Editörler : Lanet
11 Haziran 2011 21:37

Suya Sabuna Dokunmayangiller

Bu başlıkta suya sabuna dokunmaz paylaşımlar yer alacak... Tıpkı yazıldığı halde adresi olmayan mektuplar gibi... Ama bizim yazdıklarımız postada kalmayacak... Nereye gideceği belli olmayan mektupların adresi...

Yazıp çizdiklerimiz hiç bir başlığın formatına uymuyor mu? Şu kadarcık yazdığımız şeye de yeni başlık açmak istemiyor muyuz? E ama yazmazsak da olmuyor mu? Öyleyse doğru adres... Mesela şimdi kendi reklamımı o kadar güzel yaptım ki, bu reklamı hangi başlığa sığdırabilirim ki?!.. Seçimler de yaklaşıyor... Nereden aday olsam, bu reklamdan sonra kendimden başkasına oy vermem...

Evet, içimden gelen fakat hiçbir kategoride kendine yer bulamamış ayrık otu düşüncelerimi yazmaya devam ediyorum... Yazdıklarım birbirinden çok bağımsız şeyler olabilir ki bu da benim amacım yönünde ilerlediğimi gösterir...

Evet efendim, ne diyorduk? Hım, yazmaya devam ediyorduk... En sinir olduğum şeylerden birini yazacaktım ki araya bunca laf girdi... Neydi en sinir olduğum şeylerden biri; bir arkadaşım bir kitap bulur ya da bir film izler. ?hah bu tam senin tarzın? der ya, sinir olurum! Ya hu şunca yıldır -kaç yıl olduğunu tabi ki söylemeyeceğim- ben, beni tanımıyor, daha tarzıma dair tek bir fikir yürütemiyorken, sen hayatımın bir kesitinde hayatıma girmişsin, ki biraz uzun kalışındır buna cüret etmene sebep ve ayrıca bu da gidişinin yakın olduğunun habercisidir... Yine konu dağıldı ama ben kendimi tanımazken, senin beni çepeçevre saran giysinde kendimi giysisiz kalmış gibi hissediyorum... İyisi mi, ha tarz diyorduk, evet yaaa hiç tarzım değil bunca tanınmak... Ver misketlerimi, oynamıyorum, bunca tanındığım bir mahallede ben... Hangi sokağın çıkmazında karşılaşmıştık? Değiştir yolunu lütfen! Ben belayım uzak dur benden. Hani ?bela senden uzak durmuyorsa sen beladan uzak dur? demiş ya büyükler, işte ondan...

Sahi bu büyükler ne çok şey söylemişler. Bazen düşünüyorum da, bu arada ben bazen düşünebiliyorum. Kim göre? Tabi ki kendime göre... İşte o bazenlerde diyorum ki, bunca şeyi söylerken, söylediklerini yaşamaya da zaman bulmuş mu bu büyükler? Her şeyi söyleyip gitmişler... Biz ne söylesek aslı onlarda. O zaman susmalı mı? Tekerleğin orijinali taş diye Mercedes?e taş mı takmalı?!

Biraz önce annemle konuştum. O da şu büyükler kabilesine dâhil olanlardan... ?Ablama çok kızgınım, kaçtır arıyorum, o beni aramıyor? dedim. Az önce dediğim gibi, annem Büyükler Kabilesi?nden ya, ?olsun o senin büyüğün, sen yine de ara diyor. ?Anneme de dedim?, ya hu benim bütün suçum ondan birkaç yıl sonra doğmak mı? E o zaman onun suçlusu ben değilim ki! Hatta onun suçlusu belli... Öyleyse benim yerime bir zahmet sen ara, özür dile ve kırgınlığı gideriver, dedim, demek istedim. Yani aslında şu son cümleyi içimden sesli olarak bağıra bağıra söyledim? Sahi içimden sesli olarak bağıra bağıra nasıl söylemiş olabilirim ki, şimdi çok merak ettim? Demek içimden bağırmanın, sessiz bir yolu da var... Tabi ya, edebiyatçıların dediği şu ?içimden sessiz çığlıklar attım? mantığında bir şey olsa gerek.

?Yoruldun mu beni dinlemekten?

?Yooo? mu? Demek bu kurbanlık da benim gibi dokuz canlı... Biri ölse biri söyler, biri ölse biri dinler... Öyleyse bu hikâye böyle devam eder...

...


ec_el_
Aday Memur
12 Haziran 2011 00:59

:)

arkası yarın mı bu dızı konusmanın?


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
12 Haziran 2011 01:05

Arkası hepimizden Sn. ec_el_... Buyrun, sizi de dinleyelim...

:)


Ş@h-in
Müsteşar
13 Haziran 2011 15:12

Bir konu açmışsanız arkasında durun. Konuyu açıp ceketi alıp çıkmak da neymiş!


mislina2
Kapalı
14 Haziran 2011 11:23

"En sinir olduğum şeylerden birini yazacaktım ki araya bunca laf girdi... "

En sinir olduğumuz şeyler değil de sinir olmadığımız konulara değinseydik sanırım yazacak pek fazla bir şeyimiz olmaz, listemiz kısa olurdu.

Sinir olduğumuz konulara değinmeye devam edelim.

Kararlarını, tercihlerini bir başkasına göre şekillendirenler mesela... Neden kendi fikirlerini önemsemiyor ve hiçe sayıyor?

Evet, evet çok kızıyorum böylesi kişilere. Avaz avaz bağırmak istiyorum mesela?

Yazdıklarım başlığın formatına uymadı yaa, neysee...)

Başlık sahibi olmadığına göre başlığı şekillendirecek ve yazdıklarımı eleştirecek birisi de yok demektir.

Evet, evet istediğim gibi yazabilirim. Kimsesiz bir başlık!

Kimsesiz düşünceler gibi?

Bu yazdıklarıma biliyorum sinir oldun?:)

Sorun değil birçok kişi yazdıklarıma zaten sinir oluyor. Bir de siz sinir olun ne fark eder ki!

Suya sabuna dokunmak istiyor ve diyorum ki;

_Yok, öyle Sn. neden başlığı sahipsiz bırakmak!


mislina2
Kapalı
14 Haziran 2011 11:24

İnadına yazım hatası yaptım gelip düzeltmeniz için, düzeltmezseniz bilirim ki içiniz rahat etmez.)


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
14 Haziran 2011 19:01

Tam çıkmış gidiyordum ki, ani bir misafir baskınına uğradım. Bu nedir yaaa, insanın özgürce gitmesine bile izin vermiyorlar? Bu günlerde özgürlüğe taktım ama bunları paylaşacak bir olric?im yok benim.

?Olmaz tabi ki, sen daha Tutunamayanları bitiremedin ki!

-Olsun ben yine de bir yerlerde iç sesimi duyuyorum. Nadir de olsa onadığı oluyor beni? Olsun?

? Ne olsunu Oblomovkalılar bile senin kadar ?ki? kullanmıyor bir cümlede? Bu görgüsüzlük senden geçti bana? Hala fark etmedin mi, bak ben de entelim, Tutunamayanlar olmasa da Oblomov?u okuyorum. Tam bana göre?

Biliyor musun, hani annem Büyükler Kabilesi?ndendi ya, ben ise daha önce de dediğim gibi kendime oy verip Kaybedenler Partisi?nden olduğumu herkese ispatlamış, bunun üzerine ?gurur hayatı tuzu? deyip ( ne çok cümle hırsızlığı yapıyorum, özür dilerim Oblomov kardeş. Ama ne yapayım, sen demesen ben diyecektim ki zaten.) son bir nefesle madem kaybettim ceketi alır giderim, dedim ki ?sen Abdurrahman Çelebi?sin, hadi dön gel diyenlerin çağrısını, o partiden başka yerde çığırtkanlık yapamayacağımı bildiğimden olsa gerek ?hay hay? diyerek kabul ettim?

Ve şimdilik biraz soluk alayım demeden önce; ?inadına seviyorum sizleri, beni bana bırakmadığınız için, inadına seviyorum sizleri, sinir uçlarıma dokunup, hayata refleks katmama katkıda bulunduğunuz için? diyor bir sonraki parti konuşmama tüm halkımızı davet ediyorum?

14 Haziran 2011 21:05

Editörlerin bu familyadan olmaması işe yaramış:D Gerektiğinde dokunacaksın suya da sabuna da...


mislina2
Kapalı
14 Haziran 2011 22:43

Tutunamayanları bitireceksin, Oblomovla uyuşukluğa devam ederken "İnsanlık ufak paralar haline gelmiş... Hayat amma da hayat ha."diyeceksin v.s...

Söylenecek daha çokkk şeyler var... Zor olan, söylenecek kişileri bulmakta derler ya, işte öyle...


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
01 Temmuz 2011 09:09

Yani suya sabuna dokunmayayım diyorum ama zorla elimi yıkatıyorlar... Bu mudur? Budur diyorsa birileri tamam budur diyemiyorum o birilerinden bağımsız olarak ben... Eyvallah dedik de bunu kalıp selamlaşmak için değil geçip gitmek...için dedik?

Çok mu ?neden? diyoruz da yaşadığımız hayat böylesine dar geliyor bize... Biraz vaz mı geçmeli nedenden? E ama nedensiz de yaşanmaz ki?! Demek yaşamak için nedensiz olmak gerek, ya da daha geniş yaşamak için. Yaşamın kalitesi önemli değil, önemli olan yaşamak... Artık ?vay be? dedirtecek bir şey kalmadı hayatta... Ama yok kaldı ?vay be çok yaşamaya gerek yokmuş çok şey görmek için? diyebiliyorum hala... Şaşırmak ne güzel! Yoksa şaşırtmak mı güzel? Ne güzel deyince aklıma geldi; biz burada birbirinden bağımsız, uyumsuz, dengeli değil, dengesiz, yüklemi olan ama asla bir ?özne? ye göndermesi olmayan paylaşımlarda bulunacaktık değil mi? E öyle de oluyor zaten? ?Şaşırmak ne güzel!?

?Her gün bir yerden göçmek /Ne iyi

Her gün bir yere konmak/ Ne güzel

Bulanmadan, donmadan akmak/ Ne hoş

Dünle beraber /Gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa /Düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım?

?Şimdi yeni şeyler söylemek lazım?

Not: Yeni şeyler söylemeye çalışırken Büyükler Kabilesi yine aklımızın bir yerinde her hakkı saklı olarak duruyor... Onlar alınmasın, sözleri dile gelmese de yüreklere büyüyor ve düşüncelerin yeşermesinde her daim kaynak oluyor...


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
11 Temmuz 2011 12:14

Şu hayatta neler öğrenmedim ki!

Mesela yuvarlak yaşamak için bir çemberin iç açıları toplamına ihtiyaç olmadığını, pi sayısı öğrenilmeden de çemberin yarı çapının olduğunu, ama insanlarda "çap" hesabının bu kadar kolay olmadığını, insanların yan yana gelebilmesinin ön şartının doğruluk olduğunu, ama bir noktada birleşebilmenin inceliğinin aynı parlelde doğrular olmakta değil, kesişen doğrular olmakta olduğunu...

Bir üçgenin iç açılar toplamını bilmenin, bir insanın iç acıları toplamının karmaşasını bilmekten daha kolay olduğunu...

...


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
23 Ağustos 2011 00:23

Suya Sabuna Dokunmayan-lar; bu size

Üç Nokta

*

Büyük konuşanlar

Alınlarında eğri olmayanlar

Yalnız yükseği görenler

Herkesin ortasında yürüyenler

Bütün ışıkları yananlar

Sesi menevişsizler

Güzü küçümseyenler

Gözyaşına arkasını dönenler

Kendini mutluluk bilenler

Sessizlikten korkanlar

Yalnız eşyalarına gülümseyenler

Öyküsünde öteki olmayanlar

Kederle kirlenenler

Aynası buğusuzlar

Kışa yolu düşmeyenler

Kalbi ölüm mühürlüler

Penceresi dışa açılmayanlar

Aşktan utananlar

Güzelliği kimsesizler

Dili şiddet olanlar

Gövdesi sözünden önce gelenler

Dünyaya dokunmayanlar

Unutanlar, unutanlar

Ey tek heceli darlık...

O mevsimim ki herkesten yapılmış

Üç noktayla biten bir cümleyim artık...

Şükrü Erbaş


kayıboylu
Şef
29 Ağustos 2011 16:05

Suya sabunadokunmayangillilik,çok acı ve aşağılayıcı bir durum olur ama.Bu sayfalarda,tutunamayan kaygısı güden insanlar,her şeye dokunmak zorundalar.Yoksa çok okuyup,çok yorum yürütmek,ama işine geldiğine yorum yapmak.Yok öyle,terör hakkında misal bir başlık açılmış,heryönüyle irdelenen,ve Tutunamayan birinin,muhakkak aklında bir yer tutması gereken o olgu,o başlıkta incelenmek istenmiş,ama bide bakıyorsun ki,başlık kaybolmuuuş.Suyasabunadokunmayıp,suyasabunadokunduğunuzannedengiller familyasının üyeleri,demokrasi uğruna başlığı yok saymış.Devam efendim,suyasabunasadecemarkettenalırkendokunangiller olmaya.


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
30 Ağustos 2011 15:55

http://forum.memurlar.net/konu/1351353/

Aranılan başlık bu mu bilmiyorum ama aranılan muhatap ben değilim biliyorum...

Bu vesile ile; bu güne kadar 30 Ağustos ile alakalı mesaj göndermeyip, sadece bu yıl mesaj gönderenler... Duyarlılığınızdan dolayı tebrik ediyor, önümüzdeki yıl ve sonraki yıllarda da devamını diliyorum...

Her iki bayramınızı da suya sabuna dokunmayangillerden olarak tebrik ediyorum...

Selamlar...

Not: Yukarıdaki ileticik yalnız burada değil telefon rehberimdeki güzide dostlarımla da paylaşılmıştır...


Türkçeci0505
Başbakan Müsteşarı
30 Ağustos 2011 17:18

Sevgili _neden_,

Sizi anlıyorum. Bunun aynısını bana da yaptılar. Bugüne kadar 30 Ağustos Zafer Bayramı tebriği aldığımı hatırlamıyorum. Bu sene her ne hikmetse birçok Zafer Bayramı tebriği aldım. Bunu mahsus yapıyorlar. "Ramazan" inancını, geleneğini küçümsemek için yapıyorlar. Bu ülkenin millî değerini dinî değeri karşısında yüceltmek amacını taşıyarak trajikomikleşiyorlar. Bir de şimdi bunlar sözde çağdaş insanı oynuyorlar. Ama bu oyunu sahnelerken dikatli izleyicilerin farkında değiller. Oynadıkları oyun son derece amatörce. Böyle insanlar tarihte hep vardı.


gncedb
Memur
01 Eylül 2011 22:46

Aysel Git Başımdan

Aysel git başımdan ben sana göre değilim

Ölümüm birden olacak seziyorum.

Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

Aysel git başımdan istemiyorum.

Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün

Dağıtır gecelerim sarışınlığını

Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,

hiçbir dakikamı yaşayamazsın.

Aysel git başımdan ben sana göre değilim.

Benim icin kirletme aydınlığını,

hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

Islığımı denesen hemen düşürürsün,

gözlerim hızlandırır tenhalığını

Yanlış şehirlere götürür trenlerim.

Ya ölmek ustalığını kazanırsın,

ya korku biriktirmek yetisini.

Acılarım iyice bol gelir sana,

sevincim bir türlü tutmaz sevincini.

Aysel git başımdan ben sana göre değilim.

Ümitsizliğimi olsun anlasana

hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.

Sevindiğim anda sen üzülürsün.

Sonbahar uğultusu duymamışsın ki

içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,

uzak yalnızlık limanlarına.

Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,

Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.

Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.

Sakın başka bir şey getirme aklına.

Aysel git başımdan ben sana göre değilim,

ölümüm birden olacak seziyorum,

hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.

Aysel git başımdan seni seviyorum...

Güzel şiir değil mi? hem suya sabuna dokunmaz hem de gayet uyuşuk ve sorumsuzdur.Böyle aşık olmak ne güzel. Konuşulan ilk konulara ilişiktir. Arz ederim.


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
02 Eylül 2011 01:54

Rivayet olunur ki iki felsefeci arkadaş mektuplaşırlar... Biri diğerine mektup yazar ve sonuna not düşer; "kusura bakma, vaktim yoktu o yüzden uzun yazdım..."

Bu cümleyi ilk okuduğumda "evet" dedim "evet, ben hayatı nefes nefese yaşıyorum, aynı gün içinde hayatın içinden mecburi olarak kaç parçaya bölünüyorum... Bu yüzden olsa gerek, bir cümlemi 15'dan kısa tutamıyorum..." Adına efradını cami ağyarını mani de diyorlar gevezelik de... Ama sonuç bu... Zamanı az olanlar uzun ve bazen de benim gibi gereksiz konuşurlar... İşte bu yüzden kurulan kısa cümlelere mikroskopla bakar, kaliteyi kaçırmamak için tüm ayrıntılarıyla ayrıntılı incelerim... Gizli dehalar yüreklerinde ne "inci"ler taşırlar diye...


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
02 Eylül 2011 15:05

(bu kez Büyükler Kabilesi ve annem yok)

Bu yazı farklı öznelerin aynı nesnesi olan kendime?

Ey kendim! Yorma kendini? Sen hep demez miydin ?bilgi meyveli bir ağaca benzer ve herkes o ağaçtan kendi boyunun erdiğince meyve koparır?? şimdi kendi boyunca meyve koparanlar seni neden rahatsız ediyor, üstelik senin boyun ve kopardıkların da ortadayken?..

Ey kendim! Yorma kendini? Sen anlaşılmıyor değilsin. Hep dersin ya ?herkes arif bir ben cahil? senin anlattıkların muhatabının anladığı kadar falan değil. Sen kendini anlatıyor mu sayıyorsun? Sen anlatsan/anlatabilsen? Bunca cahilliğinle hala yol yürümeye çalışıyorsun?! madem yol yürüyemiyorsun, öyleyse ?ya yol aç, ya yol ver, ya da yoldan çekil? çekil ki gölge ettiklerine ihsan olasın!..

07 Eylül 2011 13:34

Bir insan neden muhalif olur hayata biliyormusun

"söyleyeceği çok şey olduğu için"

muhaliflik zor zanaattir aslında. Kendi savunduğun bir fikre bili yeri geldiğinde tahammül edemiyorsan, Menfaat umduğun bir şahısı bile yeri geldiğinde değil içinden geldiğinde acımasızca eleştiriyorsan evet sen bir muhalifsin.

Hemen tamam bu bana uyduda deme. Öyle kolay olsa keşke

?Baş ucu sözün olmalı BEN OLSAM?

Sabah kalkınca eşin kahvaltıyı hazırlamış ayak ucunda gözlerine amade bekliyor olmalı, kazaklık ile karıştırma sakın bunu,

Neden beni öperek uyandırmadın demelisin, BEN OLSAM makyaj yapar sonra kulağına sevgi dolu sözler fısıldayarak uyandırırdım demelisin.

BEN OLSAM çayı üfler eşimin ağzına dökerdim, bi taraftanda sevdiği gazetenin sayfalarını çevirir yorulmasına izin vermezdim demelisin.

Evden çıkmadan senden yemek listesini istemeli eşin, ama BEN OLSAM eşimin ne istediğini tahmin eder onu hazırlardım deyip çıkmalısın evden.

Siyasi görüşüm sol ben müzmin muhalifim demek te doğru değil. Sol ama hangi sol?

Solcu olmakta tek başına yeterlimi ki demelisin. Bence sosyal devlet olmanın yolu emeğin kara ortak edilmesi demeli ve bunu hararetle savunmalısın ama nerde biliyormusun?

Patronun odasında

Arkadaşlarının yanına gelince bunu anlatmayacaksın haliyle sen bir muhalifsin

İşveren risk almış sermaye koymuş, aklını koymuş sen ne yapıyorsun ya? Demelisin. Tabiî ki az alacaksın hatta aldığın dünya standartlarının bile üstünde çinde olsa kominlerde bir tas yemeğe bu işi yapıyordun diyebilmelisin.

Sanırım ben suya sabuna dokunmayan biriyim, her ne kadar hayata muhalifte olsam, BEN OLSAM?da desem

(ki bu yazıklarım teoride kalmıştır hep her ne kadar benimsemiş olsamda pratikleştirememişimdir)

Sonuçta EMRİN OLUR, Siz iyi düşünmüşsünüz, Aynen katılıyorum, Efendim siz böyle dedikten sonra ne haddimize diyen bir suya sabuna dokunmayangilim.


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
20 Eylül 2011 19:30

"Yüce Rabbım bayanları ayrıntıların acısında yaşasınlar diye yaratmış." Ama bayanlar o ayrıntıların acısında da yalnız kalmak istemeyince, yanına bir yol arkadaşı edinmiş. Kim? Tabi ki zavallı erkekler...

Bir kedi görseler;"bir kedi gördüm sanki?" deyip geçmezler. Yok, illa kediyi kedilikten sizi canınızdan bezdirene kadar konuşacaklar. Nasıl mı? "Ay ne şirin hayvan bak hayatım bi bak yaaa. Ay sen de hiçbir şeyle ilgilenmiyorsun?"

Bak lafı yedin yine...

Hayır, sen baktın, baktın da ne elde ettin? Hiç. E o bakmadı ne elde etti? Hiç. O zaman yanındaki zavallıyı neden zorluyorsun bakmaya? O da bakınca senin bakışında ne değişecek? Niye her gördüğün zıkkıma yanındakini de ortak ediyorsun? Böyle daha mı iyi oldu/oluyor? Hah işte! Kedi bile buna dayanamadı da kaçıp gitti...

Ne elde ettik, sonuç ne?!

Sen de hiç anlamıyorsun be kardeşim! Kedi malzemeydi anlasana. Kediyle ilgilenmediğin gibi benimle de ilgilenmiyorsun dedi. Alamadın yine subliminal mesajı! Ömrün geçti hala anlamadın!..

Keza bir çiçek görseler aynıdır. ?Bak canım renklerin mükemmelliğine bak! Kokla bi, harika bir şey bu yaaa.?

Oysa aynı çiçeğin/çiçekçinin yanından yalnızken elli defa geçmiştir de dönüp bakmamıştır bile. Neden? Onu yolundan alıkoyacak kadar önemli bir şey değildir de ondan.

E o zaman yanındaki zavallının suçu ne? Neyin onayını istiyorsun ondan? Beş duyun yetmiyor mu sana; görmeye, koklamaya, dokunmaya, duymaya, tatmaya? Yoksa onay almadan algıların başlamıyor mu çalışmaya?

Alınma anneciğim; zülfü yâre dokundurduysak, affola!


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
22 Eylül 2011 22:26

Saçmalamak saçmaktan mı geliyor ki?

İçinde ne varsa en doğal haliyle saçmak...

İçinde ne varsa en doğal haliyle doğaçlama saçıp savurmak, dökmek...

*

Provasız bir hayattı yaşamak istediği... Amatörce, senaryosunu kendi yazdığı ve tek kişilik oynamak istediği. "Tek kişilik"... Bölünmeden parçalanmadan dağılmadan... Ve hatta acımadan, acıtmadan...

İyi olmak için kötü olmamak yetmez denilen türden bir yaşam... Suya sabuna dokunmadan... Etliye sütlüye karışmadan; karılmadan hiçbir acıya...

Hatta büyümek isterdi, hızlıca ve bir an önce... Büyükler daha az acı çekiyorlarmış, onlar "baş eğmeyi öğrenmiş, baş edemediklerine" baş etmenin başka bir çeşidiymiş baş eğmek... Bir tek çocuklar baş eğmezmiş ve bir de, çocuk kalanlar...

Baş eğmediklerine bakıp büyük şeyler, büyük işler de beklenmemeliymiş çocuklardan? Onlar akıllarınca, akıllanmadan yaşarlarmış... Çünkü onlar tecrübe nedir, bilmezlermiş, yani tecrübe edene kadar "adam olmazlar"mış. Haliyle onlardan adam olmazmış...

Yalnız çocuklar mızmızlanırmış acılara, kalp ağrısı, sancılara... Öyle ya büyükler aşkı komedi görüyormuş, çocuklar/gençler içinmiş trajedi olanı...

Onların acıları doğalmış, doğaçlama hayatları gibi...

*

Doğaçlama bir hayattı yaşamak istediğim, doğrularımı kendim bulduğum ve eğrilsem de doğrulduğum...

Not: Yazdığım saçmaktan gelen saçmalıklarımın hep bir melodisi vardı. Bu günden itibaren (başka günlerim de olursa) o saçmalıklara fon olan müzikleri de paylaşmayı düşünüyorum aynı yazının devamında...

http://www.youtube.com/watch?v=dJLs8pOnPOY

Toplam 95 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi