*TÜRKÜLER* BİTMEYEN SEVDAMIZ, "ANADOLU" SEVGİLİ YURDUMUZ.
ANALARIN ANASI ANADOLU,
ÖZ KÜLTÜRÜMÜZÜN EN ZENGİN ÜRÜNÜ, TÜRKÜLERİMİZ.
Dünyanın en eski bölgelerinden birisidir Anadolu. Üzerinde yaşamış onca milletin, medeniyetin acı, tatlı, yorgun izini taşır. Her zaman gözde bir toprak parçası olduğundan birçok millete ev sahipliği yapmış, her birinden aldığı izleri bağrında taşıyıp bugünlere getirmiştir.
Türkülerimiz yüzyıllardan beri insanlarımızın sevinçlerini, üzüntülerini daha doğrusu tüm duygularını bugüne ileten unsurlardır. O kadar yalın o kadar samimi, o kadar bizdendir ki türküler, mutlaka kendinizden birşeyler bulursunuz içinde. Sevdanızı haykırır kimisi dağa, taşa. Kimisi köylüdür, buğdayı başağa durduran. Kimi de uçsuz bucaksız sıra dağlar olup dile gelir.Yüzyıllar sonrasına bugünden haber verecek olan yine türkülerdir. Çünkü insanlar sevgilerini, acılarını, mutluluklarını yine türkülere yüklemişlerdir ve yükleyeceklerdir.
Duygular, insan olmanın en güzel gereklerinden birisi kuşkusuz. Ve bu duygular her yerde, her yörede farklı dillenir. Kimi zaman zeybek olur, kimi zaman gurbet havası, kimi zaman da ağıt türküleri tercüman olur duygulara.
Türkülerimizden binlerce damladır, Anadoluda beraket gibi yağar toprağın üstüne. Bu damlaların herbiri, bir yaşamı barındır içerisinde, öyleki renkli, öyleki, çeşitli, öyleki ahenkli, öyleki güzeldi ki bu altından damlalar.
Halk ozanlarıyla, saz ustalarıyla, eşsiz yorumcularıyla, her zaman var olan ve olacak olan halk kültürümüz, destansı bir anlatıma ve zenginliğe sahiptir. Bu zenginliği ileriki kuşaklara aktarmak ise kültür tarhimizin bize yüklediği zor ama bir o kadar da zevkli bir görevdir.
Anadolunun kiliminin her bir nakışında ilmik ilmik örülen bir sevdadır türküler. Her bir nağmesinde herbir sazında her bir telinde nice anlamlar nice yaşantılar vardır. Türkülerle taşınan, tarih gizemli sayfalarının, sevginin, aşkın, kardeşliğin, barışın, dostluğun, paylaşımın, sevinçlerin, hüzünlerin, mutlulukların, bayramların, toyların, seyranların öz kültürümüzün büyük bir zenginliği olarak günümüze yansımasıdır.
Bu başlıkla, severek dinlediğimiz, dilimizden düşürmediğimiz türkülerimizi, türkülerimizin sözlerini ve öykülerini, burada dostça ve kardeşçe paylaşma istedim.
Siz değerli arkadaşlar da, kendi istediğiniz türkülerden, beğendiğinizi-sevdiğinizi , sözlerini ve öykülerini bildiğiniz türküleri burada bizlerle paylaşma duyarlılığını göstermenizi bekliyorum.
Not: Türküler konusunda tüm paylaşımızı, duyuru ve bilgi alışverişini, buradan yapabiliriz.
UNUTMAYALIM Kİ, SEVİNÇLER, MUTLULUKLAR VE GÜZELLİKLER PAYLAŞARAK ÇOĞALIR.
Saygı ve Dostlukla.
Sedat.
---------------------------------------------
İşte ilk türkümüz, sözlerini ezgisini ve öyküsünü çok sevdiğim bir KARADENİZ türküsü.
HEKİMOĞLU
Hekimoğlu derler benim de aslıma
Aynalı martin yaptırdım narinim kendi nefsime
Konaklar yaptırdım döşetemedim.
Ünye de Fatsa bir oldu narinim baş edemedim
Konaklar yaptırdım mermer direkli
Hekimoğlu sorarsan narinim demir yürekli
Bahçe armut dibinde kaymak yedin mi
Hekimoğlu'nu görünce narinim budur dedin mi
Çiftlice Muhtarı p.uşttur p.zevenk
Hekimoğlu geliyor narinim uçkur çözerek
Hekimoğlu derler bir ufak uşak
Bir omzundan bir omzuna narinim yüz arma fişek
Ordu dolaylarında yaşayan Hekimoğlu, yoksul bir ailenin çocuğudur. Üstelik yoksul bir anneden başka hiç kimsesi yok. Çevresinde dürüstlüğü, akıllılığı ve yiğitliğiyle tanınan bir gençtir.
Yörede egemenlik kurmuş bir Gürcü Beyi vardır. Bu Gürcü Beyi, Ayşa adında güzel ve narin bir kızla sözlüdür. Ne ki, bu kız Gürcü Beyini sevmemekte, Hekimoğlu'na bağlanmıştır. Bu, dostlukla, arkadaşlıkla karışık bir sevgidir. Üstelik Hekimoğlu'yla görüşmeye başlamıştır.
İşte Bey, iki gencin ilişkisinin bu noktaya vardığını duyar duymaz Hekimoğlu'na düşman olur ve ona savaş açar. Hekimoğlu'yla teke tek görüşüp, hesaplaşmayı önerir; bir de yer belirtir. Hekimoğlu, gözüpek, mert bir gençtir. Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma; yerine gider. Gitmeye gider ama, Bey sözünde durmamış adamlarıyla gelmiştir. Üstelik adamlarından biri, buluşma yerine varır varmaz, sabırsızlanıp Hekimoğlu'nu yaylım ateşine tutar. Ötekiler de çevresini sararlar. Hekimoğlu'yla Beyin adamları arasında yaman bir çatışma olur. Hekimoğlu, çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur. Olaydan hemen sonra, Bolu da tek başına yaşayan anasının yanına gider. Anasına durumu anlatır ve artık şehir yerinde duramayacağını bildirir. Anasıyla helallaşıp, yanına Mehmet adlı iki amca oğlunu alarak dağa çıkar. Çıkış bu çıkış ve ölünceye kadar Hekimoğlu artık dağdadır.
Hekimoğlu'nun dağa çıkış nedenini ve biçimini bilen, duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar. Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü köylüleri daha da etkiler ve her açıdan kendisine yardım ederler. Özellikle yoksul köylülerle dostluk kurar, zenginlerden aldıklarıyla onlara yardım eder.
Hekimoğlu, artık Gürcü Beyinin korkulu düşü olmuştur. Bu yüzden Bey,
kendisini sürekli jandarmaya şikayet eder ve kesintisiz izletir. Hekimoğlu'nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutar. Fakat halk koruduğu için, Hekimoğlu'nu bir türlü ele geçiremezler.
Hatta bir defasında, Beyin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu'nun kaldığı evi jandarmalar basıyorlar. Bütün çevre kuşatılmıştır. Evin altında bir fırın vardır. Hekimoğlu fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır.
Hekimoğlu, kaçmaya kaçıyor ama, Beyin, iki amca oğlunu öldürttüğünü haber alıyor ve doğru Çiftlice köyüne iniyor. Gittiği ev muhtarın evidir. Bu Muhtar, Hekimoğlu'ndan yana görünüyor, oysa gerçekte Beyin adamıdır ve onunla işbirliği içindedir. Nitekim adamlarından biri aracılığıyla ihbarda bulunur ve Hekimoğlu jandarmalarca sarılır. Hekimoğlu, Muhtarın alçaklığı yüzünden kıstırılmıştır. Büyük bir çatışma çıkar taraflar arasında. Adeta namlular kurşun kusmaktadır. Özetle "yaman cenk" olur orada.
Olayın sonucuna ilişkin iki söylenti var halk arasında :
1-Hekimoğlu, çatışma sırasında. çemberi yarıyorsa da, aldığı yaralar yüzünden fazla uzaklaşamadan ölüyor.
2 -Atına atlıyor, elini karın bölgesinden aldığı yaralara basarak Ordu'ya
kadar geliyor ve burada ölüyor.
Hekimoğlu, tipik bir "erdemli başkaldırıcı" örneğidir. Haklı bir nedenle dağa çıkıyor. Mertliği, yiğitliği ve iyilikseverliğiyle halk arasında büyük ün yapıyor. Yoksulların dostu, onları ezen varsılların düşmanıdır.
Hekimoğlu denince, hemen akla gelen bir özelliği de aynalı martini dir. Hekimoğlu Türküsü'nde geçen ve kendisinin adıyla özdeşleşen aynalı martin in özelliği şudur. Hekimoğlu, özel olarak yaptırdığı mavzerinin üstüne bir ayna taktırıyor. Çatışmaya girdiğinde, bu aynayı: düşmanının gözüne tutarak, gözünün kamaşmasına, dolayısıyla hedefini şaşırmasına yol açıyor.
Bu yüzden Hekimoğlu'nun adı "aynalı martin"le özdeşleşmiştir.
*TÜRKÜLER* BİTMEYEN SEVDAMIZ, "ANADOLU" SEVGİLİ YURDUMUZ.
ANALARIN ANASI ANADOLU,
ÖZ KÜLTÜRÜMÜZÜN EN ZENGİN ÜRÜNÜ, TÜRKÜLERİMİZ.
Dünyanın en eski bölgelerinden birisidir Anadolu. Üzerinde yaşamış onca milletin, medeniyetin acı, tatlı, yorgun izini taşır. Her zaman gözde bir toprak parçası olduğundan birçok millete ev sahipliği yapmış, her birinden aldığı izleri bağrında taşıyıp bugünlere getirmiştir.
Türkülerimiz yüzyıllardan beri insanlarımızın sevinçlerini, üzüntülerini daha doğrusu tüm duygularını bugüne ileten unsurlardır. O kadar yalın o kadar samimi, o kadar bizdendir ki türküler, mutlaka kendinizden birşeyler bulursunuz içinde. Sevdanızı haykırır kimisi dağa, taşa. Kimisi köylüdür, buğdayı başağa durduran. Kimi de uçsuz bucaksız sıra dağlar olup dile gelir.Yüzyıllar sonrasına bugünden haber verecek olan yine türkülerdir. Çünkü insanlar sevgilerini, acılarını, mutluluklarını yine türkülere yüklemişlerdir ve yükleyeceklerdir.
Duygular, insan olmanın en güzel gereklerinden birisi kuşkusuz. Ve bu duygular her yerde, her yörede farklı dillenir. Kimi zaman zeybek olur, kimi zaman gurbet havası, kimi zaman da ağıt türküleri tercüman olur duygulara.
Türkülerimizden binlerce damladır, Anadoluda beraket gibi yağar toprağın üstüne. Bu damlaların herbiri, bir yaşamı barındır içerisinde, öyleki renkli, öyleki, çeşitli, öyleki ahenkli, öyleki güzeldi ki bu altından damlalar.
Halk ozanlarıyla, saz ustalarıyla, eşsiz yorumcularıyla, her zaman var olan ve olacak olan halk kültürümüz, destansı bir anlatıma ve zenginliğe sahiptir. Bu zenginliği ileriki kuşaklara aktarmak ise kültür tarhimizin bize yüklediği zor ama bir o kadar da zevkli bir görevdir.
Anadolunun kiliminin her bir nakışında ilmik ilmik örülen bir sevdadır türküler. Her bir nağmesinde herbir sazında her bir telinde nice anlamlar nice yaşantılar vardır. Türkülerle taşınan, tarih gizemli sayfalarının, sevginin, aşkın, kardeşliğin, barışın, dostluğun, paylaşımın, sevinçlerin, hüzünlerin, mutlulukların, bayramların, toyların, seyranların öz kültürümüzün büyük bir zenginliği olarak günümüze yansımasıdır.
Bu başlıkla, severek dinlediğimiz, dilimizden düşürmediğimiz türkülerimizi, türkülerimizin sözlerini ve öykülerini, burada dostça ve kardeşçe paylaşma istedim.
Siz değerli arkadaşlar da, kendi istediğiniz türkülerden, beğendiğinizi-sevdiğinizi , sözlerini ve öykülerini bildiğiniz türküleri burada bizlerle paylaşma duyarlılığını göstermenizi bekliyorum.
Not: Türküler konusunda tüm paylaşımızı, duyuru ve bilgi alışverişini, buradan yapabiliriz.
UNUTMAYALIM Kİ, SEVİNÇLER, MUTLULUKLAR VE GÜZELLİKLER PAYLAŞARAK ÇOĞALIR.
Saygı ve Dostlukla.
Sedat.
---------------------------------------------
İşte ilk türkümüz, sözlerini ezgisini ve öyküsünü çok sevdiğim bir KARADENİZ türküsü.
HEKİMOĞLU
Hekimoğlu derler benim de aslıma
Aynalı martin yaptırdım narinim kendi nefsime
Konaklar yaptırdım döşetemedim.
Ünye de Fatsa bir oldu narinim baş edemedim
Konaklar yaptırdım mermer direkli
Hekimoğlu sorarsan narinim demir yürekli
Bahçe armut dibinde kaymak yedin mi
Hekimoğlu'nu görünce narinim budur dedin mi
Çiftlice Muhtarı p.uşttur p.zevenk
Hekimoğlu geliyor narinim uçkur çözerek
Hekimoğlu derler bir ufak uşak
Bir omzundan bir omzuna narinim yüz arma fişek
Ordu dolaylarında yaşayan Hekimoğlu, yoksul bir ailenin çocuğudur. Üstelik yoksul bir anneden başka hiç kimsesi yok. Çevresinde dürüstlüğü, akıllılığı ve yiğitliğiyle tanınan bir gençtir.
Yörede egemenlik kurmuş bir Gürcü Beyi vardır. Bu Gürcü Beyi, Ayşa adında güzel ve narin bir kızla sözlüdür. Ne ki, bu kız Gürcü Beyini sevmemekte, Hekimoğlu'na bağlanmıştır. Bu, dostlukla, arkadaşlıkla karışık bir sevgidir. Üstelik Hekimoğlu'yla görüşmeye başlamıştır.
İşte Bey, iki gencin ilişkisinin bu noktaya vardığını duyar duymaz Hekimoğlu'na düşman olur ve ona savaş açar. Hekimoğlu'yla teke tek görüşüp, hesaplaşmayı önerir; bir de yer belirtir. Hekimoğlu, gözüpek, mert bir gençtir. Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma; yerine gider. Gitmeye gider ama, Bey sözünde durmamış adamlarıyla gelmiştir. Üstelik adamlarından biri, buluşma yerine varır varmaz, sabırsızlanıp Hekimoğlu'nu yaylım ateşine tutar. Ötekiler de çevresini sararlar. Hekimoğlu'yla Beyin adamları arasında yaman bir çatışma olur. Hekimoğlu, çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur. Olaydan hemen sonra, Bolu da tek başına yaşayan anasının yanına gider. Anasına durumu anlatır ve artık şehir yerinde duramayacağını bildirir. Anasıyla helallaşıp, yanına Mehmet adlı iki amca oğlunu alarak dağa çıkar. Çıkış bu çıkış ve ölünceye kadar Hekimoğlu artık dağdadır.
Hekimoğlu'nun dağa çıkış nedenini ve biçimini bilen, duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar. Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü köylüleri daha da etkiler ve her açıdan kendisine yardım ederler. Özellikle yoksul köylülerle dostluk kurar, zenginlerden aldıklarıyla onlara yardım eder.
Hekimoğlu, artık Gürcü Beyinin korkulu düşü olmuştur. Bu yüzden Bey,
kendisini sürekli jandarmaya şikayet eder ve kesintisiz izletir. Hekimoğlu'nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutar. Fakat halk koruduğu için, Hekimoğlu'nu bir türlü ele geçiremezler.
Hatta bir defasında, Beyin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu'nun kaldığı evi jandarmalar basıyorlar. Bütün çevre kuşatılmıştır. Evin altında bir fırın vardır. Hekimoğlu fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır.
Hekimoğlu, kaçmaya kaçıyor ama, Beyin, iki amca oğlunu öldürttüğünü haber alıyor ve doğru Çiftlice köyüne iniyor. Gittiği ev muhtarın evidir. Bu Muhtar, Hekimoğlu'ndan yana görünüyor, oysa gerçekte Beyin adamıdır ve onunla işbirliği içindedir. Nitekim adamlarından biri aracılığıyla ihbarda bulunur ve Hekimoğlu jandarmalarca sarılır. Hekimoğlu, Muhtarın alçaklığı yüzünden kıstırılmıştır. Büyük bir çatışma çıkar taraflar arasında. Adeta namlular kurşun kusmaktadır. Özetle "yaman cenk" olur orada.
Olayın sonucuna ilişkin iki söylenti var halk arasında :
1-Hekimoğlu, çatışma sırasında. çemberi yarıyorsa da, aldığı yaralar yüzünden fazla uzaklaşamadan ölüyor.
2 -Atına atlıyor, elini karın bölgesinden aldığı yaralara basarak Ordu'ya
kadar geliyor ve burada ölüyor.
Hekimoğlu, tipik bir "erdemli başkaldırıcı" örneğidir. Haklı bir nedenle dağa çıkıyor. Mertliği, yiğitliği ve iyilikseverliğiyle halk arasında büyük ün yapıyor. Yoksulların dostu, onları ezen varsılların düşmanıdır.
Hekimoğlu denince, hemen akla gelen bir özelliği de aynalı martini dir. Hekimoğlu Türküsü'nde geçen ve kendisinin adıyla özdeşleşen aynalı martin in özelliği şudur. Hekimoğlu, özel olarak yaptırdığı mavzerinin üstüne bir ayna taktırıyor. Çatışmaya girdiğinde, bu aynayı: düşmanının gözüne tutarak, gözünün kamaşmasına, dolayısıyla hedefini şaşırmasına yol açıyor.
Bu yüzden Hekimoğlu'nun adı "aynalı martin"le özdeşleşmiştir.