Gördüm ki:
Gecesi gündüzü ardı ardına biribiriyle döğüşüp değişip giden şu fani hayatta baki kalmak için biçare beşeriyyetin elinde hiç bir tutamak yok.
Gördüm ki:
Onun yer ile gök arasında maziden istikbale doğru kaynaşan, coşan coşup coşup çarpışan dalgaları arasında her dem Hak "bana gel" diye çağırıyor.
İnsan kulak kısıyor, duymak istemiyor, sanki kaçınmak için çırpınıyor.
Fakat çırpınıp çırpınıp âkibete teslim olmaktan başka ne yapıyor?
Halbuki sevmediğine teslim olmakla sevdiğine teslim olmak arasında ne büyük fark vardır?
Demekki insan için; Hakkı sevmek, Hakka hizmet etmek akıbet cemali hakka ermekten büyük bir hazzı saadet yoktur.
Lâkin zevkı hakkı duymıyan haline mahkûm.
Tahkiki bilmeyen taklide zebundur.
Allah'ı bilmiyen dünyaya sarılır!
Dünyayı bilmiyen, hülyaya sarılır!
Hülyaya sarılan hakikate darılır.
Yiğidi görmeyen ismine bayılır!
Dilberi görmeyen, resmine bayılır!
Önünü görmeyen, sonunda ayrılır!
Kanunu tanımıyan, mahkemede ayrılır!
Kitabı tanımıyan, hisabda uyanır!
"Kur'an-ı anlamayan da tercümesine dolanır!"
Kalemim kırılmış, mürekkebim tükenmiş iken avni hudaya sığınarak, ve vesile-i rahmet-ü mağfiret olmasını ümid ederek, tefsire başladım.
Merhum Muhammed Hamdi Yazır (1878 - 1942)
diyerek bu ümmete muazzam bir eser bırakan Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Hocaefendi'ye Allah'tan rahmet, kabri cennet mekan olur inşallah diyerek dua ederim.
Hakikat bir kez daha tecelli etti ki,
Kur'an-ın tercümesiyle amel edileceğini sanmak, tercüme ile beraber Kur'an anlaşılır zannetmek, bu şekilde Kur'an'dan fetva vermek ve "bana Kur'an yeter!" diyenler nefislerini değil, kendilerini kandırmaktır.
Zira, hocamız Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'da kendi dönemindeki "bize Kur'an yeter!" diyenlerin varlığından bize haberdar edip, neden tefsir yazması gerektiğini üstte çok vecih ifadelerle bize anlatmış bulunmaktadır.
Bu başlığı yazmaktaki gaye, yanlış ve haksızlığı delil ve eserlerle beraber ispat etmektir. Kuru kuruya iftira atmak, münafıklar gibi tartışmamak, Allah'ın huzurundan ebedi olarak kovulan ve sadece mantığını kullandığı için ebedi cehennemlik olan Şeytan misali mantık kullanmak yerine, ayet, hadis, sahabe ve ictihad hakikatlerine kulak vererek, yanlış yolda gidenlere doğruyu göstermeye vesile olmak içindir.
Dileyen düşünür, tefekkür eder ve eksikliğini görüp kendini düzeltir; dileyen de direnmeye, görmemeye, duymamaya, uyanmamaya, sadece bize Kur'an yeter demeye devam eder.
Gördüm ki:
Gecesi gündüzü ardı ardına biribiriyle döğüşüp değişip giden şu fani hayatta baki kalmak için biçare beşeriyyetin elinde hiç bir tutamak yok.
Gördüm ki:
Onun yer ile gök arasında maziden istikbale doğru kaynaşan, coşan coşup coşup çarpışan dalgaları arasında her dem Hak "bana gel" diye çağırıyor.
İnsan kulak kısıyor, duymak istemiyor, sanki kaçınmak için çırpınıyor.
Fakat çırpınıp çırpınıp âkibete teslim olmaktan başka ne yapıyor?
Halbuki sevmediğine teslim olmakla sevdiğine teslim olmak arasında ne büyük fark vardır?
Demekki insan için; Hakkı sevmek, Hakka hizmet etmek akıbet cemali hakka ermekten büyük bir hazzı saadet yoktur.
Lâkin zevkı hakkı duymıyan haline mahkûm.
Tahkiki bilmeyen taklide zebundur.
Allah'ı bilmiyen dünyaya sarılır!
Dünyayı bilmiyen, hülyaya sarılır!
Hülyaya sarılan hakikate darılır.
Yiğidi görmeyen ismine bayılır!
Dilberi görmeyen, resmine bayılır!
Önünü görmeyen, sonunda ayrılır!
Kanunu tanımıyan, mahkemede ayrılır!
Kitabı tanımıyan, hisabda uyanır!
"Kur'an-ı anlamayan da tercümesine dolanır!"
Kalemim kırılmış, mürekkebim tükenmiş iken avni hudaya sığınarak, ve vesile-i rahmet-ü mağfiret olmasını ümid ederek, tefsire başladım.
Merhum Muhammed Hamdi Yazır (1878 - 1942)
diyerek bu ümmete muazzam bir eser bırakan Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Hocaefendi'ye Allah'tan rahmet, kabri cennet mekan olur inşallah diyerek dua ederim.
Hakikat bir kez daha tecelli etti ki,
Kur'an-ın tercümesiyle amel edileceğini sanmak, tercüme ile beraber Kur'an anlaşılır zannetmek, bu şekilde Kur'an'dan fetva vermek ve "bana Kur'an yeter!" diyenler nefislerini değil, kendilerini kandırmaktır.
Zira, hocamız Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'da kendi dönemindeki "bize Kur'an yeter!" diyenlerin varlığından bize haberdar edip, neden tefsir yazması gerektiğini üstte çok vecih ifadelerle bize anlatmış bulunmaktadır.
Bu başlığı yazmaktaki gaye, yanlış ve haksızlığı delil ve eserlerle beraber ispat etmektir. Kuru kuruya iftira atmak, münafıklar gibi tartışmamak, Allah'ın huzurundan ebedi olarak kovulan ve sadece mantığını kullandığı için ebedi cehennemlik olan Şeytan misali mantık kullanmak yerine, ayet, hadis, sahabe ve ictihad hakikatlerine kulak vererek, yanlış yolda gidenlere doğruyu göstermeye vesile olmak içindir.
Dileyen düşünür, tefekkür eder ve eksikliğini görüp kendini düzeltir; dileyen de direnmeye, görmemeye, duymamaya, uyanmamaya, sadece bize Kur'an yeter demeye devam eder.