Aslında aynı şeyi söylüyoruz, siz mevzuat gereği böyle yapılıyor diyorsunuz ben de o zaman böyle yapılmasın uygulama her ne ise mevzuat da ona uydurulsun diyorum. Alınacak kişi belli iken o adama göre ilan vermek kanaatimce tam bir kepazeliktir. Zaten bu tür ilanlar ve bunları veren üniversiteler kamuoyu nezdinde ve basında sık sık alay konusu oluyor.
Ayrıca alınan araştırma görevlilerinin en az %50'sinin torpille alındığı dikkate alındığında mevcut sistemin savunulacak bir tarafı yok. Kanaatimce bu oran çok rahat %90'ın da oldukça üzerindedir.
Bir ülkede bilim ilerleyecek ise bakılması gereken tek kriter kaliteli bilimsel çalışmadır. Bir insan isterse 20 yıl o bölümde olsun, kaliteli çalışma yapmamış ise en ufak ilerleme olmamalıdır.
Olması gereken sistem üniversitelerdeki her aşamadaki alım sürecinin herkese açık ve objektif kriterlere dayanmasıdır. Gerekirse araştırma görevlisi sınavı merkezi olarak yapılsın, ek olarak mezuniyet ve dil puanlarına da bakılsın ve objektif kriterlere göre kim kazanıyor ise o atansın, kesinlikle rektör ve diğer yöneticilerin söz hakkı olmasın. Dr.Öğr.Üyesi, Doçent ve Prof atamaları da objektif kriterlere ve değerlendirme süreçlerine tabi olsun ve en önemlisi herkese açık olsun. O bölüme kim atanmayı en çok hak ediyorsa,en kaliteli bilimsel çalışmayı kim yapıyorsa o atansın. Bir akademik pozisyonda 5 yıl kalıp da bir üst seviyeye geçemeyenler de MEB'de öğretmen yapılsın. Bilim ancak böyle ilerler.
Torpili koy araştırma görevlisi ol, sonra yine torpilli tarafından uyduruk kimsenin işine yaramayan bir tez yaz sonra ev hanımlarının günlerine on basacak bir sofra kurup çakma bir tez savunması yap, sonra da ne zaman Dr.Öğr.Üyesi olacağım diye ağla sızla. Atandıktan sonra da ilk yapılan genelde Doçentlik dil puan şartı kaldırılsın diye sızlanmak oluyor. Böyle akademi de olmaz, bilim de olmaz, üniversite de olmaz. Memur hayatı yaşamak isteyen memur olsun. Yurt dışında yayın yapamayan adamı asla beslemezler, tekmeyi hemen vururlar.
Bizde saçma sapan bir düzen kurulmuş ve ne yazık ki ODTÜ gibi sözde araştırma üniversitesi ilan edilen üniversiteler bile bu düzen içinde debelenip duruyor. Bugün Nobel Ekonomi Ödülü'nü kazansanız dahi ODTÜ İktisat bölümünde prof olamazsınız. Bölüm dışından atanmak için torpil dışında öngörülmüş resmi bir süreç yok!...
Aslında aynı şeyi söylüyoruz, siz mevzuat gereği böyle yapılıyor diyorsunuz ben de o zaman böyle yapılmasın uygulama her ne ise mevzuat da ona uydurulsun diyorum. Alınacak kişi belli iken o adama göre ilan vermek kanaatimce tam bir kepazeliktir. Zaten bu tür ilanlar ve bunları veren üniversiteler kamuoyu nezdinde ve basında sık sık alay konusu oluyor.
Ayrıca alınan araştırma görevlilerinin en az %50'sinin torpille alındığı dikkate alındığında mevcut sistemin savunulacak bir tarafı yok. Kanaatimce bu oran çok rahat %90'ın da oldukça üzerindedir.
Bir ülkede bilim ilerleyecek ise bakılması gereken tek kriter kaliteli bilimsel çalışmadır. Bir insan isterse 20 yıl o bölümde olsun, kaliteli çalışma yapmamış ise en ufak ilerleme olmamalıdır.
Olması gereken sistem üniversitelerdeki her aşamadaki alım sürecinin herkese açık ve objektif kriterlere dayanmasıdır. Gerekirse araştırma görevlisi sınavı merkezi olarak yapılsın, ek olarak mezuniyet ve dil puanlarına da bakılsın ve objektif kriterlere göre kim kazanıyor ise o atansın, kesinlikle rektör ve diğer yöneticilerin söz hakkı olmasın. Dr.Öğr.Üyesi, Doçent ve Prof atamaları da objektif kriterlere ve değerlendirme süreçlerine tabi olsun ve en önemlisi herkese açık olsun. O bölüme kim atanmayı en çok hak ediyorsa,en kaliteli bilimsel çalışmayı kim yapıyorsa o atansın. Bir akademik pozisyonda 5 yıl kalıp da bir üst seviyeye geçemeyenler de MEB'de öğretmen yapılsın. Bilim ancak böyle ilerler.
Torpili koy araştırma görevlisi ol, sonra yine torpilli tarafından uyduruk kimsenin işine yaramayan bir tez yaz sonra ev hanımlarının günlerine on basacak bir sofra kurup çakma bir tez savunması yap, sonra da ne zaman Dr.Öğr.Üyesi olacağım diye ağla sızla. Atandıktan sonra da ilk yapılan genelde Doçentlik dil puan şartı kaldırılsın diye sızlanmak oluyor. Böyle akademi de olmaz, bilim de olmaz, üniversite de olmaz. Memur hayatı yaşamak isteyen memur olsun. Yurt dışında yayın yapamayan adamı asla beslemezler, tekmeyi hemen vururlar.
Bizde saçma sapan bir düzen kurulmuş ve ne yazık ki ODTÜ gibi sözde araştırma üniversitesi ilan edilen üniversiteler bile bu düzen içinde debelenip duruyor. Bugün Nobel Ekonomi Ödülü'nü kazansanız dahi ODTÜ İktisat bölümünde prof olamazsınız. Bölüm dışından atanmak için torpil dışında öngörülmüş resmi bir süreç yok!...
ögrtelemanı , 5 yıl önce
araştırma görevlisi dediğiniz zevatlar otomatik olarak yükselmiyorlar,
kriterleri yerine getiremeyen nice araştırma görevlisi ve öğretim üyesinin görev süreleri uzatılmadığı için başka yönlere gittiğini dışardan bakanlar pek göremez. içerden baktığımızda ise
mevcut kriterleri yerine getiren öğretim elemanları akademik yükselmeye hak kazanıyor, haliyle bölüm içindeki akademik yükselmelerde ilan şartları veriliyor, dışarıdan bakanlar için torpil gibi görünen ancak kanuni bir düzenleme olmadığı için böyle olması gerektiği için, bölüme kadro açılması demek yıllarca kriterler için çalışan, unvan için kadro sırası bekleyen, bölüm başkanlığından başlamak üzere yöneticilerin rızası ve onayını almayı başaran, dışardan olursa farklı bir başvuruyu en aza indirmek için üniversitenin kendi personelini kollamak için içtihat, koruma politikası gibi algılayabilirsiniz.