"Hep birlikte zifiri karanlığın içinde ilerliyoruz. Ben en önde arada kafamı bir şeylere çarpıyorum. Siz dikkat edin, kafanızı eğin, çarpmayın, diye bir şeyler söylüyorum sadece.
Galatasaray 2000 yılında UEFA kupası finalinde Arsenal?i yenip şampiyon olduğunda Türkiye ? Suriye sınırında nöbet tutan bazı Suriyeli askerler kutlama maksadıyla havaya ateş açmışlar. Olay o zaman Suriye?yi yöneten Hafız Esad?ın kulağına gitmiş. Askerleri mahkemeye çıkarmışlar, yargılamışlar ve ölüm cezasına çarptırmışlar.
Şam?daki Türk büyükelçiliği o zamanki Türk hükümetini aramış. O Ankara?daki Suriye büyükelçiliğini aramış. Galatasaray?ın şampiyonluğuna sevinen o Suriyeli askerleri idamdan kurtarmak için bir sürü diplomatik girişim olmuş. Hafız Esad Nuh demiş ama peygamber dememiş.
Ona futbolun milliyetçi duyguların üzerinde zamane gençleri tarafından çok sevilen popüler bir spor olduğunu izah edebilmek için kırk dereden su getirmişler. Nihayet o idamları hapis cezasına çevirmeyi başarmışlar.
Sonra bu siyasal İslamcılar Galatasaray?ın şampiyonluğu için sevinen o Suriyelilerin ülkesini mahvu perişan ettiler. Onları vatansız bıraktılar. Kuşkusuz Suriyelilerin eğitim, Türk sosyal yaşamına intibak, güvenlik vs. birçok açıdan mesele teşkil ettiği bir gerçek.
Ama iki tane buzdolabı, iki çamaşır makinesi çaldı diye döverek öldürülmeyi de hak etmediler kuşkusuz. On tane güzide şehrimiz gitmiş, şimdi durup iki enkaz eşya için adam mı öldürelim! Bir iktidar depremde insanlarını, şehirlerini kaybedebilir.
Ama hırsızlık yapıyor diye Suriyelileri dövüp öldürecek kadar kendisini kaybedemez.
Dahası var bu işin. Enkaz altında kalan Suriyeliler yukarıdaki sesleri duydukları halde Arapça konuşup karşılık vermiyorlarmış. Sebebi Suriyeli oldukları anlaşılırsa kurtarılmama ihtimalleriymiş.
Sadece enkazlara taşla vurup ses çıkartıyorlarmış. Yani idamı göze alıp Galatasaray?ın şampiyonluğunu silahla kutlayan Suriyelileri iki buzdolabı çaldı diye döve döve öldürüyoruz. Enkazdan gelen ses Arapça ise onları ölüme terk ediyoruz.
Sonra da bütün bu musibetler neden başımızdan eksik olmuyor, diye Müjgânla ağlaşıyoruz."
Vicdan Muhasebesi, Metin KONDEL
"Hep birlikte zifiri karanlığın içinde ilerliyoruz. Ben en önde arada kafamı bir şeylere çarpıyorum. Siz dikkat edin, kafanızı eğin, çarpmayın, diye bir şeyler söylüyorum sadece.
Galatasaray 2000 yılında UEFA kupası finalinde Arsenal?i yenip şampiyon olduğunda Türkiye ? Suriye sınırında nöbet tutan bazı Suriyeli askerler kutlama maksadıyla havaya ateş açmışlar. Olay o zaman Suriye?yi yöneten Hafız Esad?ın kulağına gitmiş. Askerleri mahkemeye çıkarmışlar, yargılamışlar ve ölüm cezasına çarptırmışlar.
Şam?daki Türk büyükelçiliği o zamanki Türk hükümetini aramış. O Ankara?daki Suriye büyükelçiliğini aramış. Galatasaray?ın şampiyonluğuna sevinen o Suriyeli askerleri idamdan kurtarmak için bir sürü diplomatik girişim olmuş. Hafız Esad Nuh demiş ama peygamber dememiş.
Ona futbolun milliyetçi duyguların üzerinde zamane gençleri tarafından çok sevilen popüler bir spor olduğunu izah edebilmek için kırk dereden su getirmişler. Nihayet o idamları hapis cezasına çevirmeyi başarmışlar.
Sonra bu siyasal İslamcılar Galatasaray?ın şampiyonluğu için sevinen o Suriyelilerin ülkesini mahvu perişan ettiler. Onları vatansız bıraktılar. Kuşkusuz Suriyelilerin eğitim, Türk sosyal yaşamına intibak, güvenlik vs. birçok açıdan mesele teşkil ettiği bir gerçek.
Ama iki tane buzdolabı, iki çamaşır makinesi çaldı diye döverek öldürülmeyi de hak etmediler kuşkusuz. On tane güzide şehrimiz gitmiş, şimdi durup iki enkaz eşya için adam mı öldürelim! Bir iktidar depremde insanlarını, şehirlerini kaybedebilir.
Ama hırsızlık yapıyor diye Suriyelileri dövüp öldürecek kadar kendisini kaybedemez.
Dahası var bu işin. Enkaz altında kalan Suriyeliler yukarıdaki sesleri duydukları halde Arapça konuşup karşılık vermiyorlarmış. Sebebi Suriyeli oldukları anlaşılırsa kurtarılmama ihtimalleriymiş.
Sadece enkazlara taşla vurup ses çıkartıyorlarmış. Yani idamı göze alıp Galatasaray?ın şampiyonluğunu silahla kutlayan Suriyelileri iki buzdolabı çaldı diye döve döve öldürüyoruz. Enkazdan gelen ses Arapça ise onları ölüme terk ediyoruz.
Sonra da bütün bu musibetler neden başımızdan eksik olmuyor, diye Müjgânla ağlaşıyoruz."
Vicdan Muhasebesi, Metin KONDEL