Katılıyorum. Bu ülkede ister inanın ister inanmayın hak ederek bir yerlere gelebilmiş çok insan, çok sayıda akademisyen tanıyorum. Ben de yüksek lisansımın ikinci yılında devlet üniversitesinde 50d kadrosuyla Araştırma Görevlisi oldum. Lisans ortalamam 3.53/4, ALES 87, ÜDS 65'ti. Puanlarım kadroya girebilecek düzeydeydi ama benim gibi hatta benden çok daha yüksek puanlara sahip kişilerin kadroya giremediği durumlar olduğunu da biliyorum. Her şeyden önce şans/kısmet işi olduğuna inanıyorum. Benim kurumuma yıllardır kadro gelmediği için benim beklemeden kadroya girmem yüzünden torpilli damgası da yedim. Ama ne dışarıdan, ne içeriden torpilim ya da referansım yoktu. Zaten kadro beklentim de yoktu. İdeallerim doğrultusunda çok isteyerek ve sonunu düşünmeden girdim bu yola, iyi niyetimin ve tabii ki çalışmamın karşılığında bir hediye olduğuna inanıyorum.
Buradan çıkaracağım sonuç ve verebileceğim tavsiye şudur:
1) Puanlarınızı mümkün olduğu kadar yukarıda tutmaya çalışın.
2) Gerçekten sevdiğiniz ve istediğiniz bir bölümde lisansüstü eğitime başlayın. Ama isteme sebebiniz popüler olması, çok kazançlı olması vs. gibi çıkar amaçlı olmamalı. İnsanı en çok tatmin eden ve en büyük başarıya götüren iş, sevdiği iştir, unutmayın.
3) Yüksek lisans yaptığınız bölümdeki hocalara kendinizi sevdirin, iyi geçinin. Size ileride birlikte çalışabilecekleri bir iş arkadaşı gözüyle bakabilmeleri gerekir. Zaten bu, hayatın her alanında böyle olmalı. Uyumlu ve çalışkan insanlar er geç mükafatını alır.
4) Eğer bulunduğunuz kurumda kadro açılmıyor veya çok sayıda başvuran varsa, her şeye rağmen şansınız düşük olabilir. Ama iyi puanlar ve iyi ilişkiler sayesinde karşınıza farklı fırsatlar çıkabilir, başka kurumlar için size yol gösterenleriniz ve olumlu referanslarınız olur.
5) Bazen bir şeyin olmaması, olmasından daha iyidir, bunu da unutmayın. Çok uğraşıp bir şekilde kadroya girdiğiniz bir kurumda, çalışma arkadaşlarınızdan veya farklı sebeplerden ötürü huzursuz ve mutsuz olacağınıza bambaşka bir pozisyonda çalışmanız daha iyi olabilir.
6) Akademisyenliği kazanç kapısı olarak görmeyin. Okumayı, araştırmayı, kapalı mekanlarda biraz da tekdüze bir çalışma şeklini, yeri geldiğinde ders anlatmayı, kendinizi sürekli geliştirmeyi isteyip istemediğinizi düşünün. Eve iş götürmenin akademisyenliğin bir parçası olduğunu düşünüp, tüm bunlar bana göre diyebiliyorsanız o zaman bu iş tam size göre. Tabii bunları ben ne kadar diyebiliyorum orası ayrı konu ;) Ama henüz bu yola girmemiş olanlar için tavsiye olarak göz önünde bulundurulabilir.
Sevgiler..
Katılıyorum. Bu ülkede ister inanın ister inanmayın hak ederek bir yerlere gelebilmiş çok insan, çok sayıda akademisyen tanıyorum. Ben de yüksek lisansımın ikinci yılında devlet üniversitesinde 50d kadrosuyla Araştırma Görevlisi oldum. Lisans ortalamam 3.53/4, ALES 87, ÜDS 65'ti. Puanlarım kadroya girebilecek düzeydeydi ama benim gibi hatta benden çok daha yüksek puanlara sahip kişilerin kadroya giremediği durumlar olduğunu da biliyorum. Her şeyden önce şans/kısmet işi olduğuna inanıyorum. Benim kurumuma yıllardır kadro gelmediği için benim beklemeden kadroya girmem yüzünden torpilli damgası da yedim. Ama ne dışarıdan, ne içeriden torpilim ya da referansım yoktu. Zaten kadro beklentim de yoktu. İdeallerim doğrultusunda çok isteyerek ve sonunu düşünmeden girdim bu yola, iyi niyetimin ve tabii ki çalışmamın karşılığında bir hediye olduğuna inanıyorum.
Buradan çıkaracağım sonuç ve verebileceğim tavsiye şudur:
1) Puanlarınızı mümkün olduğu kadar yukarıda tutmaya çalışın.
2) Gerçekten sevdiğiniz ve istediğiniz bir bölümde lisansüstü eğitime başlayın. Ama isteme sebebiniz popüler olması, çok kazançlı olması vs. gibi çıkar amaçlı olmamalı. İnsanı en çok tatmin eden ve en büyük başarıya götüren iş, sevdiği iştir, unutmayın.
3) Yüksek lisans yaptığınız bölümdeki hocalara kendinizi sevdirin, iyi geçinin. Size ileride birlikte çalışabilecekleri bir iş arkadaşı gözüyle bakabilmeleri gerekir. Zaten bu, hayatın her alanında böyle olmalı. Uyumlu ve çalışkan insanlar er geç mükafatını alır.
4) Eğer bulunduğunuz kurumda kadro açılmıyor veya çok sayıda başvuran varsa, her şeye rağmen şansınız düşük olabilir. Ama iyi puanlar ve iyi ilişkiler sayesinde karşınıza farklı fırsatlar çıkabilir, başka kurumlar için size yol gösterenleriniz ve olumlu referanslarınız olur.
5) Bazen bir şeyin olmaması, olmasından daha iyidir, bunu da unutmayın. Çok uğraşıp bir şekilde kadroya girdiğiniz bir kurumda, çalışma arkadaşlarınızdan veya farklı sebeplerden ötürü huzursuz ve mutsuz olacağınıza bambaşka bir pozisyonda çalışmanız daha iyi olabilir.
6) Akademisyenliği kazanç kapısı olarak görmeyin. Okumayı, araştırmayı, kapalı mekanlarda biraz da tekdüze bir çalışma şeklini, yeri geldiğinde ders anlatmayı, kendinizi sürekli geliştirmeyi isteyip istemediğinizi düşünün. Eve iş götürmenin akademisyenliğin bir parçası olduğunu düşünüp, tüm bunlar bana göre diyebiliyorsanız o zaman bu iş tam size göre. Tabii bunları ben ne kadar diyebiliyorum orası ayrı konu ;) Ama henüz bu yola girmemiş olanlar için tavsiye olarak göz önünde bulundurulabilir.
Sevgiler..
busRAp13 , 5 yıl önce
Şu forumda bundan daha iyi bir mesaj okumadım sanırım. Hak yememek uğruna, bi Müslüman tavrıyla torpile karşı direnerek akademisyen olmak istiyorum. Ama her başlığın altına hemen torpilciler üşüşüyor. Beni sınavlara girmek değil insanların bu yorumları usaandırıyor!