II- Mürteddin Tevbeye Davet Edilmesi
Bir müslüman îslâmı terkedince, îslâmı terki sabit olduktan sonra öldürülür mü, yoksa, tevbeyc mi davet edilir? îslâmı terkte ısrar ederse, öldürülür mü, yoksa mühlet mi verilir?
Tevbeye davet konusunda, tevbeye daveti kabul etmeyenle eden fukahâ arasında büyük ihtilâf vardır. Bunlarm hepsini DımeşJcî [545] özetlemiştir. Dipnotta, onun sözlerini te'yit eden, mezheplerin kitaplarına işaret edeceğim. «İmamlar, îslâmı terkedenin öldürüleceğinde müttefiktirler. Sonra, acaba hemen öldürülecek midir? Yoksa, öldürülmesi tevbeye davete mi bağlıdır? Tevbeye davet farz mıdır? Yoksa müstehâb mıdır? Tevbe etmezse, mühlet verilir mi, verilmez mi? Bu hususlarda ihtilâfa düştüler. İmam Ebû Hanîfe [546] der ki: Tevbeye davet edilmesi gerekmez. O anda Öldürülür. Ancak, mühlet isterse, üç gün mühlet verilir; Ebû Hanîfe'nm. esbabından: mühlet verilir, diyenlere [547] göre; mühlet istemese de, vermek daha iyi olur. îmam Mâlik [548] der ki: Tevbeye davet edilmesi gerekir. O .anda tevbe ederse, tevbesi kabul edilir. Tevbe etmezse, tevbe edebilir ümidiyle üç gün mühlet verilir. Yine de tevbe etmezse öldürülür.
İmam §âfUJmn [549] tevbeye davetin lüzumunda iki görüşü vardır. En çok tutulanı, tevbeye davet edilmesinin gerekliliğidir. Yine îmam Şafiî'nin, mühlet verilmesi hususunda da iki görüşü vardır. En çok tutulanı, istese de mühlet verilmemesi, bilâkis, mürteddlikte ısrar ettiği takdirde, hemen öldürülmesidir. İmam Ahmed'ten [550] de iki rivayet vardır: Birisi İmam MâMk'in görüşü gibidir. İkincisine göre ise, tevbeye davet gerekmez. Mühlet vermeye gelince; üç gün mühlet verilmesi gerektiğinde, mezhebi ihtilâf halindedir. Hasanlı Basri'den [551], mürteddin tevbeye davet edilmeyeceği, hemen öldürülmesi gerektiği rivayet edilmiştir. Atâ [552] der ki: Eğer müslüman olarak doğmuş, sonra İslâmı terketmişse, o tevbeye davet edilmez. Eğer kâfirken müslüman olmuş, sonra îslâmı terketmişse, bu, tevbeye davet edilir. Sew*'den [553] de, ebedî olarak tevbeye davet edileceği rivayet edilir. Acaba mürtedd kadın, aynen mürtedd erkek gibi midir, yoksa değil midir?
İmam Mâlike İmam Şafiî ve İmam Ahmed, erkekle kadının, islâmı terkle doğan neticelerde müsâvî olduğunu, İmam Ebû Hanîfe ise, kadının öldürülmeyip, hapsedileceğim söylerler.
Mürtedd kadının öldürülmesi veya hapsi meselesi, mürtedd erkekle kadının öldürülmesinden bahsederken, tafsilatıyla zikredilecektir,
İmânüyye'den Tusî [554], mürtedd erkeğin iki defa tevbeye davet edileceğini ileri sürmüştür. Önce tevbeye davetin lüzumunu söyler, sonra bu fikrinden cayar. Ve sadece mürtedd kadmm tevbeye davet edileceğini söyler. Tevbeye davetin müddetinden bahseder, müddetle tahdîd olunmamasını söyler. Bu hususta der ki: «Beşinci mesele: Tevbeye davet gereklidir. Altıncı mesele: Tevbeye davet edilen mürtedd hakkındadır. Mezhebimizin fakihleri, tevbeye davet süresini tahdit etmemişlerdir... Bize göre, tahdidle sınırlamak delile muhtaçtır. Aynı zamanda IV. Halife Hz. Ali'den şöyle bir rivayet vardır.
«Bir müslüman hıristiyan oldu. Onu çağırdı ve İslama dönmesini söyledi. O da, Islama dönmedi. Hz. Alî, onu öldürdü. Bekletmedi.» Bu hareketinin mânâsı, tevbeye davet müddetinde bir tahdid olmamasıdır. Peygain-ber'den şöyle rivayet edilir: Buyurur ki:
? «Kim dînini değiştirirse ona öldürünüz.» Bu hadîsin açık mânâsı da, mürteddin tevbeye davet edilmeden öldürülmesidir. Ancak tevbeye davetini gerektiren bir delilin bulunması müstesna bir haldir.[555]
Fakat Tusî, bir başka yerde, üç gün mühlet verileceğini söylüyor. Diyor ki: [556] «Sehî b. Ziyâd.. Mü'min-lerin halifesi der ki: Mürtedden karısı ayrılır. Kestiği yenmez. Üç gün tevbeye davet edilir. Tevbe etmezse dördüncü gün öldürülür; Tusî tevbeye davetle etmemeyi böyle naklediyor.
Nahvî, [557] Zeydiyye'den Siyağî [558] üç defa tevbeye davet edilmesi gerektiğini söylüyorlar. [559]
Tevbeye Davet Edilmemesine Hükmedenlerin Delîlî :
îbn-i Teymiye [560], mürteddin tevbeye davet edilme-mesindeki delîl hususunda şöyle der: «Çünkü, Peygamber'(S.A.V.) dînini değiştireni, dînini terkederd, cemâatten ayrılanı öldürmeyi emretmiştir. Mürteddin tevbeye davet edilmesini emretmemigtir. Allah Teâlâ da, tevbeye davet etmeksizin müşriklerle savaşmayı emretmiştir. Ancak, tevbe ederlerse, biz onlara dokunmayız. Bu da, mürteddin, kâfirden, küfürde daha katmerli olduğunu te'yid eder. Tevbeye davet edilmeden düşman esirimin öldürülmesi caiz olursa mürtedin öldürülmesi evleviyyetle caiz olur. Bizim, kâfiri, tevbeye davet etmeden öldürmeyi caiz görmemiz Hz. Muharomed'in, îslâma davetinin, kendisine ulaşmama ihtimâlinden dolayıdır. Islâmdan haberi olmayan bir kimsenin öldürülmesi caiz değildir. Mürtedde ise, İslama davet ulaşmıştır. Kendisine davet ulaşan kimsenin kâfir gibi, öldürülmesi caizdir. îşte bu, tevbeye daveti müstehâb sayanların delilidir. îslâma davet kendilerine ulaşmış olsa da, harp sırasında, kâfirleri Islama davet etmemiz müstehâbdır. Mürtedd de, böyledir. Hem kâfirin, hem de mürteddin tevbeye davet edilmesi gerekli değildir. Evet, mürtedin, tekrar îslâma dönüşün caiz olduğunu bilmediği farz olunsa, bu durumda tevbeye davet zarurîdir. Peygamber'in, Mekke'nin fethinde Abdullah b. 8ad b. Ebi Serh'in, Makis b. Sababe'nm Abdullah b. Ha~ tal'm öldürülmesini emretmesi buna delâlet eder. Bunlar mürteddiler. Bunları tevbeye davet etmedi. Bilâkis ikisini öldürdü, İbn-i Ebi Serh'le de, beyat etmekten çekindi. Belki, müslümanlardan biri onu öldürebilirdi. Bundan, müslüman olmadıkça öldürülmesinin caiz olduğu, tevbe-ler. Bu sebeple, aslen kâfir, zina eden, yol kesen v.s. yapıp, ölümü icabettiren bir şeyle İslama terkeden Ura-nîler'i cezalandırdı. Onları tevbeye davet etmedi. Çünkü onlar, kanlarını mubah kılan sebeplerden birini işlediler. Bu sebeple, aslen kafir, zina eden, yol kesen ve v.s. gibi, mürtedd tevbeye davet edilmeden önce öldürülür.* Mürteddin, aslen kâfir olan gibi düşünülmesi, kabul edilemez. Çünkü, her birinin ayrı hükümleri vardır. Kanları, malları ve tasarrufları bakımından birbirinden farklıdırlar. Kâfirden cizye alınır, emniyet içinde yaşar. Mürtedd ise, ya islâm olur veya Öldürülür. Bu ikisinden başkası kabul edilmez. Cizye ve fidyeleri kabul edilmez. Mürteddin mallarında ise, ihtilâf vardır. İslama döndüğü takdirde malları kendisine ait olur. Öldürülür veya mürteddken Ölürse, vârislerine veya müslümanlara kalır. Kâfirin malı böyle değildir.
Peygamber'in «öldürme» emri çıkardığı îslâmı terkeden dört kişi, aynı zamanda, Peygamber'e ve İslâm'a sövmüşler ve onlara dil uzatmışlardır. Bununla beraber hepsini Öldürmemiş, bazılarının tevbesini kabul etmiştir. Ureynelilel'e gelince, [561] onlar, müslüman olan bedevîlerdendi. Allah'ın Resulü, sütlerini içmeleri için, onları zekât develerinin yanma bıraktı. Fakat onlar, İslâmı ter-kettiler, çobanları öldürdüler, develeri götürmeye kalktılar. Peygamber, peşlerinden adam gönderdi. Onları öldürttü. Onlar sadece, mürtedd değildiler. Hem çobanlan Öldürmüşler, hem de, soygun yapmışlardı. Yol kesiciler durumuna düşmüşlerdi. Bu sebeple, Peygamber, onları tevbeye davet etmeksizin öldürttü.
Mürtedd yol kesici gibi değildir. Herbirinin kendisine has hükümleri vardır. Mürtedd zina eden evli gibi da değildir. Çünkü, zina eden evli, cezası belli olan bir suç işlemiştir. Bu suçu işledikten sonra, tevbesi mümkün değildir. Bu iki suç arasmda hiçbir bakımdan benzerlik yoktur. îbn-i Kudame [562] şöyle derken haklıdır: «...Mür-teddin İslahı mümkündür. Islâhına çalışmadan öldürülmesi caiz değildir...» [563]
Tevbeye Davetin Müddeti Ve Adedî :
Mürteddin tevbeye davet edileceği görüşünde olan fukahâ, üç kere tevbeye davet edileceğini, üç gün mühlet verileceğini söylerler. Bu hususta HanefîIerMen İmam Serahsi [564] der ki: «...Ancak, mürtedd, mühlet isterse, üç gün mühlet verilir. Anlaşılan, kalbine şüphe girdiği için Islâmı terketmiştir. Bu sebeple, kalbindeki şüphesini gidermemiz gerekir. Veya, hakkı anlayabilmek için düşünmeye muhtaç olabilir. Bu da ancak, kendisine mühlet vermek suretiyle olur. Eğer mühlet isterse, hâkimin mühlet vermesi gerekir. İslâm hukukunda, muhayyerlik müddetinde olduğu gibi, düşünme müddeti de üç gündür. Bu sebeple, mürtedde üç gün mühlet verilir. Bundan fazla verilmez... Bu hususta bir de rivayet vardır. Bir zât, [565] Ömer b. Hattab'ın huzuruna çıkmış ve Hz. Ömer ona
__ Mağribeden haber var mı? demiştir.
__ Evet, İnandıktan sonra inkâr eden bir adam.
? Ona ne yaptınız?
? Onu yakaladık. Boynunu vurduk.
? Keşke üç gün hapsetseydiniz. Her gün de birer kuru ekmek verseydiniz. Belki tevbe eder, tekrar hakka dönerdi; Sonra Hz. Ömer ellerini kaldırdı:
? AHahun, ben, ne bu hâdiseye şâhid oldum ne de, duyduklarımdan hoşlandım; dedi.
Bu hadîs, başka bir tarîkla da rivayet edilmiştir. Hz. Ömer:
? Eğer sizin yerinizde ben olsaydım, onu üç gün tevbeye davet ederdim. Tevbe etmediği takdirde öldürürdüm; demiştir. Bu hadîs, mühlet vermenin müstehâb olduğunun delilidir...»
İbn-i Hazm, hâdiselerin özetini sunmuştur. Bir kıs mında Üç günde, üç defa [566] tevbeye davet, var. Bir kıs mmda bir defa [567] tevbeye davet vardır. Bir diğerinde de, Halîfe Hz. Ali, bir nıürteddi, bir ay [568] tevbeye davet etmiştir. Mürtedd inadında ısrar etmiş, Hz.- Ali de onu öldürmüştür.
Yukarıda geçenlerin hepsine bakarak şöyle diyebiliriz: Tevbeye davet hususunda Hulefâ-i Râşidîn zamanında, halifelerin görüşleri ayrı ayrıdır. Bu görüş ayrılıkları, fukahâ arasmda da cereyan etmiştir. Fakat tevbeye davet, hangi hâl olursa olsun, zarurî gözükür. Çünkü, îmân eden bir kimsenin, ikinci defa küfre dönmesi uzak bir ihtimâldir. Ancak bir hususta kalbine şüphe girebilir. Mühlet verilip, şüphesi giderildiği takdirde, mürteddin tevbe
etmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu da, yeteri kadar, ona mühlet verilmesini gerektirir. En iyisi, müddet için sınır koymamak ve işi hâkime bırakmaktır. Duruma ve mür-teddin şüphesine göre, müddeti hâkim tayin etmendir. Naklî delillere göre müddet üç günden aşağı olamaz.
Eğer İslâmı terkeden bir kişi değil de, bir cemâai olursa ve mühlet isterlerse, maksatları da müslümanlan oyalamak ve vakit kazanmak olmazsa, mühlet verilmesinde higbir mahzur yoktur. Belki harp etmeden, tevbe edebilirler. Eğer, mühlet istemekten kasıtları müslü-manian oyalamak, kendilerini derleyip toparlamak, müs-lümanlarla savağa hazırlık ise, onlara mühlet vermemek en iyisidir. Bunların hepsi devlet bagkanma bırakıhnıstır. Çünkü bu iğde bütün nıüslümanlarm menfaati vardır. Devlet başkanı da bu menfaatlerin koruyucusudur. Bu hususta Hanefîler'den İmam Serahsi [569] der ki: «Eğer, düşünmek için mühlet isterlerse, bunda müsiümanların menfaati varsa, müsiümanların onlarla karşılaşacak güçleri de yoksa, mühlet vermekte hiç mahzur yoktur. Çünkü, kalplerine şüphe girdiği için islâmı terketnıişlerdir. Düşündükleri vakit, şüpheleri gidebilir.» Mürtedde, mühlet istediği vakit mühlet verileceğini açıkladık. Ancak, müsiümanların, onların, başlarını ezebilmeleri için üç günden fazla mühlet verilmez.
Müslümanların onlarla savaşacak güçleri olmayabilir. Bu durumda, müslümanlarm kuvvetlerini muhafaza etmeleri, onlara mukavemet edememeleri sebebiyle, nıür-teddlerin istediği mühleti vermekte mahzur yok. Eğer müsiümanların, onlarla savaşacak güçleri varsa ve harp, müslümanlar için daha hayırlı ise, onlarla harp ederler.
Onlarla müslüman oluncaya kadar savaşmak farzdır. Allah Tealâ:
«Savaşırsınız yâhud müslüman olurlar.» buyurmuştur. Kudretli iken farzı yerine getirmeyi geciktirmek caiz değildir.» [570]
III- Mürteddin Tevbesi :
Mürtedd tevbe etmek isterse mutlak olarak tevbesi kabul edilir mi? Tevbesi kabul edilmeyen de var mıdır?
Nasıl tevbe edilir?
Önce İslâmı terk sebebini ve hangi sebeple İslâmı terk ettiğini tayin etmek lâzımdır. Çünkü mürteddin tevbesi, ancak, inkâr ettiğinden vaz geçmesi, onu kabul etmesiyle makbul olur. Üçüncü kısımda da geçtiği gibi, İslâmı terk gerçekten bir takım fullerle meydana gelir.
1- Mürtedd belli bir şeyi inkâr ettiği zaman, tev-besinin sahîh olması için, inkâr ettiği şeyi kabul etmesi gerekir. Şehâdet getirmesi kâfi gelmez. Bu hususta, Han-beiîler'den îbn-i Kudame [571] der ki: «Kim şehâdetin dışında bir şeyi inkâr ederse, ancak inkâr ettiğini tekrar kâdî önünde tasdik ettiği takdirde İslama girmiş olur. Bir kimse Muhammedi (S.A.V.)'in Peygamberliğini tas-dîk eder bütün dünyâya gönderildiğini inkâr ederse, Mu-hammed'in bütün mahlûkata peygamber olduğunu tas-tik etmedikçe, müslüman olamazlar.
Yahûd, gehâdetle beraber, îslâma muhalif olan bütün dînlerden uzak olmadıkça, müslüman olduğu kabul edilmez. Muhammed (S.A.V.)'in Allah'ın Resulü olduğunu kabul eder, son peygamberi olduğunda şüpheye varırsa Kadıyanî'l&r gibi-; getirdiği dînin Allah'ın son dîni ve kendisinin de son peygamberi olduğunu tasdik etmesi gerekir. Yalnız kelime-i şehâdetle yetinirse, kendi inandığını kasdetmesi ihtimali vardır.
Bir müslüman bir farzı inkâr etmek suretiyle İslâmi terkederse, inkâr ettiği farzı tasdik etmedikçe, kelime-i şehâdet'i tekrarlamadıkça, müslüman olamaz. Çünkü, inandığı şey sebebiyle Allah ve Resûlü'nü yalanlamı§tır. Bir peygamberi, Allah'ın Kitabından bir âyeti, kitaplarından bir kitabı, Allah'ın melekleri olduğu kat'î bilinen meleklerden birisini inkâr ederse, yâhûd bir haramı helâl sayarsa; müslüman kabul edilebilmesi için, inkâr ettiğini tasdik etmesi gerekir...»
2- Mürtedd Kelime-i gehâdet getirdiği takdirde durum ne olur?
Bir şahsın Islâmı terkettiği tesbît edilir, mürtedd, Kelime-i Şehâdet getirirse, Cumhur-u fukahâ, tevbesinin sahîh olduğunu söyler. Kelîme-i Şehâdetle kâfirin müslüman olması sahîh olur. O hâlde' onunla mürteddin tev-besi de sahîh olur. Hanefîler'den, İmam Muhammed [572], îffiam Serahsî [573], Şâfiîler'den İbn-i Hâcer [574], Sab-bağ [575], Hanbelîler'den Merdavi [576], Makdisî [577], İbn-i jSfeccar [578], Kelvezani [579], Osman [580] İbn4 Davyan [581], İfm-i Kudame [582] ve îmamiyye'den HıUî [583] aynı gö-rüştedirler.
Bu hususta İbn-i Kudame [584] der ki: «Delîl veya başka bir şeyle, bir müslümanm îslâmı terk ettiği tesbît edilirse, mürtedd, Allah'dan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet ederse, bunun üzerine başka bir şeyi açıklaması istenmez. Serbest bırakılır. Hz. Peygamber'in şu hadîsine dayanarak, tasdik ile mükellef tutulmaz:
«? Ailah'dan başka ilâh yoktur deyinceye kadar, insanlarla savaşmaya emrolundum. Kelime-i Tevhidi söyledikleri zaman, benden canlarını ve mallarını emniyet altına almış olurlar. Ancak haksızlıklarının cezalarını görürler. Hesapları da Allah'a kalmıştır.» [585] Hadîs nıüttefekun aleyh'dir.
Kelime-İ Tevhîd'le, aslen kâfir olan müslüman oluyor. Mürtedd de olur. Müslüman olması için Islâmı terk sebebini açıklamaya lüzum yoktur. Mıkdât (R.A.) rivayet ediyor. Diyor ki:
? Ey Allah*in Resulü! Kâfirlerden birisiyle karşılaştım. Benimle doğuştu. Kılıcı ile elimin birisine vurdu ve kesti. Sonra bir ağacı bana karşı siper aldı. Ve: «Müslüman oldum.» dedi. Bu sözü söyledikten sonra ben onu öldürebilir miyim? Ne dersiniz?
? Onu öldüremezsin. Eğer onu öldürürsen, o, öldürmeden önce senin durumuna yükselir. Sen de, onun kelimeyi söylemeden önceki durumuna düşersin; dedi.»
Bir mürtedd müslüman olduğunu iddia eder, kelime-i gehâdeti söylemezse, müslüman sayılmaz. Çünkü o, müslüman olduğunu iddia edip, kelime-i gehâdeti söylememekle, canını korumak istiyor. Hanbelîler'den Makdisî [586] de bu görüştedir.
3- Mürtedd kelime-i şehâdet getirmez, yâhûd müslüman olduğunu iddia etmez. Fakat namaz kılarsa, buna, «nıüslüm andır» denilebilir mi? Merdavî [587] Hanbelî mezhebine göre; «müslümandır» diye hüküm verileceğini, nakleder. Der ki: «Kâfir, namaz kılarsa, İsJâma girdiğine hüküm verilir. Bu mezheb, mutlak olarak bunu kabul etmiştir. Fakihlerimiz de bu görüştedir. Onlardan çoğu bunu kesinlikle belirtmişlerdir. Bu hüküm, mezhebin kabul ettiği bir meseledir. Teym kabilesinden Ebû Muhammedi «İrşâd Şerhi» nde, tek basma değil de, cemâatle namaz kıldığı takdirde, kâfirin müslüman olduğuna hüküm verilir. Demiştir. Fâik'ta. der ki: Namaz kıldığı için mi, yoksa namazın kelime-i şehâdeti ifâde etmesi dolayısıyla mı, müslüman olduğuna hüküm verilir? Bu hususta iki görüş vardır...» [588]
I- Tevbesi Kabul Edilmeyen
Bazı büyük hadîs kitaplarında [589] zikredilmiştir. Müslümanlardan biri, Peygamber zamanında îslâım ter-ketmiştir. Sonra pişman olmuş ve tevbe etmiştir. Peygamber, bunun tevbesini kabul etmiştir. Bu, her îslâmı terkedenin, tevbe edince, tevbesinin kabul edileceğini ifade eder mi?
Kanbelîler'den îbn-i Kudame [590], zındîk'ın [591] tevbesinin kabul edilmeyeceğini açıkça belirtmiştir, -zındık, küfrünü gizlemek ister- Çünkü eski hâlinden hiçbir şey değişmemiştir. Küfrünü gizleyerek müslüman görünmüştür. Tevbe ettiğini iddia ettiği zaman, bunun üzerine fazla bir şey ilâve etmemiştir.
Ancak, Şâfiîler'den Sabbağ [592], zındîk'ın tevbesinin kabul edileceğini nakletmiştir. Der ki: «Açık veya gizli sızdıklıktan ne çeşit inkârla îslâmı terkederse etsin, sonra tevbe ederse, öldürülmez. Hülâsa: Bir kimse, İslâmı terkeder sonra tekrar, İslama dönerse, müslüman sayılır... Küfrü ister açık, ister zındıklık gibi gizli olsun far-ketmez...»
Zeydîyye'den îmam Ahmed, [593] bir görüşünde, zın-dıkın tevbesinin kabulünün caiz olduğunu nakletmiştir.
Bu ince ve dikkat isteyen bir meseledir. Zmdîk zayıf, bencil bir şahıstır. Onun tevbe edip etmediğini ner-den biliriz? Hayatının gizli ve açık olmak üzere iki yönü vardır. Bu hâlde yaşar. Bu hâli yüzünden, fukahâ arasında, tevbesi hususunda ihtilâf devam ederken, çok kere en ihtiyatlı olanı, bu hususu, mahkemeye ve kadının kanâatine terketmektir.
Hanbelîler'den Merdavi [594], İbn-i Kudame [595], îbn-i Neocar [596], İbn-i Davyan [597], Hanefîler'den îbn-i İsrail [598], Allah ve Resûlü'ne şovenin tevbesinin kabul edil-miyeceğini nakletmişlerdir.
Allah'a şovenin tevbesinin kabul edilmemesi hususunda dikkat gerekir. Allah her türlü incinmekten uzaktır. O, kullarına kargı lütûfkârdır. Kendisiyle ilgili haklarda müsamahakârdır. O'nu ayıplamak, insanlarda olduğu gribi, hiç bir zaman Allah'ı küçültmez. Of çok müsamahakârdır. :
«Allah kendisine şirk koşulmasını afvetmez. O-nun dışındaki şeyleri dilediği kimse için afveder.» [599]
Tevbesi kabul edilmeyenlerden birisi de sihir yapan ve büyücüdür. Ancak uzun bir müddet sihiri terkerîerse. tevbesi kabul edilir. Hane filer'den Bedr-ûr-Reşîd [600], Şâfiîler'den LHmeşkî [601] bu hususu kesin olarak belirtmişlerdir. [602]
2- Tekrar Tekrar Îslâmı Terkedenin Tevbesî :
Bir defa îslâmı terkedip,. sonra tevbe edenin tevbesi kabul edilir. Bu gayet makuldür. Belki şüpheye düşmüş, şüphesi, onu, İslâmı terke sürüklemiş olabilir. Fakat, birden fazla İslâmı terkedip, tevbe etmişse, tevbesi kabul edilir mi, edilmez mi?
Fukahâ bu hususta, ikiye ayrılıyor. İbn-i Kudame [603] bu husustaki görüşleri özetler ve der ki: «...Mürtedd tevbe ettiği zaman tevbesi kabul edilir. Ne çeşit bir inkâr olursa olsun, öldürülmez... Bu Şafiî ve Hanbelî mezhebinin görüşüdür. Bu, Hz. Ali ve tbn-i Mesud'dan rivayet edilir. îmam Ahmet'den gelen iki rivayetin biridir. Ebû Bekir HaîlâVm kabul ettiği görüştür. Ve Ebû Be-hir, Ebû A'bdııTla'h'm mezhebinde, bunun tercih edildiğini söylemiştir. Diğer rivayet de, zındık'ın ve birkaç defa îslâmı terkeden kimsenin tevbesinin kabul edilmeyeceğidir. Bu, Mâlik'in, Leys'in, İshak'm görüşüdür. Ebû Hanîfe'den de, aynen böyle iki rivayet vardır. Bir kaç defa îslâmı terkedip, tevbe edene gelince; Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
«Şunlar ki iman ettiler, sonra tuttular kâfre gittiler, sonra yine iman ettiler, sonra yine küfre gittiler, sonra da küfürde ileri gittiler. Allah onları mağfiret edecek de değil, doğru bir yola çıkaracak da değildir»[604]
Esrem, Zabyan b. İmare'ye isnâd ederek rivayet eder: Benî Sa'd dan bir zât, Benî Hanîfe Mescidine uğradı. Bir de ne görsün, Müseyleme'nin safsatalarını okumuyorlar mı? Hemen Îbn4 Mesudy& gitti, vaziyeti ona anlattı. îbn-i Mesud, onlara adam gönderdi ve getirtti. Hemen onları tevbeye davet etti. Onlar da tevbe ettiler,. İbn-i Nevaha denilen biri müstesna, diğerlerini bıraktı. Dedi ki:
? Seni bir defa daha getirtmiştim, Tevbe ettiğini iddia etmiştin. Görüyorum ki, gene geldin; İbn-i Mesud onu öldürdü. İlk rivayetin dayanağı şu âyettir:
«İnkâr edenlere de ki: İnkârlarına nihayet verirlerse, geçmiş günâhlarının hepsi affolunur.» [605]
Bir zâtın, Peygamber'e, biri hakkında bir şeyler fısıldadığı rivayet edilir. Peygamber de onu açıkça söyler. Meğer, müslümanlardan birini öldürme hususunda izin istermiş. Peygamber buyurur ki:
«? Allah'dan bagka ilâh olmadığını kabul etmiyor mu?
? Evet. Fakat inanmayarak söylüyor.
? Namaz kılmıyor mu?
? Evet, fakat hakikî namaz değil.
? Onlar, Allah'ın beni Öldürmekten men ettiği kimselerdir.»
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
«Münafıklar cehennemin en alt derekesindedirler. Onlara asla hiçbir yardımcı bulamazsın. Tevbe edenler müstesna» [606] İbn-i Mesud'un hadîsi, onların küfürlerini gizlemelerine rağmen, tevbelerinin kabulü hususunda delildir. İbn-i Nevahâ'yı Öldürmesine gelince; her hâlde tevbe-sinde yalan olduğu belli olmuştur. Çünkü, o açıkça tevbe etmiş, küfründe de ısrar ettiği açığa çıkmıştır. Herhalde, İbn-i Mesud, Müseyleme'nin elçisi-geldiğinde, Peygamber'in söylediği şu sözünden dolayı öldürmemiştir:
? Elçiye zeval olsaydı, seni öldürürdüm; Onu, Peygamberin bu sözüne dayanarak öldürmemiştir. Bu sebeb-ten öldürmediği rivayet edilmiştir...
Birkaç defa îslâmi terkedip, tevbe edenin tevbesinin kabul edileceğini, Şâfiîler'den Sübki [607] de nakleder. Der ki: «...Böylece ,daimî olarak tevbeye davet edilir. Her îs-lâma dönüş ve terkedişte, Peygamber, İslâmı terkeden Key-yan'ı dört veya beş defa tevbeye davet etmiştir. Bu îmam Şafiî ve învam Ahmed'in görüşüdür. îbn-i Kayyım de bunu söyler. îmam îshaft, dördüncü defasında Öldürüleceği görüşündedir...»
Sâfiîler'den îmam Şafiî [608] ve Sabbağ [609] Hanefî-Zer'den îmam Muhamed [610] bunu nakleder.
Hanbelîler, bir kaç defa İslâmı terkedip tevbe edenin, tevbesinin kabul edileceğini kabul etmezler. îbn-i Kudame [611] îbn-i Neccar [612], Osman [613] ve îbn-i Davyan [614] bunu rivayet ederler.
Delilleri îbn-i Davya'mn [615] anlattığı gibidir. O da, şu âyet:
Şunlar İd iman ettiler, sonra tuttular küfre gittiler, sonra yine iman ettiler, sonra yine küfre gittiler. Sonra da küfürde ileri gittiler. Allah onları mağfiret edecek de değil, doğru bir yola çıkaracak da değildir.» [616]
Ve şu âyettir.
«İnandıktan sonra inkâr edenler, sonra inkârda ileri gidenler yok mu? Onların tevbesi ebediyyen kabul edilmeyecektir» [617]
Çünkü, tekrar tekrar islâmı terk, inançlarının bozuk-luluğunu, İslâm ile ilgilerinin azlığını gösterir. [618]
Iv ? Mürtedd Erkek Ve Kadının Öldürülmesi :
A ? Mürtedd Erkeğin Öldürülmesi:
İslâmı terkedip, tevbe etmeyenin kanı helâl olur. Öldürülmesi de, İslâm devlet başkanına veya vekiline aitti) tir. Şâfifler'den Ömer Berekât [619], Zeydîler'den İmam Ahmed [620], Haııbelîler'den İbn~i Neccar [621] ve İbn-i Ku-dame [622] bu görüştedirler. Ibn-i Kudâme [623] der ki:
«Mürted,, dinsizlikte ısrar ederse, kılıçla öldürülür. (Öldürdüğünüz zaman, eziyet çektirmeyin) hadîsine göre kılıçla öldürülür. îslâm devlet başkanından başkası onu öldürenıez. Çünkü, Aîîah hakkından dolayı gereken bir öldürmedir. Bu da, zina edeni öldürme hadisesi gibi, îslâm devlet başkanına aittir. İzinsiz olarak, devlet başkanından başkası onu öldürürse, kötü bir hareket yapmış . olur. Ona ta'zîr cezası verilir. Çünkü devlet başkanının vazifesine tecavüz etmiş olur. Diyet vermez. Çünkü, dokunulmazlığı kalkan birisini öldürmüştür.
Ancak, mürtedd kâfirlerin elçisi olursa öldürülmez. Çünkü Peygamber (S.A.V.) Müseyleme'nin elçilerini öldürmemiştir [624].
Bazılarına göre, mürteddi Öldürme meselesi, ağır gözüküyor. Fakat, harp meydanında da olsa, insanın, Kelime-i Tevhidi söyleyerek canını korumasının mümkün olduğunu görünce, büyük sayılmaz. Bir insanın, İslama girdiği gibi çıkması da tabiîdir. Bu hususta tesbit etiği-miz en iyi şekil, Mikdâd ile Peygamber arasında geçen şu konuşmadır, îbn-i Kudâme [625] bunu, şöyle nakleder. «Mikdâd dan. Mikdâd der ki :
? Ey Allah'ın Resulü, kâfirlerden biriyle karşılaştım. Bana hücum etti. Kılıcıyla elimin birisine vurdu ve kesti. Sonra bana kargı bir ağacı siper edindi ve «Müslüman oldum» dedi. Bu sözü söyledikten son^a, onu öldürebilir miyim, ne dersiniğ Ya Resûlüllâh?
? Onu öldüremezsin. Eğer onu öldürürsen o, öldürmeden önceki senin durumuna yükselir. Sen de, bu sözü söylemeden önceki onun derekesine düşersin, dedi.
Sadece müslüman olduğunu ilân etmek dokunulmazlık sağlarsa, İslâmı Kabul etmeme de dokunulmazlığı kaldırır. Verebilen, alır da.
Sonra, İslâm, sadece bir din değildir. Aynı zamanda bir vatandaşlık bağıdır. îslâmdan çıkmakta, îslâm milliyetinden ayrılmak da düşünülür. Bu da, bir hıyanetir, vatan severlikten, düşmanlığa geçmektir. Şeyh Ahmed ibrahim [626] bunu aynen böyle açıklar. Mürtedd, haliyle, Islâmın iyi olmadığını anlatarak, başkasının imanını zayıflatır. Başkalarının, İslama girmelerine mani olur. Zararı, sadece kendisine değil, hem kendisine, hem de başkasına dokunur. Sonra, küfründe devam edebilir. Bazan, bir sebep veya başka bir şeyden dolayı insanların önünde mazur olabilir. Fakat, mürtedd, îslâmı tanıyıp, yaratanı anladıktan sonra, ne özrü olabilir? Seyyit Kutub [627] der ki: «İmandan önceki küfür afvedilir. Batıl içinde bocalarken İslâmı görmeyen özürlü sayılır. Fakat, inandıktan sonra küfür, işte o büyük günahtır. Ne affedilir, ne de, o hususta mazeret ileri sürülür. Küfür bir perdedir. O perde düştüğü an, insan yaratanına kavuşur, yolunu kaybeden, kafileye ulaşır, kökler su kaynaklarına kavuşur. Bundan sonra İslâmı terkedenler, ancak, yaratılışa karşı geliyorlar, kasten zulme dalıyorlar. İsteyerek sapıklığa gidiyorlar.
Bundan sonra ne af, ne de hidayet var. Onlar, kendilerini zorla ölüme sürüklediler. Özellikle, imandan sonra küfür, tekrarlanırsa. «Şunlar ki iman ettiler, sonra tuttular küfre gittiler, sonra yine iman ettiler, sonra yine küfre gittiler, sonra da küfürde ileri gittiler. Allah onları mağfiret edecek de değil, doğru bir yola çıkaracak da değildir.» [628] Onların küfürde ileri gitmeleri, bu gerilemenin, hidayetten sonra delâletin, tabiî bir neticesidir. Bu kesin ve adil neticeye son hazırlayıcıdır. [629]
Mürtedd Öldürülünce Ne Yapılır?
Mürtedd, tevbe etmez, sonra öldürülür veya mürtedd-ken Ölürse, o müslüman değildir. Şafiîleı^den Hısnî'nin [630] dediği gibi, şöyle hareket edilir: «...Yıkanmaz, namazı kılınmaz, müslümanlarla beraber gömülmez. Çünkü, o kâfirdir. Ona saygı gösterilmez.» [631]
b- Müktedd Kadının Öldürülmesi :
Tevbe edip etmemesi hallerinde mürtedd erkekten bahsedildi. Sıra mürtedd kadına geldi. Eğer Islâmı terke-der ve tevbe ederse, hiçbir şey lâzım gelmez. Fakat, tevbe etmez, dinsizlikte ısrar ederse, erkek gibi öldürülür mü? Yoksa, sadece hapis mi edilir?
Bu hususta fukaha muhtelif görüşlere sahip. İhtilâflarının sebebi, bu konudaki mevcut rivayetlerdir. Bir kısmı, mürtedd kadının Peygamber zamanında öldürüldüğünü bildiriyor. Bir kısmı da, harpte, kadınların öldürülmesinin men edildiğini bildiriyor. Bunlara bir de, nasslan anlayışlar, iıasslann etrafında söylenilenler,
her tarafın dayandığı aklî delililer ilâve ediliyor. Bu meselede her görüşü savunanı, delüleriyle beraber anlatacağız. [632]
1- Mürtedd Kadının Öldürüleceği Görüşünde Olanlar :
Şâfiîler [633], Hanbeffler [634], Zeydîler [635], Malikîier [636] tevbe etmediği takdirde, mürtedd kadının öldürüleceği görüşündedirler. Malikîier öldürülmesi iğin kadının hayzdan temizlenmesini ileri sürerler. Eğer emzikte ise, çocuğun emeceği başka bir kadın bulununcaya kadar öldürülmez. Hanefîler'den İmam Serahsi de [637] eğer kadın, ileri gelen söz sahibi idareci birisi ise öldürüleceği görüşündedir.
İmam Şafiî [638] der ki: «... Doğurmadıkça hamile kadın öldürülmez. Sonra tevbe etmediği takdirde öldürülür..» Hanbelîler'den Makdîsi [639] de aynen böyle der. [640]
Mürtedd Kadının Öldürülmesini Îleri Sürenlerin Delili
Eserlerini gördüğüm müctehidler içinde, mürtedd kadının öldürülmesini, en iyi şekilde delîllendiren, Ha-nefîler'den îmam Serahsi'dir. Bu sebeple, onun ileri sürdüğü delilleri nakledceğim. İmam Serahsi ikinci defa bu konuya döner, öldürülmemesi hususunda Hanefîler'in ileri sürdüğü delilleri anlatırken, ilk delillerini çürütür.
îmam Serahsi [641] der ki: «Şafiî, Peygamberin: (Kim dinini değiştirirse, hemen onu Öldürün) [642] hadîsini delîl olarak ileri sürdü. Bu hadîs, erkekleri de kadınları da içine alır. Aynen (Sizden kim Ramazan ayına şahit olursa, oruç tutsun) [643] âyeti gibidir. Ölümü gerek tiren şeyin dini değiştirmek olduğu açıkça gözüküyor. îl-leti açıklamak için, Kur'an'daki âyeti misal getirdi. Din değiştirmenin hükmü tahakakkuk etmiştir. Bir hadîste, Peygamberimizin, Üramü Mervan denilen bir kadını Öldürdüğü sabittir. Ebû Bekir'in de, Ümmü Firlsa denilen bir kadını öldürdüğü rivayet edilir. Çünkü, bu kadın, batıl olduğunu bile bile, batıl bir dine inanmıştır. Mürtedd erkek gibi öldürülür. Öldürme, dinsizliğin cezasıdır. Hakkı tasdikten sonra inkâr, en büyük günahtır. Bu sebeble, mürteddi öldürmek sadece Allah hakkıdır. Sadece Allah hakkının ihlâli de, cezasız bırakılmaz. Zina, hırsızlık, içkinin cezalarında olduğu gibi, diğer suçların cezasında da erkeklerle kadınlar müsavidirler. Böylece, îslâmı terk halinde işlenen cinayet, kâfirken işlenen cinayetten daha ağırdır. Çünkü hakkı tasdikten sonra inkâr, başlangıçta küfürde ısrardan daha kötüdür. Aynen diğer haklarda olduğu gibidir. Mürtedd kadının suçu ağır olmadıkça öldürülmez. Bu, tamamen suçu ağır olunca öl dürülür manâsına da gelmez. Kâfirliğinde yaptığı hareketler gibi. Mürtedd kadın, savaşçı, sihirbaz veya orduyu savaşa teşvik ve sevk eden hükümdar olursa, öldürülür. İslâmı terk ettikten sonra da aynı muamele yapılır. Buna da delîl, islâmı terkten sonra hapsedilmesi, cezalandırılması ve İslama zorlanmasıdır. Bunlar kâfir bîr kadına yapılmaz. İhtiyarlar, inzivaya çekilenler, rahibler de böyledir. İslâmı terk ettikten sonra öldürülürler. Kâfirken Öldürülmezler. Körler gibi özür sahipleri kötü-rümler de böyledir. Kâfir elinde köle olmak da öldürmeye manidir. Esirin köle edilmesiyle böyle bir hadise meydana gelir. îsîâmı terk durumunda hiç birisi öldürmeye mani değildir. Sonra aslî küfürde kendi başına bırakılmaz. Müslümanların yararına köle yapılır, islâmı terkten sonra da, kendi başına bırakılmaz. Öyleyse öldürülür.
