Editörler : supporters.
«353637383940414243444546»

Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
12 Mayıs 2020 23:14

Matilde'ye Sone (Pablo Neruda)

Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman,

çünkü iki yüzüyle karşına çıkar hayat.

Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın,

ateş de pay alır kendine soğuktan.

Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni,

sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak

bir yolculuğa yeniden başlamak için:

bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni.

Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun

ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları

hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni.

Sevgimin iki canı var seni sevmeye.

Bu yüzden sevmezken seviyorum seni

ve bu yüzden severken seviyorum seni.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
13 Mayıs 2020 23:04

Çöl Daha İyi ( Yılmaz Erdoğan)

çöle kıyısı olan kentlerin

limanları sıkıcı olur

kuş uçar gemi geçmez,

kervan zaman içinde.

böyle kentlerde insan

fırtına gibi sever,

sevdiği için ağlamayı.

hangi türküde sevmekten bahsedilse

ben hicaz olurum

elimi ıslatır elinin teri

ziyan olurum

seni sevmekle ıslanır akşam sefalarım

hangi türküde sevmekten bahsedilse

bu çölde ben

"şair burada yaşadığı kenti çöle benzetiyor"da

bahsedilen şair olurum!


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
14 Mayıs 2020 23:44

Gülüşün (Yılmaz Erdoğan)

Gülüşünde bir mana var,

Saklayamazsın.

Sarılışında ne düşler,

Ne düşükler,

Sakınamazsın.

Aynı yolları,

Kimsesiz mekanları,

Birlikte özleme hasreti...

Yalnızlığımın dert ortağı gastrit...

Gülüşünde bir mana var,

Saklayamazsın.

Bütün iç savaşlarda,

Rehin alındı bu yürek

Kandıramazsın.

Hangi çekilişin

Büyük ikramiyesi bu,

En uzak sevişmelerin

Yeni yetme utancı.

Lakin aşk,

Biraz da utanmaktır yaşamaktan,

Sakınamazsın...

Yeni yetmelik işine gelince:

O zaten hepimizin gizli öznesi

Türkçede var.

Bazı dillerde yok.

Gülüşünde bir mana var,

Saklayamazsın.

Kime niyet kime felaket bu aşk,

Anlayamazsın.

Ödümüz patlıyor acı çekmekten

Oysa;

Biraz da acıdır,

Aşkın mayası.

Kaçınamazsın.

Gülüşündeki manayı saklayamazsın.

Tutunacak yerimiz yok,

Resmi tutanaklarda.

Gülüşünde bin yıllık hasret var,

Saklayamazsın.

Bu yazık karşılaşmanın

Alnımıza çakılıyor anafikri:

Aşka cesaretimiz yoksa

Başka zaman görüşürüz!


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
15 Mayıs 2020 23:29

Vaiz Sokağı Numara 70 ( Turgut Uyar)

Ben sana kürk alamam doğrusu

Güzel bileklerine bilezik alamam

Bir kap yemek, bir elbise.

Öyle bir tad var ki fakirliğimizde

Başka hiçbir şeyde bulamam..

Sokağımız arnavut kaldırımı,

Evimiz ahşap iki oda.

Daha iyisi de olabilirdi ya,

Şükür buna da.

? Ama Hamdi beylerin..

? Hamdi beylere bakma sen,

Tencere maltızda, fasulye tencerede

Çocuklar kapının önünde oynuyor mu?

Ona bak sen..

? Perdemiz kadife olmalıydı..

? Basma da güzel olur, sevince.

Biliyorsun ancak boğazımıza,

Olmuyor ha deyince.

? Kimbilir bir gün belki..

? Adam sen de, aldırma,

Bunlar düşünmeye değmez

Hem hayat dediğin ne ki?..


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
16 Mayıs 2020 23:34

Beşinci Mektup ( Ümit Yaşar Oğuzcan)

Ayrılık diye bir şey yok.

Bu bizim yalanımız.

Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.

Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

Güneş çoktan doğdu.

Uyanmış olmalısın.

Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?

Öyleyse ayrılmadık.

Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.

Önce beklemekten.

Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.

İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,

Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...

Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,

Kanunlara saygı göstermesini,

İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.

Ya o? Ya o?

İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,

Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,

Saadet bekliyor yaşamaktan.

Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.

Aradıklarının çoğunu bulamamış,

Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak

Göçüp gidiyor bu dünyadan.

İşte yaşamak maceramız bu.

Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak

Ve yaşayıp beklerken ölmek!

Özleme bir diyeceğim yok.

O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.

O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.

O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,

Yaşantımız özlemlerle güzel.

Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.

Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.

Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;

Seni özlediğim içindir.

Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;

Seni özlediğim içindir.

Yaşıyorsam; içimde umut varsa,

Yine seni özlediğim içindir.

Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
17 Mayıs 2020 23:38

Akıl Gözü ( Özdemir Asaf)

Seni bulmaktan önce aramak isterim.

Seni sevmekten önce anlamak isterim.

Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,

Sana hep, hep yeniden başlamak isterim.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
18 Mayıs 2020 23:35

Aşk Resmi Geçidi (Orhan Veli Kanık)

Birincisi o incecik, o dal gibi kız,

Şimdi galiba bir tüccar karısı.

Ne kadar şişmanlamıştır kim bilir.

Ama yine de görmeyi çok isterim,

Kolay mı? İlk göz ağrısı.

İkincisi Münevver Abla, benden büyük

Yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları

Gülmekten katılırdı, okudukça.

Bense bugünmüş gibi utanırım

O mektupları hatırladıkça.

............çıkar

............dururduk mahallede

........................halde

............ yan yana yazılırdı duvarlara

.................yangın yerlerinde.

Dördüncüsü azgın bir kadın,

Açık saçık şeyler anlatırdı bana.

Bir gün de önümde soyunuverdi

Yıllar geçti aradan, unutamadım,

Kaç defa rüyama girdi.

Beşinciyi geçip altıncıya geldim.

Onun adı da Nurinnisa.

Ah güzelim

Ah esmerim

Ah

Canımın içi Nurinnisa.

Yedincisi, Aliye, kibar bir kadın.

Ama ben pek varamadım tadına.

Bütün kibar kadınlar gibi

Küpe fiyatına, kürk fiyatına.

Sekizinci de o bokun soyu.

Elin karısında namus ara,

Kendinde arandı mı küplere bin.

Üstelik .......

Yalanın düzenin bini bir para.

Ayten\'di dokuzuncunun adı.

İş başında şunun bunun esiri,

Ama bardan çıktı mı,

Kiminle isterse onunla yatar.

Onuncusu akıllı çıktı

....... gitti .........

Ama haksız da değildi hani.

Sevişmek zenginlerin harcıymış

İşsizlerin harcıymış.

İki gönül bir olunca

Samanlik seyranmış ama,

İki çıplak da, olsa olsa,

Bir hamama yakışırmış.

İşine bağlı bir kadındı on birinci,

Hoş, olmasın da ne yapsın,

Bir zalimin yanında gündelikçi.

.........leksandra

Geceleri odama gelir,

Sabahlara kadar kalır.

Konyak içer sarhoş olur,

Sabahı da işbaşı yapardı şafakla.

Gelelim sonuncuya.

Hiçbirine bağlanmadım

Ona bağlandığım kadar.

Sade kadın değil, insan.

Ne kibarlık budalası,

Ne malda mülkte gözü var.

Hür olsak der,

Eşit olsak der.

İnsanları sevmesini bilir

Yaşamayı sevdiği kadar.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
19 Mayıs 2020 23:34

Söz de Sararır (Ahmet Telli)

Olur, aramam seni ve kimseyi

Anıları pas tadında bırakırım

Konuşacak ne kaldıysa kalsın

Susmaktır birşeylere saygılı kılan

Ayrılık da bir olanaktır bilirsin

İnce bir sis, bir hüzün örtüsü

Dumanlı bir ıslık yakışır şimdi

Dudaklarıma, bırakıp giderim

Söz de sararır biterken bir aşk

Kediye iyi bak çiçekleri sula

Diyorsam da aldırma sözlerime

Alışkanlık işte başka birşey değil

Söz de sararır biterken bir aşk


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
20 Mayıs 2020 23:37

Hatıralarımı Yazma (Ahmet Telli)

Yine bir duman çöktü sokağa, kent tutuştu

Bütün sığınaklarda seni arıyorum, nerdesin

Aklıma dökülen hatıralar hattında bir yangın

Bir çarpraz ateş başlıyor, newroz diyor birileri

Dün bir demirciydim oysa ben, ufku eritirdim

Bugünse ateş altındayım,

Hatıralarımı yazma

Bir rüya görüyorsun, terlemişsin sırılsıklam

Vurulup düştüğüme inanmak istemiyorsun

Bir kente girişin provası oluyor oysa ölümüm

Yeis yok, bir misillemedir bütün hatıralarım

Yalnız yıkık bir duvar var karşıda,

Ve bir kadının cesedi üstünde

Uçuşup duruyor takvim yaprakları

Seni bekliyorum orda, meydan saatinin altında

Bir James Dean filmine gideceğiz gelirsen

Cehennem hızıyla çarparken mutsuzluğun çelik zırhına

Soluk soluğa yaşanacak tüm imkansızlıklar

Boyle olmalıydı ve oldu işte diyecek oğlum

Babamsa bir ağıta benzeyecek, küllerimi avuçlarken

Bütüm köprüleri dinamitledim ve geldim işte

Bir kente girmemiz nasıl gerekiyorsa öyle

Apansız çıkmalısın karşıma

Ki unutulmuş bir haykırış olmalı dünyaya

Seninle her karşılaşmamız

Mağlubuz,

Durmadan kazanan bu hayat

Basit bir üçkağıtçı sadece, bir sahtekar

Beşbenzemezle rest çekiyorum

Ama o biliyor bunu ve çekiliyor oyundan

Yokum diyor

Dün bir demirciydim oysa ben, ufku eritirdim

Bugünse ateş altındayım, hatıralarımı yazma

Hatıralarımı yazma,

Tarih sanıyor birileri


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
21 Mayıs 2020 23:20

Olsun Da Gör ( Melih Cevdet Anday)

O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör

Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör

Seyreyle gülü bülbülü

Çifter çifter aylar gökyüzünde

Her gece ayın on dördü

Kuşlar geçecek damların üstünden

Kuşlar konacak dallara

Kanat seslerini duyup uyanırlarsa

Gene kuşlarla uyusun çocuklar

Olanı biteni anlatma.

Hiç görmediğim şey bu

Kurdun gözü yılmış sürüden

Elmanın yarısı soğuk yarısı sıcak

Ağulu bitkilere dolanmış salkım

Güneşten yağmur boşanacak

Yetsin demir çağının beyliği

Yeni bir gün başlıyor demek

Yeryüzünde korkusuz yaşamak

İki milyar kişiye bir dünya

İki milyar kişiye iki milyar ekmek

Yazık olur bu düş yarı kalırsa

Barış günü insan hakkı yenirse

Köroğlu'nun sözü dinlenmelidir

Sivas ilinin Banaz köyünden

Pir Sultan Abdal dirilmelidir

Ah günüm yetse görmeye seni

Seni övmeye gücüm yetse

Barış çağı altın çağ

Son ozanı ben olayım bu özlemin

Bu özlem bitse

O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör

Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör

Seyreyle deli ozanı

Baştan başa sevda, baştan başa tutku

Dili baldan tatlı


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
23 Mayıs 2020 23:22

22.05.2020

Merhaba ( Ahmed Arif)

Gün açar,

Karın verir yağmurlu toprak.

İncesu Deresi, merhaba.

Saçakta serçeler daha çılgındır,

Bulutlarda kartal,

Daha çalımlı.

Koparır göğsünden bir düğme daha,

Tezkere bekleyen biri.

İncesu Deresi merhaba.

Genç bayraklar vardır,

Barış düşünür,

Kuyularda işçi, mavilikleri.

Ben hepsini düşünürüm,

Yirmidört saat

Ve seni düşünürüm,

Karanlık, hırsı...

Seni, cihanların aziz meyvası.

İlan-ı aşk makamından bir mısra,

Yeşerip, kımıldar içimde,

Düşer aklıma gözlerin...

Oysa murad alamam.

Oysa akdan - karadan

Bilirim, payım bu kadar...

Unutmuş gülmeyi gözbebeklerim.

Unutmuş dudaklarım öpmeyi.

İncesu Deresi, merhaba...


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
23 Mayıs 2020 23:30

Han Duvarları ( Faruk Nafız Çamlıbel)

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,

Bir dakika araba yerinde durakladı.

Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,

Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...

Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,

Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!

Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,

Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...

Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,

Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,

Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...

Ellerim takılırken rüzgârların saçına

Asıldı arabamız bir dağın yamacına.

Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,

Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!

Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,

Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar

Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.

Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.

Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.

Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince

Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.

Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.

Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.

Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.

Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,

Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,

Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.

Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan

Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,

Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...

Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine

Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.

Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;

Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.

Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,

Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:

Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,

Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.

Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri

Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.

Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya

Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.

Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,

Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.

Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,

Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.

Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı

Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.

Gitgide birer ayet gibi derinleştiler

Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...

Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,

Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;

Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,

Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...

Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,

Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken

Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;

Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.

Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa

Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

"On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan

Baba ocağından yar kucağından

Bir çiçek dermeden sevgi bağından

Huduttan hududa atılmışım ben"

Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...

Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.

Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!

Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;

Araya gitti diye içlenme baharına,

Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına! ...

Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,

Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.

Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri

Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.

Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,

Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...

Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,

Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.

Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,

İki dağ ortasında boğulan bir geçide.

Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden

Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:

Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,

Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.

Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,

Burada son fırtına son dalı kırıyordu...

Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,

Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.

Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;

Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...

Gönlümde can verirken köye varmak emeli

Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli! "

Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana

Biz menzile vararak atları çektik hana.

Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş

Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.

Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,

Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...

Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,

Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.

Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,

Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

"Gönlümü çekse de yârin hayali

Aşmaya kudretim yetmez cibali

Yolcuyum bir kuru yaprak misali

Rüzgârın önüne katılmışım ben"

Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,

Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...

Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde

Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.

Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,

Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.

Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,

Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

"Garibim namıma Kerem diyorlar

Aslı'mı el almış haram diyorlar

Hastayım derdime verem diyorlar

Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"

Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,

Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.

Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!

Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!

Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,

Post verenler yabanın hayduduna kurduna! ..

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:

"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu? "

Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,

Dedi:

"Hana sağ indi, ölü çıktı geçende! "

Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,

Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...

Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.

Aradan yıllar geçti işte o günden beri

Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,

Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.

Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,

Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!

Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,

Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
25 Mayıs 2020 23:19

24.05.2020

1945 Yılı Aralık Ayının Dördü ( Nazım Hikmet)

lk göz göze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan,

giyin,kuşan,

benze bahar ağaçlarına...

Hapisten

mektubun içinde yolladığım karanfili tak saçlarına,

kaldır,öpülesi çizgilerle kırışık, beyaz alnını,

böyle bir günde yılgın ve kederli değil,

ne münasebet,

böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı Nazım Hikmet'in kadını!


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
25 Mayıs 2020 23:22

O Akşamdı (Nurullah Genç)

ışıklı tellerine takıldı ayaklarım..

karşımda alev alev duran kirpiklerinin..

kapattın yüreğimi karanlık evlerine

bana kim olduğumu soran kirpiklerinin..

o akşam yakamozlar gibiydi bakışların..

akdeniz gözlerinin damlasıydı o akşam..

sağnak sağnak boşaldın çorak topraklarıma

tebessümün göklerin cilasıydı o akşam..

bir anda kelepçeli buldum ellerimi

varlığın gurbetimin sılasıydı o akşam

dağları birer birer devirip sana gelmek

gönlümün en ateşli duasıydı o akşam..

sakıncalı saatler yaşadım yollarında..

yüzün sanki sonsuzluk şuasıydı o akşam..

aldandım bulutlara uzanan ellerine

bu sevda ömrümün son sevdasıydı o akşam..

gülleri, sümbülleri kıskandıran endamın

merhametsiz derdimin devasıydı o akşam..

oysa anlayamadım ızdırap olduğunu

içimde bir heyula,bir serap olduğunu

her lahza çöktüğünü ve harap olduğunu..

bilemedim ne deniz ne mehtap olduğunu..

meğer kalbin kalbimin belasıydı o akşam...


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
26 Mayıs 2020 23:41

Çok Değil Ki (Şükrü Erbaş)

Yüreğimde büyüttüğüm gül güneşe çıkamaz

Yüreğim o gülü büyütmezse ışıyamaz.

Günüm seninle başlasın istemiştim

Çok değil ki...

Bir içten gülüşünle ışısın gecem

Uzun suskunlukların dilsiziydim

Sesin aksın istemiştim dupduru

Dağ suları gibi serin

Yüreğimin ölü topraklarına.

Kirpiklerin gölgelesin yüzümü

Gözlerin ömrümün göğü olsun

Demiştim, çok değil ki...

Bir uzun yürüyüş düşlemiştim

Avuçlarının ince çizgilerinde

Öperek ürkek gülümsemeni usulca.

Dünya tepeden tırnağa sen

Buğulansın istemiştim ılık nefesinle

İçimin buzlu camları.

Rüzgârda titreyen dallar misali

-Bilsen unutmuşum nicedir-

Ürpersin tüylerim tel tel her değdikçe

Savrulan saçların solgun tenime.

Çok değil ki, kırılsın acının ayazı

Mutsuzluk dinsin biraz demiştim.

Bir uzun güz geçmişti bin uzun hüzün

Sevgi denilen o ilkyazın üzerinden

Yaşamak eski sevincini çoktan yitirmişti.

Düşsün istemiştim yüzünün sabahından

Ömrümün akşamına bir düş inceliğinde

Öpüşün, dudağında çiçeklenen çiy taneleri.

Çok değil ki, çok değil ki diz çöküp

Göğsünün köpüren pınarlarından

İçeyim istemiştim hayatın can suyunu

Ağzının pembe ufuklarında soluklanarak.

Bir dem barışık olsun can ile ten demiştim

Bir dem iliklerimde duyayım yaşamayı

Uyumun mutluluğunu sende bularak.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
27 Mayıs 2020 23:12

Mektup (İbrahim Tenekeci)

işte yine günün belini kırıyor akşam

ve sen kırlara benzersin günün bu saati

çıkarmamışsan çiçekli elbiseni.

I

hatırla ve sıkı tut:

korkardın küçükken

serçe parmağın uçacak diye elinden.

diğer çocuklara benzerdim bense

benzemesi gibi, bir çinlinin diğerine.

II

şaşkınım, şehir açmıyor beni

ve namım yürümüyor burada

çünkü tuhaf burada her şey;

denizi sel basıyor hayret

hayret şehir sığmıyor taksiye

ve terör estiriyor rüzgar

kaldırıyor dağın eteklerini bile.

ve burada sensiz bahar

hem yatalak hem öpmeden geçiyor

bir jeton

yanağıma getiriyor da yanağını

kokunu rüzgara salsan

bana getirmiyor.

III

yoksun ya

güvercin avlıyor avluda kedi

kızlar gülüşüyor bahçede

gül üşüyor ?gül üşür-

yoksun ya, bezden anne

yapıyor öksüz

öpmek için kendisine.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
28 Mayıs 2020 23:10

Veda ( Sezai Karakoç)

Silahlara veda

Geceye rüyaya ve sana

Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden

Düzenlerin çıkmazına

Çizdiğim resmin

Saat kulesi ağlıyor

Ağzım o çeşit yok

Şişe bu çeşit var

Sen bir gece gelsen

Güneş doğmasa

Gitmeden yine gelsen

Bu yeni geleni

Bu bize bakanı

Sana bir anlatsam

Güneş doğmasa

Sandıkların içini göstersem sana

Çizdiğim resmin

Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde

Bir rafa koyabilsen

Olup biteni ve onları

Sabaha kadar konuşsak

O ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam

Ateşi karı tüfeği çeksem

Ocağa pencereye kapıya

Kemana veda

Yağmurda şeytan ve şapkası

Silahın ölümünü kutluyorum

Tren kaçırmış gibiyim

Sana veda


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
29 Mayıs 2020 23:02

Mutsuza Kim Bakacak ( Didem Madak)

İki sigaram kaldı bu gece için maviş anne

İki muhabbet kuşum.

İki kendim varmış maviş anne

Biri benmişim, biri mutsuz

Ben ölürsem maviş anne, mutsuza kim bakacak?

Dünyaya bile bir dünya anne lazım.

Biri sen ol maviş anne, biri ben.

Dünyanın bütün sabahlarına iki bilet al da

birlikte gidelim maviş anne

Bana da kendi serüvenimden bir yer ayırt,

Şefkate söyle o da gelsin.

Özledim onu, o da gelsin saçlarıma dokunsun

Bilir misin, büyüler bile ninniyle büyür

Temiz kokan pazen gecelikler, şehriye çorbası...

Hepsi, hepsi ninniyle büyür.

Bilir misin maviş anne?

Ben çekildiğim her fotoğrafta

Defolu bir kelebek gibi çıkarım.

Mavi kareli gömleğiyle hatırladıkça babamı

Kırpıp kırpıp fotoğrafları, döküyorum başımdan aşağı

Sanırım ben assolist oldum maviş anne

Şimdi mutluyum

Geçmişini mi yok ettin kızım diye soran

Bir babadan kurtuluşumu kutluyorum

Babama söyle, o gelmesin maviş anne

Birileri mutsuzsa, mutsuzlara nergis yolla,

Bir kırmızı battaniye,

onlara bir mutluluk çadırı yolla

sonra belki, ben de gelirim

Kuşlarımı da bırakayım gitsinler

Dışarıda ölürler mi sence

Postacı mektup bile getirmezse onlardan

Ben bir anne gibi ağlarım sonra

Bırakmayayım, gitmesinler bari maviş anne

Ölürler yazık dışarıda!

Onlar birer yıldız olursa

Biri mavi, biri yeşil

Ben onlara bakarım maviş anne.

Kalbimi de büyüttüm sonunda

Artık bazen gözlerime tırmanıp bakıyor sokağa

Kirpiklerime tutunuyor, o ince parmaklıklara

Öyle çok büyüdü yani, görsen şaşarsın.

Kalbim sanırım büyüyünce

Sokaklarda ağlayan biri olacak

Rezillik yani maviş anne!

Kalbim komik kaçacak

Kaçmaması için sen en iyisi kalbime de

Benim serüvenimden bir yer ayırt

Aman, mutsuz bir yer olmasın!

İki sigaram kaldı bu gece için

Yüzyıl yetecek çocukluğum,

İki muhabbet kuşum,

Biraz da ateşim var.

Dua ediyorum ateşe

Vazgeçsin diye beni yakmaktan bu gece

Dünyanın bütün sabahları için iki bilet al maviş anne

Aman umutsuz bir yer olmasın!

İki kendim varmış maviş anne

Biri benmişim biri mutsuz

Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için

Dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.

Ben ölürsem mutsuza iyi bak!


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
30 Mayıs 2020 23:37

İris'in Ölümü ( Didem Madak)

bugün kalbimi eski bir plak gibi

öyle çok tersine çevirdim ki

bazı şarkılar vardır

cızırtılı bir yağmur gününü anlatır

uzaklarda süren sarı yağmurluklu bir hayatı

deniz bazen kendini kaldırımlara fırlatır

o zaman bir yavru yengece bakan

insanların şarkısı olurdu o şarkının adı

keşke ismim iris olsaydı

keşke ismim herkese

sarı yağmurluğuyla koşan hayatı anlatsaydı

bazı şarkılar vardır

ellerim kocamanlaşır, tuhaflaşır

işte o ellerimle herkese

çamurlu şiirler uzatsaydım

hepsi çok kirli olsaydı tanrım

bazı şarkılar vardır

kırmızı akşamsefalarını anlatır

karanlığın kalbinde yalnız, açmanın acısını

komşu kadınların basma elbiseli konuşmalarını

geceyi onlar bahçeye taşırdı

ben ne zaman öleceğim tanrım

sabah olunca mı

keşke birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım

irileşen, gitgide irileşen ağaç gibi

ismi nedensizce iris oluveren bir ağaç gibi

şu odanın ortasında dursam

saat kuleleri dökülürdü dallarımdan tanrım

artık sarı yaprakların ölü olduğuna inanmıyorum

bazı şarkılar vardır

kanatlarında yağmuru taşıyan kelebeği anlatır

kırmızı bir çakmak gibi neşeli ölmek olurdu

o şarkının adı

ardında yalnızca nemli sigaralar bırakmanın acısı

keşke ismim iris olsaydı

keşke ismimin bir anlamı olmasaydı

herkes çıkarsın kalbini

o çirkin mücevher sandığından

ve herkes onu birbirine fırlatsın tanrım


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
01 Haziran 2020 22:52

31.05.2020

Olmak Ya Da Olmamak İşte Bütün Mesele Bu (William Shakespeare)

Düşüncemizin katlanması mı güzel

Zalim kaderin yumruklarına, oklarına

Yoksa diretip bela denizlerine karşı

Dur, yeter demesi mi?

Ölmek, uyumak sadece!

Düşünün ki uyumakla yalnız

Bitebilir bütün acıları yüreğin,

Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.

Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü.

Çünkü, o ölüm uykularında

Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından

Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.

Bu düşüncedir felaketleri yaşanır yapan.

Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına?

Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine

Sevgisinin kepaze edilmesine

Kanunların bu kadar yavaş

Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine

Kötülere kul olmasına iyi insanın

Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?

Kim ister bütün bunlara katlanmak

Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek

Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa

O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya

Ürkütmese yüreğini?

Bilmediğimiz belalara atılmaktansa

Çektiklerine razı etmese insanları?

Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:

Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor

Yürekten gelenin doğal rengini.

Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar

Yollarını değiştirip bu yüzden

Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.

Toplam 1076 mesaj
«353637383940414243444546»

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi