Yaşam göründüğünden çok daha esnek, çünkü yaygın görüşler, genelde, hatasız çıkarımlar sonucunda değil, yüzyıllardır sürüp giden entelektüel karmaşanın sonucunda bugünkü konumlarına geldiler.
?Bilgi doğru düşünceden üstündür.? diyor yazar. Ret ettiğimiz, kabul etmediğimiz fikirleri, görüşleri ya da konu her neyse hiçbir bilgi sahibi olmadan, nedenlerini niçinleri sorgulamadan sadece kulaktan dolma sözlerle doğru düşündüklerimizi savunmaya çalışıyoruz.
Oysaki: ?Bilgi sahibi olmak yalnızca bir şeyin niçin doğru olduğunu bilmek değil aynı zamanda öteki seçeneklerin niçin yanlış olduğunu da bilmek demektir.?
*
Kitabın bu bölümünde altını çizdiğim satırlar dikkat çekici?
Kişiliğimizle ilgili ya da elde etmediğimiz başarılarla ilgili birkaç ağır söz işitince gözyaşlarına boğuluyorsak, bunun nedeni, haklı olduğumuza inanmak için ille de başkalarının onayına gereksinim duymamız olabilir.
Başkaları tarafından onaylanmamayı bu kadar ciddiye almamızın temelinde ise, yalnızca terfi etmek ya da ayakta kalmayı başarmak gibi pragmatik nedenler değil, çok daha önemli bir neden yatar. Alaya alınmak yoldan çıktığımızı gösteren ve asla göz ardı edemeyeceğimiz bir işaret gibi gelir bize.
Gerçeklik duygumuzla başkaların onayı arasındaki ilişkiyi değiştirebilinecek çok önemli bir ayrıntıyı da eklemeden geçemezdi. Düşüncelerimizin ya da yaşam biçimimizin yanlış olduğu, asla ve asla, çoğunluğun görüşleriyle ters düştüğümüz gerçeğinizden yola çıkılarak kanıtlanamazdı.
Bizi endişelendiren, bize karşı olan insanların çokluğu değil, bize karşı olmalarının altında yatan sağlam nedenleri olmalıdır. Yani dikkatimizi kabul görmediğimiz gerceğinden uzaklaştırığı, niçin kabul görmediğimize ilişkin açıklamalara yöneltmeliyiz. İçinde bulunduğumuz topluluğun büyük bir bölümünün bize karşı olduğunu öğrenmek korkutucu gelebilir ama mevkiimizi terk etmeden önce bu kişilerin hangi yöntemleri kullanarak bu sonuca vardıklarını irdelemeliyiz. Bize muhalefet edenlerin düşünme yöntemlerinin sağlamlığı, onların muhalefetine vereceğimiz değeri belirler.
Fakat genellikle tam tersi bir eğilimle hareket ederiz. Herkesi dinleme, her kaba söz, her alaycı davranış karşısında üzülme eğilimine. O zaman kendimize en önemli ve en teselli edici soruyu sormalıyız. Bu kötü eletiri hangi temele dayanmaktadır?
Çünkü biz genellikle ölçüp tartarak, dürüstçe düşünen bir eleştirmenin itirazlarıyla, nefret ve kıskançlıkla hareket eden eleştirmenin itirazlarını bir tutarız.
Yaşam göründüğünden çok daha esnek, çünkü yaygın görüşler, genelde, hatasız çıkarımlar sonucunda değil, yüzyıllardır sürüp giden entelektüel karmaşanın sonucunda bugünkü konumlarına geldiler.
?Bilgi doğru düşünceden üstündür.? diyor yazar. Ret ettiğimiz, kabul etmediğimiz fikirleri, görüşleri ya da konu her neyse hiçbir bilgi sahibi olmadan, nedenlerini niçinleri sorgulamadan sadece kulaktan dolma sözlerle doğru düşündüklerimizi savunmaya çalışıyoruz.
Oysaki: ?Bilgi sahibi olmak yalnızca bir şeyin niçin doğru olduğunu bilmek değil aynı zamanda öteki seçeneklerin niçin yanlış olduğunu da bilmek demektir.?
*
Kitabın bu bölümünde altını çizdiğim satırlar dikkat çekici?
Kişiliğimizle ilgili ya da elde etmediğimiz başarılarla ilgili birkaç ağır söz işitince gözyaşlarına boğuluyorsak, bunun nedeni, haklı olduğumuza inanmak için ille de başkalarının onayına gereksinim duymamız olabilir.
Başkaları tarafından onaylanmamayı bu kadar ciddiye almamızın temelinde ise, yalnızca terfi etmek ya da ayakta kalmayı başarmak gibi pragmatik nedenler değil, çok daha önemli bir neden yatar. Alaya alınmak yoldan çıktığımızı gösteren ve asla göz ardı edemeyeceğimiz bir işaret gibi gelir bize.
Gerçeklik duygumuzla başkaların onayı arasındaki ilişkiyi değiştirebilinecek çok önemli bir ayrıntıyı da eklemeden geçemezdi. Düşüncelerimizin ya da yaşam biçimimizin yanlış olduğu, asla ve asla, çoğunluğun görüşleriyle ters düştüğümüz gerçeğinizden yola çıkılarak kanıtlanamazdı.
Bizi endişelendiren, bize karşı olan insanların çokluğu değil, bize karşı olmalarının altında yatan sağlam nedenleri olmalıdır. Yani dikkatimizi kabul görmediğimiz gerceğinden uzaklaştırığı, niçin kabul görmediğimize ilişkin açıklamalara yöneltmeliyiz. İçinde bulunduğumuz topluluğun büyük bir bölümünün bize karşı olduğunu öğrenmek korkutucu gelebilir ama mevkiimizi terk etmeden önce bu kişilerin hangi yöntemleri kullanarak bu sonuca vardıklarını irdelemeliyiz. Bize muhalefet edenlerin düşünme yöntemlerinin sağlamlığı, onların muhalefetine vereceğimiz değeri belirler.
Fakat genellikle tam tersi bir eğilimle hareket ederiz. Herkesi dinleme, her kaba söz, her alaycı davranış karşısında üzülme eğilimine. O zaman kendimize en önemli ve en teselli edici soruyu sormalıyız. Bu kötü eletiri hangi temele dayanmaktadır?
Çünkü biz genellikle ölçüp tartarak, dürüstçe düşünen bir eleştirmenin itirazlarıyla, nefret ve kıskançlıkla hareket eden eleştirmenin itirazlarını bir tutarız.