İSTEMEDİK (TALEP ETMEDİK)
Ama, her birimiz KABUL ETTİK!
Hem de yürekten
Yoktan varolmuşluğumuza hayranlıkla bakarken ve yeni yeni yoktan varolanları görürken O'na duyduğumuz hayranlık, fedakarlığa dönüşüyor, sonra kulluk yarışına giriyorduk.
Ama böyle yarış olmazdı ki (süre yok, engel yok, rakip yok, KAZANANI yok, KAYBEDENİ yok) hiçbir zorluğu yoktu kulluk etme yarışımızın. Ve hiç kimse bilmiyordu gerçekte kim daha çok seviyor, kim daha çok şükrediyordu ona, 'var'lığını yarattığı için.
Sonra ruhlarımızın yarışı için ol demesiyle olmadı mı dünya?
Hatırlamıyoruz tabi, talep etmediğimiz ama sunulduğunda tüm benliğimizle kabul ettiğimiz o anı,
Hele düşünün bir O An'ı Hatırladığımızı!
Ruh bedene girmeden önce olanları ve bedenden arıldığında olacakları.
Hangimiz bu dünyada dünya nimetleri için çalışırız?
Her birimiz diğerinden daha üstün olma yarışına girer. Her engele rağmen şükrederiz. Isyan eden birini görsek günlerce koşar uzaklaşırız ondan.
Hayır hayır, biz talep etmedik bu dünyaya gelmeyi. Çünkü geldiğimiz yer burdan daha iyiydi. Ama onun aşkıyla dolmuş ruhlarımız aç kuşlara sunulan yem gibi, üşüştü bize sunulmuş olan dünyaya, biz de ona sunmak için varlığımızı...
Bilmenin altı hatırlamak,
Hatırlamanın altı anımsamak,
Anımsamanın da altında birşey işte
His işte o,
Hatırlıyorum desem yalan olur
Ama hissediyorum sanki anımsar gibi
O zamanlar önemi yoktu, bu dünyada hangi zamanda, hangi coğrafyada, hangi konumda olduğumuzun. Büyük bir iştah, büyük bir heyecanla kabullendik bugünleri. Zaten başımızı suya sokup kalabildiğimiz kadar orada kalmak kadar kısaydı gireceğimiz sınav.
Sahi, hangi "bilinç" hangi biz, hangimiz tasarlayabilirdi ona kulluk etme yarışında böyle bir sınavı?
Yapmayın etmeyin hanımlar, beyler,
Biz mi istedik bu dünyaya gelmeyi demeyin
Aç bir yavru kedi kadar masum, ağzımızın suyu akıyordu bize sunulduğunda bu hayat. Çünkü sonrasını düşünüyorduk hep. Aşkla kabul ettiğimiz sınavın sonundaki kazancımızı.
Ödülümüzü düşünüyorduk hepimiz.
Hatırlayanlar hiç şüphe etmedi.
Anımsayanlar kabul etti.
Oysa bizler; Unutanlarız! Sanki!
----------------------------------------------------------------------------
-"Leibniz öyle olduğuna inanıyordu. Buna "Çokluk İlkesi" dedi:
Olabilecek her şey olacaktır, bu da sonsuz sayıda dünyanın var olmasına neden olur. Ama Tanrı her zaman en doğru olanı seçtiğine göre, üstünde yaşadığımız dünya da olası dünyalar içinde en iyisi olmalıdır"
-"Ama eğer dünyada bu kadar kötülük varsa, bizimki nasıl en iyisi oluyor?" diye sordu Charlie. "En iyisi herkesin birbirine iyi ve adil davrandığı bir dünya olmaz mıydı?"
-"Dünyada kötülük olması, onun en iyisi olmadığı anlamına gelmez."
-"Elbette gelir"
-"Bunu söyleyemezsin, çünkü Tanrı'nın en iyi olana NASIL karar verdiğini bilmiyorsun. Belki de amipten insana kadar tüm yaratıkların mutluluğunu mümkün olan en üst düzeye çıkartacak şekilde karar veriyordur. Ya da belki en iyi dünya insanının en iyi karakteri geliştirdiğidir ki, bu da ancak zorluklar karşısında mümkün olabilir. Böylece, yani en iyinin hangi ölçütlere göre belirlendiğini bilmediğimize göre, bizim dünyamızın en iyisi olmadığını kanıtlamanın herhangi bir yolu yoktur."
-Adam Fawer / Empati syf-371-
----------------------------------------------------------------------------
Not: Bu yazıyı yazarken ocağa koyduğum çayı unuttum. Çaydanlıkta su kalmamıştı, yeniden su ilave ettim. İkinci kez ocağa koydum. Sahiden dünyaya gelmeyi kabul ettiğimizi de unutmuş olabilir miyiz? Peki gerçekten hatırladığımızda ne olacak? Asıl unuttuğumuz şeyi hatırladığımızda ikinci şansımız olacak mı?
2. Not:
Bir dönem aynı şeyleri ben de düşünüyordum,
"bu dünyaya gelmeyi istedim mi ben"
Sonra sanki beynimin içinde biri konuşuyordu,
"Gelmemiş olmayı diler miydin? Hiç var'olmamış olmayı?
Cesaret edip hiç bir zaman evet diyemedim! Sanırım hiç kimse de bu soruya evet diyemezdi...
Yıllar sonra o dönemimi hatırladıkça şunu anladım, insanın; en çaresiz, en aciz, en umutsuz, en heyecansız zamanlarında bile içinde, derinlerde bir yerde umut veren birşeyler var mutlaka...
Bu başlığın benim için önemi büyük. bu yüzden uzun oldu yazım...
İSTEMEDİK (TALEP ETMEDİK)
Ama, her birimiz KABUL ETTİK!
Hem de yürekten
Yoktan varolmuşluğumuza hayranlıkla bakarken ve yeni yeni yoktan varolanları görürken O'na duyduğumuz hayranlık, fedakarlığa dönüşüyor, sonra kulluk yarışına giriyorduk.
Ama böyle yarış olmazdı ki (süre yok, engel yok, rakip yok, KAZANANI yok, KAYBEDENİ yok) hiçbir zorluğu yoktu kulluk etme yarışımızın. Ve hiç kimse bilmiyordu gerçekte kim daha çok seviyor, kim daha çok şükrediyordu ona, 'var'lığını yarattığı için.
Sonra ruhlarımızın yarışı için ol demesiyle olmadı mı dünya?
Hatırlamıyoruz tabi, talep etmediğimiz ama sunulduğunda tüm benliğimizle kabul ettiğimiz o anı,
Hele düşünün bir O An'ı Hatırladığımızı!
Ruh bedene girmeden önce olanları ve bedenden arıldığında olacakları.
Hangimiz bu dünyada dünya nimetleri için çalışırız?
Her birimiz diğerinden daha üstün olma yarışına girer. Her engele rağmen şükrederiz. Isyan eden birini görsek günlerce koşar uzaklaşırız ondan.
Hayır hayır, biz talep etmedik bu dünyaya gelmeyi. Çünkü geldiğimiz yer burdan daha iyiydi. Ama onun aşkıyla dolmuş ruhlarımız aç kuşlara sunulan yem gibi, üşüştü bize sunulmuş olan dünyaya, biz de ona sunmak için varlığımızı...
Bilmenin altı hatırlamak,
Hatırlamanın altı anımsamak,
Anımsamanın da altında birşey işte
His işte o,
Hatırlıyorum desem yalan olur
Ama hissediyorum sanki anımsar gibi
O zamanlar önemi yoktu, bu dünyada hangi zamanda, hangi coğrafyada, hangi konumda olduğumuzun. Büyük bir iştah, büyük bir heyecanla kabullendik bugünleri. Zaten başımızı suya sokup kalabildiğimiz kadar orada kalmak kadar kısaydı gireceğimiz sınav.
Sahi, hangi "bilinç" hangi biz, hangimiz tasarlayabilirdi ona kulluk etme yarışında böyle bir sınavı?
Yapmayın etmeyin hanımlar, beyler,
Biz mi istedik bu dünyaya gelmeyi demeyin
Aç bir yavru kedi kadar masum, ağzımızın suyu akıyordu bize sunulduğunda bu hayat. Çünkü sonrasını düşünüyorduk hep. Aşkla kabul ettiğimiz sınavın sonundaki kazancımızı.
Ödülümüzü düşünüyorduk hepimiz.
Hatırlayanlar hiç şüphe etmedi.
Anımsayanlar kabul etti.
Oysa bizler; Unutanlarız! Sanki!
----------------------------------------------------------------------------
-"Leibniz öyle olduğuna inanıyordu. Buna "Çokluk İlkesi" dedi:
Olabilecek her şey olacaktır, bu da sonsuz sayıda dünyanın var olmasına neden olur. Ama Tanrı her zaman en doğru olanı seçtiğine göre, üstünde yaşadığımız dünya da olası dünyalar içinde en iyisi olmalıdır"
-"Ama eğer dünyada bu kadar kötülük varsa, bizimki nasıl en iyisi oluyor?" diye sordu Charlie. "En iyisi herkesin birbirine iyi ve adil davrandığı bir dünya olmaz mıydı?"
-"Dünyada kötülük olması, onun en iyisi olmadığı anlamına gelmez."
-"Elbette gelir"
-"Bunu söyleyemezsin, çünkü Tanrı'nın en iyi olana NASIL karar verdiğini bilmiyorsun. Belki de amipten insana kadar tüm yaratıkların mutluluğunu mümkün olan en üst düzeye çıkartacak şekilde karar veriyordur. Ya da belki en iyi dünya insanının en iyi karakteri geliştirdiğidir ki, bu da ancak zorluklar karşısında mümkün olabilir. Böylece, yani en iyinin hangi ölçütlere göre belirlendiğini bilmediğimize göre, bizim dünyamızın en iyisi olmadığını kanıtlamanın herhangi bir yolu yoktur."
-Adam Fawer / Empati syf-371-
----------------------------------------------------------------------------
Not: Bu yazıyı yazarken ocağa koyduğum çayı unuttum. Çaydanlıkta su kalmamıştı, yeniden su ilave ettim. İkinci kez ocağa koydum. Sahiden dünyaya gelmeyi kabul ettiğimizi de unutmuş olabilir miyiz? Peki gerçekten hatırladığımızda ne olacak? Asıl unuttuğumuz şeyi hatırladığımızda ikinci şansımız olacak mı?
2. Not:
Bir dönem aynı şeyleri ben de düşünüyordum,
"bu dünyaya gelmeyi istedim mi ben"
Sonra sanki beynimin içinde biri konuşuyordu,
"Gelmemiş olmayı diler miydin? Hiç var'olmamış olmayı?
Cesaret edip hiç bir zaman evet diyemedim! Sanırım hiç kimse de bu soruya evet diyemezdi...
Yıllar sonra o dönemimi hatırladıkça şunu anladım, insanın; en çaresiz, en aciz, en umutsuz, en heyecansız zamanlarında bile içinde, derinlerde bir yerde umut veren birşeyler var mutlaka...
Bu başlığın benim için önemi büyük. bu yüzden uzun oldu yazım...