aynı şeydir aslında gerilim, soğuk doğmaması demirin

bir dağa verdiğinde sırtını bir denizi boğabilmek

ve namludan çıkarcasına kapı çarpıp çıkmak evden

hayata açılıp gün kollamak, pusuda ölüm uykusuna yatmak

dahası beklemek mevsimlerden birçok şeyi...

Eylül gelince ilk yaprağın düşüşü, okul tatilinin bitişi

çorbacıda sabah altı, fırında odun ateşi ekmeği

bir büyükşehir, bir saatli meydan bir de takvimli saat

öyle günler arasında elma armut satan elma armutçu

kavun karpuz satan bir kavun karpuzcu

sevmek ve ölesiye sevmek arasında uçsuz bucaksız farklar

batmakla çıkmanın kardeş olduğunu bilmek sürekli

ve sürekli savunma oynayıp yenilmek

sonbahar gelince eylül'ün gelmesi, eylül gelince ekim'in

bıçaktan bıçağın yapılması belki de...

Belki de suyun üşüdüğünü bilmek kar yağdığında

ama içmek soğuk soğuk bir rakıyı

rakıdan sonra su, sudan sonra buz

buzdan sonra bilmek yumruk mezesini

ardından bakmak, ama ne bakmak öyle

yazmak, ama ne yazmak bu hayatın bir yerini

biliyor musun bilmem ama

seni gerçekten sevdiğimi unutma!


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
19 Ocak 2021 00:28

12.01.2021

An (İbrahim Baştuğ)

Ne rüzgârlar gördüm. Ne yalancı

şimşekler mevsimsiz. Hiçbir suya

gölge olmadım, hiçbir göze keder

Özlemi uzun geceler ve günler

geçirdim. Buhurun soluğunda

ağdığım günden beri göğe

Olgun bir nar gibi çatlayıp

yarılıncaya dek ikiye, beklediğim

davet. Sılası ve sofrası tenin. Gül

burcundaki dokunuş. Genzi yakan

kokusu yağış vaktinin. Zarın parçalanma

anı. Savruluşun toparlanış. Yaprağın

köke borcu, toprağın suya, korun küle

Aldanış ve cezbe

Ah bütün borçların silindiği anın

muştusu. Beklenen işaret. Gülün

kendini keşfi çiyde. Çiyin

kendini seyri aynasında gülün

Buhur, küheylanını sürer

göğe. Arzu yüzeye vurur

cazibe işler tende. Gül

zarını yırtar kendi dikeninde


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
19 Ocak 2021 00:30

13.01.2021

Annem İncecikti (Selahattin Yolgiden)

annem incecikti, ne zaman bana seslense

kaybolur giderdi rüzgarda sesi.

akşamüstleri, tatilcilerin terk ettiği sayfiyelerde

elimdeki el işi kağıdından yıldızların

göğün neresine yakışacağını düşünürdüm.

denizden esen rüzgara aldırmadan çıplak ayak...

akşamları ağır bir yorgan altında öksürürdüm

annemin elleri gelip bulduğunda saçlarımı

durmadan düşünürdüm: bu denizden başka deniz

var mı, bu denizin ötesinde farklı ülkelerde aynı anneler

böyle üşüten oğullarının saçlarını sıvazlar mı?

ilkbahar kucağında çiçeklerle geldiğinde saygı

duruşuna geçilirdi evlerimizde

her hıdrellez bir dal erik çiçeği takardı annem kapıya

baharın geldiğini bilsinler diye.

akşamları ateşten yanmış ayaklarımıza sürülen

merhemlerin serinliğine sığınırdık odalarımızda.

saatler işliyor durmadan, bırakıyor yerini anılara.

annem incecikti, bir şey söylemeye çalışsa

sesinden önce kendi giderdi uzaklara

Toplam 1076 mesaj
«42434445464748495051525354

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi