Editörler : Lanet
22 Ocak 2012 21:31

Sihirli ve Sinir Edici Bir Duraklama Peronu Olarak ''Beklenti''

Beklemektir en kutsal vazifesi bekleyenin...

kimi zaman sancılı

kimi zaman özverili

kimi zaman umutsuzca

kimi zaman umudun dibine vururcasına

kimi zaman tek başına

kimi zaman kalabalıklar içinde bir bütün olarak

kimi zaman kutsal bir çile

kimi zaman sinir edici bir işkence

adına besteler şiirler masallar anlatılmıştır ama her an kendini yenileyen bir tarifi vardır gelişime açık bir buhran dehlizi gibi

beklenti

bekleyen

ve

beklenen...


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
22 Ocak 2012 22:05

Aşkı İntizar'dan öğrenince ömür onun adıyla geçiyor...

Ama yine de güzeldir bekleyiş;

"Düştüğüm yollar gibi sonsuzdur benim tasam,

Bekleyenim olsa da razıyım kavuşmasam."

23 Ocak 2012 09:24

beklemek , beklenti sabredilememesi durum


gy-gk
Müsteşar Yardımcısı
24 Ocak 2012 08:31

beklemek ister istemez insanda kelebek etkisi oluşturuyor,ve beklediğiniz şeyler gerçekleşince aslında onların o kadar da beklemeye değer şeyler olmadığının farkına varıyorsunuz.

ve bekleyişle geçen günlerinizi özlüyorsunuz...hayatta beklentilerinizin olması ve bekleme duygusunu sıkılarak bunalarakta yaşıyor olsanızda,bu siz de bir ışık olduğunu gösterir,bir umut ışığı yani...

hayatta neyi beklemiyoruz ki...herşeyi bekliyoruz...

şu hayatta ölüm mechul kaldıkça beklemek hiçte demode olacak gibi değil...


gül_veda
Kapalı
24 Ocak 2012 12:20

beklediklerimiz olmayınca da bunalım takılıyoruz ama hiç beklentimiz yoksa da yine bunalımdayız


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
24 Ocak 2012 12:28

Sn.gy-gk;"şu hayatta ölüm mechul kaldıkça beklemek hiçte demode olacak gibi değil..."

Hz. Süleyman'a atıfla anlatılan hikâyede nişanlısını 500 yıl beklediği ve daha sonrasında da şu cümleyi kurduğu söylenir; "hayatımın en güzel yıllarıydı... Keşke biraz daha uzun olsaydı...


gy-gk
Müsteşar Yardımcısı
24 Ocak 2012 13:08

neden editörüm

Hz.Süleyman (a.s.)'nin o hikayesini bende okumuştum,işte o kıssadan sonra beklemekten usanmak yerine ondan tat almayı öğrendim.

konuya açıklık getirdiğiniz için teşekkürler,çok yerinde bi misaldi...

24 Ocak 2012 18:47

Ne hasta bekler sabahı

Ne taze ölüyü mezar

Ne de şeytan bir günahı

Seni beklediğim kadar

*

*

Geçti istemem gelmeni

Yokluğunda buldum seni

Bırak vehmimde gölgeni

Gelme artık neye yarar

24 Ocak 2012 19:04

aşk böyle yaşanır dedirten ve İç yakan bir Aşk hikayesi

İlk Dörtlük,

Ne hasta bekler sabahı

Ne taze ölüyü mezar!

Ne de şeytan bir günahı

Benim seni

Beklediğim kadar

***

***

Benim seni beklediğim kadar...

Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı maç.Tribünsüz, minik bir salon... Seyircilerle oyuncular arasında sahanın çizgisi vardı sadece. O kadar yakındılar... Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.

Hoşlandığını, hem de fena halde hoşlandığını hissetti.Az sonra bir şeyin de farkına vardı. Uzun zamandan beri maçı değil,o güzel kızı izlediğini...Kız servis atarken hemen önünden geçti.Göz göze geldiler. Kız gülümsedi.Delikanlı,çok popülerdi o yıllarda. Kız Onu tanımış olmalıydı.Kim bilir, belki kız da Ondan hoşlanmıştır.Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için O'na öyle gelmişti... Set değişip takım karşıya gidince, delikanlı da yerini değiştirdi, O da karşıya gitti.

Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü... Kız da gidiş gelişleri fark etmişti galiba... Bir defa daha gülümsedi.Sanki,sanki "Anladım" der gibi bir gülümseyişti bu.Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini güzel kızı düşündü. Pazar günü, sabah çok erken saatte kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için.

Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu. Dahası Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde,okul civarında oluyordu, O'nu bir kez daha görmek için.Karşılaştıklarında hafif, çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.O gün yine tesadüfmüş gibi, okul dağılımı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede yine karşısına çıkmıştı.Kız bu defa iyice gülmüştü.Karşısında sözüm ona

ağır ağır yürüyen,ama nefes nefese kalmış delikanlıyı görünce.Delikanlı voleybol takımı kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da O'na karşı boş değildi.Bir yerde, bir şekilde tanışmaları gerekiyordu. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü... Kaptan

"tabii" dedi ve ekledi "Bu hafta sonu konser var. Biz O'nunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izler hem de kızla tanışırsınız". "Mutluluk işte bu olmalı." diye düşündü

delikanlı... "Mutluluk işte bu". Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı. Konser günü geldi,çattı. O ne heyecandı öyle... Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar. El sıkıştılar. O

güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler. İnanamıyordu delikanlı... O'nunla

nihayet yanyana oturduklarına, O'nun sıcaklığını hissettiğine, O'nun nefesini hissettiğine inanamıyordu. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı,sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken -o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde... Ama uzatamıyordu elini. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, O'nu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki... Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi uzandı. Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu. Kızın omzuna değil, koltuğun üzerine... Sonra kız arkaya yaslandı.Bir saç teli delikanlının elinin üzerine dokundu. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın... Dünyalar şirini kızın saçı eline dokunuyordu çünkü... Konserden çıkarken kız şakalaştı,"Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık neredeyse. Yarın Adana'da maçımız var. Gözlerimiz sizi arayacak..." Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü. Cebinde O'nu otobüsle Adana'ya götürecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana Kebap yedirecek kadar para verdi.Gece yarısı kalkan otobüse bindi. Sabah erkenden Adana'ya vardı. Maç saatine kadar başıboş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya, tam servis köşesine en yakın yerde oturdu.Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci O idi. Maç filan değildi sebep tabii... İlk sette

kız farkında bile değildi O'nun. Nereden olsun ki... İkinci sette öbür tarafa gittiler...Döndüklerinde, üçüncü sette kız farketti delikanlıyı. Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki... Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlının O'nun

için taa oralara geldiğini bilmenin gururu... Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garajlara gitti. Tek kelime konuşmadan... Konuşmaya gelmemişti ki... Kız "Keşke orada olsaydın." demişti. O da olmuştu işte... Hepsi o... O'na o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında...

Bir gün üniversite kantininde gazete okurken iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış dörtlüğe. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki. Bembeyaz bir kağıda yazdı o dört satırı. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diyerek kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan... Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını okurken...

"Ne hasta beklerdi sabahı

Ve ne genç ölüyü, mezar

Ne de şeytan bir günahı

Seni beklediğim kadar!..."

Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi yine. Kız karşıdan

geliyordu. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı... Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.

Gözlerine inanamadı genç adam.. O'nu yanına mı çağırıyordu yoksa... Evet, çağırıyordu işte...

Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum." dedi kız. O da

heyecanlıydı, belli. "Bak iyi dinle, dünkü satırlar için çok teşekkürler. Herhalde hissettin ben de

senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz

karar vermedim hanginizden daha çok hoşlandığıma... Ve de şu anda, O'nu terk etmem için hiçbir sebep

yok". "O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara

beni." dedi, delikanlı ikiletmeden... Ayrıldı kızın yanından... Bir daha voleybol maçına gitmeden,

bir daha okul yolunda önüne çıkmadan... Bir daha O'nu hiç görmeden... Aşk onurlu olmalıydı...

Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi... Tıpkı, o kıza verdiği dörtlükteki gibi... Heyecanla

bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi. Ama

bekledi... Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir

antolojisinde şiirin tamamını buldu. İki dörtlüktü şiir... İlki kıza verdiği.. Bir ikinci dörtlük

daha vardı o kadar... O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı. Cebine koydu.

Bekleyiş sürüyor, sürüyordu. Okullar kapandı, açıldı. Aylar, aylar geçti. Bir gün delikanlı

kızı aniden karşısında gördü. "Günlerdir seni arıyorum" dedi. "Günlerdir seni arıyorum, işte sana

haber. Artık hayatımda hiç kimse yok!..." "Yaa" dedi delikanlı. "Yaa" dedi sadece. Kalbi heyecandan

ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı...

"Yaa!.." Cebinden artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim

ya bir gün." dedi... "Bu da sonu onun." Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan... Kız ikinci dörtlüğü oracıkta okurken

Son dörtlük

Geçti istemem gelmeni

Yokluğunda buldum seni

Bırak vehmimde gölgeni

Gelme artık neye yarar!...


dooms
Kapalı
24 Ocak 2012 21:52

seni seviyorum demenin psikolojideki karşılığı sen de ben sev demekmiş.. bir beklenti olayı.

illa direkt yüzüne karşı seni seviyoruz dememiz de şart değil. insan kendi içinde ben zxc'i seviyorum dese bile bir beklenti içine giriyor.. ve sonrası da malum..


bridget_nivea
Başbakan Müsteşarı
26 Ocak 2012 21:49

üzülmek sadece..


.sonbahar.
Kapalı
28 Ocak 2012 11:56

muallak beklenti insanı öldürür,süründürür.


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
06 Aralık 2012 23:35

Farkındalık+Beklenti=?

Farkındalık; ne olduğunun farkına vardığın kadar ne olmadığının da bilincinde olmandır.

Beklenti; eklenti. Her durumda (ne olduğun ya da olmadığın gerçeğine bakmaksızın) hayata eklenmek istediğin pozitif süreçler...

Farkındalık ile beklenti arasında nasıl bir orantı kurulabilir? Ya da kurulabilir mi?

"Farkındalığı yüksek insanlar, daha çok beklenti içine girerler. Çünkü neye layık olduklarını bilirler" mi demeli, yoksa "farkındalığı yüksek insanlar bireyselliği doğru anlayarak insanlar ile iletişimlerinde yüksek beklenti içine girmeyerek hayata karşı kendilerini daha iyi motive edenlerdir" mi?


İ.rOn.İ
Kapalı
12 Mart 2013 22:58

benim beklentilerim hep sancılı olmuştur ve sonucuda hikmetini Allah bilir ama hüsran

Toplam 13 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi