Editörler : supporters.
«414243444546474849505152»

Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
29 Ağustos 2020 23:20

Yalnızlığın Ruh Atlası (Şükrü Erbaş)

Benim gittiğim uzaklar değil, içimdeki sözlerdir.

Buğday tarlalarının uykusunu, yüksek seslerin kışını, kırlangıçların akşamını geçti çocuk.

Gaz lâmbasından güneşler yapıyor düşen gövdesine. Benim gittiğim o çocuğun kalbindeki gecedir.

Bir kadın yemenisini tutuyor inen tokada, bir kendinden daracık odalarda. Gün iki kez bitmiş, gece bir daha siyah. Çocuk üç büyük korkuyla büyük. Kadın değil de tokat parçalanıyor. Benim gittiğim kadının yemenisindeki hayat bilgisidir.

Tebeşir tozları içinde bir belikli su, boğuk taşlarına yürüyor kasabanın. Ağaçlar kirpiklerinde yapraklanıyor. Gökyüzü bastığı yer. Ölüler bir daha bakıyor ardından hayatlarına. Benim gittiğim, o suyun annesinde kuruyan göldür.

Trenler, gemiler, yıldızların aktığı yerler? Değil hiçbiri. Kim alır da canına mühür yapar yenilginizi, ey briyantinli saçların sinema koltukları? Sizden uzun yaşayacak ne kadar çırpınsanız, çıkış kapılarında her zaman babalarınız. Benim gittiğim bütün şarkıların ıslıkla söylendiği yaşlardır.

Yeşil seccadelerde tükenmiş tanrılar; bir camiden çıkıyorlar, kalabalıktan öte? Bu kaçıncı duadır ey yalnızlık? Sonra uzun geceler boyu şüphe. Sabah, güneş kerim, otlar rahim. Benim gittiğim, günahın insanı büyüten gizidir.

Bu ağır oyaları bu hayal zamanlara sizler işlediniz. Işık ipliğinizdi, iğne parmaklarnız. Kalbiniz taşranızdan büyüktü, erkendi. Sonra o annenizden geçen yenilgi. Benim gittiğim, kızınızda sürecek hayıfdır.

Kasaba minibüslerinde uzun yollar gidilir. Bahçıvan gelinir esnaf gidilir. Herkes kapısına yeni boncuklar asar. Cesaret de korku da bu ikircimdedir. Benim gittiğim, çamaşır iplerine serilen gölgelerdir.

Benim gittiğim, yalnız yokluktan değil, varlıktan da devrim yapan inceliklerdir. Ara sokaklardan geçerken suçlu; bir kadının ağzında açarken mahcup, yeni şarkılar söylerken kederli; bilmediği diller önünde ezik; şiddete karşı mağrur?

Benim gittiğim, bilmediğim hayatlarda süren yalnızlığımdır.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
30 Ağustos 2020 23:37

Bir Başka Coğrafyadan (Cevat Çapan)

Biliyorsun; seni beklemekten sıkılmıyorum;

belki yağmurlarla gelirsin,

uzayan bu kurak, karanlık günlerde,

belki şimşeklerle, gök gürültüleriyle.

Birden, haber vermeden karşıma çıkman da

şaşırtmaz beni, elim ayağıma dolaşmaz

seni yeniden görmek.

Bu sürgün ikimizin de yazgısı,

herkesle birlikte yaşadığımız.

Buluşmak ortak özlemimiz,

yollarda birbirimizi kaybetmiş olsak da.

Unutmamışsındır kimlerle yola çıktığımızı,

kimlerin yarı yolda kaldığını.

Ezberimizdeki o kısık ıslık sesiyle

sonunda nasılsa ulaşcaktık Kaf Dağına.

***

Çölün üzerindeki bu galibarda renkli bulutlar

bir fırtınanın haberciliğiyle ürkütmesin seni.

Bir kervasarayın yıkıntıları gizemli sessizliğiyle

bekliyor bizi yıldızları göz kırpan o gökkubbe altında.

Bir başka sessizliği çağrıştırıyor bu çöl gecesi,

bir başka yalnızlığı ve terk edilmişliği, uzakta,

bir yel değirmeninin yıpranmış kanatları altında

suların yükselmesini bekliyor alabalıklar, Galler'de

ayışığında

***

"Bir nehrin kıyısında buluşalım," diyor,

her ayrılışlarında, "ya da bir köprüsünde

o nehrin iki yakasını birleştiren.

Sen bir ucundan koşarak gelirsin köprünün,

ben öbür ucundan,

kollarımızı açarak sarılmak için birbirimize

bir daha hiç ayrılmamacasına."

Yıllarca uzak kaldıktan sonra birbirlerinden,

ancak mektuplarla buluşuyorlar yeniden

ve acı bir gülümsemeyle yaşıyorlar eski günleri

kendi başlarına.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
01 Eylül 2020 23:11

31.08.2020

Seni Olan Yenilgi (İsmet Özel)

senin karanlığına kanat vuran yarasalar

başka bir göğe germişler kendilerini

yürekli savaşçılar olmuşlar

gemilerini yakmışlar ve silahlarını bilerken

kanlarına yansımış gece

senin sularına inen yırtıcılar

ve piçler yani aşk çocukları

yanan gemilerin suya yankısı oluyorlarmış

yaşlı büyücüler söylediler

çingene çocukların gülleri mor olmadı

aşka bunaltıları onlar getirmediler

onlara dayanıyorum yürekli savaşçılara

saçları uzun bir unutkanlıkla örülmüş

kanlarının ardında tehlikeler yürüyen

korkunun gözlerini aradığı omuzlarında

gittiler, yittiler arasında boğuk seslerinin

tozuyan atlarının yelelerine baktılar ve

sen oldun

ve seni gördüm, eğninde bir mavi gözlerin vardı


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
01 Eylül 2020 23:17

Ey Genç Kadın (Enis Behiç Koryürek)

Siz ki bir başkasının sevdiği kadınsınız,

Siz ki benden çok uzak, ona pek yakınsınız,

Kabul eder misiniz bu şâir, hasta kalbi,

Pür şiir hüsnünüze bir kırık ayna gibi?

Ben ki bir hülyası çok kafiye avcısıyım;

Ben ki aşkın müşahhas, yaşayan acısıyım;

Mâ-cerâ rüzgârına kaptırarak başımı

Gelirim koncanıza takdîme gözyaşımı.

Sanmayın, çiçeklere vurulmuş kelebeğim;

Ben, güzel sînelerde kurumuş bir çiçeğim.

Ne ipek eller beni okşadı, göğse taktı...

Sonunda yere attı, yol üstünde bıraktı.

Geçtiler mini mini ayaklar üzerimden...

Ezdiler beni... Fakat, ben yine o şâir ben!

Hem, o şûh ayakların altında çiğrıenirdim;

Hem de. o zâlimleri ne kadar beğenirdim!

Şimdi ben, ağlayarak, sevgisiz kalan kalbi

Veririm hüsnünüze bir kırık ayna gibi.

Siz ki bir başkasının sevdiği kadınsınız,

Siz ki benden çok uzak, ona pek yakınsınız.

Bakınız kendinize bu kırık aynada siz;

Sonra onu büsbütün parça parça ediniz!

Bari sizden sonra hiç bir güzel bu kalbimin

Talihsiz aynasında kendini seyr etmesin!

***

https://www.youtube.com/watch?v=rmne74uJP4c


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
02 Eylül 2020 23:24

Hüzünlü Bir Akşam Borusunun Ezgisi İçin Söz (Melih Cevdet Anday)

1.

Av bitti, titreyen borular

Akşamı kovalıyor köpeklerle

İkimiz içinse yarına kadar

Topal Hephaistos'la nar ateşte

Dövülecek üzünç namluları var.

2.

Kemikten yapışık kardeşler gibi

Vurgun yemiş tinimle kutsal tenim

Ah biri kanatsız ateşböceği

Siz boğumlu deyin, ben eklemli diyeyim

Toprak yutan arısıdır öteki.

İki dilli yazı bulundu taşımızda

Tapısı bire inen Amenofis

Gizli gizli ağlar Güneş tanrıya

Hangimiz mutsuz kral Hattusilis

Hangimiz ermiş mutluluğa.

Masallar dinlerdi sevdalı Cemşit,

Sindbad, balık gözlü Şirin, Şehrazat

Ey sevi, Afrodit benzeri dikit,

Kaç çeşit demir deldi Ferhat,

Hematit da, limonit, pirit,

Ufuk ışıkları yedi bitirdi

Horus'un kasrında ne aradığın

Bak, avutmaya geldik kendimizi

Ama tanrıları ölmüş Amoritler kırgın

Tahta idoller karşıladı bizi.

Kargışlı şahinin başıdır deniz

Düştü mü kanlarla her akşam

Ormanlar içinde ikimiz,

Çıldırtan bir dumandır yaşam

Şeytanın kandilleri ve biz.

Kimi gün karıştırırım birbirimizi

Dirhemler gibi kurnaz tüccarın elinde,

Olur acıdan yoksarım kendimi,

Eski bir şatoda demir şövalye,

Ölmüş çoktan, boş kalmış içi.

Hem İskender'in talihli atıyım

Yengiler yaşadım Küçük Asya'da,

Hem de Kıbrıs'ta satıldığım

Kıvırcık saçlı, mağrur Romalı'ya

Gün yüzü görmeden kömür çıkardım.

Olmuştu bahtımın Sultanı,

Zambaklar kraliçesi nice bir straliçe,

Kalbim ki menhirlerdir, suskun aşkı

Ansıtmak için dikilmiş yazıdan önce,

Unutansa ben gene, ben zavallı.

Hem Mesih'tim, hem Barabbas'tım,

Kim çarmıha gerildi o gün

Kimdi bağışlanan, karıştırmışım,

Bugünse bağışlayan göğsün

Kollarını açınca ben çarmıhım.

Birdim iki oldum, iki iken bir

Ne yalnızken birim, ne de seninle iki,

Sevi de yalnızlık gibidir

Var yok eder durur kişiyi

Akşamları boru sesiyle gelir.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
03 Eylül 2020 09:02

Yasak Sevişmek (Attila İlhan)

öteki kapımdan gel bunu açamazsın

eski gözlerinle gel öldürmek vakti gel

hem tetik bulun ardında biri olmasın

hanidir ben bu evde saklanıyorum

adımı değiştirdim başka bir adla yaşıyorum

gece gündüz siyah gözlük kullanıyorum

öteki kapımdan gel bunu açamazsın

sabaha karşı gel bütün gözlerinle gel

pancurların gerisinde kararıyorum

içime belalar doğuyor sonbahar doğuyor

telefonda sesini tanıyamıyorum

yüzün parmaklarımdan akıp kayboluyor

böyle hep bir şey kopuyor bir şey kırılıyor

sabaha karşı gel eski gözlerinle gel

öteki kapımdan gel bunu açamazsın

hem tetik bulun ardında biri olmasın

artık hiç kimse beni yaşamıyor

aşklarımı büyük kemanlarla çizdiler

korkularım oldum bittim kimsesizdiler

yalnız bir mısra mıyım ıslanıyorum

bir revolver romanımı tamamlıyor

oyun bitti ışıklarımı söndürdüler

yokmuşsun gibi gel öldürmek vakti gel

öteki kapımdan gel bunu açamazsın

üzerime kilitleyip mühürlediler

hem tetik bulun ardında biri olmasın


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
04 Eylül 2020 14:34

Yalnızlıklar (Hasan Ali Toptaş)

yalnızlıklar

"insana en yakın yalnızlıktır insan"

ben sensizliği yalnızlık sanmıştım bir keresinde.

(yalnızlık bende bensizlikti oysa;

ya da bende birçok ben.)

neresinden bakılırsa bakılsın,

her cümlede bir çift göz vardır

ve her noktada bir insan.

o insan ki, bakar bize ve ötemize;

ve o insan ki, giyindiği zamanın gerisinden sorar

hep

kaygılanır, duraksar ve sessizdir;

ve geldim demenin bir sessizliği varsa, öpüşelim

demenin, sen hala gitmiyor musun demenin ya da

ölmek istemenin bir sessizliği varsa,

kelimeleri de vardır sessizliğin

duruşun kelimeleri vardır;

bakışın, uzanışın,

gülüşün...

ama, yalnızlığın kelimeleri yoktur.

o, bütün kelimelerden oluşmuş bir kelimedir.

yalnızlık postacıların taşıdığı yüktür çoğu kez,

birikir kalem uçlarında, kağıtlarda, zarflarda.

bakışlarda birikir, susuşlarda, bekleyişlerde, kapılaarda

ve birikim yüktür her zaman,

yalnızlık bir yükün ağırlığıdır.

yorgunluğumuzu o nesnenin kucağından

o nesnenin kucağına gezdirirken,

yürür yada koşarken,

coşarken ya da

deli dolu yaşarken

ansızın ölümü istemektir yalnızlık;

kendimizin kendimize sağırlığıdır.

masa çırılçıplaksa bir sandalyeyi gösterir bize

siyah beyazı, beyaz siyahı gösterir.

uzatmıştır parmağını bir çocuk, uzakları;

uzaklarsa çocuğu gösterir.

ottur taş dibinde salınır boyunca, rüzgarı;

rüzgardır çullanır üstüne

otu gösterir.

adımlarımızın ürkekliğidir,

basacağınız yeri;

kuştur gökyüzünü,

gökyüzüdür kuşu gösterir.

ne

neyi

neyle örterse örtsün,

her şeyin bir göstereni vardır.

yalnızlığı gösterense, her şeydir.

yalnızlık alıp karşına kendini

öteki kendinlerle konuşmaktır

bakışmaktır öteki kendinlerle;

dövüşmektir.

kimi zaman da, öldürmektir

içlerinde en çok sana benzeyeni,

benzemiyor diye.

yalnızlık, öldürmektir.

ben sensizliği yalnızlık sanmıştım bir keresinde.

sensiz kalmamak için sendim o vakitler;

yüzün gelirdi bir yerlerden bir ülke,

kokun gelirdi bir bahar

ve gülüşün gelirdi bir düş gibi,

ille de kendi kendine vurmuşluğun gelirdi de;

ben hep şarkı sanırdım gökyüzünü

kim bilir kimin söylediği.

ıssız teknelerle kıyılarıma koşardım hemen,

bakardım (bakmak uzanmaktır);

atlaslar yırtılırdı düşümün bir ucunda,

bir ucunda ben;

ve suların unuttuğu yunus hıçkırıkları vururdu alnıma

dudaklarımdan tuz kervanları yürürdü.

kervanlar ki, birer seraptır harami günlüğünde.

ben sensizliği yalnızlık sanmıştım her keresinde.

sensiz kalmamak için sendim o vakitler;

seni uyuyordum sürekli,

seni içiyordum çay diye,

cennet diye seni düşlüyordum

-ki, sen yeşil çıplak bir yeşildin gözümde

cennetten damıtılmış

(oysa cennet, gelecek korkusunun

en düşsel çocuğuymuş, uzaktan emzirdiğimiz);

ve çarşaflar dillenince ayak seslerinde,

çıldırıp dağlarıma çıkıyordum ben;

dağlarım sendin.

gece gece yatak yalnızlıkları vardır bu yüzden,

masa yalnızlıkları vardır sandalye sandalye,

mutfak yalnızlıkları,

düş yalnızlıkları

ve gülüş

ve iş

ve bakış

ve söyleyiş

ve susuş,

hatta park, cadde ve duruş,

sonra dökülüş,

sonra yerlere kadar bükülüş

ve gidiş geliş

ve yöneliş yalnızlıkları vardır.

ölümün yalnızlığı yoktur ama;

ölüm, bir başına yalnızlıktır

yalnızlık kendini her gün yıkıp her gün kuran

çok eski bir handır.

taşlarında yüzyılların parmak izleri vardır,

burçlarında göğü;

ve odaları birer andır.

kilidi zamandır bu hanın,

pencereleri dışarıdan çok içeriye bakar,

kapıları dışarıdan çok

içeriden azdır;

hanlar ki yorgun yolcuların çaldığı

yitik bir sazdır.

gece gündüz seninle gezer yalnızlık;

adımlarının önünde düşlediğin

adımlarındır kimi zaman.

biraz sonradır yani;

sen buradayken

mutfağa gidip sana dönen sendir.

kapıyı kilitledim mi?dir yürüdükçe,

musluğu kapattım mı?dır.

ya da kollarının salınımında

bir afişin rengini duymaktır ansızın;

bir tekerleğin ağırlığını

ayak izlerinde görmektir.

yalnızlık düşen bir bardak sesidir

dönüp baktığın,

kırılan şarap şişesidir ya da

ağzındaki cümleyi kana bulayan.

yalnızlık hadi gidelim?dir çoğu kez,

hadi n'olursun.

ister içinden bakılsın ister dışından,

bütün pencereler

birer yalnızlıktır ev denen yalnızlığın yüzünde.

çatılara üşüşen antenlere bakmayın, yalnızlıktır;

camları titreten şu müzik,

şu perdeler

ve omzunuza çarpıp geçen şu bıyık,

şu bira kasaları sonra,

şu mikrofondaki ses,

şu gülüş,

şu öpüşme

ve bütün alışverişler

yalnızlıktır.

gece, gündüz sizinle gezer, yalnızlık.

kimileri düşer yalnızlığa,

kimileri yükselir.

düşenler için ufuk yoktur artık;

bütün renkler beyazdır,

sesler birdir

ve yarın belki?dir,

dün şüphelidir,

bugün nerededir?

üstelik, sular kaskatıdır,

yönler düğümlenmiştir.

ve aynadır her şey;

tozludur anılarla,

kat kat kirdir.

düşenler için yalnızlık,

durup dinlenmeden akan susuz bir nehirdir

ben neyi yalnızlık sanmıştım bir keresinde?

sulardan bana akanı bilmiyordum o vakitler,

elmalardan, vitrinlerden, bebeklerden

bana akanı bilmiyordum.

pencere camı çatlasa

içimde bir cam fabrikası yıkılırmış bilmiyordum.

güzelliklerim güzelliklerinizdendi

güzelliklerimi bilmiyordum.

çirkinlikler varmış insanı büyüleyen,

bilmiyordum.

?gözün gördüğünü el, elin gördüğünü göz görmezmiş?

bilmiyordum.

nesneler adama tasma takıp gülermiş,

bilmiyordum.

bütün şarkılar aynı makamda okunur

ayrı makamda dinlenirmiş

ve susmak da bir şarkıymış

bilmiyordum.

yorgunluğumuzu o nesnenin kucağından

o nesnenin kucağına gezdirirken,

yürür ya da koşarken, coşarken

ya da deli dolu yaşarken,

ansızın ölümü istemektir yalnızlık;

kendimizin kendimize sağırlığıdır.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
04 Eylül 2020 14:53

Sayfa 27. ayına girmiş. Nerden baksan 750 den fazla şiir demek. İçinde 5-10 tane tekrar olsa bile bayağı çok şiir demek.

Hakkımı yiyemem iyi emek verdim :)

- Aferim sana bir yıldızlı peki. Kırmızı kurdelamız kalmadı :)


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
06 Eylül 2020 23:07

İyiyiz (Süreyya Berfe)

İyi bir apartman dairesinde oturuyoruz.

Komşularımızla tanışıyor, iyi geçiniyoruz (!)

Karımın bütün tırnakları bakımlı; uzunca, ojeli.

Saçları boyalı ve möbleli.

Çocuğumuz sınıfında, okulunda, her konuda birinci.

Hava durumunu

fotoğraflı ve görsel şeyleri merak ediyoruz.

Sözcükleri boza boza espriler yapıyoruz.

Arkadaşlarla, kahkahâlârla gülüyoruz.

Kafamızı da çalıştırıyoruz "fırsatımız" olursa.

Hafta sonları birer blucin

birkaç cin-tonik çekiyoruz altımıza.

İkimiz de kadın-erkek eşitliğine inanıyoruz.

Amma...

Sesimde tuhaf bir incelme, tükürüklenme

Karımınkinde tuhaf bir kalınlaşma, kuruma

Gittikçe...

Nedense?


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
06 Eylül 2020 23:10

Çiçek Yerine (Süreyya Berfe)

Yüzüne bak güneşin.

Yüzüne bak körfezdeki denize düşen güneşin.

Yüzüne bak acılı aşkların üstüne inen güneşin.

Gelişine bak akşamın.

Gelişine bak körfezdeki denize çöken akşamın.

Gelişine bak yarım yamalak aşkların üstüne giden akşamın.

Hayatı unutma.

Yeniyi unutma.

Yaşayanı unutma.

Sen ki duvardan akan sulara baktın ağladın.

Leğenlere dolan yağmura baktın ağladın.

Özendin sulara ve yağmura.

Kalbini gözlerinin yerine koydun.

Aktı mı sanki kanlı günlerin gecelerin kanı?

Uykusuzluk uçtu mu yuvasından?

Gönüller şen oldu mu?

Aktı mı ayrılığın deli ırmağı ayaklarının önüne?

Yumuşadı mı sert yanları

yuvarlandı mı kayaları?

Tutuldu mu ayrılık sevginin depremine

çekildi mi mağarasına inine

kayboldu mu ayrılık denilen yabanıl hayvan?

Hayır, hiçbiri olmadı bunların.

Çünkü, çamur içinde kalan çıplak ayaklarını

bana alacakaranlıkta da yazdığını unuttun.

Çocuk, genç kız ve kadın olduğunu unuttun.

Kapalı, uykuya dalmış gözlerinden duyguların yayıldığını

kalbimin içinde çarpan kalbinin sesinden sellerin boşandığını

beni alıp sürüklediğini. bir o yana, bir bu yana savurduğunu

kötü geçmiş zamanlarla iyi geçmiş zamanlar arasında bıraktığını

yanından uzaklara, uzaklardan yanına attığını unuttun

besledin adam ettin ayrılığı, iyileştirdin.

Çocuktun, çocuk oldun "herbirşey"e özenmedin.

Büyüdün, malları mülkleri terk ettin.

Gün oldu yanlız kaldın bir başına acıların ortasında.

Sevecen yanların eksilmemiş eksiltemedin.

Çoğu zaman kolların çocuğunu kucaklar gibi

koşman ayrılmak için değil kavuşmak için sanki.

Sabahları ilk önce ısınan senin bedenin

kar yağsa da ısınan senin bedenin.

Ne olursa olsun en geç soğuyan senin yüreğin.

insanlarla değil buzullarla da çevrili olsan

en geç soğuyan senin yüreğin.

Görmesek de yaşıyor o mavi kuş.

Beraber bakmasak da yağacak ilk kar.

Yağışına bak sevginin,

Yağışına bak körfezdeki dağların üstünde duran sevginin,

Yağışına bak vakitsiz aşkların üstünde kalan sevginin.

Yükselişine bak hasretin,

Yükselişine bak körfezdeki dağların üstünde uyuyan hasretin,

Yükselişine bak yavru aşkların üstünde çırpınan hasretin.

Hayatı unutma,

Yeniyi unutma,

Yaşayanı unutma.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
07 Eylül 2020 23:01

Büyüyen Taş (Şükrü Erbaş)

Yalnızlık pürüzsüz lekesiz bir düzlük

Dünya kar altında, adam kar altında

Elindeki sigarayla yüreğini ısıtıyor.

İçindeki kedere denk bir çığlık

Rüzgârın boşlukta çaldığı ıslık

Kim bilir ne söylüyor bu yoksunluk içinde...

Adamın gözleri bulutlardan bir ülke

Ne bir sıcak pencere ne tüten bir kiremit

Baktığı her yerden ayrılık esiyor.

Oğlu eteklerinde büyüyen taş

Gözü duvardaki silahın boşluğunda

Bir kadın

Kar altındaki dünyadan yalnız

Yıllardır bozulmamış bir yatağı düzlüyor...


Çankaya 11
Aday Memur
09 Eylül 2020 12:09

Yüreğim bir küçük çocuk eli Bilmez de yasağı, tehlikeyi Almak ister hemen Gördüğü her güzel şeyi... Bir küçük çocuk eli yüreğim Ne sözden anlar ne dayaktan. Unutulsa bile sonradan Çok acıyor bilirim Nolur çocuk elleri dövmeyin...

Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
25 Aralık 2020 01:39

Bayağı ihmal etmişiz burayı :)


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
25 Aralık 2020 01:42

08.09.2020

Notre Dame'ın Küskünü (Serkan Türk)

her duyduğum ölüm kamburum

olurdu. sonsuz gökleri sarsardı yağmur

ellerinde kir birikmiş günahkar bir kadın

beyaz bir çarşafı gererdi bahçesinde

yaz'dı biliyorsun biten

ben orda koşacak ve yetişecek olandım

yeni zamanlarına dünyanın

tuttu yaprak döktü ağaçlar

kavak esnedi çatıya doğru

bir kuş havalandı kalbimde

tuhaf boşluk

açtığım camdan baktım tepelere

ateş yakmış kalabalık,

gittin mi? hiçbir gölge yer etmemiş

aydınlık evler, altındı penceren.

esmeralda bir çingene kadar esmer

bir o kadar alacaklı tanrı'sından

ve ben alıngan köle kamburum içimde

notre dame'ın küskünüyüm sanki

çalıyorum her saat çanlarını yalnızlığın

katedralin duvarına sinmiş frollo kadar ürkek

bakıyorum çarmıhıma.

bu düştüğüm yağmur suyu gözyaşım

olurdu. sonsuz içimi dağlardı sessizliği.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
25 Aralık 2020 01:44

09.09.2020

Son Yürüyüş (Serkan Türk)

ben kendimle nereye taşınsam

orası gecenin köründe sana gelir

geçmiyordum, geçemiyordum senden,

kararlı bir gül gibi batmıştım dikenlerine

sanki kocaman kulağıydım evrenin

her ayrılıkta bütün sesler bende birikti

çok alıştım ulumasına içimdeki köpeklerin

hepsinin bağı çözüldü yalnızlıktan

kimi karıştı ilerideki çalılığına bahçenin

kimi ayın peşinden gitti sızlanarak benim yerime

orada başladı çöl ve uğultusu rüzgârın

gülün sesine bülbülün kokusuna karışarak

ateş böcekleri söndürürdü karınlarındaki fenerleri

her gece acılarımı ehilleştirdim tenimde

yüzüne baktım yıldızlarını dinledim

göğsünün alçalıp yükselmesi bir deniz

ikimiz aynı okula gitmişiz çocukken

o yüzden benziyoruz birbirimize

yolunu uzatıyoruz evlerin

allah biliyor gönlümüz bazen şen

bulduğumuza şükrediyorum birbirimizi

ama bazen dünyam küçük dar oda

zehir zıkkım kara bulutlar yağıyor üzerime

sen beton evlerin arasında yittin

kentin batısına doğru son yürüyüşümüz oldu bu

ben kendimle nereye taşınsam

orası gecenin köründe senden gelir


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
25 Aralık 2020 01:45

10.09.2020

Nefes (Ülkü Tamer)

Dağın uykusuna, kuşun gözüne,

Sabahın sesine, taşıdım seni.

Kerem?in yaralı, ince dizine,

Irmağın yasına taşıdım seni.

Canın içinden, canımı duyan,

Canımın içine taşıdım seni.

Elma kabuğunda, nar tanesinde,

Gizlenen mermere taşıdım seni.

Gecenin ördüğü, gün kafesinde,

Dolaşan kedere taşıdım seni.

Canın içinden, canımı duyan,

Canımın içine taşıdım seni.

Arının yazına, kışın otuna,

Yaprağın güzüne taşıdım seni.

Yürekten yüreğe mekik dokuyan,

Sevginin göçüne taşıdım seni.

Canın içinden, canımı duyan,

Canımın içine taşıdım seni.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
25 Aralık 2020 01:47

11.09.2020

Sıra Göller (Ülkü Tamer)

Haşhaş tarlaları arasından geçeceksin,

Beyaz ve mor haşhaşları havaya savurarak

Yeni bir afyon bulacaksın kendine.

İşte o zaman beni unutma,

Şairini, onun şiir yazan ellerini,

İçine dizilen sıra gölleri,

Kendi kendine konuştuğun seni,

Her şeyi, hiçbir şeyi unutma.

Zakkumların arasından bir şehre gireceksin,

Aşk şiirleri, tabiat şiirleri, tarih şiirleri düşünerek

Bir dinamit yapacaksın kendine.

Korkma, ateşle onu.

Öldürecek nice balıklar vardır sularında,

Patlamayla dirilecek nice balıklar vardır.

İşte o zaman an beni, yaşa beni,

İşte o zaman unutma beni.

Hatırlanacak çok hüzünler bulacaksın,

Onların tohumunu havaya savurarak

Uzun bir yolculuk yaratacaksın kendine,

Her şeyin, hiçbir şeyin yolculuğu.

İşte o zaman an beni, yaşa beni,

Kıyılarda bile boğulan seni,

Bir saz kuşu olarak gezinen hayaletini,

Çeliğinden kemik oyan gövdeni.

İçinde bir kaçakçı yaşar senin,

Kayıkla dolaşır göllerinde,

Beynine tabanca ve şiir satar,

O kaçakçının bakışını sakın unutma.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
25 Aralık 2020 01:50

12.09.2020

Adam (Haydar Ergülen)

O Şehre davrandığın gibi davran bana da

O Şehre gittiğin gibi bana da git uçarak

bana da in, bana da kon ve el salla geride

bıraktığına: Elveda benim küçük adamım!

ufacıktan bir Şehri nasıl adam ettinse,

Sevdinse adam gibi, beni de o Şehir gibi

sev! Korkma sakın, adam etmez aşk beni,

geç benden, benim de köprülerim var,

aşkı seyret oradan, dalgın günüm geçiyor,

benim de gecelerim var, danset, eteklerin

fırdönsün, sen bana dön, bana eşlik et,

benim de sabahlarım var, uyanmaya ne saat,

ne telefon, ne kapı: bisikletin zilini

dizlerini kanatan bir deli kız çalsın yeter ki!

Benim de parklarım var, uzanıver salkımsaçak

üstüme, dalımdan tut, benim de yapraklarım var

güneşli gövdene müjde eli kulağında bahar,

benim de Şiirlerim var, aşk konulu, senin

o Şehri sevmene benziyor, seni sevmeye

benziyor adamakıllı serserin olana kadar

Bir Şehri kıskanıyorum, benim böyle neyim var?


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
25 Aralık 2020 01:52

13.09.2020

Haziran (Haydar Ergülen)

Aşktır, yırtıldı yırtılacak bir anı gibi

eski sesli haziranın tam ortasından,

tam duyuldu duyulacak derken yalnızlığın

sesi aşktır, açılır bir şiirin her yerinde:

- Yalnızlık kokuyorsun demiş miydi Edip Bey,

öyleyse haziran kokuyorsun demiştir bir de

şunu: Bir anıya bir başka anıdan ne

kalır, elbet aşkın ortasında haziran kalır!

Bir yazı bile şurda-burda birlikte

tamamlamadan henüz, bir yaz daha

çıkarma telaşından sakın! Ne haziran

kalır geriye ne o adamla kadın!

Şimdiden teşekkürler bir anıyı böyle

dayanıklı kılan iyiliğine, aşkın

ve haziranın trenini kaçırma, ocakta

ateşçisi ol ve öv onu, hızlı geçen

şubatta yavaşlığına bak kırların, martta

makas değiştir, istasyonda bekleyen çocuğu

benim için öp, o senin çocukluğun!

Mayısı havalandır, sonrası hazirandır?

Hazirandır, yalnızlık gibi aşkın ortasındadır.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
25 Aralık 2020 01:55

14.09.2020

Ne Dünya Ne Gözlerin (Nurullah Genç)

Kanatları efkârıma dokunan

Martılar konuyor omuzlarıma

Sırtımda toprak kokan

Afrika?dan çalınmış elbisemle

Ellerim sandığın gibi hoyrat değildir

Burnumda barut kokusu

Kulaklarımda çığlık

Hangi köşesinde kim bilir

Sitemkâr yeryüzünün

Gözyaşı gölcükleri arasından sessizce

Geliyorum o mağrur evinize

İtiraf ediyorum

Atalarımdan kalan

Bir avuç sevgiyle geçindiğimi

Uzanıp öpesim geliyor bulutları

Bulutların ötesinde gözlerin

Gölgende serinliyor çöl mahkûmları

Oysa göklerdedir benim tarihim

Denizi düşler ya insan

Suya dokunuşunu kalbin

Bütün tepelerinle sarmışsın beni

Vadilerimle boynu bükük

Bir damlanın düşmesini bekliyorum ömrüme

Toprağın mirasıyım

Rüyalarım bu yüzden kuraktır bazen

Bazen buram buram çiçek kokulu

Yağmur ölesiye vurgundur bana

Karanlıklar ülkesinden süzülen

Dantelli bir akşamdır ufuklarıma çöken

Kirpiğim uzaklarda ağlıyor

Her gülüşüm bir şeftali çiçeği

Her çiçeğe bakamıyorsa kalbim

Hep susuzluk değildir taşıdığım

Ayaklarım yanıltmasın

Yeminliyim, giremem her kapıdan

Martılar en temiz yalnızlığıdır

Kirlenen denizimin

Cemrelidir ellerin, menevişlidir

Aynalara yüklemişsin nazını

Tazeleyip ruhumu iksirinle

Düşürmüşsün beni sensizliğine

Sana tutundukça sarsılıyorum

Seni düşündükçe esaretteyim

Bu yürekten daha ağır

Yük taşımadı yeryüzü hamalları

Tut ki bir ben değilim

Annem, babam, o meczup kardeşimle

Karanlığı döşek yapıp

Gökleri yorgan diye çekiyorum üstüme

Tut ki yoksulluğun müptelasıyım

İstiyorsan, dökeyim avuçlarına içimin elmasını

Kalbim yakut bir kolye gibi gerdanını süslesin

Gözlerimden zümrüt küpeler yapıp

Kulaklarına takayım

İpekli yollarıyla

Gümüş penceresi, kapılarıyla

İstiyorsan, saraylar kondurayım gönlümden

Harfler kurşun, heceler kan

Kuşlar, ağaçlar, rüzgâr

Tanık oluyorlar bir kalpten

Amansızca kovulduğuna pervanelerin

Şimdi ne düya var, yağmur ve bahar

Ne de gözlerin var

Toplam 1076 mesaj
«414243444546474849505152»

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi