Editörler : E.Kayı Han
«567891011121314151617

nick2121
Aday Memur
29 Kasım 2016 20:29

mrb arkadaslar ben infaz koruma memurluguna atandım evrakları verdik bekliyoruz güvenlik araştırması filan devam ediyor ben ehliyetimi kaç sene önce kaybettim ehliyeti bulan kişilik 3 hırsızlık olayı yapmıslar bunlardan birinden beraat ettim diğer ikisinde de savcı takipsizlik vermiş delil yetersizliğinden bi de polise muvakemevet var su an soruşturma arşamasın da adli sicil kaydında arşiv kaydında hiç bir şey yok sizce atamam iptal olur mu ?


fevzi4
Şef
04 Aralık 2016 19:39

Kendi dava durumumla ilgili olarak internette bir araştırma yaparken bir avukatın HAGB ile ilgili şöyle bir makalesine denk geldim hatta ilgili kısmıda paylaşabilirim.

Diyor ki:

4- 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 72. maddesi ile CMK m.231/8?e, ?Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.? hükmü eklenmiştir. Bu düzenleme, elbette sanığın aleyhine olmuştur. 28.06.2014 tarihine kadar verilen HAGB kararları bakımından bu yeni hükmün tatbiki mümkün değildir.

Hakkında HAGB kararı verilen ve bu kararı kesinleşen sanığın işlediği kasıtlı yeni bir suçtan dolayı tekrar HAGB?ye karar verilemeyeceğine dair hüküm aleyhe olduğundan, 28.06.2014 tarihine kadar verilip kesinleşen HAGB kararlarına bu yeni düzenleme uygulanmayacaktır. Hatta kesinleşen HAGB kararının 28.06.2014 tarihine kadar olmasının önem taşımadığı, HAGB?ye konu eylemin bu tarihe kadar işlenmesinin yeterli olduğu, bu suçlar yönünden verilen HAGB kararlarından sonra işlenen yeni suçlarla ilgili HAGB kararlarının verilebileceği fikri ileri sürülebilir. Bu düşünceye göre, 28.06.2014 tarihine kadar CMK m.231/8?e yapılan ekleme yürürlükte olmadığından, fail aleyhine geçmişe etkili uygulanmaması gerekir. Sonuçları itibariyle de HAGB tipik bir ceza yargılaması müessesesi olmadığından, sanık aleyhine derhal yürürlüğe girip eski-yeni HAGB ve suç ayırımı yapılmaksızın uygulanabileceğine dair düşünce kabul edilemez.

Kanaatimizce, yeni ekleme 28.06.2014 tarihi öncesinde yürürlükte olmadığından kişi aleyhine uygulanmamalı, ancak bu tarihten sonra işlenip de HAGB kararına konu edilen mahkumiyet kararları hakkında tatbik edilmelidir. Daha kısıtlı bir düşünceye göre ise, fiilin işlendiği tarihin 28.06.2014 olması değil, kesinleşen HAGB kararının bu tarihten önce verilmesi önemli olup, bu kararlar yönünden denetim süresinde kasten işlenen suçlar nedeniyle, 28.06.2014 tarihinden önce yasak olmadığın yeni HAGB kararları verilebilmelidir.

Alıntı:http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/1223348-yeni-hagb-sorunlari

Bana biraz karmaşık geldi ama anladığım kadarıyla sözkonusu düzenlemeye göre 28.06.2016 tarihine kadar bir sanık mahkeme tarafından HAGB almışsa bu tarihten itibarende bir kovuşturmaya girerse bir kereye mahsus ikinci kezde HAGB alabilir...

Eğer durum bu şekildeyse şayet mahkeme bu durumu görmezden gelip sanığım HAGB sini açıklasa bile bunun istinafı var yargıtayı var hatta anayasa mahkemesi var.


fevzi4
Şef
04 Aralık 2016 21:50

Bu ülkede hukuki sorunlar yaşanmasının en büyük sebeplerinden biride kanunları bilememek ve yorumlayamamak, elbetteki kanunların sürekli değişmesi, düzenlenmesi, yeni suç türlerinin ortaya çıkması, birtakım politik kararlar durumun bu şekilde olmasında etkili.


fevzi4
Şef
10 Aralık 2016 19:43

17.08.2016 tarihindeki denetimli serbestlik uygulamasıda düşünüldüğünde sözkonusu tarihe kadar HAGB kapsamı içindeki cezalarında sonraki yargı süreçlerinde açıklansa bile af kapsamına girmesi gerekmez mi? Yani sadece infaz edilen cezalar mı af kapsamında, bu durumda yargılada 3-5 yıl önceki suçumu da bugün işlemiş olarak mı kabul edileceğiz?

Sonuçta 17.08.2016 öncesi belli suçlar hariç infaz edilen tüm suçların cezaları af kapsamına girmişti.


alenderonay
Kapalı
10 Aralık 2016 23:50

Peki hakk?nda devam eden ceza davas? var ise sonuç nas?l olur. Atama iptal edilir mi?

fevzi4
Şef
19 Aralık 2016 23:43

Bundan yaklaşık 2 ay önce gece yarısı trafik ekiplerince çevrilerek alkollü araç kullandığım gerekçesiyle hakkımda işlem yapıldı, polis merkezine ellerim kelepçeli olarak götürülüp nezarethanede saatlerce alıkonuldum, aracım bağlandı, sürücü belgeme 6 ay süreliğine el konuldu, 820 TL idari para cezası kesildi, birde üstüne savcılığa sevkedilip hakkımda alkollü araç kullanmaktan kamu davası açıldı, mahkeme sürecim var, işin kötü yanı da bundan birkaç yıl önce yine gereksiz bir suçlama yüzünden mahkemelik olmuştum, 4 ay hapis cezası almıştım o da HAGB ye çevrilmişti, bu dava süreci sonunda da HAGB' mde açıklanacak ve hapse gireceğim.

Uzun süredir işsizdim, geçen yıl annemi kaybettim, evlenmeme 1 ay kala iş bulmuştum, evlendim ve bu olay evlendikten 4 gün sonra hem de evime çok yakın bir bölgede gerçekleşti. Yaşadığım bu olaylar yüzünden işime tam anlamıyla odaklanamamama ve motive olamamama sebep olduğundan işimden de ayrılmak zorunda kaldım, şu an yine işsiz ve parasızım, evli bir erkek olmama rağmen eşimin ve ailemin desteğiyle ayakta kalmak durumunda kalıyorum, yaşadığım olaylar yüzünden eşimden çok huzursuz. Elbetteki alkollü olarak araç kullanmanın doğru birşey olmadığının her zaman farkındayım ancak araç idare edemeyecek düzeyde sarhoş değildim, bir zararım olmadı, ölüm ya da yaralanmaya sebebiyet vermedim, içkiyi evimde içmiştim, eşimin ısrarları sonucu birşey almak için civarda açık market ararken polislere yakalandım, taksiyle de gidebilirdim ancak bulunduğumuz yer yeni bir muhit olduğundan bırakın taksi bulmayı gündüz otobüs minibüs bulmak dahi oldukça zor. Tüm bunlara rağmen cinayet zanlısı gibi, gaspçı, soyguncu, tecavüzcü, terörist gibi muameleler gördüm ve görmekteyim. Kültürlü bir ailede yetiştim, hayatta hiç düşmanın olmadı, kimseyle bir sorunum olmadı kimseninde benimle bir sorunu olmadı, okullar bitirdim, dirsek çürüttüm, kendi gayret ve çabalarımla biryerlere gelmeye çalıştım.

Normalde böyle memurlarnet gibi sosyal mecralarda bırakın yorum yazmayı dolaşmaya bile alışık bir insan değildim, birsüredir burayı inceliyorum, hakikaten yorumları okudukça tek mağdurun kendim olmadığını daha iyi anlıyorum. Bu ülkede maalesef değişen hiçbirşey yok, eskiden bazı şeyler neyse şimdi de o hatta daha da beter...Devlet bu ülkede doğrudüzgün insanı, mağdur olan insanı, haksızlığa uğrayan insanı hiçbirzaman korumadı daha da fazla yüklendi, zengini, parası olanı, gücü olanı, gerçekten suçu olanı desteklemeye devam etti, bugün İstanbul'un göbeğinde onlarca polis şehit ediliyorsa, Kayseri' de askerler şehit ediliyorsa, Ankara'nın göbeğinde koskoca bir büyükelçi suikaste uğruyorsa bu ve bunun gibi bir yığın çarpıklığın bir sonucudur, devlet alkollü olmasına rağmen kendisini idare edebilecek düzeyde bir sürücünün alkollü araç kullandın, trafik güvenliğini tehlikeye soktun diyerek bileğine kelepçe takıyor, nezarethanelerde alıkoyuyor, aracına, sürücü belgesine elkoyuyor, para cezası kesiyor yetmiyor mahkemelerde süründürüyor, hapse koyuyor ve buna da adalet deniyor. Devlet polisini şehit eden, askerini şehit eden, büyükelçiyi şehit eden teröristlerle uğraşamayıp annesini kaybetmiş, işsiz, parasız yeni evli zavallı bir insanla sırf alkollü araç kullandı diye uğraşıyor, birkaç yıl öncede yine hız sınırını aştım diye trafik polisleri tarafından durdurulmuştum, tartışmaya girdiğimden görevli polise hakaret ettiğim gerekçesiyle hakkımda kamu davası açılmıştı halbuki hiçbir hakaretim olmamıştı ancak ben suçlanmıştım.

Ülke olarak adam olabilmemiz için daha çoook çalışmalıyız.

20 Aralık 2016 09:59

@fevzi4 alkollü araç kullanmanın hiçbir özrü kabul edilemez. Avrupa'da cinayete teşebbüsle yargılanıyorlar bu gibi durumlarda. Bizde ise çok ucuz kurtuluyorlar. Ölümlü yaralanmalı bir kazaya karışmadım diyorsunuz ama ya karışsaydınız? Ya bu kişi ben olsaydım? Ya eşim, kızım olsaydı?

Diğer yandan şu konuda haklısınız; bir Sinan ÇETİN'in oğlu isen içip içip 2. kez ölümlü kazaya karışabiliyorsun ve hatta polisi bile şehit edebiliyorsun. Olan polis kardeşimize oldu, eşi parayı aldı şikayetinden vazgeçti. Hani kamu davası?


fevzi4
Şef
20 Aralık 2016 18:50

Ben alkollü araç kullanmanın normal birşey olduğunu söylemedim ki, elbetteki alkollü araç kullanmakta bir toplum sorunudur ancak sizin öne sürdüğünüz durum olasılıklar üzerine kurulu, yani olsaydı yapsaydı etseydi şeklinde, saydılarla seydilerle iş yürümez. Benim durumum neye her yüzü asık adamı katil zanlısı yapmaya benziyor, cinayet işlenmeden bir katil yaratmaya benziyor ki ona bakarsanız sadece trafik güvenliği sözkonusu değil her konuda hayatımız tehlike altında, durakta otobüs beklerken belki yanımdaki adam bir canlı bomba ama ben yanımdaki adamın canlı bomba olduğundan emin olmadan polise ihbar etsem sonrada canlı bomba olmadığı ortaya çıksa yaptığım doğru birşey olur mu? Ehliyetimin alınmasına, aracımın bağlanmasına idari para cezasına çarptırılmamam bir sözüm yok ancak normal şartlarda adli sürece girmeyi gerektirecek hiçbir durum yoktu.

Sinan Çetin'in oğlu alkollü olarak araç kullansa da sonuçta sonuçta bir ölüme sebebiyet verdi hemde bir polisin ölümüne sebep oldu ama dediğiniz gibi para güç ve şöhret işin içine girince durum değişiyor. Benim içinde bulunduğum durum ne kadar çarpıksa bu durumda o derece çarpık.

muselmansuffe, 7 yıl önce

@fevzi4 alkollü araç kullanmanın hiçbir özrü kabul edilemez. Avrupa'da cinayete teşebbüsle yargılanıyorlar bu gibi durumlarda. Bizde ise çok ucuz kurtuluyorlar. Ölümlü yaralanmalı bir kazaya karışmadım diyorsunuz ama ya karışsaydınız? Ya bu kişi ben olsaydım? Ya eşim, kızım olsaydı?

Diğer yandan şu konuda haklısınız; bir Sinan ÇETİN'in oğlu isen içip içip 2. kez ölümlü kazaya karışabiliyorsun ve hatta polisi bile şehit edebiliyorsun. Olan polis kardeşimize oldu, eşi parayı aldı şikayetinden vazgeçti. Hani kamu davası?

21 Aralık 2016 08:58

Hocam o konuda farklı düşünüyoruz. Siz "bir kazaya sebep olursam cezaya razıyım." diyorsunuz. Tüm dünya hâlihazırdaki cezaların önleyici/caydırıcı olmadığından yakınırken hem de... :)

Zararları telafi edilemeyecek sonuçlardan sakındırmak için var cezalar. Alkollü bir şahıs (Allah muhafaza) en sevdiğinizin canını alsa, "Tamam, girsin içerde yatsın 6 yıl razıyım." der misiniz? Kalbiniz mutmain olur mu?

fevzi4, 7 yıl önce

Ben alkollü araç kullanmanın normal birşey olduğunu söylemedim ki, elbetteki alkollü araç kullanmakta bir toplum sorunudur ancak sizin öne sürdüğünüz durum olasılıklar üzerine kurulu, yani olsaydı yapsaydı etseydi şeklinde, saydılarla seydilerle iş yürümez. Benim durumum neye her yüzü asık adamı katil zanlısı yapmaya benziyor, cinayet işlenmeden bir katil yaratmaya benziyor ki ona bakarsanız sadece trafik güvenliği sözkonusu değil her konuda hayatımız tehlike altında, durakta otobüs beklerken belki yanımdaki adam bir canlı bomba ama ben yanımdaki adamın canlı bomba olduğundan emin olmadan polise ihbar etsem sonrada canlı bomba olmadığı ortaya çıksa yaptığım doğru birşey olur mu? Ehliyetimin alınmasına, aracımın bağlanmasına idari para cezasına çarptırılmamam bir sözüm yok ancak normal şartlarda adli sürece girmeyi gerektirecek hiçbir durum yoktu.

Sinan Çetin'in oğlu alkollü olarak araç kullansa da sonuçta sonuçta bir ölüme sebebiyet verdi hemde bir polisin ölümüne sebep oldu ama dediğiniz gibi para güç ve şöhret işin içine girince durum değişiyor. Benim içinde bulunduğum durum ne kadar çarpıksa bu durumda o derece çarpık.


fevzi4
Şef
22 Aralık 2016 01:56

Hakkaten farklı düşünüyoruz, Nasreddin Hoca fıkrasındaki gibi testi kırılmadan kulağı çekilmeli misali herkes suçlu ya da suçsuz tutuklansın, cezalandırılsın, hapse atılsın, fişlensin her köşe başına bir cezaevi inşa edilsin, ben alkollüde olsam herhangi bir ölüm ya da yaralanmaya sebebiyet vermediğim halde aracı idare edebilecek düzeyde olduğum halde 6 yıl hapis yatsam sicilime işlese hatta gardiyanlar tarafından coplansan ya da katiller tarafından şişlensem dediğiniz gibi adalet yerini bulmuş olacak öyle ya dediğiniz gibi bir adalet olmuş olsa bugün 38 poliste şehit olmazdı, 13 askerde şehit olmazdı, Ankara'nın göbeğinde Rus büyükelçiside hem de bir polis tarafından suikaste uğramazdı, insanlar işsizlik, parasızlık, pahalılık ve eşitsizlik diye birbirinin boğazına sarılmazdı.

Bu ülkede yaşamak zaten başlıbaşına bir mahkumiyet değil mi?

muselmansuffe, 7 yıl önce

Hocam o konuda farklı düşünüyoruz. Siz "bir kazaya sebep olursam cezaya razıyım." diyorsunuz. Tüm dünya hâlihazırdaki cezaların önleyici/caydırıcı olmadığından yakınırken hem de... :)

Zararları telafi edilemeyecek sonuçlardan sakındırmak için var cezalar. Alkollü bir şahıs (Allah muhafaza) en sevdiğinizin canını alsa, "Tamam, girsin içerde yatsın 6 yıl razıyım." der misiniz? Kalbiniz mutmain olur mu?


fevzi4
Şef
22 Aralık 2016 02:27

Üstelik ben alkollü araç kullanmanın normal bir yanının olmadığını defalarca söylüyorum ama sizde şunu bilin ki alkolün etkisi kişiden kişiye bünyeden bünyeye değişebiliyor, bizim yasalarımızda 1.00 promil yasal sınır olarak kabul ediliyor ama şu da var ki kimi bünyeler 0.50 promil düzeyine eşdeğer alkolde alsalar sarhoş olurlar kendilerini kaybederler kimileri ise 3.00 promile eşdeğerde alkol alsalar hiç etkilenmezler yani kişinin alkole olan direnciyle alakalı bir durum bu tabi kişinin alkol bağımlılığıyla, alışkanlık düzeyiyle alakalı bir durum ama burada asıl önemli nokta kişinin alkol düzeyi ne olursa olsun trafik güvenliği için bir tehlike mi yoksa değil mi ? meselesi. Ben yapı olarakçok içsemde kolay kolay sarhoş olmam hatta aracımıda gayet güzel birşekilde idare ederim, alkolün bağımlısımıyım bilemem ama başkaları için bir sorun teşkil etmediğime göre bu benim şahsi sorunum istersem bununla ilgili tedavide görürüm.

Bu ülkede yasalarda 1.00 promilin üzerinde alkollü araç kullanmak suç olarak kabul edildiğinden polis beni çevirip sırf alkolmetrenin vermiş olduğu rakama dayanarak işlem yapıyor, savcılığa sevkediyor, hakkımda kamu davası açılmasını sağlıyor bir adli sürecin içine giriyorum oysaki Avrupa'da ABD'de dediğiniz gibi alkollü araç kullanmak cinayete teşebbüs olarak kabul ediliyor ama oralarda alkollü olarak trafik polisine yakalanan sürücüyle ilgili araç idare edemeyecek, trafik güvenliği için tehlike oluşturuyor yargısına varılmasında sadece alkolmetreye göre hareket edilmiyor, düz çizgi üzerinde yürütülüyor, eğilip kaldırılıyor, testler yapılıyor hatta tam teşekküllü sağlık kuruluşlarına götürülüp incelemeye alınıyor daha bunun gibi çeşitli prosedürlerden geçiriliyor, birde alkolmetrelerde bozuk olabiliyor, yanlış sonuçlar verebiliyor.

muselmansuffe, 7 yıl önce

Hocam o konuda farklı düşünüyoruz. Siz "bir kazaya sebep olursam cezaya razıyım." diyorsunuz. Tüm dünya hâlihazırdaki cezaların önleyici/caydırıcı olmadığından yakınırken hem de... :)

Zararları telafi edilemeyecek sonuçlardan sakındırmak için var cezalar. Alkollü bir şahıs (Allah muhafaza) en sevdiğinizin canını alsa, "Tamam, girsin içerde yatsın 6 yıl razıyım." der misiniz? Kalbiniz mutmain olur mu?


dawetsiz
Aday Memur
22 Aralık 2016 08:37

fevzi4 hocam dediklerinize harfiyyen katiliyorum. kicikirik bir kavga yuzunden kimseye de dokunmadigim halde 5yildir diken ustunde geziyorum gecen sene a grubu bir meslegin mulakatindan elendim cok buyuk ihtimal bu sebeple.yazik degil mi sirf bunun icin insanlarin emegini cope atiyorsun hak var vebal var hesap var

dawetsiz
Aday Memur
22 Aralık 2016 08:38

bir de sorum olacak 5yil sonunda arsivden kaydimiz hrmen siliniyor mu?

fevzi4
Şef
24 Aralık 2016 02:18

Bu ülkede maalesef demokrasi ve insan hakkı yok, ben hiçbir zaman alkollü araç kullanılmasını hatta normal yaşamda da alkolün bir yaşam şekli olduğunu savunmadım, ne yazıkki yaşadığım birtakım sorunlar beni alkolle içli dışlı yaptı yani sigara alışkanlığı gibi de diyebiliriz, bende insanım kendi özel yaşantımda birtakım yaşadığım travmalar olamaz mı? Sonuçta kimse kimsenin iç dünyasını ve yaşadığı travmaları bilemez, buna poliste dahil, savcıda dahil, hakimde dahil, örneğin polis alkollü olduğum gerekçesiyle beni çeviriyor, karakollarda alıkoyuyor, ehliyetimi alıyor, idari para cezasını yazıyor, aracımı bağlıyor, araç kurtarma-çekme parasını alıyor, savcılığa sevkediyor, mesaisi bitip evine dönüyor,yaşadığı durumları bilebilir miyiz? Savcı hakkımda kamu davası açıp mahkemeye sevkediyor, evine dönüyor, yaşadığı durumları bilebilir miyiz? Hakim trafik güvenliğini tehlikeye düşürmek suçundan cezamı kesecek, birsürü katilin, tecavüzcünün, gaspçının, hırsızın, soyguncunun ve teröristin tutulduğu cezaevine gönderecek, akşam olduğunda evine dönecek, yaşadığı durumları bilebilir miyiz? Elbetteki ülkemizdeki ölümlü trafik kazalarında alkollü araç kullanmanın çok büyük bir rolü var, bubakımdan da yasalarda bir caydırıcılık durumu sözkonusu ancak yasa birtaraftan yapmaya çalışırken birtaraftan da mağdur ediyor, birşey olmadan önlemi alınırken bir taraf yıkılıyor, ehliyetimin 6 ay süreyle el konulması dahi başlıbaşına bir ceza, bir infaz rejimi ve sosyal yaşantımı etkileyecek düzeyde. Yasaların bir konuluş ve düzenleniş amacı vardır, yasaların temelinde sosyal, tarihsel, bilimsel ve teknik belli öğretiler vardır ancak ülkemiz yasalarına bakıldığında gerek konuluş anlamında gerek uygulanış anlamında belli çelişkili durumlar oluştuğu bir gerçek hatta kişiye göre ya da çoğu zaman politik etkilere maruz kaldığı da bir gerçek, örneğin yasalarda 0.50 promilin üzerinde alkollü araç kullanılmaz, kullanılırsa belli işlemler yapılır deniyor, 1.00 promilin üzerinde alkollü araç kullanılırsa idari işlemler dışında trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçundan da ayrıca adli işlem uygulanır deniyor fakat alkolün kimyasal yapısı ve bünyeye göre etkileri düşünüldüğünde 0.50 ve 1.00 promil gibi ölçütlerin yasalarla belirlenmesindeki saiklerin neye dayandığını kim açıklayabilir? Kimisi 2 kutu birada içse sarhoş olur kimisi 2 büyük rakıda içse fazla etkilemez bu tamamen bünyenin yapısına ve alkole bağışıklık düzeyiyle alakalı örneğin benim alkole oldukça alışık bir yapım var, bu yaşıma kadar hiç sarhoş olmamışımdır, durumun bu şekilde olmasıda benim şahsımla ilgili bir sorun, belki bırakmalıyım, belki tedavi görmeliyim, bir daha alkollü araç kullanmamalıyım ancak ölüm gibi, yaralama gibi bir durum olmamasına rağmen sırf alkolmetrede 1.00 promilin üzerinde çıkan bir rakam yüzünden bir sürü yaptırıma maruz kalmak, adli bir sürecin içine dahil edilmek çok ağır bir durum. Alkol testi için ayrıca adli tıbba ya da bir sağlık kuruluşuna sevkedilip ayrıca bir alkol muayenesine tabi tutulmak istedim de polisler onu bile reddettiler, ne malum belki bana üflettikleri alkolmetre yanlış sonuç verdi ya da bozuktu?

Daha 4 günlük evliyim ve ben böyle bir olay yaşıyorum, evliliğin mutluluğunu dahi yaşayamıyorum, yeni bir işe başlıyorum ve sırf bu olay yüzünden 15 günde motive olamadığımdan işimi bırakmak durumunda kalıyorum, annemi geçen yıl kaybettim, babamın desteğiyle, eşimin azıcık maaşıyla geçiniyorum. 2 aydır evliyim, eşimle ben huzursuzuz, eşim benden ilgi bekliyor fakat ben yaşadığım bunca olaydan dolayı eşime ilgi gösteremiyorum, sürekli tartışıyoruz. Durumun maddi boyutuda var, evimin yakınında sırf 1.00 promil alkollü araç kullandım diye 620 TL idari para cezası, 350 TL çekici-kurtarma parası, avukat parası 5000 TL, 6 aylık süre sonunda ehliyeti kurtarmak içinde belki 500 TL ödeyeceğim, dahası hapis cezasının yanında 1000 TL nin üzerinde de adli para cezası alacağım, mahkeme masrafları hariç, yani ölümlü-yaralamalı ya da maddi zararlı bir durum olmamasına, alkollüde olsam aracı düzgün kullanmama rağmen 8000-9000 TL lik bir bedel sırtıma yükleniyor.

dawetsiz, 7 yıl önce
fevzi4 hocam dediklerinize harfiyyen katiliyorum. kicikirik bir kavga yuzunden kimseye de dokunmadigim halde 5yildir diken ustunde geziyorum gecen sene a grubu bir meslegin mulakatindan elendim cok buyuk ihtimal bu sebeple.yazik degil mi sirf bunun icin insanlarin emegini cope atiyorsun hak var vebal var hesap var

fevzi4
Şef
29 Aralık 2016 03:14

"Adalet Mülkün Temelidir" Şeklinde hepimizin aşina olduğu bir söz vardır, bu söz içerinde çok çeşitli anlamlar barındıran oldukça derin bir sözdür. Tarihten günümüze baktığımızda insanlığın, uygarlıkların, imparatorlukların, devletlerin ve toplumların gelişiminde daima yasaların adalete uygun oluşu etkili olmuştur, öncelikle bir yasa hazırlanırken hangi saiklerle hazırlanıyor, nasıl uygulanıyor, uygulamanın sonuçları ne yönde oluyor? Yasaların asıl amacı insanların haklarını korumak, güvenliğini, özgürlüğünü, refahını ve gelişimini sağlamaktır, yasalar konulurken de uygulanırken de tarihsel, bilimsel, mantıksal ve teknik birtakım temellere dayanmalı, devlet bir toplumdaki en güçlü yapı olarak yasaların adalete uygunluğunun güvencesini sağlayabilmeli ki bu da iyi yönetimle sağlanabilir, yasalar politik ve ideolojik etkilerden uzak tutulmalı eğer yasa bir bireyin huzurunu, güvenliğini, refahını, hakkını ve özgürlüğünü koruyamıyorsa, yanlış uygulanıyorsa, bireyin gelişiminin ve ilerlemesinin önünü tıkıyorsa, bireye göre uygulanıyorsa burada sadece konulmuş bir yasadan sözedilir ama yasanın adalete uygunluğundan sözedilemez, bu durum toplumsal kaos ve gerilemeye de yol açar. Bugün politik, askeri, ekonomik, teknolojik, sosyal, bilimsel ve kültürel yönden gelişmiş ülkelerin özünde yasaların adalete uygunluğu ve uygulanabilirliliği yatıyor.

Sonuçta yasalar, başardığım halde yapabildiğim halde benim yerime ekmeğimle ve kariyerimle oynayan patronu, müdürü korursa, sırf alkollü araç kullandım diye beni hakettiğimden daha ağır ölçülerde ezip yolumu tıkarsa adaletin varlığından, bir ülkenin ilerlemesinden sözedemeyiz.


fevzi4
Şef
05 Ocak 2017 23:07

Sırf alkollüyken araç kullanmakla ilgili yaşadığım bunca olaylarla ilgili yaptığım yorumlarla ilgili birsürü tepkiye karşılaştım.

Daha yeni yılın ilk saatlerinde sadece İstanbul'un değil Türkiye'nin de en tanınmış ve seçkin gece klüplerinden biri olan Reina'da sadece 1 teröristin saldırısı sonucunda 39 kişi katledildi ve 39 kişiyi katleden terörist günümüzün o kadar teknolojik imkanlarına, güvenlik önlemlerine rağmen elini kolunu sallayarak kayıplara karıştı hatta yurtdışına kaçtığı söyleniyor.

Şimdi Yılbaşı gecesi Reina'da katledilen 39 kişiyle ilgili de oraya gitmeselerdi, içki içmeselerdi, eğlenmeselerdi diyebilir misiniz? Elbetteki bu ülkede böyle düşünenlerde vardır. Bu ülkede insanların sadece içki içmeleri hatta eğlenmeleri ve mutlu olmaları bile suç ama sözkonusu yer Reina olursa, müşterisi paralı ve seçkin olursa hele birde terör işin içine girerse durum değişiyor.

Daha evliliğimin dördüncü gününde benim yaşadığım durumun Reina'da katlolan 39 kişinin durumundan ne farkı var?

Öyle ya alkollü bir şekilde araç kullanırken kaza yaptığımı, herhangi bir insana değilde kendime zarar verdiğimi hatta ölümle sonuçlandığını varsayalım, polis bu durumda sanırım beni mezarımdan çıkartıp işlem yapacaktı, beni savcılığa sevkedip mahkemece cezalandırılmamı sağlayacaktı. Şu da bir gerçek ki sarhoş bir şekilde araç kullanan sürücü sadece başka insanların can güvenliği açısından değil kendi can güvenliği açısından da bir tehdit durumu oluşturuyor.


fevzi4
Şef
06 Ocak 2017 00:54

Bu ülkede teröristle, katille, hırsızla, gaspçıyla, sapıkla uğraşılmıyorda derdi başından aşmış iki gram mutluluk için kendi halinde içki içenle uğraşılıyor.

Yok içkiliyken araba kullanmışım, yok birinin ölümüne neden olsaymışım, yok cezamı çekmeliymişim peki ya içkili araç kullanırken benimde yaşamım tehdit altında olmuyor mu? Kaldı ki sonuçta ne kendime ne de bir başkasına zararım sözkonusu olmadı. Elbetteki içkiliyken araç kullanmanın normal birşey olduğunu savunmuyorum, sürekli içki içmenin tıbbi ve sosyal bir sorun olduğununda farkındayım, bununda tedavileri ve başka alternatifleri var üstelik alkole karşı bünye yapımında farkındayım. Maalesef hukuki ve bürokratik birtakım çarpıklıklar yüzünden asıl suçlularla uğraşılmıyor, suçsuz hatta mağdur düzeydeki insanlardan suçlu yaratılıyor.

Öyle ki bu ülkede herkes potansiyel suçlu aynı zamanda da potansiyel mağdur ! Yarın birgün bizimde başımıza nelerin geleceğininde hiçbir garantisi yok, o zaman suçların önüne geçilmesi için suçlu suçsuz herkes tutuklansın, hapse konsun, cezalandırılsın, fişlensin ki böyle birşey olmuş olsaydı belki de bu ülkede terörde olmazdı, anarşide olmazdı, suçlarda işlenmezdi !

Ne olacak tabi davulun sesi uzaktan kulağa hoş gelirmiş.


fevzi4
Şef
06 Ocak 2017 02:00

Bu ülkede bir insana içkiliyken birtakım şeyleri maletmek oldukça kolay öyle ki insan içki içtikten sonra işlemediği bir suç yüzünden suçlu yapılabilir, araç kullandığında can güvenliğini tehlikeye sokmaktan suçlu konumuna getirilebilir, terörist kurşunuyla katledilebilir, kimse içkiyi ve içki içmeyi özendirdiğimi düşünmesin ama bizim toplumumuzda içki içen insanı günah keçisi yapmak oldukça kolay.

Şu da bir gerçek ki bu ülkede devlette olmasa, hakim, savcı ve poliste olmasa adalet birşekilde yerini bulur, örneğin Reina'da 39 kişinin katliamından sorumlu olan teröristi devlet halen bulamadı hemde o kadar güvenlik kameralarına, teknolojik imkanlara, bulunduğu yerlerin tespit edilmesine rağmen ki medyada bu olayın üzerine aşırı gitti yine de sonuç ortada ! Heryerde teröristin eşkali, fotoğrafları dolaşıyor, halk burnundan soluyor, teröristin eşkaline benzeyen birisini yolda görünce linç etmeye kalkıyorlar, polis araya girerek duruma müdahale ediyor, sonra da burnundan soluyan halk masum bir insanı terörist sanıp linç etmeye kalkıştı diye suçlu duruma getirilip işlem yapılıp savcılığa mahkemeye sevkedilebilir, cezalandırılabilir hatta teröristin kendisi dahi olsa durum bu şekildedir, sonuçta devletin bir ülkede en güçlü yapı olduğu kabul edilir, herşey yasaların ve bürokrasinin etki alanı içerisinde olmalı o bakımdan da kimsenin kendi eliyle adaleti sağlayabilme lüksü yoktur. Örneğin bir adam eşine, kızına ya da bacısına tecavüz eden katleden bir tecavüzcü katili öldüresiye linç ediyor böyle oluncada eşine, kızına ya da kızkardeşine tecavüz eden katleden bir tecavüzcü sapıktan farkı olmuyor ama bu adamın canı yanmış, kendini bile kaybetmiş, hayatı mahvolmuş kimin umurunda, Özgecan olayını da bilirsiniz, katili yakalandı, ağırlaştırılmış müebbete mahkum edildi, içeride başka bir mahkum tarafından katledilince devlet onun bile hakkını arayabilmek için seferber oldu.Türk filmlerinde bile hepimiz aşinayız, bir olay oluncaya kadar polisi, hakimi ve savcıyı göremeyiz, filmin kötü karakteri bir suç işlediğinde polisi görürüz ama suçluya müdahale edebilecek ya bir delil bulamaz ya da suçluyu aramasına rağmen yakalayamaz ne zaman ki esas oğlan kötü karaktere kendi imkanlarıyla bir aksiyon alsa o zaman polisin, savcının ve hakimin ciddiyetini anlarız, filmin sonunda da esas oğlanı elleri kelepçeli jandarmaların arasında yakınlarıyla vedalaşarak bu da geçecek, seni bekleyeceğiz sözleriyle film biter. İşte gerçek hayatta da durum üç aşağı beş yukarı aynıdır.

Elbetteki devlette olmalı, hakim, savcı ve poliste olmalı, hertürlü sorun yasalarla çözümlenebilmeli, kimsenin adaleti kendi eliyle sağlayabilme lüksü olamaz ancak devlette devlet gibi, hakimde hakim gibi, savcıda savcı gibi poliste polis gibi olmalı, yasalar hazırlanırken de uygulanırken de adaletli olmalı.


fevzi4
Şef
11 Ocak 2017 04:18

Kendi dava durumumla ilgili olarak internette bir araştırma yaparken bir avukatın HAGB ile ilgili şöyle bir makalesine denk geldim hatta ilgili kısmıda paylaşabilirim.

Diyor ki:

4- 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 72. maddesi ile CMK m.231/8?e, ?Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.? hükmü eklenmiştir. Bu düzenleme, elbette sanığın aleyhine olmuştur. 28.06.2014 tarihine kadar verilen HAGB kararları bakımından bu yeni hükmün tatbiki mümkün değildir.

Hakkında HAGB kararı verilen ve bu kararı kesinleşen sanığın işlediği kasıtlı yeni bir suçtan dolayı tekrar HAGB?ye karar verilemeyeceğine dair hüküm aleyhe olduğundan, 28.06.2014 tarihine kadar verilip kesinleşen HAGB kararlarına bu yeni düzenleme uygulanmayacaktır. Hatta kesinleşen HAGB kararının 28.06.2014 tarihine kadar olmasının önem taşımadığı, HAGB?ye konu eylemin bu tarihe kadar işlenmesinin yeterli olduğu, bu suçlar yönünden verilen HAGB kararlarından sonra işlenen yeni suçlarla ilgili HAGB kararlarının verilebileceği fikri ileri sürülebilir. Bu düşünceye göre, 28.06.2014 tarihine kadar CMK m.231/8?e yapılan ekleme yürürlükte olmadığından, fail aleyhine geçmişe etkili uygulanmaması gerekir. Sonuçları itibariyle de HAGB tipik bir ceza yargılaması müessesesi olmadığından, sanık aleyhine derhal yürürlüğe girip eski-yeni HAGB ve suç ayırımı yapılmaksızın uygulanabileceğine dair düşünce kabul edilemez.

Kanaatimizce, yeni ekleme 28.06.2014 tarihi öncesinde yürürlükte olmadığından kişi aleyhine uygulanmamalı, ancak bu tarihten sonra işlenip de HAGB kararına konu edilen mahkumiyet kararları hakkında tatbik edilmelidir. Daha kısıtlı bir düşünceye göre ise, fiilin işlendiği tarihin 28.06.2014 olması değil, kesinleşen HAGB kararının bu tarihten önce verilmesi önemli olup, bu kararlar yönünden denetim süresinde kasten işlenen suçlar nedeniyle, 28.06.2014 tarihinden önce yasak olmadığın yeni HAGB kararları verilebilmelidir.

Alıntı:http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/1223348-yeni-hagb-sorunlari

Bana biraz karmaşık geldi ama anladığım kadarıyla sözkonusu düzenlemeye göre 28.06.2016 tarihine kadar bir sanık mahkeme tarafından HAGB almışsa bu tarihten itibarende bir kovuşturmaya girerse bir kereye mahsus ikinci kezde HAGB alabilir...

Eğer durum bu şekildeyse şayet mahkeme bu durumu görmezden gelip sanığım HAGB sini açıklasa bile bunun istinafı var yargıtayı var hatta anayasa mahkemesi var.


fevzi4
Şef
14 Ocak 2017 04:39

Bizim en büyük kusurlarınızdan birtanesi de önyargı olsa gerek. Kendi eksik noktalarımıza bakmadan değerlendirmeden karşımızdakileri suçlayabilmek ve karalayabilmek için elimizden gelenin en iyisini yaparız maaşallah, yerine göre bir kanlı katille yere izmalit atan adam aynı kefede olur, örneğin cezaevinde cinayetten, gasptan, hırsızlıktan, tecavüzden ve terörden yatanlar olduğu gibi birtakım bürokratik, ideolojik ve asılsız temele dayanan sebeplerden dolayı yatanların olduğu da bir gerçek ama ne oluyor cezaevi yaşamında katilde,hırsızda, teröristte, tecavüzcüde, suçsuzuda masumuda bir oluyor, şimdi diyeceksiniz ki sonuçta orası çocuk yuvası değil cezaevi yani hapishane, öyle ki binbir pisliğe bulaşmış, toplum için tehdit yaratan insanlara bebek gibi muamele yapılamaz, en ufak bir yumuşamada dahi orada kan gövdeyi götürür, genel anlamda durum bu şekilde, cezaevi idaresininde misyonu kanlı katili dahi kuzuya çevirebilmektir ancak kanlı bir katille basit bir suçtan yatan mahkumun durumu cezaevi ortamında dahi farklıdır, kimi mahkum gardiyanın gölgesinden dahi çekinirken kimi mahkum gardiyanla sohbet edecek kadar cesurdur, bürokratik olguya gelecek olursak herşey tekdüzedir, kurallar anlamsız ve gereksiz olsa da kuraldır, her şartta geçerlidir ve mutlaka uygulanmalıdır, diğer bir örnekte günümüz şartlarında kişi cezaevi yaşamına girmesede cezasını farklı alternatiflerde çeksede sabıka olgusu vardır, kişi çok basit bir suçtan yargılanıyor, ceza alıyor ve durum sabıkasına işlenerek sosyal hayatında bir engel yaratılıyor, iş fırsatlarında kendisinden istenen sabıka kaydında işlediği suç gözüktüğünden iş fırsatını kaçırıyor, sosyal hayatta kanlı bir katille, yüz kızartıcı bir suçluyla aynı kefeye konuyor, bürokratik düzen birtakım önyargıları teşvik ettiği gibi de destekliyor. Ülkemizde bir insan okul çağıyla birlikte kısmende olsa bürokratik düzenin içine girer, bizim zamanımızda hele ki devlet okulunda bir ilkokul öğrencisi olmanın dahi sorumlulukları çok daha fazlaydı, üzerimize giydiğimiz siyah önlük, saçımızın traşı, beslenme listemiz, asker gibi dizilmemiz sıra olmamız, öğretmenlerimizin otoritesi hepsi bürokrasinin birer parçasıydı,öğretmen öğrencisinin hem eğitiminden ve yetişmesinden hemde disiplininden ve düzeninden sorumluydu, icabında döverdi, şiddette uygulardı yani devletin gücünü temsil ederdi. ABD'de Avrupada öğrenciler pijamalarıyla derslere girerken, öğretmenlerin karşısında yiyip içerken bizde insan daha küçücük yaşlardan hizaya sokulmaya alıştırılırdı.

Sinan Çetin'in oğlu için yeniden dava açılıyor, 7,5 yıl hapis cezası isteniyor, yargılanıp, hapis cezası infaz edilse dahi tutuklu kaldığı 7 aylık sürede dahil edilerek sadece 13 ay hapis yatacak, üstelik sadece alkollü araç kullanmamış, bir polisin ölümüne sebep olmuş, bir polisin yaralanmasına sebep olmuş, devletin polis otosunu akordiyona çevirmiş, yatacağı ise ancak 20 ay. İfadesine göre fazla alkollü değilmiş, polisten korkmuş paniğe kapılmış, madem ki fazla alkollü değil neden paniğe kapılıyor, neden dur ihtarına uymayıp polisten kaçmaya çalışıyor? Bense alkollü araç kullandım ama sarhoş değildim, herşeyin farkındaydım, kimseye bir zararım olmadı, polisler bana dur dediler durdum, alkolmetreyi uzattılar üfledim, 1.00 promilden fazla alkollüsün dediler kabul ettim, seni merkeze götürüp işlem yapacağız dediler buyrun götürün dedim, herhangi bir zorluğum ya da mukavemetim olmadı, beni çeviren ve işlem yapan polisleri bugün yolda da görsem simalarını gayet iyi hatırlarım, alkollüydüm ama bilincim gayet yerindeydi, sonra da Sinan Çetin'in oğlu bir polisin ölümüne bir polisinde yaralanmasına sebep olduğu halde taksirli suçlu olarak yargılanacak, birde fazla alkollü olmadığını da iddia ediyor, oysa ki ben kimseye bir zararım olmadığı halde bilincim yerinde olduğu halde, hiçbir olumsuzluğum olmadığı halde kasıtlı bir suç işlemekten yargılanacağım.

İşte bürokrasi böyle birşey.

Toplam 334 mesaj
«567891011121314151617

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi