?Sanal"
Var sayılan farazi. İnternette yaşananlar kadar olmasa da gerçek hayatımızda da sanal insanlar hep var; var olmaya devam edecek...
Bir insanın ?var sayılan farazi değilim? diyebilmesi için önce kendisiyle sonra çevresiyle sahici bir ilişki kurabilmeyi başardığında, kendi varoluşsal gerçekliğini, yaratılmışlığını; elinde avucunda büyüklenmeyi haklı kılacak bir şey olmadığına kanaat getirip öğrendiği zaman ancak ?var sayılan farazi? olmaktan çıkar.
Mustafa Ulusoy bir kitabında beden ve ruhu eldiven örneğiyle açıklıyordu... Eldiven insanın bedenini, parmaklar ise ruhunu temsil ediyordu? Burada eldivenimiz yok. Kelimelerimizle ruhumuzu yansıtmaya çalışıyoruz? Bence bu noktada hataya düşüyoruz. Eldiveni merak ediyor; şekline, rengine takılıyoruz. Merak duygumuz had safhada. Sabırsızlıkla o kişiyle ilgili her şeyi öğrenmeyi, görmeyi istiyor, merak duygumuzu gidermek için karşımızdaki kişinin özel hayatına dair sorular yöneltiyor, cevap istiyoruz. Yönelttiğimiz her soru ile karşımızdaki kişiyi kendisi olmaktan uzaklaştırıp, adeta yalana teşvik edeceğimizi düşünmeden yapıyoruz . Hiçbir şeyi zamanın akışına bırakmıyoruz? Yöneltilen anlamsız sorularla; anlamsız sorular diyorum çünkü misal o kişi benim adımı, mesleğimi, yaşımı, yaşadığım şehri öğrenince dostluk/ arkadaşlık ilişkisi kurup karşılıklı muhabbet edip, kahve mi içeceğiz?
İnternet ortamında, beklentiler, talepler, bulunuş amacı herkese göre değişkendir. Kimisi oyun oynar, kimisi oyun oynamak zorunda kalır v.s. Bir iyi yönü var ki burada hayatımız boyunca bir arada bulamayacağımız renkli insanlarla değişik konularla, açılan başlıklarda bir araya gelebiliyor, fikir telakisinde bulunabiliyor ya da yazdıklarını okuyabiliyoruz. Bu tarz nimetlerinden faydalanabilmek dileğiyle? Boş verin yazan kişi acaba kişi bay mı bayan mı, kaç yaşında, nereli dost olur mu olmaz mı diye düşünmeyi?:)
Burada sadece kelimelerden ibaretiz?
?Sanal"
Var sayılan farazi. İnternette yaşananlar kadar olmasa da gerçek hayatımızda da sanal insanlar hep var; var olmaya devam edecek...
Bir insanın ?var sayılan farazi değilim? diyebilmesi için önce kendisiyle sonra çevresiyle sahici bir ilişki kurabilmeyi başardığında, kendi varoluşsal gerçekliğini, yaratılmışlığını; elinde avucunda büyüklenmeyi haklı kılacak bir şey olmadığına kanaat getirip öğrendiği zaman ancak ?var sayılan farazi? olmaktan çıkar.
Mustafa Ulusoy bir kitabında beden ve ruhu eldiven örneğiyle açıklıyordu... Eldiven insanın bedenini, parmaklar ise ruhunu temsil ediyordu? Burada eldivenimiz yok. Kelimelerimizle ruhumuzu yansıtmaya çalışıyoruz? Bence bu noktada hataya düşüyoruz. Eldiveni merak ediyor; şekline, rengine takılıyoruz. Merak duygumuz had safhada. Sabırsızlıkla o kişiyle ilgili her şeyi öğrenmeyi, görmeyi istiyor, merak duygumuzu gidermek için karşımızdaki kişinin özel hayatına dair sorular yöneltiyor, cevap istiyoruz. Yönelttiğimiz her soru ile karşımızdaki kişiyi kendisi olmaktan uzaklaştırıp, adeta yalana teşvik edeceğimizi düşünmeden yapıyoruz . Hiçbir şeyi zamanın akışına bırakmıyoruz? Yöneltilen anlamsız sorularla; anlamsız sorular diyorum çünkü misal o kişi benim adımı, mesleğimi, yaşımı, yaşadığım şehri öğrenince dostluk/ arkadaşlık ilişkisi kurup karşılıklı muhabbet edip, kahve mi içeceğiz?
İnternet ortamında, beklentiler, talepler, bulunuş amacı herkese göre değişkendir. Kimisi oyun oynar, kimisi oyun oynamak zorunda kalır v.s. Bir iyi yönü var ki burada hayatımız boyunca bir arada bulamayacağımız renkli insanlarla değişik konularla, açılan başlıklarda bir araya gelebiliyor, fikir telakisinde bulunabiliyor ya da yazdıklarını okuyabiliyoruz. Bu tarz nimetlerinden faydalanabilmek dileğiyle? Boş verin yazan kişi acaba kişi bay mı bayan mı, kaç yaşında, nereli dost olur mu olmaz mı diye düşünmeyi?:)
Burada sadece kelimelerden ibaretiz?