Editörler : Lanet
«111213141516171819202122»

TÜNEKCAN
Aday Memur
18 Haziran 2007 03:56

- ZAMAN -

Eski bir halı gibi hırpalarken zamanı ayaklarımız,

kalbimiz hatıralarla yüceltir onu.

Dostluk desenli güzelliklere uzak olsa da gözlerimiz,

gün gelir iki damla sevgi düşer zamana.

Bizi topraktan uzak tutan,

lâkin eskidikçe onu hatırlatan,

eski bir halı gibi zaman.

TÜNEKCAN


_gönülcelen_
Aday Memur
18 Haziran 2007 04:20

BASİT YAŞAMAK

Basit yaşayacaksın,basit

Mesela susayınca su içecek kadar basit.

Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.

Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;

tek bir düğme, tek bir cümle gibi;

sevince lafı dolandırmadan söylediğin

?seni seviyorum? gibi.

Basit bir öpücük yetecek sana;

basit sıcak bir öpücük

ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin.

O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,

o öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.

Kabak çekirdeği verecek sana

rakamların veremediği mutluluğu.

El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak

en değerli kağıdın;

hep yanında taşıdığın,

atmaya kıyamadığın.

İki harekette giyiniverecek,

iki harekette soyunuvereceksin.

Kısacık olacak uyanman

ve yola çıkman arasında geçen süre;

kısacık olacak

sıcacık kollara dolanman

ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre.

Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;

bakışların bile anlatabilecek kendini.

Beklentilerin de basit olacak.

Kaf Dağı?nın önünde bekleyecek mutluluklar.

Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;

ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana

en ucuz aşk romanını.

Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.

Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.

Bir kaşarlı tost olacak aradığın

nasıl oturacağını bilemediğin sofrada;

parmakların olacak en kıymetli çatalın.

Yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.

İskender?in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.

Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana

kontrplak bir gitarda, doğru basılmış bir

?fa diyez?in mutluluğunu.

Makyajın ilk ?a? sına kadar bilmen yetecek.

Temizlik kokacak en pahalı parfümün

?Bilmiyorum? diyebileceksin bilmediğinde

ve çok normal olacak onu da bilmeyişin.

Tek dereden su getirmen yetecek,

bir ?istemiyorum? diyebilmeye.

Ne durduğu farketmeyecek abanın altında.

Saatin, sadece saati gösterecek;

Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın.

Küçük bir not defteri olacak bilgini en hızlı sayan.

Basit yaşayacaksın, basit.

Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi

basit...

Nazım Hikmet RAN


_gönülcelen_
Aday Memur
18 Haziran 2007 06:50

.........

Yokluğun yokluğum oluyor elimde değil

Sensiz nefes aldığıma inanamıyorum

Al bu kederi,bu kahrı

Bu korkunç karanlıkları benden

Artık dayanamıyorum

Al götür beni İstanbul'una

Saçlarının,dudaklarının,gözlerinin şehrine

Güneşe,ayışığına,o masmavi denizlere

Neyleyim

İstanbul'da seni gördüm

Ve sende İstanbul'u sevdim bir kere...

........

Ümit Yaşar OĞUZCAN


c.barutcu
Kapalı
18 Haziran 2007 08:51

MONA ROSA

Mona Rosa siyah güller, ak güller

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah senin yüzünden kana batacak

Mona Rosa siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

Mona Rosa bugün ben de bir hal var

Yağmur iğri iğri düşer toprağa

Ulur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çek

Mona Rosa seni görmemeliyim

Bir bakışın ölmem için yetecek

Anla Mona Rosa ben bir deliyim

Açma pencereni perdeleri çek

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

Ben de çıkar güneş aydınlığa

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

Seni hatırlatır her zaman bana

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

Bir mum ardında bekleyen rüzgar

Işıksız ruhumu sallar da durur

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin, ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi

Ellerinden belli olur bir kadın

Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin, ellerin ve parmakların

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Saat on ikidir, söndü lambalar

Uyu da turnalar girsin rüyana

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Akşamları gelir incir kuşları

Konarlar bahçemin incirlerine

Kiminin rengi ak, kiminin sarı

Ah beni vursalar bir kuş yerine

Akşamları gelir incir kuşları

Ki ben Mona Rosa bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

O sakin bakışlar bir su kenarında

Ki ben Mona Rosa bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa

Henüz dinlemedin benden türküler

Benim aşkım sığmaz öyle bir saza

En güzel türküyü bir kuşun söyler

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa

Artık anla beni muhacir kızı

Anla ve kabul et itirafımı

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

Alev alev sardı etrafımı

Artık anla beni muhacir kızı

Yağmurdan sonra büyürmüş başak

Meyveler sabırla olgunlaşırmış

Bir gün gözlerimin ta içine bak

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

Yağmurdan sonra büyürmüş başak

Altın bilezikler, o korkulu ten

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

Bir tüy ki can verir gülümsemene

Bir tüy ki kapalı geceye güne

Altın bilezikler, o korkulu ten

Mona Rosa siyah güller, ak güller

Geyve?nin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah senin yüzünden kana batacak

Mona Rosa siyah güller, ak güller

Sezai KARAKOÇ


c.barutcu
Kapalı
18 Haziran 2007 09:01

kim demiş haram nedir bilmez hayyam

ben haramı helali karıştırmam

seninle içilen şarap helaldir

sensiz içtiğimiz su bile haram...


Ş@h-in
Müsteşar
18 Haziran 2007 23:52

Ben Sana Mecburum / İbrahim Sadri & Cem karaca


arife_ulgen
Memur
19 Haziran 2007 14:43

Hayallerini Yak Evi Isıt

Sevgim seni yurduna getirdi:

tuzak ev,dilsiz baba,yenik anne...

İşte hepsi bu...

Hayallerini yak,evi ısıt.

Gideceğin en büyük oda arka odan.

İçerden sesleri geliyor annenle babanın,

yanlış ilişkiler ayaklarını yerden kesiyor.

Artık biliyorsun çarpınca duvara ne kadar

acıyacağını kalbinin.

Sevgim seni yurduna getirdi...

Arkadaşların çok uzaklara gitti.

Sevmeden seviştiler özgürlük adına

Kaptırmadan kendilerini hiçbir şeye,

bütün hazları tattılar.

Sense evinde kaldın,

acıları gömme töreninde.

Katı kuralların vardı,

tutucuydun onlara göre.

Döndüler sonra birer birer

sana sordular yine de kaderlerini.

neydi yaşamak, neydi hayatın anlamı...

Bütün yanlış ilişkiler seni yurduna getirdi.

Artık biliyorsun yere düşünce ne kadar

acıyacağını kalbinin.

Sevgim seni yurduna getirdi.

Cezmi Ersöz


ata'nın kızı
Kapalı
19 Haziran 2007 22:52

gitmek, hep gitmek sarhoş yönlere

virajlıdır bazı yaşlar, dalgınlığı affetmez

turnasını yitirmiş göç gibi darmadağın

boşuna, sağlaması hep yanlış çıkıyor aşkın

baharsın, günlerim kısa

yorgunum, yolların uzun

(alıntı)


black_fear
Aday Memur
20 Haziran 2007 00:56

sessiz gecenin ufkunda,

karanlığın kucağında.

gelecek bir gün sonunda,

onu düşün, onu bekle!

belki bir dağ yamacında

belki bir yol ortasında

o her an yanı başında

onu düşün, onu bekle!

madem geldin bu dünyaya

sevinsen de ağlasan da

hep dertlerle yaşasan da

onu düşün, onu bekle!!


_gönülcelen_
Aday Memur
20 Haziran 2007 02:39

UNUTURSUN MİHRİBANIM

?Unutmak kolay mı? ? deme

Unutursun Mihriban?ım.

Oğlun, kızın olsun hele

Unutursun Mihriban?ım.

Zaman erir kelep kelep..

Meyve dalında kalmaz hep.

Unutturur birçok sebep

Unutursun Mihriban?ım.

Yıllar sinene yaslanır

Hâtıraların paslanır.

Bu deli gönlün uslanır...

Unutursun Mihriban?ım.

Süt emerdin gündüz-gece

Unuttun ya, büyüyünce...

Ha işte tıpkı öylece

Unutursun Mihriban?ım.

Gün geçer, azalır sevgi

Değişir herşeyin rengi.

Bugün değil, yarın belki

Unutursun Mihriban?ım.

Düzen böyle bu gemide

Eskiler yiter yenide.

Beni değil, sen seni de

Unutursun Mihriban?ım.

Abdurrahim KARAKOÇ


dilekozcelik
Kapalı
21 Haziran 2007 08:55

ŞAŞIRDIM KALDIM

Şaşırdım kaldım, nasıl atsam adım?

Gün kasvet, gece kasvet.

Bulutlar, sisler içinde bunaldım,

Gök mavisine hasret.

Olmuyor seni düşünmemek Tanrım,

Ummamak senden medet!

Suyun dibine vardı ayaklarım,

Suyun dibinde zulmet,

Kalmadı ümidin soluk ve cılız

Işığında bereket.

Ve ölüm kapımda kişner, sabırsız

Bir at oldu nihayet.

Cahit Sıtkı TARANCI


kuVars42
Genel Müdür
21 Haziran 2007 10:36

kimsin sen neden içimdesin

Biz iki asiydik....Sen Benim inandığıma asi ben seninkine.Nasıl kesişti yollarımız ve neden?

Kimdin?

Neden bu kadar içime sindin?

Peki şimdi neyimsin?

Sorularımla oyunlar oynarken sen hep benimlesin sanki.Oysa mesafeler arttıkça artıyor.

En çok sana kıyamazken en çok seni acıtıyorum.Ve senin ağır sözlerin hep beni buluyor.

Nesin sen

bir dost,

arkadaş

ya da sevgili...?

Adı konulmamış bir sevgi bu

Ve gizli

Senin sırların yoktur,benim de gizlenmişlerim.Ama anlıyorum ki en büyük sırrım sensin ve seninki de benim.Belki asi kelimesini yüklenmiş iki aşk korkağıyız biz...Keşke "birbirimize bir kaç aşk kadar geç kalmış olmasaydık"

Mutluğum için beni yaralama hakkını kendinde bulurken,mutluluğum için hayatıma girme hakkını göremeiyorsun kendinde.Ve seni deliler gibi kıskanan ben seni teslim ediveriyorum başka ellere...

Belki hiç yakışmadık,belki tırtıklarımız bile birebir uydu birbirine...Tek bildiğim seni seviyorum...Her ne kadar şeklini,büyüklüğünü,adını bilmesem de...

Şimdi uzak bir şehrin en karanlık mazhenini bekliyor sevgim.Çünkü karanlıklarda aydınlanıyor gizemim...Yanlışa olan tutkuların arasında doğru olan benim aslında...bilmiyorsun ve belki hiç bilmeyeceksin.

Bekledim,sonsuza kadar bekleyemem yalan söylemem sana bilirsin...Geldin...Geldin...

Yoksa ansızın gideceğim....

(Alıntı)...


beyrekbey
Kapalı
21 Haziran 2007 13:12

Dağ Başında

beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular,

rüzgarlara, kuşlara, bulutlara yakın,

senin etinden, tırnağından ayrı,

senin kokundan uzak.

benim güzelim,

benim ceylan bakışlım,

benim kafamın ateşi,

yüreğimdeki.

mümkün mü şu anda rüzgar olmak, kuş olmak,

şu anda üç dört portakal almak, getirmek sana,

sana tuzlu badem,

kabakçekirdeği.

şu anda hiçbir şey mümkün değil.

şu anda her şeyden ayrı, her şeyden uzağım ben.

şu anda sadece yalnızlık ve kahır.

hayır, güzelim,

hayır, ceylan bakışlım,

hayır, kafamın ateşi, hayır,

hayır, yüreğimdeki.

şu anda mümkün en güzel olan tek bir şey vardır:

yanarak sevmek seni.

İbrahim Abdülkadir Meriçboyu


*vatanım*
Daire Başkanı
21 Haziran 2007 13:53

BİR GÜN ANLARSIN

Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.

Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,

Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında

Ne çarşaf halden anlar ne yastık.

Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.

Onun unutamadığın hayali,

Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.

Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.

Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.

Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,

Vurursun başını soğuk taş duvarlara.

Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.

Duyarsın,

Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.

Niçin yaratıldığını.

Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.

Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.

Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.

Dolar gözlerin, için burkulur.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.

Sevilen gözlerin erişilmezliğini.

O hiç beklenmeyen saat geldi mi?

Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.

Uzanır, gökyüzüne ellerin.

Ama çaresiz,

Ama yorgun,

Ama bitkin.

Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.

Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın hayal kurmayı;

Beklemeyi, ümit etmeyi.

Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir

Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.

Lanet edersin yaşadığına...

Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.

O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.

Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.

Ümit Yaşar OĞUZCAN


Ş@h-in
Müsteşar
21 Haziran 2007 18:42

Dilek

hiçbir şey avutmuyor beni artık

büyüyen çocukları izliyorum

uçuşarak çiçek ölüleriyle

bu sessiz acılar bizim tohumlarımız

çığlıklı günlerin bağbozumunda

güz dökümü yemişler tadacaklar

o bildik rüzgarla yarışacaklar

ışık ve ses olacak gölgeleri

otlarla bulutlar arasında

-Ayten Mutlu -


dcle
Kapalı
21 Haziran 2007 21:08

Gel artık aldanma divâne gönül;

Pişman olup yoksa ağlayacaksın.

Oldun bir hayâle pervâne gönül,

O hülyâ ile bir gün yanacaksın...

Bildim bileli her dem âvâresin,

Yolların yoldaşı tam bîçâresin;

Dertleri pek çok bir baht-ı kâresin,

Bir bilsem ne zaman anlayacaksın...

Her gün ömrün mumlar gibi eriyor,

Bak, feryâdına kimse ses vermiyor!

Hasretlerin, hicranların bitmiyor,

Acaba ne zaman uyanacaksın!

Arzuların hep ruhunu kanattı,

Günahların her ufkunu kararttı;

Gelen günler geçenleri arattı,

Bilmem buna nasıl dayanacaksın?


ensser75
Kapalı
21 Haziran 2007 21:38

manolya en hassas olduğum konulardır bunlar ve kesinlikle idam yasasının bu suçlar için uygulanması gerektiğini şiddetle savunanlardanım...Bunları yapanlar insan olamaz.....


dogangun
Aday Memur
22 Haziran 2007 15:42

Akılsız diyerek dost beni taşlar

Artık adam olmak dile kolaydır

Ne bilir belayı belasız başlar

El davulu çalmak dile kolaydır

Evim yok barkım yok sermaye sıfır

Vücudum Müslüman kaderim kafir

Sağımdan solumdan yağıyor küfür

Gayri rahat olmak dile kolaydır

Kim istemez nazlı yarı sarmayı

Kim istemez her gün bayram görmeyi

Çocuk bile bilir akıl vermeyi

Hakka secde kılmak dile kolaydır

Ömrüm oruç geçti bayram etmedim

Mevlam ayak vermiş bir gün gitmedim

Çok ham yetiştirdim kendim yetmedim

Kayadan su almak dile kolaydır


dcle
Kapalı
22 Haziran 2007 18:03

Gül,yağmurun bir sonraki adıdır

Gülün mecûnudur bütün çiçekler

Sonsuzluk gül, sensizlik gül,gül pusat

Gül cemresi,gül yağmuru,gül hasat

Gülü sevenlerin yoktur karası

Kurşundan beterdir gülün yarası

***

Boşalt sadağından dikenlerini

Düşün binlerce yıl dağarcığında

Bu derdi kahırla çekenlerini

Düş yollara ,iki gözün aksa da

Kavuş güle, gül seni bıraksa da

***

Hasbahçesinde ömrün yakın olmaz bana gül

Bîzarım ümîdime kurulan her tuzaktan

Tutuştu o lâcivert hayâle düşen kâkül

Bakanlar baktı sana;ben uzaktan uzaktan

Yandı birden korkuyla gözlerine uçan kuş

Bulutlar aynalara seni sordu ıraktan

Deniz sanki isyânkâr bir rüyada boğulmuş

Nehirler aktı sana ;ben uzaktan uzaktan

Peşimde her âşığın gölgesini taşırım

Alırım esrârını her devin bir dudaktan

Dağda haramilerle, kurtlarla ağlaşırım

***

Nurullah Genç


kunti
Memur
23 Haziran 2007 10:12

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;

Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.

Yolumun karanlığa saplanan noktasında,

Sanki beni bekleyen bir hayâl görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;

Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.

İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;

Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;

Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...

Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;

Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;

Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;

Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;

Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!

Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;

Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;

İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.

Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;

Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;

Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!

Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;

Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;

Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.

Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,

Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..

Necip Fazıl Kısakürek

Toplam 2378 mesaj
«111213141516171819202122»

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi