Konuşma konusundaki mekanik çabamız dışkılamaktan bile daha karmaşık, daha zahmetlidir. Islık çalmak için çırpınarak kasılan, emip debelenen, her türlü yıvışık sesi, çürük dişlerden oluşan o leş kokulu engeli aşarak itekleyen şu şişkin et tacı, yani ağız, ne büyük bir eziyettir öyle! Oysa bir ülküye dönüştürmemiz istenen de budur. Zor iş. Şunun şurasında ılık ve yeterince çürümemiş işkembelerin çevresindeki çitlerden ibaret olduğumuza göre, duyguyla baş etmekte hep zorlanırız. Âşık olmak bir şey değil, esas mesele işi birlikte sürdürebilmektir. Pisliğe gelince, onun ne herhangi bir şeyi sürdürme derdi vardır, ne de çoğalma. İşte, bu noktada, boka kıyasla çok daha mutsuzuzdur, mevcut durumumuzu sürdürme konusundaki kudurmuşçasına inadımız inanılmaz bir işkencedir.
Gerçek şu ki tapındığımız en kutsal şey kokumuzdur. Tüm sıkıntımızın kökünde iyisiyle kötüsüyle bir sürü yıl boyunca hep Jean, Pierre ya da Gaston olarak kalmak zorunda oluşumuz yatıyor. Şu bizim bedenimiz, yani o kıpır kıpır, sıradan moleküller sayesinde tanınmaz hale gelen nesne, bu rezil sürüp gitme maskaralığına karşı hep isyanları oynamaktadır. Moleküllerimizin, bu yavrucakların tek arzusu, bir an önce, evrene dağılıp ortadan kaybolmaktır! Sonsuzluğun boynuzladığı ?bizler? olmakla yetinmek onlara acı veriyor
Konuşma konusundaki mekanik çabamız dışkılamaktan bile daha karmaşık, daha zahmetlidir. Islık çalmak için çırpınarak kasılan, emip debelenen, her türlü yıvışık sesi, çürük dişlerden oluşan o leş kokulu engeli aşarak itekleyen şu şişkin et tacı, yani ağız, ne büyük bir eziyettir öyle! Oysa bir ülküye dönüştürmemiz istenen de budur. Zor iş. Şunun şurasında ılık ve yeterince çürümemiş işkembelerin çevresindeki çitlerden ibaret olduğumuza göre, duyguyla baş etmekte hep zorlanırız. Âşık olmak bir şey değil, esas mesele işi birlikte sürdürebilmektir. Pisliğe gelince, onun ne herhangi bir şeyi sürdürme derdi vardır, ne de çoğalma. İşte, bu noktada, boka kıyasla çok daha mutsuzuzdur, mevcut durumumuzu sürdürme konusundaki kudurmuşçasına inadımız inanılmaz bir işkencedir.
Gerçek şu ki tapındığımız en kutsal şey kokumuzdur. Tüm sıkıntımızın kökünde iyisiyle kötüsüyle bir sürü yıl boyunca hep Jean, Pierre ya da Gaston olarak kalmak zorunda oluşumuz yatıyor. Şu bizim bedenimiz, yani o kıpır kıpır, sıradan moleküller sayesinde tanınmaz hale gelen nesne, bu rezil sürüp gitme maskaralığına karşı hep isyanları oynamaktadır. Moleküllerimizin, bu yavrucakların tek arzusu, bir an önce, evrene dağılıp ortadan kaybolmaktır! Sonsuzluğun boynuzladığı ?bizler? olmakla yetinmek onlara acı veriyor