Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden (AİHM) Kamu Bankalarından Diğer Kurumlara Nakledilen Personelin AİHM'e yaptığı başvurulara ret kararları gelmeye başlamıştır.
Bu konudaki hukuk mücadelesine öncülük yapan sendikamız hukuk müşaviri Av.Gökhan Candoğan'ın açıklaması aşağıda bilginize sunulmuştur.
A. Kamu bankalarının özelleştirilmesi sürecine dair 4603 sayılı yasa kapsamında kamu bankalarında (T.C.Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası, Emlak Bankası) çalışan personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakil süreci, son dönemde idari yargıya meşgul eden en önemli toplu davalardan birisine neden olmuştur. Süreci anımsayacak olursak;
1. Türkiye Büyük Millet Meclisi?nde (TBMM) 15 Kasım 2000?de kabul edilen 4603 sayılı ?Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun? ile sayılan üç kamu bankasının özelleştirilmesine ilişkin işlem süreci başlatılmıştır. Yasaya göre, sayılan üç kamu bankası beş yıllık bir süre içerisinde (son tarih 25.11.2005) özelleştirilecektir ve özelleştirme sürecinde bankalar ?ortak yönetim kurulu? tarafından yönetilecektir.
2. 4603 sayılı yasada, 30.1.2001 tarih ve 4743 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle şu hüküm getirilmiştir;
Geçici madde 1/3: Bankalarda 31.12.2002 tarihinden sonra özel hukuk hükümlerine tabi olmayan personel çalıştırılamaz. Yeniden yapılandırma sürecinde bankaların yönetim kurullarınca gerek özel hukuk hükümlerine göre çalıştırılmak üzere kendisine sözleşme teklif edilen ancak özel hukuk hükümlerine göre çalışmayı kabul etmeyen gerekse özel hukuk hükümlerine göre çalışması uygun görülmeyip sözleşme imzalamayan personel, bankaların yönetim kurullarınca Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.
3. Yasaya eklenen bu hükme dayalı olarak, 2002 yılında kamu bankalarında ?kamu görevlisi? statüsünde çalışmakta olan personel hakkında işlem yapılmaya başlanmıştır. Buna göre, Banka Yönetim Kurulunca bankada kalması uygun görülmeyen personelin isimleri T.C. Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığına bildirilerek, bir başka kamu kurumuna atamasının/naklin yapılması amaçlanmaktadır. Bu şekilde nakle tabi kılınan personele verilen isim de ?istihdam fazlası personel? (İFP) dir.
4. Bu çerçevede, toplam 20.177 banka çalışanı değişik tarihli işlemlerle başka kurumlara nakledilmiştir.
5. Bu nakil işlemi sonrasında, 4603 sayılı yasada belirlenen özelleştirme işlemi için öngörülen beş (5) yıllık süre dolmuştur.
6. Sürenin dolmasına karşın özelleştirme yapılmadığı gibi, Danıştay 5.Dairesinin 2003/2471 E. Sayılı dosyasında verilen 4.11.2003 tarihli bir karar ile, İFP işlemlerinin dayanağı ?Banka Yönetim Organları Tüzüğü?nün ilgili maddelerinin hukuka aykırı olması nedeniyle yürütmenin durdurulması kararı verilmiştir. Yine İFP olarak belirlenmiş bir Ziraat Bankası AŞ. çalışanı tarafından açılan anılan davada, Danıştay 5.Dairesi,
.. yasada yönetim kuruluna verilen ve devri hakkında herhangi bir hüküm getirilmeyen istihdam fazlası personel belirlenmesi yetkisinin yönetim kurulu kararı ile daha alt yönetim kademelerine devrine olanak bulunmamaktadır. .. Bu çerçevede, ..., Ziraat Bankası Yönetim Kurulunca çıkarılan Yönetim Organları Tüzüğünün yukarıda anılan 4.23 ve 17.16 maddelerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. .
sonucuna vararak, bütün İFP işlemlerine yetki yönünden dayanak gösterilen ?düzenleyici işlemi? hukuka aykırı bularak, yürütmesini durdurmuştur.
7. Bu yargı kararı üzerine (düzenleyici işlemin hukuka aykırılığı, bu düzenlemeye dayalı bütün bireysel işlemleri hukuka aykırı hale getirmektedir) pek çok eski banka çalışanı, hukuka aykırı hale gelen İFP belirleme işlemlerinin, bütün hukuki sonuçlarıyla birlikte geri alınması ve bankaya atamalarının yapılması için başvuru yapmışlardır. Başvuruların reddi üzerine de idari yargıda davalar açılmıştır.
B. Bankacılar tarafından açılan davalar sonucunda, nihai olarak verilen karar, süresinde dava açmayan davacıların, başka bir kişi ile ilgili yargı kararı üzerine başvuru yapıp dava açmalarının mümkün olmadığı, davaların süreden reddi gerektiği, yolundadır. Ancak, bu noktaya gelinmesi, bir hayli değişken karar süreçleri sonucunda meydana gelmiştir. Bunun en güzel örneği, Kanatlı Şahin isimli bir çalışanın dava sürecidir;
1. Kanatlı Şahin, Danıştay 5.Daire?nin lehine hak doğuran 4.11.2003 tarih ve 2003/2471 E. Sayılı yürütmenin durdurulması kararından sonra Bankaya başvuru yapmıştır. Başvurusunun reddi üzerine Danıştay 5.Dairesinde, red işlemi ile dayanağı Banka İnsan Kaynakları Yönetmeliğinin iptali ile maddi zararının karşılanması amacıyla dava açmıştır.
2. Şahin?in davası Danıştay 5.Daire tarafından süreden reddedilmiştir. (5.Daire 2004/2075 E. 2004/2048 K. Sayılı 3.5.2004 tarihli kararı)
3. Süre red kararının temyizi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (Danıştay İDDK) 30.12.2004 tarih ve 2004/2411 E. 2004/2099 K. Sayılı kararı ile süreden red kararının hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir. Kurul, davanın, 5.Dairenin 4.11.2003 tarih ve 2003/2471 E. Sayılı yürütmenin durdurulması kararının hukuki sonuçlarından yararlanmak üzere İYUK?un 10.kapsamında, süresinde açıldığı sonucuna varmıştır.
4. Danıştay İDDK?nun bu kararına karşı Banka tarafından yapılan ?karar düzeltme istemi? de Kurul tarafından 7.7.2005 tarih ve 2007/1523-2256 sayılı karar ile reddedilmiştir.
5. Aynı durumda olan pek çok insan için ?emsal? dosya haline gelen Şahin dosyasının sonraki aşamaları ilginç olmuştur.
6. 2004 yılında açılan davada daha önce işin esasına girilerek inceleme yapılmış olmasına karşın, Danıştay İDDK bozma kararı üzerine 5.Dairenin 2005/5134 E. Sayılı dosyasına kaydedilen dosyada, 07.02.2006 tarih ve 2006/372 K. Sayılı kararla, dilekçe red kararı verilmiştir. (Dilekçe red kararı, 2577 sayılı İYUK.?un 15.maddesinde düzenlenmiş olup ilk inceleme üzerine verilecek bir karardır)
7. Şahin, dilekçe red kararı üzerine istenilen düzeltmeyi yaparak davasını yenilemiştir. Yenilenen ve 5.Daire?nin 2006/3422 E. Sayılı dosyasına kaydedilen davada, 5.Daire bu kez 22.09.2006 tarih ve 2006/4166 K. Sayılı karar ile BİR KEZ DAHA DİLEKÇE RED KARARI vermiştir. 2004 yılında açılan bir davada 2006 yılında ikinci kez ?dilekçe red? kararı verilmesinin yanında, kararda dikkat çeken bir bölüm bulunmaktadır. 5.Daire, anılan kararında, dava dosyasının sürecini, özellikle Danıştay İDDK?nun süreden red kararını bozmasını belirttikten sonra,
.. Dairemizce, davacı tarafından bu dava ile yargılanması amaçlanan işlemin, kendisinin istihdam fazlası sayılarak başka kuruma atanmasına ilişkin işlem olduğu benimsendiğinden, 2002 yılında kurulan işlem için dava açma süresinin geçtiği sonucuna ulaşılmış, .. ise de, temyiz istemi üzerine bu nitelendirme yerinde bulunmayarak Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca söz konusu başvuruların 11.madde değil 10.maddede düzenlenen başvurular olarak nitelendirilerek kararın bozulmuş olması karşısında, 2577 sayılı Kanun?un 49.maddesinin 4.fıkrasının son cümlesi uyarınca bu karara uyulması ZORUNLU bulunduğundan, sonuç olarak davacının 2004 YILINDA DAVALI İDARELERE YAPTIĞI BAŞVURULARIN 2577 SAYILI KANUNUN 10.MADDESİ KAPSAMINDA OLDUĞUNUN KABULÜ gerekmektedir. ..
diyerek, davanın SÜRESİNDE AÇILMIŞ OLDUĞUNU kabul etmiştir. Aynı içerikte açılmış yüzlerce davayı, süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddeden 5.Daire, bir üst yargı organı olan Kurul?un kararına uyma zorunluluğu karşısında, davanın süresinde olduğunu ?sadece anılan dava için- kabul etmiştir.
8. İkinci dilekçe red kararı, dava konusu işlemler arasında maddi bağ bulunmaması sebebiyle, bireysel işlemin iptali için idare mahkemesinde dava açılabileceği, düzenleyici işlem içinse dava açma ehliyetinin bulunmadığına dairdir. Bu kararın anlamı, açılabilecek tek davanın idare mahkemesinin görevinde olduğu, idare mahkemesi kararının temyiz incelemesini ise, aynı içerikteki davaları süreden reddeden 5.Daire?nin yapacak olmasıdır. Yani, son kararı 5.Daire verecektir.
9. Danıştay 5.Daire?nin bu kararı sonrasında, Danıştay İDDK?da görüş değiştirerek, düzenleyici işleme karşı dava açılamayacağını, yani, davanın idare mahkemesinde açılabileceğini karara bağlamıştır.
C. Bu hukuki sürecin kanımızca anlamı şudur; Danıştay 5.Dairesi ve İdari Dava Daireleri Kurulu, kendi verdikleri kararlar üzerine açılan onlarca dava nedeniyle kararlarını değiştirme gereği hissetmişlerdir. Gerçekten, 5.Daire?nin 2003/2471 E. Sayılı dosyasında verilen yürütmenin durdurulması kararı sonrasında bir çok bankacı tarafından davalar açılmıştır. Maddi ve manevi olarak özelleştirme sürecinden zarara uğrayan eski bankacılar mağduriyetlerinin kısmen de olsa giderilebilmesini teminen dava açmışlardır.
D. İç hukukta bu şekilde gelişen ve sonuçlanan hukuki süreç, bu kez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne taşınmıştır. Başvurular ile, Sözleşme?nin (AİHS)
? ?Adil Yargılanma Hakkı?nı düzenleyen 6.maddesinin 1.fıkrasının
? ?Etkili başvuru hakkı? nı düzenleyen 13. maddesinin,
? AİHM ek 1 nolu Protokol'ün ?mülkiyetin korunması? başlıklı 1.maddesinin,
? ?ayrımcılık yasağı?nı düzenleyen 14.maddesinin,
ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
E. Mahkeme (AİHM), kararlarının bir kısmında, Sözleşmenin dinamik yanı açıkça ifade edilmektedir. (Johnston and Others v. Ireland, judgment of 18 December 1986, Series A no. 112, pp. 24-25, § 53)
F. Günümüzde pek çok uluslararası kurum ve kuruluş, dünyada uygulanmakta olan siyasi-ekonomik politikalarla ?gelir dağılımı? dengesinin bozulduğunu belirtmektedir. Çok küçük bir kesimin gelirden aldığı pay sürekli ve ölçüsüz bir şekilde artarken büyük çoğunluğun gelirden aldığı payın oranının giderek azaldığı tesbiti kimseye yabancı değildir.
G. Gelir dağılımını bu şekilde bozan ekonomi temelli siyasi kararların başında özelleştirme işlemleri gelmektedir. Bu noktada hukuk devletinden beklenen, özelleştirme işlemlerinin güçsüz kesimler üzerindeki olumsuz etkisini en aza indirgeyecek çözümleri üretmek ve/veya etkilenen kişilere bu işlemlere karşı yasal/meşru düzeyde etkin bir mücadele verebilmeyi garantileyen düzenlemeleri yaşama geçirmektir. (Silahların eşitliği-equality of arms)
H. Nitekim Avrupa Konseyi?nin ?Recommendation No.R (93) 7? sayılı ?Privatization of Public Undertakings and Activities? başlıklı tavsiye kararının 3.Bölümünde, özelleştirme uygulamaları sırasında çalışanların haklarına özel ilgi gösterilmesi gerekliliği ortaya konulmuştur.
I. Oysa, uygulamada, ülkenin geçirmesi zorunlu olduğu ifade edilen değişim sürecinin bütün olumsuz yükü ?çalışanların? üzerine bırakılmıştır. Üstelik, güçsüz olan ve örgütlenme hakları darbe sürecinde elinden alınan bu kesimin etkin bir şekilde haklarını arayabileceği bir hukuk süreci de tanınmamıştır. Çalışanları haklarının daha etkin bir şekilde korunmasını sağlamaya yönelik ILO sözleşmeleri ile Avrupa Sosyal Şartı mümkün olan en asgari düzeyde kabul edilmiş, kabul edilen içeriğin uygulanmasına yönelik de hiçbir girişim olmamıştır.
K. Bu noktada çalışanlar, Başvuru konusu uyuşmazlık sürecinden de görüleceği üzere, her boşluk, belirsizlik, eksiklik ve hatanın aleyhlerine yorumlandığı Kafkavari bir yargı sürecinde ?hak aramaya? çalışmışlardır.
L. Bu anlayışla, başvuruların öncelikli amacın kelimenin her anlamıyla ?adalete kavuşmak? olduğu temelinde başlatılan AİHM süreci, ne yazık ki bir kez daha, çalışanların aleyhine bir karar ile sonuçlanmıştır.
M. Ekte bir örneği sunulan kararda olduğu gibi, AİHM; ?Sözleşme ve Protokoller ile güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği yönünde bir belirti saptanamıştır? gerekçesine dayalı olarak verdiği kesin nitelikteki kararı ile süreci sona erdirmiştir.
N. Böylelikle 2002 yılından bu yana sürdürülen hukuk mücadelesi bir anlamda sona ermiştir. Bu süreçte en büyük yarayı mağdur konumunda olan bankacılar almış gibi görünse de, esas yaralananın adalet ve hakkaniyet duygusu olduğu açık değil midir?
Avukat Gökhan Candoğan
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden (AİHM) Kamu Bankalarından Diğer Kurumlara Nakledilen Personelin AİHM'e yaptığı başvurulara ret kararları gelmeye başlamıştır.
Bu konudaki hukuk mücadelesine öncülük yapan sendikamız hukuk müşaviri Av.Gökhan Candoğan'ın açıklaması aşağıda bilginize sunulmuştur.
A. Kamu bankalarının özelleştirilmesi sürecine dair 4603 sayılı yasa kapsamında kamu bankalarında (T.C.Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası, Emlak Bankası) çalışan personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakil süreci, son dönemde idari yargıya meşgul eden en önemli toplu davalardan birisine neden olmuştur. Süreci anımsayacak olursak;
1. Türkiye Büyük Millet Meclisi?nde (TBMM) 15 Kasım 2000?de kabul edilen 4603 sayılı ?Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun? ile sayılan üç kamu bankasının özelleştirilmesine ilişkin işlem süreci başlatılmıştır. Yasaya göre, sayılan üç kamu bankası beş yıllık bir süre içerisinde (son tarih 25.11.2005) özelleştirilecektir ve özelleştirme sürecinde bankalar ?ortak yönetim kurulu? tarafından yönetilecektir.
2. 4603 sayılı yasada, 30.1.2001 tarih ve 4743 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle şu hüküm getirilmiştir;
Geçici madde 1/3: Bankalarda 31.12.2002 tarihinden sonra özel hukuk hükümlerine tabi olmayan personel çalıştırılamaz. Yeniden yapılandırma sürecinde bankaların yönetim kurullarınca gerek özel hukuk hükümlerine göre çalıştırılmak üzere kendisine sözleşme teklif edilen ancak özel hukuk hükümlerine göre çalışmayı kabul etmeyen gerekse özel hukuk hükümlerine göre çalışması uygun görülmeyip sözleşme imzalamayan personel, bankaların yönetim kurullarınca Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.
3. Yasaya eklenen bu hükme dayalı olarak, 2002 yılında kamu bankalarında ?kamu görevlisi? statüsünde çalışmakta olan personel hakkında işlem yapılmaya başlanmıştır. Buna göre, Banka Yönetim Kurulunca bankada kalması uygun görülmeyen personelin isimleri T.C. Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığına bildirilerek, bir başka kamu kurumuna atamasının/naklin yapılması amaçlanmaktadır. Bu şekilde nakle tabi kılınan personele verilen isim de ?istihdam fazlası personel? (İFP) dir.
4. Bu çerçevede, toplam 20.177 banka çalışanı değişik tarihli işlemlerle başka kurumlara nakledilmiştir.
5. Bu nakil işlemi sonrasında, 4603 sayılı yasada belirlenen özelleştirme işlemi için öngörülen beş (5) yıllık süre dolmuştur.
6. Sürenin dolmasına karşın özelleştirme yapılmadığı gibi, Danıştay 5.Dairesinin 2003/2471 E. Sayılı dosyasında verilen 4.11.2003 tarihli bir karar ile, İFP işlemlerinin dayanağı ?Banka Yönetim Organları Tüzüğü?nün ilgili maddelerinin hukuka aykırı olması nedeniyle yürütmenin durdurulması kararı verilmiştir. Yine İFP olarak belirlenmiş bir Ziraat Bankası AŞ. çalışanı tarafından açılan anılan davada, Danıştay 5.Dairesi,
.. yasada yönetim kuruluna verilen ve devri hakkında herhangi bir hüküm getirilmeyen istihdam fazlası personel belirlenmesi yetkisinin yönetim kurulu kararı ile daha alt yönetim kademelerine devrine olanak bulunmamaktadır. .. Bu çerçevede, ..., Ziraat Bankası Yönetim Kurulunca çıkarılan Yönetim Organları Tüzüğünün yukarıda anılan 4.23 ve 17.16 maddelerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. .
sonucuna vararak, bütün İFP işlemlerine yetki yönünden dayanak gösterilen ?düzenleyici işlemi? hukuka aykırı bularak, yürütmesini durdurmuştur.
7. Bu yargı kararı üzerine (düzenleyici işlemin hukuka aykırılığı, bu düzenlemeye dayalı bütün bireysel işlemleri hukuka aykırı hale getirmektedir) pek çok eski banka çalışanı, hukuka aykırı hale gelen İFP belirleme işlemlerinin, bütün hukuki sonuçlarıyla birlikte geri alınması ve bankaya atamalarının yapılması için başvuru yapmışlardır. Başvuruların reddi üzerine de idari yargıda davalar açılmıştır.
B. Bankacılar tarafından açılan davalar sonucunda, nihai olarak verilen karar, süresinde dava açmayan davacıların, başka bir kişi ile ilgili yargı kararı üzerine başvuru yapıp dava açmalarının mümkün olmadığı, davaların süreden reddi gerektiği, yolundadır. Ancak, bu noktaya gelinmesi, bir hayli değişken karar süreçleri sonucunda meydana gelmiştir. Bunun en güzel örneği, Kanatlı Şahin isimli bir çalışanın dava sürecidir;
1. Kanatlı Şahin, Danıştay 5.Daire?nin lehine hak doğuran 4.11.2003 tarih ve 2003/2471 E. Sayılı yürütmenin durdurulması kararından sonra Bankaya başvuru yapmıştır. Başvurusunun reddi üzerine Danıştay 5.Dairesinde, red işlemi ile dayanağı Banka İnsan Kaynakları Yönetmeliğinin iptali ile maddi zararının karşılanması amacıyla dava açmıştır.
2. Şahin?in davası Danıştay 5.Daire tarafından süreden reddedilmiştir. (5.Daire 2004/2075 E. 2004/2048 K. Sayılı 3.5.2004 tarihli kararı)
3. Süre red kararının temyizi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (Danıştay İDDK) 30.12.2004 tarih ve 2004/2411 E. 2004/2099 K. Sayılı kararı ile süreden red kararının hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir. Kurul, davanın, 5.Dairenin 4.11.2003 tarih ve 2003/2471 E. Sayılı yürütmenin durdurulması kararının hukuki sonuçlarından yararlanmak üzere İYUK?un 10.kapsamında, süresinde açıldığı sonucuna varmıştır.
4. Danıştay İDDK?nun bu kararına karşı Banka tarafından yapılan ?karar düzeltme istemi? de Kurul tarafından 7.7.2005 tarih ve 2007/1523-2256 sayılı karar ile reddedilmiştir.
5. Aynı durumda olan pek çok insan için ?emsal? dosya haline gelen Şahin dosyasının sonraki aşamaları ilginç olmuştur.
6. 2004 yılında açılan davada daha önce işin esasına girilerek inceleme yapılmış olmasına karşın, Danıştay İDDK bozma kararı üzerine 5.Dairenin 2005/5134 E. Sayılı dosyasına kaydedilen dosyada, 07.02.2006 tarih ve 2006/372 K. Sayılı kararla, dilekçe red kararı verilmiştir. (Dilekçe red kararı, 2577 sayılı İYUK.?un 15.maddesinde düzenlenmiş olup ilk inceleme üzerine verilecek bir karardır)
7. Şahin, dilekçe red kararı üzerine istenilen düzeltmeyi yaparak davasını yenilemiştir. Yenilenen ve 5.Daire?nin 2006/3422 E. Sayılı dosyasına kaydedilen davada, 5.Daire bu kez 22.09.2006 tarih ve 2006/4166 K. Sayılı karar ile BİR KEZ DAHA DİLEKÇE RED KARARI vermiştir. 2004 yılında açılan bir davada 2006 yılında ikinci kez ?dilekçe red? kararı verilmesinin yanında, kararda dikkat çeken bir bölüm bulunmaktadır. 5.Daire, anılan kararında, dava dosyasının sürecini, özellikle Danıştay İDDK?nun süreden red kararını bozmasını belirttikten sonra,
.. Dairemizce, davacı tarafından bu dava ile yargılanması amaçlanan işlemin, kendisinin istihdam fazlası sayılarak başka kuruma atanmasına ilişkin işlem olduğu benimsendiğinden, 2002 yılında kurulan işlem için dava açma süresinin geçtiği sonucuna ulaşılmış, .. ise de, temyiz istemi üzerine bu nitelendirme yerinde bulunmayarak Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca söz konusu başvuruların 11.madde değil 10.maddede düzenlenen başvurular olarak nitelendirilerek kararın bozulmuş olması karşısında, 2577 sayılı Kanun?un 49.maddesinin 4.fıkrasının son cümlesi uyarınca bu karara uyulması ZORUNLU bulunduğundan, sonuç olarak davacının 2004 YILINDA DAVALI İDARELERE YAPTIĞI BAŞVURULARIN 2577 SAYILI KANUNUN 10.MADDESİ KAPSAMINDA OLDUĞUNUN KABULÜ gerekmektedir. ..
diyerek, davanın SÜRESİNDE AÇILMIŞ OLDUĞUNU kabul etmiştir. Aynı içerikte açılmış yüzlerce davayı, süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddeden 5.Daire, bir üst yargı organı olan Kurul?un kararına uyma zorunluluğu karşısında, davanın süresinde olduğunu ?sadece anılan dava için- kabul etmiştir.
8. İkinci dilekçe red kararı, dava konusu işlemler arasında maddi bağ bulunmaması sebebiyle, bireysel işlemin iptali için idare mahkemesinde dava açılabileceği, düzenleyici işlem içinse dava açma ehliyetinin bulunmadığına dairdir. Bu kararın anlamı, açılabilecek tek davanın idare mahkemesinin görevinde olduğu, idare mahkemesi kararının temyiz incelemesini ise, aynı içerikteki davaları süreden reddeden 5.Daire?nin yapacak olmasıdır. Yani, son kararı 5.Daire verecektir.
9. Danıştay 5.Daire?nin bu kararı sonrasında, Danıştay İDDK?da görüş değiştirerek, düzenleyici işleme karşı dava açılamayacağını, yani, davanın idare mahkemesinde açılabileceğini karara bağlamıştır.
C. Bu hukuki sürecin kanımızca anlamı şudur; Danıştay 5.Dairesi ve İdari Dava Daireleri Kurulu, kendi verdikleri kararlar üzerine açılan onlarca dava nedeniyle kararlarını değiştirme gereği hissetmişlerdir. Gerçekten, 5.Daire?nin 2003/2471 E. Sayılı dosyasında verilen yürütmenin durdurulması kararı sonrasında bir çok bankacı tarafından davalar açılmıştır. Maddi ve manevi olarak özelleştirme sürecinden zarara uğrayan eski bankacılar mağduriyetlerinin kısmen de olsa giderilebilmesini teminen dava açmışlardır.
D. İç hukukta bu şekilde gelişen ve sonuçlanan hukuki süreç, bu kez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne taşınmıştır. Başvurular ile, Sözleşme?nin (AİHS)
? ?Adil Yargılanma Hakkı?nı düzenleyen 6.maddesinin 1.fıkrasının
? ?Etkili başvuru hakkı? nı düzenleyen 13. maddesinin,
? AİHM ek 1 nolu Protokol'ün ?mülkiyetin korunması? başlıklı 1.maddesinin,
? ?ayrımcılık yasağı?nı düzenleyen 14.maddesinin,
ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
E. Mahkeme (AİHM), kararlarının bir kısmında, Sözleşmenin dinamik yanı açıkça ifade edilmektedir. (Johnston and Others v. Ireland, judgment of 18 December 1986, Series A no. 112, pp. 24-25, § 53)
F. Günümüzde pek çok uluslararası kurum ve kuruluş, dünyada uygulanmakta olan siyasi-ekonomik politikalarla ?gelir dağılımı? dengesinin bozulduğunu belirtmektedir. Çok küçük bir kesimin gelirden aldığı pay sürekli ve ölçüsüz bir şekilde artarken büyük çoğunluğun gelirden aldığı payın oranının giderek azaldığı tesbiti kimseye yabancı değildir.
G. Gelir dağılımını bu şekilde bozan ekonomi temelli siyasi kararların başında özelleştirme işlemleri gelmektedir. Bu noktada hukuk devletinden beklenen, özelleştirme işlemlerinin güçsüz kesimler üzerindeki olumsuz etkisini en aza indirgeyecek çözümleri üretmek ve/veya etkilenen kişilere bu işlemlere karşı yasal/meşru düzeyde etkin bir mücadele verebilmeyi garantileyen düzenlemeleri yaşama geçirmektir. (Silahların eşitliği-equality of arms)
H. Nitekim Avrupa Konseyi?nin ?Recommendation No.R (93) 7? sayılı ?Privatization of Public Undertakings and Activities? başlıklı tavsiye kararının 3.Bölümünde, özelleştirme uygulamaları sırasında çalışanların haklarına özel ilgi gösterilmesi gerekliliği ortaya konulmuştur.
I. Oysa, uygulamada, ülkenin geçirmesi zorunlu olduğu ifade edilen değişim sürecinin bütün olumsuz yükü ?çalışanların? üzerine bırakılmıştır. Üstelik, güçsüz olan ve örgütlenme hakları darbe sürecinde elinden alınan bu kesimin etkin bir şekilde haklarını arayabileceği bir hukuk süreci de tanınmamıştır. Çalışanları haklarının daha etkin bir şekilde korunmasını sağlamaya yönelik ILO sözleşmeleri ile Avrupa Sosyal Şartı mümkün olan en asgari düzeyde kabul edilmiş, kabul edilen içeriğin uygulanmasına yönelik de hiçbir girişim olmamıştır.
K. Bu noktada çalışanlar, Başvuru konusu uyuşmazlık sürecinden de görüleceği üzere, her boşluk, belirsizlik, eksiklik ve hatanın aleyhlerine yorumlandığı Kafkavari bir yargı sürecinde ?hak aramaya? çalışmışlardır.
L. Bu anlayışla, başvuruların öncelikli amacın kelimenin her anlamıyla ?adalete kavuşmak? olduğu temelinde başlatılan AİHM süreci, ne yazık ki bir kez daha, çalışanların aleyhine bir karar ile sonuçlanmıştır.
M. Ekte bir örneği sunulan kararda olduğu gibi, AİHM; ?Sözleşme ve Protokoller ile güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği yönünde bir belirti saptanamıştır? gerekçesine dayalı olarak verdiği kesin nitelikteki kararı ile süreci sona erdirmiştir.
N. Böylelikle 2002 yılından bu yana sürdürülen hukuk mücadelesi bir anlamda sona ermiştir. Bu süreçte en büyük yarayı mağdur konumunda olan bankacılar almış gibi görünse de, esas yaralananın adalet ve hakkaniyet duygusu olduğu açık değil midir?
Avukat Gökhan Candoğan