Aynî [644] der ki: «Abdullah h. Ömer, Muhammed b. Müsüm-îz-Zünrî, îbrahim-un-Nehaî derler ki: Mürtedd kadın öldürülür. Buna göre mürtedd erkekle, mürtedd kadın arasında fark yoktur. Her ikisi de, hükümde müsavidirler. İbn-i Ömer'in görüşünü îbn-i Ebi Şeybe Veîâ,-den, o Ebû Süfyan'dan, o Abdülkerim'den, o da İbn-i Ömer'i dinleyenden nakletmiştir. Telvih'in müellifi (Sadettin Teftezânî) der ki: «Mürtedd kadının öldürülmesi doğrudur» diyene göre, Buharî'nin kestirip attığına itibar edilir. Zühri'nin kadın hakkındaki görüşü: Abdur-razzak, Mussanefinde, Ma'mer'den, o da Musannefm.de. Zührî'den rivayet etmiştir. Bir kadın İslama girdikten sonra, dönüp kâfir olmuştur. Ne dersin? Zührî der ki: Tevbeye davet edilir. Tevbe etmezse öldürürüm. İbrahim Nehaî'nin görüşü de aynen bunun benzeridir
Yine Abdurrazzak Ma'mer'den, o Said b. Ebî Urve-den, O Ebi Ma'şer'den, o da, İbrahim Nehaî'den. İbrahim'den rivayette mürtedd kadının öldürülmeyeceğini söylersen, (Ubeyde zayıftır) derim. Birinci rivayet daha doğrudur...» Şihabüddîn Ahmed Kastalâni [645] derki: «...İbn-i Ebi Şeybe kanalıyla gelen rivayette Abdullah b. Ömer, Abdurrezzak kanalıyla gelen rivayette Muham-med bin Müslim-iz-Zührf ve İbrahim-ün-Nehaî» tevbe etmediği takdirde mürtedd kadının öldürüleceğini söylerler. Ebû Hanîfe'nin İbn-i Abbas'dan getirdiği rivayette, İslâmı terkettikleri takdirde, kadınların öldürülmeyeceği vardır. Bu görüşü İbn-i Ebi Şeybe ve Dâre Kutni rivayet etmişlerdir. Hadîs hafızlarından bir cemâat, metnin lâfzında, onlara muhalefet etmişlerdir. İbn-i Münkedir kanalıyla, Cabir'den gelen rivayeti Dare Kutni naklet-miştir: Bir kadm, Islâmı terketti Peygamber (S.A.V.) de onun öldürülmesini emretti. Askalânî Feth-ül-Bari'de, tbn-i Kilâ'm Ahkâm bahsinde nakletiği rivayeti kabul etmeyerek der ki: O, Peyganıber'in, (S.A.V.) mürtedd bir kadını öldürdüğünü rivayet etmemiştir.»
Kastalâni [646], İbn-s Abbas'm, kadının öldürülme-mesi hususundaki rivayetine cevap vermiştir. Der ki: «...îbn-i Abbas, burada hadîsin ravîsi olması hasebiyle cevap verildi. Mürtedd kadının öldürüleceğini söylemiştir. Ebû Bekir, (R.A.) Hilâfeti sırasında, telâmı terkeden bir kadını öldürmüştür. O vakit bunu gören ve duyan Sahabe de çoktu. Fakat, hiçbiri ona bu hususta itirazda bulunmadı. Muaz b. Cebel'in (K.A.) hadîsinde. Peygamber (S.A.V.) kendisini Yemen'e vâlî gönderirken demiştir ki: «Islâmı terkeden hangi erkek olursa oisun, onu tekrar Islama davet et. Dönmezse, boynunu vur. İslâmı terkeden hangi kadın olursa olsun, onu tekrar îslâma davet et. Dönmezse boynunu vur.» Feth-ül-Bari de İmam İbn-i Hacer der ki: Senedi hasendir. Bu, ihtilâf konusunda (Mürtedd kadının öldürülüp öldürülmemesi hususunda) bir delildir. Bunu kabul etmek gerekir. [647]
2- Mürtedd Kadının Hapsedilmesi :
Hanefî fakihleriyle [648] İmamiyye fakihleri [649] mürtedd erkekle mürtedd kadmı hüküm bakımımdan ayırdılar. Derler ki: Mürtedd erkek, tevbe etmezse öldürülür. Mürtedd kadına gelince, öldürülmez, tevbe edinceye kadar hapsedilir. Harplerde, harp bölgesinde bulunup da harbe iştirak etmeyen kadınların öldürülmesini mene-den hadisleri delîl olarak gösterdiler. Nakledilen hadîsler ve haberler, mürtedd kadının öldürülmesini söyleyenlerin delilleri, onları kadınları da Öldürmeye mecbur etmesine rağmen, onlar bu görüştedirler. Ben İmam Se-rahsi'yi seçtim. O, meseleyi, bütün incelik, derinük ve genişliğiyle inceleyecek tek insandır. Böylsi çok az bulunur. [650]
Mürtedd Kadının Öldürülmemesîne Hükmedenlerin Delilleri
Yukarıda, mürtedd kadının öldürülmesine hükmedenlerin delilleri geçti. Bu delilleri Hanefîler'den İmam Serahsi ileri sürmüştü. Burada da bu hususta geçen bütün münakaşalarla beraber, öldürülmeyeceğinin delillerini ileri sürüyor. Der ki: [651] «...Bizim bu husustaki delilimiz, Peygamberin (S.A.V.) kadınları öldürmekten men etmesidir. [652] Bu hususta iki hadîs var. Onlardan birisi, Eebah b. Rebia'nın rivayet ettiği hadistir. Peygamber (S.A.V.) bir savaşta, bir şey etrafında toplanan bir gurup görmüş, niçin toplamldığmı sormuştur. Öldürülmüş bir kadma baktıklarını söylemişlerdir. Peygamber (S.A.V.) birisine:
? Halid b. Valide yetiş ve de M: Katiyven işçileri ve çoluk çocuğu öldürmesin.
İkinci hadîs, İbn-i Abbas'ın hadisidir. Peygamber (S.A.V.) ölmüş bir kadın görmüş.
? Bunu kim öldürdü demiştir. Bir zât :
? Ben, ey Allah'ın Resulü. Onu terkime bindirdim. Beni öldürmek için, kılıcıma sarıldı. Ben onu Öldürdüm.
«? Kadınları öldürmek de ne oluyor? Onu defnet ve bir daha yapma.» demiştir. Peygamber (S.A.V.) Mekke' nin fethinde, öldürülmüş bir kadın görünce, «bu savaşmıyordu ki», demiştir. [653] Bu hadisede, savaşanın ölümü hak ettiği gözüküyor. Buna göre, kadınlar öldürülmezler. Çünkü onlar savaşmazlar. Ve yine burda, kâfirlikle, mürteddlik arasmda fark yoktur. Rivayet edilen hadîs zahirine göre yerinde değildir. Değiştirmek -yani kim dinini değiştirirse, onu hemen öldürün, hadisi- İslama giren, kâfir hakkında söylenmiştir. Bu hadîsin umumî olduğunu biliyoruz. Bir hadiseden dolayı o, hususî kılınmıştır. Zikrettiğimiz delile göre, bu hadîs erkeklere aittir deriz. Öldürülen mürtedd kadın -ki bu İmam Şafiî'nin delillerine bir red teşkil etmektedir- savaşan kadındır. Ümm-ü Mervan, hem savaşıyor hem de savaşa teşvik ediyordu. Orduda sözü dinlenen bir kadındı. Ümü Mrkâ'-nın da otuz oğlu vardı, onları müslümanlarla savaşa teşvik ediyordu. Onun öldürülmesiyle oğullarının cesareti kırılır. Her halde Ebû Bekir (R.A.), bunları müslüman-ların faydası ve ibret-i âlem için yapmıştır. Peygamberin (S.A.V.) ölümüne sevindiklerini anlatmak için def çalan kadınların elinin kesilmesini de bu maksatla emretmiştir. [654] Bu hareketinin manâsı o kâfir bir kadındır. Asıl kâfir kadın gibi öldürülmez. Bu öldürme hadisesi, Islâmı terkin cezası değildir. Bilâkis o ceza, küfürde ısrar neticesinde verilmiştir. Baksanıza, eğer müslüman olsa, dinsizlikte İsrar etmediği için cezası düşer. Hak edilen bir ceza, hadlerde olduğu gibi düşmez. Tevbe sebebi, Kâ-dî önünde ortaya konduktan sonra ceza tevbe ile düşmez, Yol kesicilerin cezası, tevbe ile düşmez. Onların tev-besi, yakalanmadan Önce malı sahibine iade etmektir. Bundan sonra kâdî önünde sebep açıklanmaz. Din değiştirmek ve küfür, en büyük suçtur. Fakat kul ile Allah arasmda olan bir suçtur. Cezası da öbür âleme bırakılmıştır. Canı korumak için verilen kısas cezası, malı korumak için verilen hırsızlık cezası, namusu ve nesli korumak için verilen iftira cezası, aklı korumak için verilen içki cezası gibi, dünyada verilen cezalar meşru bir gaye gütmekte ve islâmin bekasını hedef tutmaktadır. Küfürde İsrarla bir kimse, müslümanlarla savaşan biri sayılır. Bu sebeple, savaşı önlemek için öldürülür. Allah teâlâ Kur'an'da bazı yerlerde, şu sözüyle savaşın illetini belirtmiştir: (Eğer sizinle savaşırlarsa onları öldürün.) [655] Bazı yerlerde de illet şirktir. Öldürmek için savaş nazar-ı itibare alındığına ve kadının da savaşacak bir bünyesi olmadığına göre, o halde kadın ne kafirken, ne. de mürtedken öldürülür. Fakat kadın hapsedilir. Kafirken kadını hapsetmek meşrudur. Ona cariye muamelesi yapılır. Ona cariye muamelesi yapmak haps etmek demektir. Sonra hapis, hapsi icabettiren diğer suçların cezalarında olduğu gibi, kabul ettiğini inkâr eden herkese, meşru olması sebebiyle verilmiştir, küfrü ve savaşması sebebiyle değil. Cinayetin ağırlığı iddiası da kuvvetli değildir. işlenen cinayette, delil ortaya konduktan sonra, kabulden dönüş, inkârda ısrar cinayetle, müsavidir, ısrar bir bakımdan da ağırdır. Çünkü, İslâmı terkten sonra inandığı hiçbir şeyde bırakılmaz. Tasdikten önceki bir şey tasdikten sonrakinden daha zayıftır.
Cinayetin ağırlığını kabul etsek bile, ancak, küfür diyarında, cinayeti büyük görülen kimse ile mukayese edilir. O kimse de, müşrik arap kadındır. O öldürülmediği gibi bu kadın da öldürülmez. Eğer mürted kadın, savaşçı; melike veya sihirbaz olursa, zararlarını önlemek için öldürülür.
Burada, kadını öldürmeden; hapsetmek, İslama zorlamak suretiyle de maksat hasıl olabilir. Kölelik, kâfirken onları öldürmeye mani değildir. Köleler de, hürler gibi öldürülür. Ancak köle muamelesi yapmak onlara emniyet sağlamak demektir. Zimmilik anlaşmasıyla, ken dilerinden cizye alınması caiz olan kimselerle savaşılmaz Kendilerinden cizye alınması caiz olmayan kimselerle savaşılır. Aynen Arap müşrikleri gibidir. Mürtedd-lerden de cizye alınmaz. Bu sebeple zimmilik anlaşmasıyla, onlarla yapılan savaşa nihayet verilmez. İhtiyar, ileri gelen söz sahibi birisi ise kâfirken öldürülür. îslâmı da ancak düşünebilen birisi terkedebilir. Zaten, Islâm-dan sonra ruhbanlık iddiası kabul edilmez. Çünkü, hak dine yardım için çalışmak her müslümana farzdır. Peygamberimiz: (Mâmda ruhbanlık yoktur) buyurmuştur. Ruhbanlık olmayınca, hükmü de olmaz.
Alimlerimiz, Arap müşriklerinden Özür sahipleri hakkında ihtilâf ettiler. Bir kısmı, küfürleri sebebiyle öldürülürler, der. Çünkü, özürlü olmak zimmilik anlaşması gibidir. Özür sebebiyle savaş ortadan kalkar. Kafirken, zimmilik anlaşmasıyla, öldürülmesinden vazgeçilmeyen bir kimse nasılsa, özürlü de aynen böyledir. Bu görüsna göre, özürlü mürteddler öldürülürler. Özürlülük kadınlık mesabesindedir, deniliyor. Çünkü, özürlünün savaşacak sağlam bünyesi yoktur. Bu görüşe göre de, İslâmı terkten sonra mürteddler öldürülmezler. Küfürleri sebebiyle öldürülmedikleri gibidir. Mürtedd kadının öldürülmeyeceği katileşince. deriz ki, düşman ülkesine iltica ettiği takdirde cariye muamelesi görür. Bu hususta sahabenin ittifakı vardır. Beni Hanife kabilesi îslâmı terk ettiği vakit, Ebu Bekir (R.A.) kadınlarını köle yapmıştı. Bu esirlerden bir cariyeyi de Hz. Ali aldı. Bu cariyeden Hz. Alinin Muhammed b. Hanefiyye isimli bir oğlu doğdu.
Asım, Ebu Rezin'den, o da îbn-i Abbas'dan kadınlar hakkmda şöyle bir rivayet zikretmiştir. Kadınlar, îslâmı terkettikleri zaman esir edilirler, öldürülmezler.
Böylece onlar, düşmana (harbiye) benzetilmiştir. Düşmanı köle yapmak da meşrudur. (Sabiler müstesna)
Rivayetin zahirinde- Kadın, İslâm ülkesinde bulunduğu müdetçe köle muamelesi görmez. Çünkü mevcut hürriyeti, İslâmı terkle yok olmaz. Ve kendisinin köle edilmesine manidir. İslâm ülkesi kölelik diyarı değildir. Nevâdir'de [656] İmam Ebu Hanife'den bir rivayet var: Kadın cariye edilir. Kadını, mağlup düşman mesabesinde kabul edince, emniyette değil demektir. Dolayisiyle köle edilir. [657]
II- Mürteddin Tevbeye Davet Edilmesi
Bir müslüman îslâmı terkedince, îslâmı terki sabit olduktan sonra öldürülür mü, yoksa, tevbeyc mi davet edilir? îslâmı terkte ısrar ederse, öldürülür mü, yoksa mühlet mi verilir?
Tevbeye davet konusunda, tevbeye daveti kabul etmeyenle eden fukahâ arasında büyük ihtilâf vardır. Bunlarm hepsini DımeşJcî [545] özetlemiştir. Dipnotta, onun sözlerini te'yit eden, mezheplerin kitaplarına işaret edeceğim. «İmamlar, îslâmı terkedenin öldürüleceğinde müttefiktirler. Sonra, acaba hemen öldürülecek midir? Yoksa, öldürülmesi tevbeye davete mi bağlıdır? Tevbeye davet farz mıdır? Yoksa müstehâb mıdır? Tevbe etmezse, mühlet verilir mi, verilmez mi? Bu hususlarda ihtilâfa düştüler. İmam Ebû Hanîfe [546] der ki: Tevbeye davet edilmesi gerekmez. O anda Öldürülür. Ancak, mühlet isterse, üç gün mühlet verilir; Ebû Hanîfe'nm. esbabından: mühlet verilir, diyenlere [547] göre; mühlet istemese de, vermek daha iyi olur. îmam Mâlik [548] der ki: Tevbeye davet edilmesi gerekir. O .anda tevbe ederse, tevbesi kabul edilir. Tevbe etmezse, tevbe edebilir ümidiyle üç gün mühlet verilir. Yine de tevbe etmezse öldürülür.
İmam §âfUJmn [549] tevbeye davetin lüzumunda iki görüşü vardır. En çok tutulanı, tevbeye davet edilmesinin gerekliliğidir. Yine îmam Şafiî'nin, mühlet verilmesi hususunda da iki görüşü vardır. En çok tutulanı, istese de mühlet verilmemesi, bilâkis, mürteddlikte ısrar ettiği takdirde, hemen öldürülmesidir. İmam Ahmed'ten [550] de iki rivayet vardır: Birisi İmam MâMk'in görüşü gibidir. İkincisine göre ise, tevbeye davet gerekmez. Mühlet vermeye gelince; üç gün mühlet verilmesi gerektiğinde, mezhebi ihtilâf halindedir. Hasanlı Basri'den [551], mürteddin tevbeye davet edilmeyeceği, hemen öldürülmesi gerektiği rivayet edilmiştir. Atâ [552] der ki: Eğer müslüman olarak doğmuş, sonra İslâmı terketmişse, o tevbeye davet edilmez. Eğer kâfirken müslüman olmuş, sonra îslâmı terketmişse, bu, tevbeye davet edilir. Sew*'den [553] de, ebedî olarak tevbeye davet edileceği rivayet edilir. Acaba mürtedd kadın, aynen mürtedd erkek gibi midir, yoksa değil midir?
İmam Mâlike İmam Şafiî ve İmam Ahmed, erkekle kadının, islâmı terkle doğan neticelerde müsâvî olduğunu, İmam Ebû Hanîfe ise, kadının öldürülmeyip, hapsedileceğim söylerler.
Mürtedd kadının öldürülmesi veya hapsi meselesi, mürtedd erkekle kadının öldürülmesinden bahsederken, tafsilatıyla zikredilecektir,
İmânüyye'den Tusî [554], mürtedd erkeğin iki defa tevbeye davet edileceğini ileri sürmüştür. Önce tevbeye davetin lüzumunu söyler, sonra bu fikrinden cayar. Ve sadece mürtedd kadmm tevbeye davet edileceğini söyler. Tevbeye davetin müddetinden bahseder, müddetle tahdîd olunmamasını söyler. Bu hususta der ki: «Beşinci mesele: Tevbeye davet gereklidir. Altıncı mesele: Tevbeye davet edilen mürtedd hakkındadır. Mezhebimizin fakihleri, tevbeye davet süresini tahdit etmemişlerdir... Bize göre, tahdidle sınırlamak delile muhtaçtır. Aynı zamanda IV. Halife Hz. Ali'den şöyle bir rivayet vardır.
«Bir müslüman hıristiyan oldu. Onu çağırdı ve İslama dönmesini söyledi. O da, Islama dönmedi. Hz. Alî, onu öldürdü. Bekletmedi.» Bu hareketinin mânâsı, tevbeye davet müddetinde bir tahdid olmamasıdır. Peygain-ber'den şöyle rivayet edilir: Buyurur ki:
? «Kim dînini değiştirirse ona öldürünüz.» Bu hadîsin açık mânâsı da, mürteddin tevbeye davet edilmeden öldürülmesidir. Ancak tevbeye davetini gerektiren bir delilin bulunması müstesna bir haldir.[555]
Fakat Tusî, bir başka yerde, üç gün mühlet verileceğini söylüyor. Diyor ki: [556] «Sehî b. Ziyâd.. Mü'min-lerin halifesi der ki: Mürtedden karısı ayrılır. Kestiği yenmez. Üç gün tevbeye davet edilir. Tevbe etmezse dördüncü gün öldürülür; Tusî tevbeye davetle etmemeyi böyle naklediyor.
Nahvî, [557] Zeydiyye'den Siyağî [558] üç defa tevbeye davet edilmesi gerektiğini söylüyorlar. [559]
Tevbeye Davet Edilmemesine Hükmedenlerin Delîlî :
îbn-i Teymiye [560], mürteddin tevbeye davet edilme-mesindeki delîl hususunda şöyle der: «Çünkü, Peygamber'(S.A.V.) dînini değiştireni, dînini terkederd, cemâatten ayrılanı öldürmeyi emretmiştir. Mürteddin tevbeye davet edilmesini emretmemigtir. Allah Teâlâ da, tevbeye davet etmeksizin müşriklerle savaşmayı emretmiştir. Ancak, tevbe ederlerse, biz onlara dokunmayız. Bu da, mürteddin, kâfirden, küfürde daha katmerli olduğunu te'yid eder. Tevbeye davet edilmeden düşman esirimin öldürülmesi caiz olursa mürtedin öldürülmesi evleviyyetle caiz olur. Bizim, kâfiri, tevbeye davet etmeden öldürmeyi caiz görmemiz Hz. Muharomed'in, îslâma davetinin, kendisine ulaşmama ihtimâlinden dolayıdır. Islâmdan haberi olmayan bir kimsenin öldürülmesi caiz değildir. Mürtedde ise, İslama davet ulaşmıştır. Kendisine davet ulaşan kimsenin kâfir gibi, öldürülmesi caizdir. îşte bu, tevbeye daveti müstehâb sayanların delilidir. îslâma davet kendilerine ulaşmış olsa da, harp sırasında, kâfirleri Islama davet etmemiz müstehâbdır. Mürtedd de, böyledir. Hem kâfirin, hem de mürteddin tevbeye davet edilmesi gerekli değildir. Evet, mürtedin, tekrar îslâma dönüşün caiz olduğunu bilmediği farz olunsa, bu durumda tevbeye davet zarurîdir. Peygamber'in, Mekke'nin fethinde Abdullah b. 8ad b. Ebi Serh'in, Makis b. Sababe'nm Abdullah b. Ha~ tal'm öldürülmesini emretmesi buna delâlet eder. Bunlar mürteddiler. Bunları tevbeye davet etmedi. Bilâkis ikisini öldürdü, İbn-i Ebi Serh'le de, beyat etmekten çekindi. Belki, müslümanlardan biri onu öldürebilirdi. Bundan, müslüman olmadıkça öldürülmesinin caiz olduğu, tevbe-ler. Bu sebeple, aslen kâfir, zina eden, yol kesen v.s. yapıp, ölümü icabettiren bir şeyle İslama terkeden Ura-nîler'i cezalandırdı. Onları tevbeye davet etmedi. Çünkü onlar, kanlarını mubah kılan sebeplerden birini işlediler. Bu sebeple, aslen kafir, zina eden, yol kesen ve v.s. gibi, mürtedd tevbeye davet edilmeden önce öldürülür.* Mürteddin, aslen kâfir olan gibi düşünülmesi, kabul edilemez. Çünkü, her birinin ayrı hükümleri vardır. Kanları, malları ve tasarrufları bakımından birbirinden farklıdırlar. Kâfirden cizye alınır, emniyet içinde yaşar. Mürtedd ise, ya islâm olur veya Öldürülür. Bu ikisinden başkası kabul edilmez. Cizye ve fidyeleri kabul edilmez. Mürteddin mallarında ise, ihtilâf vardır. İslama döndüğü takdirde malları kendisine ait olur. Öldürülür veya mürteddken Ölürse, vârislerine veya müslümanlara kalır. Kâfirin malı böyle değildir.
Peygamber'in «öldürme» emri çıkardığı îslâmı terkeden dört kişi, aynı zamanda, Peygamber'e ve İslâm'a sövmüşler ve onlara dil uzatmışlardır. Bununla beraber hepsini Öldürmemiş, bazılarının tevbesini kabul etmiştir. Ureynelilel'e gelince, [561] onlar, müslüman olan bedevîlerdendi. Allah'ın Resulü, sütlerini içmeleri için, onları zekât develerinin yanma bıraktı. Fakat onlar, İslâmı ter-kettiler, çobanları öldürdüler, develeri götürmeye kalktılar. Peygamber, peşlerinden adam gönderdi. Onları öldürttü. Onlar sadece, mürtedd değildiler. Hem çobanlan Öldürmüşler, hem de, soygun yapmışlardı. Yol kesiciler durumuna düşmüşlerdi. Bu sebeple, Peygamber, onları tevbeye davet etmeksizin öldürttü.
Mürtedd yol kesici gibi değildir. Herbirinin kendisine has hükümleri vardır. Mürtedd zina eden evli gibi da değildir. Çünkü, zina eden evli, cezası belli olan bir suç işlemiştir. Bu suçu işledikten sonra, tevbesi mümkün değildir. Bu iki suç arasmda hiçbir bakımdan benzerlik yoktur. îbn-i Kudame [562] şöyle derken haklıdır: «...Mür-teddin İslahı mümkündür. Islâhına çalışmadan öldürülmesi caiz değildir...» [563]
Tevbeye Davetin Müddeti Ve Adedî :
Mürteddin tevbeye davet edileceği görüşünde olan fukahâ, üç kere tevbeye davet edileceğini, üç gün mühlet verileceğini söylerler. Bu hususta HanefîIerMen İmam Serahsi [564] der ki: «...Ancak, mürtedd, mühlet isterse, üç gün mühlet verilir. Anlaşılan, kalbine şüphe girdiği için Islâmı terketmiştir. Bu sebeple, kalbindeki şüphesini gidermemiz gerekir. Veya, hakkı anlayabilmek için düşünmeye muhtaç olabilir. Bu da ancak, kendisine mühlet vermek suretiyle olur. Eğer mühlet isterse, hâkimin mühlet vermesi gerekir. İslâm hukukunda, muhayyerlik müddetinde olduğu gibi, düşünme müddeti de üç gündür. Bu sebeple, mürtedde üç gün mühlet verilir. Bundan fazla verilmez... Bu hususta bir de rivayet vardır. Bir zât, [565] Ömer b. Hattab'ın huzuruna çıkmış ve Hz. Ömer ona
__ Mağribeden haber var mı? demiştir.
__ Evet, İnandıktan sonra inkâr eden bir adam.
? Ona ne yaptınız?
? Onu yakaladık. Boynunu vurduk.
? Keşke üç gün hapsetseydiniz. Her gün de birer kuru ekmek verseydiniz. Belki tevbe eder, tekrar hakka dönerdi; Sonra Hz. Ömer ellerini kaldırdı:
? AHahun, ben, ne bu hâdiseye şâhid oldum ne de, duyduklarımdan hoşlandım; dedi.
Bu hadîs, başka bir tarîkla da rivayet edilmiştir. Hz. Ömer:
? Eğer sizin yerinizde ben olsaydım, onu üç gün tevbeye davet ederdim. Tevbe etmediği takdirde öldürürdüm; demiştir. Bu hadîs, mühlet vermenin müstehâb olduğunun delilidir...»
İbn-i Hazm, hâdiselerin özetini sunmuştur. Bir kıs mında Üç günde, üç defa [566] tevbeye davet, var. Bir kıs mmda bir defa [567] tevbeye davet vardır. Bir diğerinde de, Halîfe Hz. Ali, bir nıürteddi, bir ay [568] tevbeye davet etmiştir. Mürtedd inadında ısrar etmiş, Hz.- Ali de onu öldürmüştür.
Yukarıda geçenlerin hepsine bakarak şöyle diyebiliriz: Tevbeye davet hususunda Hulefâ-i Râşidîn zamanında, halifelerin görüşleri ayrı ayrıdır. Bu görüş ayrılıkları, fukahâ arasmda da cereyan etmiştir. Fakat tevbeye davet, hangi hâl olursa olsun, zarurî gözükür. Çünkü, îmân eden bir kimsenin, ikinci defa küfre dönmesi uzak bir ihtimâldir. Ancak bir hususta kalbine şüphe girebilir. Mühlet verilip, şüphesi giderildiği takdirde, mürteddin tevbe
etmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu da, yeteri kadar, ona mühlet verilmesini gerektirir. En iyisi, müddet için sınır koymamak ve işi hâkime bırakmaktır. Duruma ve mür-teddin şüphesine göre, müddeti hâkim tayin etmendir. Naklî delillere göre müddet üç günden aşağı olamaz.
Eğer İslâmı terkeden bir kişi değil de, bir cemâai olursa ve mühlet isterlerse, maksatları da müslümanlan oyalamak ve vakit kazanmak olmazsa, mühlet verilmesinde higbir mahzur yoktur. Belki harp etmeden, tevbe edebilirler. Eğer, mühlet istemekten kasıtları müslü-manian oyalamak, kendilerini derleyip toparlamak, müs-lümanlarla savağa hazırlık ise, onlara mühlet vermemek en iyisidir. Bunların hepsi devlet bagkanma bırakıhnıstır. Çünkü bu iğde bütün nıüslümanlarm menfaati vardır. Devlet başkanı da bu menfaatlerin koruyucusudur. Bu hususta Hanefîler'den İmam Serahsi [569] der ki: «Eğer, düşünmek için mühlet isterlerse, bunda müsiümanların menfaati varsa, müsiümanların onlarla karşılaşacak güçleri de yoksa, mühlet vermekte hiç mahzur yoktur. Çünkü, kalplerine şüphe girdiği için islâmı terketnıişlerdir. Düşündükleri vakit, şüpheleri gidebilir.» Mürtedde, mühlet istediği vakit mühlet verileceğini açıkladık. Ancak, müsiümanların, onların, başlarını ezebilmeleri için üç günden fazla mühlet verilmez.
Müslümanların onlarla savaşacak güçleri olmayabilir. Bu durumda, müslümanlarm kuvvetlerini muhafaza etmeleri, onlara mukavemet edememeleri sebebiyle, nıür-teddlerin istediği mühleti vermekte mahzur yok. Eğer müsiümanların, onlarla savaşacak güçleri varsa ve harp, müslümanlar için daha hayırlı ise, onlarla harp ederler.
Onlarla müslüman oluncaya kadar savaşmak farzdır. Allah Tealâ:
«Savaşırsınız yâhud müslüman olurlar.» buyurmuştur. Kudretli iken farzı yerine getirmeyi geciktirmek caiz değildir.» [570]
III- Mürteddin Tevbesi :
Mürtedd tevbe etmek isterse mutlak olarak tevbesi kabul edilir mi? Tevbesi kabul edilmeyen de var mıdır?
Nasıl tevbe edilir?
Önce İslâmı terk sebebini ve hangi sebeple İslâmı terk ettiğini tayin etmek lâzımdır. Çünkü mürteddin tevbesi, ancak, inkâr ettiğinden vaz geçmesi, onu kabul etmesiyle makbul olur. Üçüncü kısımda da geçtiği gibi, İslâmı terk gerçekten bir takım fullerle meydana gelir.
1- Mürtedd belli bir şeyi inkâr ettiği zaman, tev-besinin sahîh olması için, inkâr ettiği şeyi kabul etmesi gerekir. Şehâdet getirmesi kâfi gelmez. Bu hususta, Han-beiîler'den îbn-i Kudame [571] der ki: «Kim şehâdetin dışında bir şeyi inkâr ederse, ancak inkâr ettiğini tekrar kâdî önünde tasdik ettiği takdirde İslama girmiş olur. Bir kimse Muhammedi (S.A.V.)'in Peygamberliğini tas-dîk eder bütün dünyâya gönderildiğini inkâr ederse, Mu-hammed'in bütün mahlûkata peygamber olduğunu tas-tik etmedikçe, müslüman olamazlar.
Yahûd, gehâdetle beraber, îslâma muhalif olan bütün dînlerden uzak olmadıkça, müslüman olduğu kabul edilmez. Muhammed (S.A.V.)'in Allah'ın Resulü olduğunu kabul eder, son peygamberi olduğunda şüpheye varırsa Kadıyanî'l&r gibi-; getirdiği dînin Allah'ın son dîni ve kendisinin de son peygamberi olduğunu tasdik etmesi gerekir. Yalnız kelime-i şehâdetle yetinirse, kendi inandığını kasdetmesi ihtimali vardır.
Bir müslüman bir farzı inkâr etmek suretiyle İslâmi terkederse, inkâr ettiği farzı tasdik etmedikçe, kelime-i şehâdet'i tekrarlamadıkça, müslüman olamaz. Çünkü, inandığı şey sebebiyle Allah ve Resûlü'nü yalanlamı§tır. Bir peygamberi, Allah'ın Kitabından bir âyeti, kitaplarından bir kitabı, Allah'ın melekleri olduğu kat'î bilinen meleklerden birisini inkâr ederse, yâhûd bir haramı helâl sayarsa; müslüman kabul edilebilmesi için, inkâr ettiğini tasdik etmesi gerekir...»
2- Mürtedd Kelime-i gehâdet getirdiği takdirde durum ne olur?
Bir şahsın Islâmı terkettiği tesbît edilir, mürtedd, Kelime-i Şehâdet getirirse, Cumhur-u fukahâ, tevbesinin sahîh olduğunu söyler. Kelîme-i Şehâdetle kâfirin müslüman olması sahîh olur. O hâlde' onunla mürteddin tev-besi de sahîh olur. Hanefîler'den, İmam Muhammed [572], îffiam Serahsî [573], Şâfiîler'den İbn-i Hâcer [574], Sab-bağ [575], Hanbelîler'den Merdavi [576], Makdisî [577], İbn-i jSfeccar [578], Kelvezani [579], Osman [580] İbn4 Davyan [581], İfm-i Kudame [582] ve îmamiyye'den HıUî [583] aynı gö-rüştedirler.
Bu hususta İbn-i Kudame [584] der ki: «Delîl veya başka bir şeyle, bir müslümanm îslâmı terk ettiği tesbît edilirse, mürtedd, Allah'dan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet ederse, bunun üzerine başka bir şeyi açıklaması istenmez. Serbest bırakılır. Hz. Peygamber'in şu hadîsine dayanarak, tasdik ile mükellef tutulmaz:
«? Ailah'dan başka ilâh yoktur deyinceye kadar, insanlarla savaşmaya emrolundum. Kelime-i Tevhidi söyledikleri zaman, benden canlarını ve mallarını emniyet altına almış olurlar. Ancak haksızlıklarının cezalarını görürler. Hesapları da Allah'a kalmıştır.» [585] Hadîs nıüttefekun aleyh'dir.
Kelime-İ Tevhîd'le, aslen kâfir olan müslüman oluyor. Mürtedd de olur. Müslüman olması için Islâmı terk sebebini açıklamaya lüzum yoktur. Mıkdât (R.A.) rivayet ediyor. Diyor ki:
? Ey Allah*in Resulü! Kâfirlerden birisiyle karşılaştım. Benimle doğuştu. Kılıcı ile elimin birisine vurdu ve kesti. Sonra bir ağacı bana karşı siper aldı. Ve: «Müslüman oldum.» dedi. Bu sözü söyledikten sonra ben onu öldürebilir miyim? Ne dersiniz?
? Onu öldüremezsin. Eğer onu öldürürsen, o, öldürmeden önce senin durumuna yükselir. Sen de, onun kelimeyi söylemeden önceki durumuna düşersin; dedi.»
Bir mürtedd müslüman olduğunu iddia eder, kelime-i gehâdeti söylemezse, müslüman sayılmaz. Çünkü o, müslüman olduğunu iddia edip, kelime-i gehâdeti söylememekle, canını korumak istiyor. Hanbelîler'den Makdisî [586] de bu görüştedir.
3- Mürtedd kelime-i şehâdet getirmez, yâhûd müslüman olduğunu iddia etmez. Fakat namaz kılarsa, buna, «nıüslüm andır» denilebilir mi? Merdavî [587] Hanbelî mezhebine göre; «müslümandır» diye hüküm verileceğini, nakleder. Der ki: «Kâfir, namaz kılarsa, İsJâma girdiğine hüküm verilir. Bu mezheb, mutlak olarak bunu kabul etmiştir. Fakihlerimiz de bu görüştedir. Onlardan çoğu bunu kesinlikle belirtmişlerdir. Bu hüküm, mezhebin kabul ettiği bir meseledir. Teym kabilesinden Ebû Muhammedi «İrşâd Şerhi» nde, tek basma değil de, cemâatle namaz kıldığı takdirde, kâfirin müslüman olduğuna hüküm verilir. Demiştir. Fâik'ta. der ki: Namaz kıldığı için mi, yoksa namazın kelime-i şehâdeti ifâde etmesi dolayısıyla mı, müslüman olduğuna hüküm verilir? Bu hususta iki görüş vardır...» [588]
I- Tevbesi Kabul Edilmeyen
Bazı büyük hadîs kitaplarında [589] zikredilmiştir. Müslümanlardan biri, Peygamber zamanında îslâım ter-ketmiştir. Sonra pişman olmuş ve tevbe etmiştir. Peygamber, bunun tevbesini kabul etmiştir. Bu, her îslâmı terkedenin, tevbe edince, tevbesinin kabul edileceğini ifade eder mi?
Kanbelîler'den îbn-i Kudame [590], zındîk'ın [591] tevbesinin kabul edilmeyeceğini açıkça belirtmiştir, -zındık, küfrünü gizlemek ister- Çünkü eski hâlinden hiçbir şey değişmemiştir. Küfrünü gizleyerek müslüman görünmüştür. Tevbe ettiğini iddia ettiği zaman, bunun üzerine fazla bir şey ilâve etmemiştir.
Ancak, Şâfiîler'den Sabbağ [592], zındîk'ın tevbesinin kabul edileceğini nakletmiştir. Der ki: «Açık veya gizli sızdıklıktan ne çeşit inkârla îslâmı terkederse etsin, sonra tevbe ederse, öldürülmez. Hülâsa: Bir kimse, İslâmı terkeder sonra tekrar, İslama dönerse, müslüman sayılır... Küfrü ister açık, ister zındıklık gibi gizli olsun far-ketmez...»
Zeydîyye'den îmam Ahmed, [593] bir görüşünde, zın-dıkın tevbesinin kabulünün caiz olduğunu nakletmiştir.
Bu ince ve dikkat isteyen bir meseledir. Zmdîk zayıf, bencil bir şahıstır. Onun tevbe edip etmediğini ner-den biliriz? Hayatının gizli ve açık olmak üzere iki yönü vardır. Bu hâlde yaşar. Bu hâli yüzünden, fukahâ arasında, tevbesi hususunda ihtilâf devam ederken, çok kere en ihtiyatlı olanı, bu hususu, mahkemeye ve kadının kanâatine terketmektir.
Hanbelîler'den Merdavi [594], İbn-i Kudame [595], îbn-i Neocar [596], İbn-i Davyan [597], Hanefîler'den îbn-i İsrail [598], Allah ve Resûlü'ne şovenin tevbesinin kabul edil-miyeceğini nakletmişlerdir.
Allah'a şovenin tevbesinin kabul edilmemesi hususunda dikkat gerekir. Allah her türlü incinmekten uzaktır. O, kullarına kargı lütûfkârdır. Kendisiyle ilgili haklarda müsamahakârdır. O'nu ayıplamak, insanlarda olduğu gribi, hiç bir zaman Allah'ı küçültmez. Of çok müsamahakârdır. :
«Allah kendisine şirk koşulmasını afvetmez. O-nun dışındaki şeyleri dilediği kimse için afveder.» [599]
Tevbesi kabul edilmeyenlerden birisi de sihir yapan ve büyücüdür. Ancak uzun bir müddet sihiri terkerîerse. tevbesi kabul edilir. Hane filer'den Bedr-ûr-Reşîd [600], Şâfiîler'den LHmeşkî [601] bu hususu kesin olarak belirtmişlerdir. [602]
2- Tekrar Tekrar Îslâmı Terkedenin Tevbesî :
Bir defa îslâmı terkedip,. sonra tevbe edenin tevbesi kabul edilir. Bu gayet makuldür. Belki şüpheye düşmüş, şüphesi, onu, İslâmı terke sürüklemiş olabilir. Fakat, birden fazla İslâmı terkedip, tevbe etmişse, tevbesi kabul edilir mi, edilmez mi?
Fukahâ bu hususta, ikiye ayrılıyor. İbn-i Kudame [603] bu husustaki görüşleri özetler ve der ki: «...Mürtedd tevbe ettiği zaman tevbesi kabul edilir. Ne çeşit bir inkâr olursa olsun, öldürülmez... Bu Şafiî ve Hanbelî mezhebinin görüşüdür. Bu, Hz. Ali ve tbn-i Mesud'dan rivayet edilir. îmam Ahmet'den gelen iki rivayetin biridir. Ebû Bekir HaîlâVm kabul ettiği görüştür. Ve Ebû Be-hir, Ebû A'bdııTla'h'm mezhebinde, bunun tercih edildiğini söylemiştir. Diğer rivayet de, zındık'ın ve birkaç defa îslâmı terkeden kimsenin tevbesinin kabul edilmeyeceğidir. Bu, Mâlik'in, Leys'in, İshak'm görüşüdür. Ebû Hanîfe'den de, aynen böyle iki rivayet vardır. Bir kaç defa îslâmı terkedip, tevbe edene gelince; Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:
«Şunlar ki iman ettiler, sonra tuttular kâfre gittiler, sonra yine iman ettiler, sonra yine küfre gittiler, sonra da küfürde ileri gittiler. Allah onları mağfiret edecek de değil, doğru bir yola çıkaracak da değildir»[604]
Esrem, Zabyan b. İmare'ye isnâd ederek rivayet eder: Benî Sa'd dan bir zât, Benî Hanîfe Mescidine uğradı. Bir de ne görsün, Müseyleme'nin safsatalarını okumuyorlar mı? Hemen Îbn4 Mesudy& gitti, vaziyeti ona anlattı. îbn-i Mesud, onlara adam gönderdi ve getirtti. Hemen onları tevbeye davet etti. Onlar da tevbe ettiler,. İbn-i Nevaha denilen biri müstesna, diğerlerini bıraktı. Dedi ki:
? Seni bir defa daha getirtmiştim, Tevbe ettiğini iddia etmiştin. Görüyorum ki, gene geldin; İbn-i Mesud onu öldürdü. İlk rivayetin dayanağı şu âyettir:
«İnkâr edenlere de ki: İnkârlarına nihayet verirlerse, geçmiş günâhlarının hepsi affolunur.» [605]
Bir zâtın, Peygamber'e, biri hakkında bir şeyler fısıldadığı rivayet edilir. Peygamber de onu açıkça söyler. Meğer, müslümanlardan birini öldürme hususunda izin istermiş. Peygamber buyurur ki:
«? Allah'dan bagka ilâh olmadığını kabul etmiyor mu?
? Evet. Fakat inanmayarak söylüyor.
? Namaz kılmıyor mu?
? Evet, fakat hakikî namaz değil.
? Onlar, Allah'ın beni Öldürmekten men ettiği kimselerdir.»
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
«Münafıklar cehennemin en alt derekesindedirler. Onlara asla hiçbir yardımcı bulamazsın. Tevbe edenler müstesna» [606] İbn-i Mesud'un hadîsi, onların küfürlerini gizlemelerine rağmen, tevbelerinin kabulü hususunda delildir. İbn-i Nevahâ'yı Öldürmesine gelince; her hâlde tevbe-sinde yalan olduğu belli olmuştur. Çünkü, o açıkça tevbe etmiş, küfründe de ısrar ettiği açığa çıkmıştır. Herhalde, İbn-i Mesud, Müseyleme'nin elçisi-geldiğinde, Peygamber'in söylediği şu sözünden dolayı öldürmemiştir:
? Elçiye zeval olsaydı, seni öldürürdüm; Onu, Peygamberin bu sözüne dayanarak öldürmemiştir. Bu sebeb-ten öldürmediği rivayet edilmiştir...
Birkaç defa îslâmi terkedip, tevbe edenin tevbesinin kabul edileceğini, Şâfiîler'den Sübki [607] de nakleder. Der ki: «...Böylece ,daimî olarak tevbeye davet edilir. Her îs-lâma dönüş ve terkedişte, Peygamber, İslâmı terkeden Key-yan'ı dört veya beş defa tevbeye davet etmiştir. Bu îmam Şafiî ve învam Ahmed'in görüşüdür. îbn-i Kayyım de bunu söyler. îmam îshaft, dördüncü defasında Öldürüleceği görüşündedir...»
Sâfiîler'den îmam Şafiî [608] ve Sabbağ [609] Hanefî-Zer'den îmam Muhamed [610] bunu nakleder.
Hanbelîler, bir kaç defa İslâmı terkedip tevbe edenin, tevbesinin kabul edileceğini kabul etmezler. îbn-i Kudame [611] îbn-i Neccar [612], Osman [613] ve îbn-i Davyan [614] bunu rivayet ederler.
Delilleri îbn-i Davya'mn [615] anlattığı gibidir. O da, şu âyet:
Şunlar İd iman ettiler, sonra tuttular küfre gittiler, sonra yine iman ettiler, sonra yine küfre gittiler. Sonra da küfürde ileri gittiler. Allah onları mağfiret edecek de değil, doğru bir yola çıkaracak da değildir.» [616]
Ve şu âyettir.
«İnandıktan sonra inkâr edenler, sonra inkârda ileri gidenler yok mu? Onların tevbesi ebediyyen kabul edilmeyecektir» [617]
Çünkü, tekrar tekrar islâmı terk, inançlarının bozuk-luluğunu, İslâm ile ilgilerinin azlığını gösterir. [618]
Iv ? Mürtedd Erkek Ve Kadının Öldürülmesi :
A ? Mürtedd Erkeğin Öldürülmesi:
İslâmı terkedip, tevbe etmeyenin kanı helâl olur. Öldürülmesi de, İslâm devlet başkanına veya vekiline aitti) tir. Şâfifler'den Ömer Berekât [619], Zeydîler'den İmam Ahmed [620], Haııbelîler'den İbn~i Neccar [621] ve İbn-i Ku-dame [622] bu görüştedirler. Ibn-i Kudâme [623] der ki:
«Mürted,, dinsizlikte ısrar ederse, kılıçla öldürülür. (Öldürdüğünüz zaman, eziyet çektirmeyin) hadîsine göre kılıçla öldürülür. îslâm devlet başkanından başkası onu öldürenıez. Çünkü, Aîîah hakkından dolayı gereken bir öldürmedir. Bu da, zina edeni öldürme hadisesi gibi, îslâm devlet başkanına aittir. İzinsiz olarak, devlet başkanından başkası onu öldürürse, kötü bir hareket yapmış . olur. Ona ta'zîr cezası verilir. Çünkü devlet başkanının vazifesine tecavüz etmiş olur. Diyet vermez. Çünkü, dokunulmazlığı kalkan birisini öldürmüştür.
Ancak, mürtedd kâfirlerin elçisi olursa öldürülmez. Çünkü Peygamber (S.A.V.) Müseyleme'nin elçilerini öldürmemiştir [624].
Bazılarına göre, mürteddi Öldürme meselesi, ağır gözüküyor. Fakat, harp meydanında da olsa, insanın, Kelime-i Tevhidi söyleyerek canını korumasının mümkün olduğunu görünce, büyük sayılmaz. Bir insanın, İslama girdiği gibi çıkması da tabiîdir. Bu hususta tesbit etiği-miz en iyi şekil, Mikdâd ile Peygamber arasında geçen şu konuşmadır, îbn-i Kudâme [625] bunu, şöyle nakleder. «Mikdâd dan. Mikdâd der ki :
? Ey Allah'ın Resulü, kâfirlerden biriyle karşılaştım. Bana hücum etti. Kılıcıyla elimin birisine vurdu ve kesti. Sonra bana kargı bir ağacı siper edindi ve «Müslüman oldum» dedi. Bu sözü söyledikten son^a, onu öldürebilir miyim, ne dersiniğ Ya Resûlüllâh?
? Onu öldüremezsin. Eğer onu öldürürsen o, öldürmeden önceki senin durumuna yükselir. Sen de, bu sözü söylemeden önceki onun derekesine düşersin, dedi.
Sadece müslüman olduğunu ilân etmek dokunulmazlık sağlarsa, İslâmı Kabul etmeme de dokunulmazlığı kaldırır. Verebilen, alır da.
Sonra, İslâm, sadece bir din değildir. Aynı zamanda bir vatandaşlık bağıdır. îslâmdan çıkmakta, îslâm milliyetinden ayrılmak da düşünülür. Bu da, bir hıyanetir, vatan severlikten, düşmanlığa geçmektir. Şeyh Ahmed ibrahim [626] bunu aynen böyle açıklar. Mürtedd, haliyle, Islâmın iyi olmadığını anlatarak, başkasının imanını zayıflatır. Başkalarının, İslama girmelerine mani olur. Zararı, sadece kendisine değil, hem kendisine, hem de başkasına dokunur. Sonra, küfründe devam edebilir. Bazan, bir sebep veya başka bir şeyden dolayı insanların önünde mazur olabilir. Fakat, mürtedd, îslâmı tanıyıp, yaratanı anladıktan sonra, ne özrü olabilir? Seyyit Kutub [627] der ki: «İmandan önceki küfür afvedilir. Batıl içinde bocalarken İslâmı görmeyen özürlü sayılır. Fakat, inandıktan sonra küfür, işte o büyük günahtır. Ne affedilir, ne de, o hususta mazeret ileri sürülür. Küfür bir perdedir. O perde düştüğü an, insan yaratanına kavuşur, yolunu kaybeden, kafileye ulaşır, kökler su kaynaklarına kavuşur. Bundan sonra İslâmı terkedenler, ancak, yaratılışa karşı geliyorlar, kasten zulme dalıyorlar. İsteyerek sapıklığa gidiyorlar.
Bundan sonra ne af, ne de hidayet var. Onlar, kendilerini zorla ölüme sürüklediler. Özellikle, imandan sonra küfür, tekrarlanırsa. «Şunlar ki iman ettiler, sonra tuttular küfre gittiler, sonra yine iman ettiler, sonra yine küfre gittiler, sonra da küfürde ileri gittiler. Allah onları mağfiret edecek de değil, doğru bir yola çıkaracak da değildir.» [628] Onların küfürde ileri gitmeleri, bu gerilemenin, hidayetten sonra delâletin, tabiî bir neticesidir. Bu kesin ve adil neticeye son hazırlayıcıdır. [629]
Mürtedd Öldürülünce Ne Yapılır?
Mürtedd, tevbe etmez, sonra öldürülür veya mürtedd-ken Ölürse, o müslüman değildir. Şafiîleı^den Hısnî'nin [630] dediği gibi, şöyle hareket edilir: «...Yıkanmaz, namazı kılınmaz, müslümanlarla beraber gömülmez. Çünkü, o kâfirdir. Ona saygı gösterilmez.» [631]
b- Müktedd Kadının Öldürülmesi :
Tevbe edip etmemesi hallerinde mürtedd erkekten bahsedildi. Sıra mürtedd kadına geldi. Eğer Islâmı terke-der ve tevbe ederse, hiçbir şey lâzım gelmez. Fakat, tevbe etmez, dinsizlikte ısrar ederse, erkek gibi öldürülür mü? Yoksa, sadece hapis mi edilir?
Bu hususta fukaha muhtelif görüşlere sahip. İhtilâflarının sebebi, bu konudaki mevcut rivayetlerdir. Bir kısmı, mürtedd kadının Peygamber zamanında öldürüldüğünü bildiriyor. Bir kısmı da, harpte, kadınların öldürülmesinin men edildiğini bildiriyor. Bunlara bir de, nasslan anlayışlar, iıasslann etrafında söylenilenler,
her tarafın dayandığı aklî delililer ilâve ediliyor. Bu meselede her görüşü savunanı, delüleriyle beraber anlatacağız. [632]
1- Mürtedd Kadının Öldürüleceği Görüşünde Olanlar :
Şâfiîler [633], Hanbeffler [634], Zeydîler [635], Malikîier [636] tevbe etmediği takdirde, mürtedd kadının öldürüleceği görüşündedirler. Malikîier öldürülmesi iğin kadının hayzdan temizlenmesini ileri sürerler. Eğer emzikte ise, çocuğun emeceği başka bir kadın bulununcaya kadar öldürülmez. Hanefîler'den İmam Serahsi de [637] eğer kadın, ileri gelen söz sahibi idareci birisi ise öldürüleceği görüşündedir.
İmam Şafiî [638] der ki: «... Doğurmadıkça hamile kadın öldürülmez. Sonra tevbe etmediği takdirde öldürülür..» Hanbelîler'den Makdîsi [639] de aynen böyle der. [640]
Mürtedd Kadının Öldürülmesini Îleri Sürenlerin Delili
Eserlerini gördüğüm müctehidler içinde, mürtedd kadının öldürülmesini, en iyi şekilde delîllendiren, Ha-nefîler'den îmam Serahsi'dir. Bu sebeple, onun ileri sürdüğü delilleri nakledceğim. İmam Serahsi ikinci defa bu konuya döner, öldürülmemesi hususunda Hanefîler'in ileri sürdüğü delilleri anlatırken, ilk delillerini çürütür.
îmam Serahsi [641] der ki: «Şafiî, Peygamberin: (Kim dinini değiştirirse, hemen onu Öldürün) [642] hadîsini delîl olarak ileri sürdü. Bu hadîs, erkekleri de kadınları da içine alır. Aynen (Sizden kim Ramazan ayına şahit olursa, oruç tutsun) [643] âyeti gibidir. Ölümü gerek tiren şeyin dini değiştirmek olduğu açıkça gözüküyor. îl-leti açıklamak için, Kur'an'daki âyeti misal getirdi. Din değiştirmenin hükmü tahakakkuk etmiştir. Bir hadîste, Peygamberimizin, Üramü Mervan denilen bir kadını Öldürdüğü sabittir. Ebû Bekir'in de, Ümmü Firlsa denilen bir kadını öldürdüğü rivayet edilir. Çünkü, bu kadın, batıl olduğunu bile bile, batıl bir dine inanmıştır. Mürtedd erkek gibi öldürülür. Öldürme, dinsizliğin cezasıdır. Hakkı tasdikten sonra inkâr, en büyük günahtır. Bu sebeble, mürteddi öldürmek sadece Allah hakkıdır. Sadece Allah hakkının ihlâli de, cezasız bırakılmaz. Zina, hırsızlık, içkinin cezalarında olduğu gibi, diğer suçların cezasında da erkeklerle kadınlar müsavidirler. Böylece, îslâmı terk halinde işlenen cinayet, kâfirken işlenen cinayetten daha ağırdır. Çünkü hakkı tasdikten sonra inkâr, başlangıçta küfürde ısrardan daha kötüdür. Aynen diğer haklarda olduğu gibidir. Mürtedd kadının suçu ağır olmadıkça öldürülmez. Bu, tamamen suçu ağır olunca öl dürülür manâsına da gelmez. Kâfirliğinde yaptığı hareketler gibi. Mürtedd kadın, savaşçı, sihirbaz veya orduyu savaşa teşvik ve sevk eden hükümdar olursa, öldürülür. İslâmı terk ettikten sonra da aynı muamele yapılır. Buna da delîl, islâmı terkten sonra hapsedilmesi, cezalandırılması ve İslama zorlanmasıdır. Bunlar kâfir bîr kadına yapılmaz. İhtiyarlar, inzivaya çekilenler, rahibler de böyledir. İslâmı terk ettikten sonra öldürülürler. Kâfirken Öldürülmezler. Körler gibi özür sahipleri kötü-rümler de böyledir. Kâfir elinde köle olmak da öldürmeye manidir. Esirin köle edilmesiyle böyle bir hadise meydana gelir. îsîâmı terk durumunda hiç birisi öldürmeye mani değildir. Sonra aslî küfürde kendi başına bırakılmaz. Müslümanların yararına köle yapılır, islâmı terkten sonra da, kendi başına bırakılmaz. Öyleyse öldürülür.
Aynî [644] der ki: «Abdullah h. Ömer, Muhammed b. Müsüm-îz-Zünrî, îbrahim-un-Nehaî derler ki: Mürtedd kadın öldürülür. Buna göre mürtedd erkekle, mürtedd kadın arasında fark yoktur. Her ikisi de, hükümde müsavidirler. İbn-i Ömer'in görüşünü îbn-i Ebi Şeybe Veîâ,-den, o Ebû Süfyan'dan, o Abdülkerim'den, o da İbn-i Ömer'i dinleyenden nakletmiştir. Telvih'in müellifi (Sadettin Teftezânî) der ki: «Mürtedd kadının öldürülmesi doğrudur» diyene göre, Buharî'nin kestirip attığına itibar edilir. Zühri'nin kadın hakkındaki görüşü: Abdur-razzak, Mussanefinde, Ma'mer'den, o da Musannefm.de. Zührî'den rivayet etmiştir. Bir kadın İslama girdikten sonra, dönüp kâfir olmuştur. Ne dersin? Zührî der ki: Tevbeye davet edilir. Tevbe etmezse öldürürüm. İbrahim Nehaî'nin görüşü de aynen bunun benzeridir
Yine Abdurrazzak Ma'mer'den, o Said b. Ebî Urve-den, O Ebi Ma'şer'den, o da, İbrahim Nehaî'den. İbrahim'den rivayette mürtedd kadının öldürülmeyeceğini söylersen, (Ubeyde zayıftır) derim. Birinci rivayet daha doğrudur...» Şihabüddîn Ahmed Kastalâni [645] derki: «...İbn-i Ebi Şeybe kanalıyla gelen rivayette Abdullah b. Ömer, Abdurrezzak kanalıyla gelen rivayette Muham-med bin Müslim-iz-Zührf ve İbrahim-ün-Nehaî» tevbe etmediği takdirde mürtedd kadının öldürüleceğini söylerler. Ebû Hanîfe'nin İbn-i Abbas'dan getirdiği rivayette, İslâmı terkettikleri takdirde, kadınların öldürülmeyeceği vardır. Bu görüşü İbn-i Ebi Şeybe ve Dâre Kutni rivayet etmişlerdir. Hadîs hafızlarından bir cemâat, metnin lâfzında, onlara muhalefet etmişlerdir. İbn-i Münkedir kanalıyla, Cabir'den gelen rivayeti Dare Kutni naklet-miştir: Bir kadm, Islâmı terketti Peygamber (S.A.V.) de onun öldürülmesini emretti. Askalânî Feth-ül-Bari'de, tbn-i Kilâ'm Ahkâm bahsinde nakletiği rivayeti kabul etmeyerek der ki: O, Peyganıber'in, (S.A.V.) mürtedd bir kadını öldürdüğünü rivayet etmemiştir.»
Kastalâni [646], İbn-s Abbas'm, kadının öldürülme-mesi hususundaki rivayetine cevap vermiştir. Der ki: «...îbn-i Abbas, burada hadîsin ravîsi olması hasebiyle cevap verildi. Mürtedd kadının öldürüleceğini söylemiştir. Ebû Bekir, (R.A.) Hilâfeti sırasında, telâmı terkeden bir kadını öldürmüştür. O vakit bunu gören ve duyan Sahabe de çoktu. Fakat, hiçbiri ona bu hususta itirazda bulunmadı. Muaz b. Cebel'in (K.A.) hadîsinde. Peygamber (S.A.V.) kendisini Yemen'e vâlî gönderirken demiştir ki: «Islâmı terkeden hangi erkek olursa oisun, onu tekrar Islama davet et. Dönmezse, boynunu vur. İslâmı terkeden hangi kadın olursa olsun, onu tekrar îslâma davet et. Dönmezse boynunu vur.» Feth-ül-Bari de İmam İbn-i Hacer der ki: Senedi hasendir. Bu, ihtilâf konusunda (Mürtedd kadının öldürülüp öldürülmemesi hususunda) bir delildir. Bunu kabul etmek gerekir. [647]
2- Mürtedd Kadının Hapsedilmesi :
Hanefî fakihleriyle [648] İmamiyye fakihleri [649] mürtedd erkekle mürtedd kadmı hüküm bakımımdan ayırdılar. Derler ki: Mürtedd erkek, tevbe etmezse öldürülür. Mürtedd kadına gelince, öldürülmez, tevbe edinceye kadar hapsedilir. Harplerde, harp bölgesinde bulunup da harbe iştirak etmeyen kadınların öldürülmesini mene-den hadisleri delîl olarak gösterdiler. Nakledilen hadîsler ve haberler, mürtedd kadının öldürülmesini söyleyenlerin delilleri, onları kadınları da Öldürmeye mecbur etmesine rağmen, onlar bu görüştedirler. Ben İmam Se-rahsi'yi seçtim. O, meseleyi, bütün incelik, derinük ve genişliğiyle inceleyecek tek insandır. Böylsi çok az bulunur. [650]
Mürtedd Kadının Öldürülmemesîne Hükmedenlerin Delilleri
Yukarıda, mürtedd kadının öldürülmesine hükmedenlerin delilleri geçti. Bu delilleri Hanefîler'den İmam Serahsi ileri sürmüştü. Burada da bu hususta geçen bütün münakaşalarla beraber, öldürülmeyeceğinin delillerini ileri sürüyor. Der ki: [651] «...Bizim bu husustaki delilimiz, Peygamberin (S.A.V.) kadınları öldürmekten men etmesidir. [652] Bu hususta iki hadîs var. Onlardan birisi, Eebah b. Rebia'nın rivayet ettiği hadistir. Peygamber (S.A.V.) bir savaşta, bir şey etrafında toplanan bir gurup görmüş, niçin toplamldığmı sormuştur. Öldürülmüş bir kadma baktıklarını söylemişlerdir. Peygamber (S.A.V.) birisine:
? Halid b. Valide yetiş ve de M: Katiyven işçileri ve çoluk çocuğu öldürmesin.
İkinci hadîs, İbn-i Abbas'ın hadisidir. Peygamber (S.A.V.) ölmüş bir kadın görmüş.
? Bunu kim öldürdü demiştir. Bir zât :
? Ben, ey Allah'ın Resulü. Onu terkime bindirdim. Beni öldürmek için, kılıcıma sarıldı. Ben onu Öldürdüm.
«? Kadınları öldürmek de ne oluyor? Onu defnet ve bir daha yapma.» demiştir. Peygamber (S.A.V.) Mekke' nin fethinde, öldürülmüş bir kadın görünce, «bu savaşmıyordu ki», demiştir. [653] Bu hadisede, savaşanın ölümü hak ettiği gözüküyor. Buna göre, kadınlar öldürülmezler. Çünkü onlar savaşmazlar. Ve yine burda, kâfirlikle, mürteddlik arasmda fark yoktur. Rivayet edilen hadîs zahirine göre yerinde değildir. Değiştirmek -yani kim dinini değiştirirse, onu hemen öldürün, hadisi- İslama giren, kâfir hakkında söylenmiştir. Bu hadîsin umumî olduğunu biliyoruz. Bir hadiseden dolayı o, hususî kılınmıştır. Zikrettiğimiz delile göre, bu hadîs erkeklere aittir deriz. Öldürülen mürtedd kadın -ki bu İmam Şafiî'nin delillerine bir red teşkil etmektedir- savaşan kadındır. Ümm-ü Mervan, hem savaşıyor hem de savaşa teşvik ediyordu. Orduda sözü dinlenen bir kadındı. Ümü Mrkâ'-nın da otuz oğlu vardı, onları müslümanlarla savaşa teşvik ediyordu. Onun öldürülmesiyle oğullarının cesareti kırılır. Her halde Ebû Bekir (R.A.), bunları müslüman-ların faydası ve ibret-i âlem için yapmıştır. Peygamberin (S.A.V.) ölümüne sevindiklerini anlatmak için def çalan kadınların elinin kesilmesini de bu maksatla emretmiştir. [654] Bu hareketinin manâsı o kâfir bir kadındır. Asıl kâfir kadın gibi öldürülmez. Bu öldürme hadisesi, Islâmı terkin cezası değildir. Bilâkis o ceza, küfürde ısrar neticesinde verilmiştir. Baksanıza, eğer müslüman olsa, dinsizlikte İsrar etmediği için cezası düşer. Hak edilen bir ceza, hadlerde olduğu gibi düşmez. Tevbe sebebi, Kâ-dî önünde ortaya konduktan sonra ceza tevbe ile düşmez, Yol kesicilerin cezası, tevbe ile düşmez. Onların tev-besi, yakalanmadan Önce malı sahibine iade etmektir. Bundan sonra kâdî önünde sebep açıklanmaz. Din değiştirmek ve küfür, en büyük suçtur. Fakat kul ile Allah arasmda olan bir suçtur. Cezası da öbür âleme bırakılmıştır. Canı korumak için verilen kısas cezası, malı korumak için verilen hırsızlık cezası, namusu ve nesli korumak için verilen iftira cezası, aklı korumak için verilen içki cezası gibi, dünyada verilen cezalar meşru bir gaye gütmekte ve islâmin bekasını hedef tutmaktadır. Küfürde İsrarla bir kimse, müslümanlarla savaşan biri sayılır. Bu sebeple, savaşı önlemek için öldürülür. Allah teâlâ Kur'an'da bazı yerlerde, şu sözüyle savaşın illetini belirtmiştir: (Eğer sizinle savaşırlarsa onları öldürün.) [655] Bazı yerlerde de illet şirktir. Öldürmek için savaş nazar-ı itibare alındığına ve kadının da savaşacak bir bünyesi olmadığına göre, o halde kadın ne kafirken, ne. de mürtedken öldürülür. Fakat kadın hapsedilir. Kafirken kadını hapsetmek meşrudur. Ona cariye muamelesi yapılır. Ona cariye muamelesi yapmak haps etmek demektir. Sonra hapis, hapsi icabettiren diğer suçların cezalarında olduğu gibi, kabul ettiğini inkâr eden herkese, meşru olması sebebiyle verilmiştir, küfrü ve savaşması sebebiyle değil. Cinayetin ağırlığı iddiası da kuvvetli değildir. işlenen cinayette, delil ortaya konduktan sonra, kabulden dönüş, inkârda ısrar cinayetle, müsavidir, ısrar bir bakımdan da ağırdır. Çünkü, İslâmı terkten sonra inandığı hiçbir şeyde bırakılmaz. Tasdikten önceki bir şey tasdikten sonrakinden daha zayıftır.
Cinayetin ağırlığını kabul etsek bile, ancak, küfür diyarında, cinayeti büyük görülen kimse ile mukayese edilir. O kimse de, müşrik arap kadındır. O öldürülmediği gibi bu kadın da öldürülmez. Eğer mürted kadın, savaşçı; melike veya sihirbaz olursa, zararlarını önlemek için öldürülür.
Burada, kadını öldürmeden; hapsetmek, İslama zorlamak suretiyle de maksat hasıl olabilir. Kölelik, kâfirken onları öldürmeye mani değildir. Köleler de, hürler gibi öldürülür. Ancak köle muamelesi yapmak onlara emniyet sağlamak demektir. Zimmilik anlaşmasıyla, ken dilerinden cizye alınması caiz olan kimselerle savaşılmaz Kendilerinden cizye alınması caiz olmayan kimselerle savaşılır. Aynen Arap müşrikleri gibidir. Mürtedd-lerden de cizye alınmaz. Bu sebeple zimmilik anlaşmasıyla, onlarla yapılan savaşa nihayet verilmez. İhtiyar, ileri gelen söz sahibi birisi ise kâfirken öldürülür. îslâmı da ancak düşünebilen birisi terkedebilir. Zaten, Islâm-dan sonra ruhbanlık iddiası kabul edilmez. Çünkü, hak dine yardım için çalışmak her müslümana farzdır. Peygamberimiz: (Mâmda ruhbanlık yoktur) buyurmuştur. Ruhbanlık olmayınca, hükmü de olmaz.
Alimlerimiz, Arap müşriklerinden Özür sahipleri hakkında ihtilâf ettiler. Bir kısmı, küfürleri sebebiyle öldürülürler, der. Çünkü, özürlü olmak zimmilik anlaşması gibidir. Özür sebebiyle savaş ortadan kalkar. Kafirken, zimmilik anlaşmasıyla, öldürülmesinden vazgeçilmeyen bir kimse nasılsa, özürlü de aynen böyledir. Bu görüsna göre, özürlü mürteddler öldürülürler. Özürlülük kadınlık mesabesindedir, deniliyor. Çünkü, özürlünün savaşacak sağlam bünyesi yoktur. Bu görüşe göre de, İslâmı terkten sonra mürteddler öldürülmezler. Küfürleri sebebiyle öldürülmedikleri gibidir. Mürtedd kadının öldürülmeyeceği katileşince. deriz ki, düşman ülkesine iltica ettiği takdirde cariye muamelesi görür. Bu hususta sahabenin ittifakı vardır. Beni Hanife kabilesi îslâmı terk ettiği vakit, Ebu Bekir (R.A.) kadınlarını köle yapmıştı. Bu esirlerden bir cariyeyi de Hz. Ali aldı. Bu cariyeden Hz. Alinin Muhammed b. Hanefiyye isimli bir oğlu doğdu.
Asım, Ebu Rezin'den, o da îbn-i Abbas'dan kadınlar hakkmda şöyle bir rivayet zikretmiştir. Kadınlar, îslâmı terkettikleri zaman esir edilirler, öldürülmezler.
Böylece onlar, düşmana (harbiye) benzetilmiştir. Düşmanı köle yapmak da meşrudur. (Sabiler müstesna)
Rivayetin zahirinde- Kadın, İslâm ülkesinde bulunduğu müdetçe köle muamelesi görmez. Çünkü mevcut hürriyeti, İslâmı terkle yok olmaz. Ve kendisinin köle edilmesine manidir. İslâm ülkesi kölelik diyarı değildir. Nevâdir'de [656] İmam Ebu Hanife'den bir rivayet var: Kadın cariye edilir. Kadını, mağlup düşman mesabesinde kabul edince, emniyette değil demektir. Dolayisiyle köle edilir. [657]