Editörler : Lanet
21 Mart 2010 15:30

Evlilik ve Sıradanlık

sıradanlık hayatın her aşamasında kaçınılmazmış.ama mevzubahis evlilik olunca çıldırıyorum.dikkat ediyorum da evliliğim rutine binmiş.buna tahammül edemiyorum kabullenemiyorum.gerçekten evliliği sıradanlaşmayan var mı


b@de
Kapalı
22 Mart 2010 17:12

Bu soruya cevap verirken "evet sıradanlaşmadı" ya da "sormayın saldık kendimizi" demenin bir anlamı yok.Evliliği başlatan sevginin de sıradanlaşmanın da sorumluluları her iki taraftır.Hayatın her döneminde durgunluk hali olur ve bir zaman sonra size kendini farkettirir.İşte iş burada başlıyor.Karşınızdakine de bu hal hakim ise beraberce aşılabilir bir durum ama eğer o sıradanlaşmanın farkına varmamış ise işte o zaman işiniz zor derim.O monotonluğu gidermenin en güzel yolu sıradan şeyleri bile "konuşmak"tır.Eski günleri beraberce yad etmekte işinizi görür.Bu kısımlar size kalmış...Ne istediğiniz ve ne durumda olduğunuzu kıyaslayarak evlilik için planlarınızı gözden geçirebilirsiniz.Birlikte yeni etkinlikler ve zaman geçirme programı iyi sonuçlar verebilir. Ümitsizliğe kapılmadan,önce ondan beklemeden sevginizi farklı bir yoldan hissettirerek işe başlayabilirsiniz:)Kolay gelsin...


daisy52
Müsteşar Yardımcısı
22 Mart 2010 17:39

eğer bu şeilke mutlu isek sıradanlaşmış olsa nolurki...


b@de
Kapalı
22 Mart 2010 19:44

Genelde de öyle zaten daisy52,çevremizdeki çiftlerin birçoğu bu şekilde mutlu yani sıradanlık sorunları yok.


diotima83
Memur
22 Mart 2010 21:16

çok pozitif konuşuyorsunuz bade.ancak yaşadığımız şehrin şartları da kuracağımız planları etkiliyor.hep aynı şeyler bir de bebeğiniz olmuşsa bayağı bi kısıtlanıyorsunuz.aslında bi konuda haklısınız sevgimizi ifade yolunu değiştirmek.bu da artık hayalgücümüze kalmış bi şey.


b@de
Kapalı
22 Mart 2010 22:50

Yaşadığımız şehir hakkında sonuna kadar haklısınız hayatımızın her şeyini etkiliyor.Sizi esir de edebiliyor,bambaşka bir insanda yapabiliyor ama bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok biliyorsunuz.

Bebek konusuna gelince bilmez miyim desem:) anlarsınız herhalde.Yalnız kötü haber(!)büyüyünce de farklı dertlerle monotonluğu etkiliyorlar.Hiç unutmam ufaklığı babaanneye bırakıp eşimle tiyatroya gitmiştik gözüm hep telefondaydı onlar aramadan dayanamayıp bitmesini beklemeden kalkmıştım "anne yüreği" dediklerinden olsa gerek.Size tek sözüm bunlarda geçecek,tecrübeyle sabittir:))


Xsir
Daire Başkanı
24 Mart 2010 10:58

Neden hep kadınlar evliliklerin sıradanlaştığını hisseder ve bundan şikeyetçi olurlar anlamıyorum.Kadın olmadığım için anlamıyorum herhalde :))


Maya the Bee
Memur
01 Nisan 2010 13:58

erkeklerin daha kolay arayış içersine girmelerinden olmasın sebep?


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
06 Nisan 2010 15:52

Sanki evlilik, aşk ve alışkanlık ikilisi içinde daha bir şık duruyor, aşkın resmi alışkanlığın çerçevesini daha bir kabulleniyor. "Önce aşk vardı, sonra alışkanlık" der gibi.

Aşkta ilk heyecan olmasa, bile alışkanlıkta, aşkın ilk heyecanı...


amor_omnibus_idem
Genel Müdür
07 Nisan 2010 15:25

ne bekliyordun ki

dünyanın en güzel yemeğini her gün yersen

o yemek artık en güzel değidir bu her sey için gecerlidir

bunun kadının yada erkeğin evlilikten sonra kendini salması ile alaksı da yok

burda evliliği çekilir kılan iki tarafında çok ii dost olaması birbirine

ve savaşı artık kendi içi değilde çocuk için vermeleri

çünkü çocık her daim sasrtıcıdır treslidir ve hep yeniler kendini ve sizi deli eder ve bir bakarsınız ki siz dede olmuşunuz ve arkanıza baktığınızda gördüğünüz tek sey çocuğun kariyeridir...

yani doğanın diyaletiği bu


ogretmen048
Kapalı
07 Nisan 2010 20:36

evlilik altın kafes gibidir...içerdekiler dışarıya,dışardakilerde içeriye girmek isterler...


*bizarem*
Aday Memur
07 Nisan 2010 21:58

güzel bir yaklaşım :)


huseyncan
Müsteşar Yardımcısı
08 Nisan 2010 22:19

Yazılması en kolay konulardan biri de, çelişkiler arasından, doğrunun kıl ucundan tutup, gerçeğin tereyağından çekmektir sanıyordum. Oysa o kadar farklıyız ki?

Çok fazla söz konusu edilen aşırı konuşma ve aşırı suskunluk arasındaki çelişki ile başlamak yumuşak bir giriş sağlayacaktır sanıyorum. Urganı iğne deliğinden geçirmek ile başlayıp, incir çekirdeğinden zeytinyağlı dolma yapmak üzerine devam eden, sonsuz konuşmalara katılımım neden beklenir anlamış değilim. Ve neden her konuşmanın sonu ?beni anlamıyorsun? ile son bulmak zorunda anlamıyorum. Gerçekten anlamıyorum?

Aklıma neler gelmiyor ki: ?Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten? ile Mutahhari?nin ?Kadın? kitabı. Ama üzerimde en fazla etki bırakanı Mel Gibson?un ?Kadın Ne İster? filmiydi galiba. Tipik bir erkek formundayken bir kadın gibi düşünmenin beyhude çabasına giriyordu. Sonra bir yıldırım çarpması sonucu, kadınların beyninden geçenleri duymaya başlayan şanslı bir adama dönüşüyordu. Kendisi de talihinin aslında laneti olduğunu fark edip kurtulmaya çalışıyordu. Çünkü kadının beyninden geçenleri duyman, isteğini anladığın anlamına gelmiyor.

Daha neler okumadım, neler duymadım, neler seyretmedim ki!

Bir şey anladım mı?

Kocaman bir ?Hayır?!

Peki neden?

Çünkü çelişkiler arasından haz verici bir doğru, yeni bir çözüm bulmak anlık bir mutluluk, küçük bir sevinç sağlıyorsa da sonuçta değişen bir şey olmuyor. Bulduğunuz şey yeni bir çelişkidir çünkü. Çünkü biz zavallılar, sürekli ince bir hanımelinin çekiçleri ile yontuluyoruz, değiştiriliyoruz. Sağımızdan, solumuzdan; arkamızdan, önümüzden dolaşılıyor, dil çekici ile düzleştiriliyoruz. Sonuçta bu maharetli eller tarafından hazırlanmış bir eser çıkmıştır meydana? Ama kadınlar ortaya çıkardıkları eseri hiçbir zaman sevmemişlerdir. Çevreden bakıldığında, su götürmez bir kılıbık olduğunuz kesin. Ama acı olan bu değil; acı olan sizi yontanın gözünde siz, başkasının eliyle kurgulanmış, özgün bir karakteri olmayan, yapılandırılmış süzme bir pısırıksınız. ( Başkasının, bizzat kendisi olması bir şey değiştirmeyecektir.) Artık bir erkek değilsiniz yontucunun gözünde? Peki, yontulmaya karşı direnirseniz ne olur? Değmeyin çekiç seslerinin oluşturduğu kargaşanın, şamatanın keyfine. Çünkü sesiniz hiçbir zaman kadın sesi kadar gür çıkmayacaktır. Susarsınız. Susarsınız.

İşin aslı dostlar; kadınlar kendi kompleks yapıları nedeniyle erkeklerin ne kadar basit yaratıklar olduğunu anlamıyorlar. Bizi anlamıyorlar. Çoğumuzun hayat felsefesini cinsel organı ile midesi oluşturuyor. En akıllımız, kaba işlerin ince hesabını yapabilenimizdir. Mümkün olduğunca daha çok insana veya toprağa hükmetmek, düşmanın, zayıfın tüm maddi kaynaklarına konmak gibi. Peki bunu nasıl yaparız? En kaba ve ilkel yöntemlerle: Tehditle, silahla, savaşla? Oysa kadın, ince işlerin, ince hesabını yapar. Erkekler dünyaya hükmederler, kadınlar ise erkeklere hükmederler.

Bir kadın için, isminizin önünde bulunan unvanın hiçbir önemi yoktur. Dünyanın en prestijli üniversitesinde kürsü sahibi bir profesör, yol ayırımlarını mesken edinmiş aksakallı bir dede veya ismi, uyutulmak istenen çocukların kulaklarına fısıldanan acımasız bir diktatör olabilirsiniz, hiç fark etmez. Bir kadın için siz, evcilleştirilmesi oldukça lüzumlu bir o kadar da kolay bir yabanisinizdir. Evlenmişseniz, evcilleşmeniz garanti demektir. Aramızdaki bazı orman kaçkınlarının vahşiliği kronikleştiği için, iyileştirme süreci uzun ve sancılı geçebiliyor. Bunları istisnalardan sayıyorum. Yani efendim, uzun sözün kısası, bizler kendini efendi zannetmesine bilinçlice izin verilen köleleriz. Efendilerimiz de malum? Siz gelin kaynana savaşının nedenini; paylaşılamayan, seçkin bir erkeğe bağlayan saflardan değilsiniz herhalde. O kadar saf olamazsınız. Ortada erkeğin oldukça pasif olduğu bir hükümranlık mücadelesi vardır. Ama o kadar ince bir mücadele ki seyrine doyum olmuyor.

Efendim; feministler ve moda tabiri ile İslamcı feministler -ki çıkış nedenlerini ve amaçlarını kesinlikle anlamış değilim- yeryüzündeki tüm kargaşanın, savaşların müsebbibi olarak erkekleri görürler. Doğrudur? Ben bir tankın üzerinde, elindeki uzun namlulu silahı ile sağı solu yaylım ateşine tutan bir kadın düşünemiyorum. Savaşanlar kadınlar olsaydı, herhalde tankların üstü kamuflajlarla değil, çiçekli masa örtüleri ile örtülür, namlulara el işi göz nuru danteller serilir, TNT kalıpları mis gibi çamaşır suyu kokar, barutun haftada bir tozu alınırdı. Siz kadınlardan oluşmuş iki ordunun karşı karşıya geldiğini farz edin: Kendi aralarında şöyle konuşurlardı:

?Ayol, şu kırmızılı olan, gece kıyafetli, kolları fırfırlı, dantelli askeri üniformayı hangi terzide diktirdi acaba?

?Geçen gün bizim Rus yapımı tanklarımızdan birinin paletleri kırılmasın mı, çok üzüldük, takımı bozuldu. Almanya silah pazarına gittik, çok güzel F16?lar vardı ama rengi bizim savaş gemilerimize uymadığından alamadık.

Karşıdaki düşmanlarına şöyle seslenirlerdi:

?Gelirsem oraya ağzını orta yerinden caarrrt diye yırtarım!

Sonra seyredin saç saça, baş başa curcunayı. Ama tek bir kurşun sesi bile duyamazdınız. Çünkü kadınlar savaşamazlar, sadece savaşmamıza neden olurlar.

Neden birbirimizi anlamıyoruz, anlamıyorum. Hani daha çok eğitim, sorunu çözer dersek, çözmüyor. Romantizm çözer dersek, bazen hastalığı azdıran bir virüse dönüşüyor. Yani siz, kimi zaman söylediğinin tam tersinin yapılmasını isteyen, bu isteğini en değme tiyatroculara taş çıkartacak bir oyun ile sergileyen birini nasıl anlayabilirsiniz ki? İki çelişkiden birini seçme çabasına girmektir mutsuzluğumuzun sebebi. Kadının isteğini yerine getirmek sorundur, isteğini saçma görüp susmak da? Hayır; çoğunlukla kendimiz olmak, bazen de çelişkilerin bukalemunu olmaktır çözüm? Hayır, hayır, çözüm bulma çabasıdır mutsuzluğumuzun yegâne sebebi? Oysa erkek olmak onca isteğin arasından bir isteğinin yerine getirilmesi mutluluğunu yaşatacaktır kadına? Birbirimizi anlamaya çalışmayalım yeter? Öff! Birbirimizi anlama çabası ve doğallığı birleştirelim, bir şeyler yapmaya çalışırken bir şeyler yapamamanın travmasını yaşamamaya çalışalım? Velhasıl, içinde bulunduğum çelişkiyi görüyorsunuz değil mi?

Şakayı bir kenara bırakıp, ayrı bir parantez açmak istiyorum. Kızgın güneş altında, tarlalarda çalışan, sırtında ocağını tüttürecek odun, karnında çocuğunu taşıyan kadınlarımızın karşısında şapka çıkarıyorum. Kadınlarımızın hamuru sevgi ve fedakârlıkla yoğrulmuştur. Ne yaparsanız yapın, bir kadın kadar sevemez, bir kadın kadar özverili olamazsınız.

Parantezi kapattım. Bunca şey yazdıktan sonra, bıyık altındaki o gülüşünüzü, o hınzır bakışınızı görmüyorum sanmayın. Nasıl da biliyormuş, nereden biliyor tüm bunları diyorsunuz? Önce kendinize gelin, sonra evet haklısınız? Tecrübelerimden? Sizin hayatınızdan edindiğim tecrübelerden?

Bir dostun uzun yazının sıkıcılığı üzerindeki değerli tavsiyeleri olmasaydı şimdi düşünüyorum da yazacak daha ne kadar çok şey var. Ama

?Sana sesleniyorum

?Efendim!

?Yine beni dinlemiyordun değil mi? Bir daha bir şey anlatmayacağım sana. Beni hiçbir zaman anlamadın ki?

www.lamucim.com Hezarfen Ali Serdest


amor_omnibus_idem
Genel Müdür
25 Aralık 2010 23:26

ne yaparsan yap ne edersen et

istersen çok sosyal yönün olsun aynı evin içinde sıradanlasır hayat


enamela
Aday Memur
28 Aralık 2010 20:20

hayat bizatihi sıradan olduğu için içindeki herşeyide sıradanlaştırır. sürekli değişim olsa bu kezde değişim sıradanlaşır


hoyratdeniz
Memur
29 Aralık 2010 15:46

sıradanlik neden korkutur insanı bu kadar. oysa tutarlılık, süreklilik isteriz çoğu zaman.yaşam madde boyutu hep sıradandır ve hep öyle kalacaktır. sıradışı olan mana boyutudur. somut - soyut ta da olduğu gibi.

kelimelere yüklediğimiz anlamlar da yanılgıya düşüyoruz belkide???


GÜZİDE_52
Müsteşar
31 Aralık 2010 16:11

aşkın bitip yerini saygı ve güvenin almasından dolayı kaynaklanıyor olabilir.

ama aşk bitmek zorunda

bir insana sürekli aşık olarak hayat geçmezki.

ilk aşık olduğunuz zamanki hallerinizi düşünün.

yemek yiyemiyor,uyuyamıyor,hiçbirşeye konsantre olamıyor,sadece sevgiliyi düşünüyorsunuz.


bursen
Şef
05 Ocak 2011 10:28

sabah kahvaltımı yapamıyorum çünkü;seni düşünüyorum.

öglen yemek yiyemiyorum çünkü;seni düşünüyorum.

akşam yemek yiyemiyorum çünkü;açlığım aklıma geliyor...

ben bunları lisedeyken okumuştum ilk defa bi arkadaşımın defterinin arka sayfasından,çok gülmüştüm...

hakikaten evlilik böyleymiş.....


gezgin01@
Memur
05 Ocak 2011 13:53

peki sizler bekar arkadaşlara ne öneririsiniz ?


ayarr
Şube Müdürü
08 Ocak 2011 17:01

evlenmeyinnnnn


BEYLERBEYİ0619
Yasaklı
10 Ocak 2011 12:03

Bu Tip Kadın ve Erkeklerden Uzak Durun!

Görür görmez ?hayatımın kadını ya da erkeği? dediğimiz kişi acaba gerçekten öyle mi? Kiminle evlenilip kiminle evlenilmeyeceğine ilişkin uyarıcı ipuçları var mı? Evlilikte oluşabilecek sorunları önceden görmek mümkün mü? Tüm bu soruların klinik çalışmalara dayanan sonuçları var.

Davranış Bilimleri Enstitüsü?nün evli çiftler üzerinde yaptığı bir çalışmanın sonuçlarına göre, çiftlerin problemlerinin özüne inildiğinde, var olan zorluğun ipuçları, evliliğin başlarında, hatta evlilik öncesi dönemde görülebilir. Ortaya çıkan bir başka gerçek ise çiftlerin bu sinyalleri yakalayıp problem haline gelmeden fark edememeleri. Enstitü olarak ?İlişkinin veya evliliğin nasıl biçimleneceğini en başından öngörmek mümkün mü?? sorusuna yanıt aradıklarını ve bunun mümkün olduğu sonucuna vardıklarını söyleyen Davranış Bilimleri Enstitüsü Kurucu Başkanı Psikolog Emre Konuk, bu çalışmayla ortaya çıkan ?evliliğe hazırlık projesi?ni anlattı.

Uzun Flört Yeterli mi?

?Bu işin reçetesi ve sihirli formülü yok? diyen Emre Konuk, doğru ya da ideal eş kavramlarının ?sıkıntı yaratan kavramlar? olduğunu söyleyerek mutlu bir beraberlik ve uyumlu bir ilişki için uygun partner bulmanın çok önemli olduğunu belirtiyor. Konuk?a göre bu noktada klişelerden uzak durmak gerekiyor. Uzun dönem flört edilen kişinin doğru eş olacağı düşüncesi, bu klişelere verilecek en önemli örneklerden biri olarak görülüyor.

Etki Faktörleri Çok

Bu alandaki araştırmalar, gerek eş seçiminde,gerekse çift uyumunda çok sayıda faktörün etkili olduğunu gösteriyor. Kişilik özellikleri, aile yapısı, temel konularda ne kadar anlaşıldığı gibi değişkenler, ilişki süreçlerini etkiliyor. Bu durumda ?ideal eş? tanımından çok, çiftin ne kadar anlaştığı ve birbirlerinin ihtiyaç ve beklentilerini ne kadar karşıladıkları önem kazanıyor. Genel geçer bir ?ideal eş? tanımı olmadığını söyleyen Emre Konuk, bunun yerine ?çift olabilmenin? altını çizdiklerini ve tarafları bir birim olarak ele alıp, aralarındaki uyuma odaklandıklarını söylüyor.

En Stresli Dönem Nişanlılık

Emre Konuk, yaptıkları araştırmada sevgili, nişanlı ve evli olan çiftleri karşılaştırdıklarını ve beraberliklerde en stres verici dönemin sözlülüknişanlılık süreci olduğunu tespit ettiklerini söylüyor. Konuk, evliliğe Geçişi kolaylaştırmayı hedefleyen bu dönemin, çiftlerin ve ailelerinin en fazla gerildikleri dönem olduğunu belirtiyor ve bunun nedenini ?Türkiye?de iki kişi değil, iki aile evleniyor? olarak açıklıyor. Konuk?a göre bu dönemde ailelerin uzlaşması çok önemli.

Evlilik Öncesinde Tüm Detayları Konuşun

Gençlerin çoğunun, evlilik öncesinde kendilerini neyin beklediğini bilmediklerini söyleyen Emre Konuk, evlenecek çiftlerin, yaşamlarına ait tüm detayları konuşup paylaşmaları önerisinde bulunuyor: ?Evin bütçesi ne kadar olacak? Bu bütçe nasıl harcanacak? Harcama aşamasında işbölümü nasıl gerçekleşecek? Bayramlarda önce kimin ailesine gidilecek? Bayramda aileleri ziyaret yerine tatile mi çıkılacak? Eve ne zaman gelinecek? Eşler arkadaşlarıyla birbirleri olmadan buluşabilecek mi?? gibi soruların yanıtlarının detaylı olarak konuşulması gerekiyor.

Bu Göstergelere Dikkat!

Bir kadın ve erkekte, uzak durmayı gerektiren olumsuz özelliklerin en çarpıcı olanları şöyle:

? Geçmişinde aldatma varsa,

? Sık olarak sizi çok beğendiğini söylüyor, sonra da hiç beğenmediğini ifade ediyorsa,

? Çok sık ayrılıp tekrar bir araya geliniyorsa,

? Kıskançlık sık olarak gündeme geliyorsa,

? Alkol veya madde kullanımı söz konusuysa,

? Taraflardan birinde beğenilen ve değer verilen en az birkaç karakter özelliği bulunmuyorsa,

? Eğitim ve kültür farkı bir rahatsızlık olarak yaşanıyorsa,

? İlişkinin ana motoru cinsellik ise,

? ?Evlenince düzelir? düşüncesi varsa,

? Beraberlik sıkıcı bulunuyorsa,

? Bir taraf durmadan ?aslında ne demek istediğini? anlatmak zorunda kalıyorsa,

? Taraflardan biri koruyucu rolündeyse,

? ?Kuralların çiğnenebilir? olduğu düşünülüyorsa,

? Heyecan olsun diye tehlikeli işlere bulaşma durumu varsa,

? Başkalarından daha fazla ?yatak arkadaşı? olmuşsa,

? İşten makul bir neden olmadan ayrılma durumu söz konusuysa,

? Sürekli söz verip çoğunu tutmuyorsa,

? Sorumluluklar söz konusu olduğunda baskı hissediyorsa,

? Yerine gelmeyen talepler ve geçerli açıklamalar karşısında bile sinirleniliyorsa,

? İnsanlar onu ya seviyor ya nefret ediyorsa,

? Başkalarının iş yapış şeklinde genellikle hatalar buluyorsa...

bu tiplerden kesinlikle uzak durun, yoksa üzülürsünüz. (Gazete Habertürk)

Toplam 76 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi