Editörler : supporters.
«333435363738394041424344»

turkca
Müsteşar Yardımcısı
07 Nisan 2020 15:08

Çocukluğum (Ziya Osman Saba)

Çocukluğum, çocukluğum...

Uzakta kalan bahçeler

O sabahlar, o geceler,

Gelmez günler çocukluğum.

Çocukluğum, çocukluğum...

Gözümde tüten memleket.

Artık bana sonsuz hasret,

Sonsuz keder çocukluğum.

Çocukluğum, çocukluğum...

Habersiz ölen kardeşim,

Mezarı bilinmez eşim,

Her bir şeyim çocukluğum.

Çocukluğum, çocukluğum...

Bir çekmecede unutulmuş,

Senelerle rengi solmuş,

Bir tek resim çocukluğum...


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
07 Nisan 2020 23:22

Sen Yokken ( Cahit Külebi)

Sen yokken gittim

Korkularımın üstüne

Hiç ardıma bakmadım

Gümüş şiirler yazdım sen yokken

Çok yangın çıktı yüreğimde

Küllerini bile savurmadım

Irak denizlerin fırtınasıydım

Uzak iklimlerin sert rüzgarları

Kulaçlarken denizinde gurbeti

Kanlı savaşlarım,

Belalı sevdalarım olmadı hiç

Ama hep sustum,

Hep ağladım, hep yandım sen yokken.

Bekliyorum dönüşünü yeniden,

Bir gelsen,

Hayatın önünden alsan beni

Bir gelsen,

Sellerin önünden alsan beni

Bir gelsen,

Ölümlü düşlerimden alsan beni.

Çok durdum güneşe karşı bir başıma

Savrulurdum rüzgarlarında sensizlik denizinin

Sen yokken,

Az dolaşmadım gönlümün kuytularında

Üşüyen karanfilim şimdi buruşuk parmaklarda

Bir kırağı ayazıydım gecenin kollarında

Zifirlerinde sadece ben üşürdüm.

Hiç aldırmadım esen rüzgara

Hiç dinlenmiş bir yürekle çıkmadım ortaya

Yinede hiç yıkılmadım giden trenlerin ardından

Ama bütün yangınlar beni yaktı önce

Hep ortasında kaldım vurgunların

Vurgun nedir ki? deme

Bir babanın serzenişi nasılsa öyle

Bayrakları indirilmiş,

Bozguna uğramış bir hisardım sen yokken

Hep sustum,

Hep yandım, hep ağladım sen yokken.

Bir gelsen,

Yangınlardan alsan beni,

Bir gelsen,

Dünyalarımdan alsan beni,

Bir gelsen,

Şafaksız gecelerden alsan beni,

Ama ne zaman gelsen,

Akşam kızılı gözlerimle bulacaksın beni.


turkca
Müsteşar Yardımcısı
08 Nisan 2020 13:41

Bir Kedinin Günlüğüne (Ohannes Zahrad)

Mahallede on kedi varsa

Biri sensin.

Yüz kedi varsa

Biri yine sen

- Ama bu kez yüzde birsin -

Oysa okşadığım - tek bir kedi -

O kedi

Yüzde yüz sensin.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
08 Nisan 2020 23:14

Karanlığın Gözleri ( Ümit Yaşar Oğuzcan)

Şimdi yoksun

Seni dilediğim gibi düşünebilirim artık

Tutar ellerini öpebilirim uzun uzun

Kimseler ayıplayamaz beni

Yokluğunda seni nasıl sevdiğimi anlayamazlar

işte gözlerin, işte dudakların

Senin olan ne varsa karşımda duruyor

Ayaklarını dilediğim yere götürebiliyorum artık

Sevdiğim şarkıları söyletiyorum dudaklarına

Ve hoyrat ellerimle

Her gün biraz daha güzelleştiriyorum

Bütün resimler sana benziyor

Hayret

Bütün aynalarda sen varsın

Nereye gitsem peşimden geliyorsun

Şimdi sigarasın dudaklarımda

Biraz sonra beyaz bir kâğıt

Ve akşam içtiğim bir kadeh içki olacaksın

Kimse yokluğunda bunca sevilmedi

Kimse yokluğunda ilahlaşmadı bu kadar

Saçların böyle daha güzel

Sen daha güzelsin

Gelecek mutlu günlerin ışığında

Her şey daha güzel

Ne var ki ayrılığın adı kötüye çıkmış

Yoksa bin yıl daha yaşamak isterdim

Ve seni bin yıl daha

Ayrılıklar içinde sevmek isterdim

Ama biliyorsun nihayet ben de insanım

Umutsuzluğa düştüğüm anlar oluyor

Hiç gelmeyeceksin sanıyorum

O zaman kurşun gibi bir korku saplanıyor kalbime

Katran gibi bir yalnızlıktır sarıyor içimi

Yalnızlığımdan utanıyorum

Beni sevmesen ölürdüm

Beni sevmesen bir çakıltaşıydım şimdi

Beni sevmesen bir duvar gibi sağırdım

Kördüm bir ot kadar

Ölümden acıydım, ölümden beterdim

Beni sevmesen

Dünyayı bütün insanlara zindan ederdim

Beni bunca saracak ne vardı?

Kanıma girecek

Gözbebeklerime oturacak

Bir senfoni gibi kulaklarımdan eksilmeyecek

Ne vardı?

Hiç karşıma çıkmasaydın

Bu kör olası gözler görmeseydi seni

Ne vardı

Güzelliğini hiç bilmeseydim

Bir dua gibi bellemeseydim adını

Ne vardı bütün gece

Gözlerimi tavana dikerek

Seni düşünmeseydim

Belki karşımda değilsin yanılıyorum

Bu gözler senin gözlerin değil

Aldatıyorlar beni

Karanlığın gözleri olmalı bunlar

Bana böylesine keder veren

Gülmeyi, yaşamayı haram eden

Bir karanlığın gözleri olmalı

Öyleyse sen hiçbir yerde yoksun

Sana hiçbir zaman yaklaşamayacağım

Yalan bu geçici sevinç, bu nur, bu ışık

Bu karanlığın ortasında yanan alev gözler

Bu bir kadeh içki gibi aydınlık

Ne dedimse inanma

Seni değil kendimi aldatıyorum

Sen istediğin kadar

Varlığın ta kendisi ol

Ölümsüzlüğün ta kendisi

Ben günden güne yok olmaktayım

Bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana

Anlamıyor musun?

Gökyüzü güneş olsa

Sensiz karanlıktayım


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
09 Nisan 2020 23:32

Belki Gelmem Gelemem (Attila İlhan)

Sen İstinye'de bekle ben burdayım

İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım

Çünkü ben buradayım karanlıktayım

Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git

Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor

Şarabım bütün ekşi suyum soğuk

Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum

Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git

Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin

Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç

Karanlık adamlar hüvviyetini sordu mu

Ben senin olmadığını arıyorum

Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git

Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git

Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor sana ait ne varsa

Hiçbiri benim değil

Belki ölmek hakkımı kullanıyorum

Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git

Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
10 Nisan 2020 23:29

Bu Şiiri Okumayın (Kaan Eminoğlu)

Bu şiiri okumayın ne olur saçmaladım gene

Durduramıyorum bu yalnızlığı

Eyyamlar içinde kalıyor aklım

Biliyorum hayret ediyor kuşlar gökteki şu maviye

Boğalar kırmızıyı göremiyormuş bir de

Şaşkınım, kayyumlar atanıyor hislerime

Bu şiiri ne olur okumayın diyorum yalnızlara

Çünkü lâleler isyan ediyor olanlara

Bir ebced hesabına bile gizlenmiyor söylediklerim

Hata kabul etmiyor lambalar

Üstelik körüm

Ve nedense her aydınlıkta karanlığa bakar akbabalar

Bu şiiri okumayın ne olur diyorum size

Çünkü daha bismillah demeden

Öteden öteye atlıyor her bir cümlem

Almanya?da çok satar söylediklerin diyor amcam

Ama olsaymışım nasyonalist

Ve olmasaymışım müslüman

Bu şiiri okumayın ne olur diyorum körlere

Bir matematik problemi gibi

Zihinden çözülmüyor çünkü kelimeler

Çok basit bir mantığı yok

Dekoratiftir belki hesabı

İnsanoğlu etmez de

İki kere iki dert eder kendine bu yalnızlığı

Bu şiiri ne olur okumayın diyorum ustalarıma

Isınamadım çünkü bir türlü sesime

Yalınayak dolaştığım günlerde

Annemden azar işittiğimi duyar gibi oluyorum şimdi de

Ve dahası var merak ediyorum

Leydi Diana, neden aşıktır Dodi El Fayed'e

Bu şiiri okumayın ne olur uzun mesafede

Çünkü çok uzağım ben kendime

Üstelik, okudukça ıslanıyor bakın harfler

Hepsi bir sihir, hepsi bir giz

Ateşte, suda ve ruhta

Döner ve dolaşır, yükselir ve buharlaşır

Bense hapisim, çıkamam bu buluttan

Çıksam ağırlaşırım

Duygularım bu yüzden hafiftir

Affet beni, bana şiirler yazdıran

Affet, bunca yıllık yaşım

Ama önce seninle bir anlaşma yapalım

Sevdiğim kız bu şiiri asla okumasın

Daha kendime bir ad bile bulamadım

Önce kendime bir ad bulmalıyım

Lirik ve ahenkli olmalıyım

Adıma

Su desem, kırılırım

Rüzgar desem, yanılırım

Toprak desem, beni ezersiniz

-Ne iyi edersiniz-

Gölgemde hepiniz bir yer edindiniz

Geçmiş zaman dostlarım

Bu şiiri ne olur okumayın

Okumadıkça beni hatırlayın


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
11 Nisan 2020 23:23

Tedirginlik (Ahmet Erhan)

Bir tek insan bile geçmiyor sokaktan

Ay, verimli bir sarmaşık gibi titreyerek pencereme dolanıyor

Rüzgârda sayrulan kâğıt parçaçıkları

Bana, ayaklarını sürüyerek yürüyen birinin seslerini getiriyor...

***

Yorganı başıma çekip, büzülüyorum yatağımda

Karnıma dayayarak titreyen dizlerimi

Bir anda silah seslerine dönüşüyor

Ötede, bozuk bir musluktan damlayan suyun sesi.

Ve kurşunlar mekik dokumaya başlıyor evin içinde

Perdeler yere iniyor, duvarlarda derin izler

Çiçekler havaya savruluyor, yalnızca upuzun bir

gövde kalıyor geride.

Camlar kırılıyor, kitaplar delik deşik

Ve son kurşun beynimi dağıtacağı an

Uçsuz bucaksız, saçma sapan bir sessizlik...

***

Kalkıp bakıyorum, hiçbir şey olmamış

Her şey şaşılacak kadar yerli yerinde:

Masa, iskemle, yarım kalmış şiirlerle dolu kâğıt tomarları

Ve içindeki çay artık iyice soğumuş olan eski püskü bir demlik...

***

Sessizce giyinip, yüzümü yıkıyorum

İlk gürültülerinde yeni bir sabahın

Kapının önüne bırakılmış bir gazete,

koridorda çocuk sesleri.

***

Dışarda gökyüzü alabildiğine derin.

Bir kahveye oturup, dostlarımı bekliyorum

Seyre dalarak, bir çay bardağının içindeki

Sakin, gülümseyen bakışlarını gözlerimin.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
12 Nisan 2020 23:36

Vuruşkan Bir Şahandır Umut ( Ahmet Telli)

Tuzağa düşmüş bir ceylanın

bakışındaki hüzün değildir umut

Kınalı keklik gibi ürkek

bir kuş da değildir

Ne yalvar yakar olmuştur

zulmün pençesinde

ne de düşürmüştür

kırların ve türkülerin

onurunu yere

Baharda bir tomurcuk

gibi patlayan öfkedir umut

barajını yıkan bir ırmaktır

açılır serpilir

ve büyür kıyısında sevda

Emzirir aşkı

emzirir ve büyütür gül nakışlı sabırlardan

ferhat'ın direncini

bin yılların sabır taşını çatlatırlar

açar bin yılların kapısını

Düşman dönük

bir mavzer gibidir umut

yaratır tetik ve parmak

en gürbüz çocuğunu tarihin


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
21 Nisan 2020 23:31

13.04.2020

Sevmekten Gidince ( Yılmaz Erdoğan)

en beni sevmekten gidince ben bana borçlu kaldım

Ya sen bana fazla geldin ya ben sana az kaldım

Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur

Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur

Aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde

El tutmak yol açıyor diye hesapsız

Susmalara kaldırdık tüm tutuşmaları

Yasak kelime oyunu yapmak

Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak

Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok

Tomurcuklanmak günah

Ve bir insan gözü yüzünden 100 gün ardarda uyumamak

Kimse ölmesin diye

Kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak

Güneşi ayı ve hatta hiç bir tabiat olayı

Şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya

Ne deniyorsa onu atacak kalp

Ve süresi24 saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın

Sen sesini alıp gidince ben burda dilsiz kaldım

Ya sen bana fazla geldin

Ya ben sana az kaldım

Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur

Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
21 Nisan 2020 23:34

14.04.2020

Hepsi Bu ( Yılmaz Erdoğan)

değişen ben değilim

dönüşen savaş

yaşlanmakla ıslanmak aynı şey:

bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlamak

şimdi ölüm bile yetmiyor

acılarımızı tartmaya

dostlar

alıngan bir sahili pinekliyorlar

bir merhaba'yı bıçaklar gibi artık

selamlaşmalar

değişen ben değilim

dönüşen savaş

artık zaman bile yetmiyor

yaşadığımızı sanmaya

yine de ışıklar bu kenti

güzelmiş gibi gösteriyor

geceleri...

geceler...

yani

Ahmet Haşim'in kafiyeleri....

seni aklıma düşüren

yerçekimi değil

yalancı yıldızlar

öyle uzaksın ki

üflesem soğuyacaksın

sarılsam okyanus

bir aşka yetecek kadar

ve anımsatacak kadar

sebepsiz bir ölümü,

acılarımız

ve kafiyelerimiz var...

işte hepsi bu kadar....


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
21 Nisan 2020 23:37

15.04.2020

Sivas'ta Yoksul Çocuklar ( Yavuz Bülent Bakiler)

Sivas'ta Ulu Camii avlusunda çocuklar

Yalvaran gözlerle etrafa baka baka

Açıyorlar küçük esmer avuçlarını:

-Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka!

Hükümet konağının yanında biri

Bir kemik kalmış bir deri...

'Boya cila yimbeş,boya cila yimbeş' diye ağlıyor

Ve daha fırça bile tutamıyor elleri.

Garipler Pazarı'nda körpe çocuklar

Yorgunluktan güzelim yüzleri al al...

Öldüren bir çığlık dudaklarında:

-Boş hamal!boş hamal!boş hamal!

Nane satan su satan yetim çocuklar

Şarkı söyleyemediler güneşe aya...

Biliyorum ne masal dinlemeye doydular

Ne oyun oynamaya...

Bezirci'de,Yüceyurt'ta Altıntabak'ta...

Çocuklar var incecik yüzleri nurdan

Ama toz toprak içinde elleri ayakları

Oyuncakları çamurdan...

Ve günahkar çocuklar,suçlu çocuklar

Mahkeme salonunda bakarım dizi dizi

Bu suç bizim suçumuz,bu günah bizim

Affedin bizi.

Gökteki yıldızlar kadar sayısız

Ah yurdumun kimsesiz ve yoksul çocukları

Anladım farkınız yok koparılmış başaktan!

Alın bu gözleri benden,alın bu yüreği artık

Utanıyorum yaşamaktan.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
21 Nisan 2020 23:41

16.04.2020

Merhaba Canım (Arkadaş Zekai Özger)

ben az konuşan çok yorulan biriyim

şarabı helvayla içmeyi severim

hiç namaz kılmadım şimdiye kadar

annemi ve allahı da çok severim

annem de allahı çok sever

biz bütün aile zaten biraz

allahı da kedileri çok severiz

hayat trajik bir homoseksüeldir

bence bütün homoseksüeller adonistir biraz

çünki bütün sarhoşluklar biraz

freüdün alkolsüz sayıklamalarıdır

siz inanmayın bir gün değişir elbet

güneşe ve penise tapan rüzgarın yönü

çünki ben okumuştum muydu neydi

biryerlerde tanrılara kadın satıldığını

ah canım aristophones

barışı ve eşek arılarını hiç unutmuyorum

ölümü de bir giz gibi içimde

ölümü tanrıya saklıyorum

ve bir gün hiç anlamıyacaksınız

güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum

düşüvericek ellerinizden ve

bir gün elbette

zeki müreni seveceksiniz

(zeki müreni seviniz)


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
21 Nisan 2020 23:43

17.04.2020

Ankaralı Dört Dörtlük ( Arkadaş Zekai Özger)

Ankara vurulmuş bileklerime

dumanlı hava, kurt kapanı,

ciğerparem

yaşayanlar unutmadı geçen kışı

dumanlı hava, kurt kapanı,

ciğerparem

ilkyaz mı bu hani nerde Ankara

cılk yumurta akı, kına yakısı

sürgün hızı sürgün hızı yürektedir

kavuniçi buğday tanesi, yanık

yarası

koş bire doru at koş bire doru at

sürgün hızı yüreğime tak eder

ben böyle Ankara'yı neyleyim

sürgün hızı yüreğime tak eder

doymadım doymadım adını

anmağa

oy benim canımın canı canım

doymadan doymadan Ankara'ya

oy benim canımın canı canım


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
21 Nisan 2020 23:47

18.04.2020

Mara (Asaf Halet Çelebi)

bilmemek bilmekten iyidir

düşünmeden yaşayalım

mâra

günü ve saatleri ne yapacaksın

senelerin bile ehemmiyeti yoktur

seni ne tanıdığım günleri hatırlarım

ne seneleri

yalnız seni hatırlarım

ki benim gibi bir insansın

tanımamak tanımaktan iyidir

seni bir kere tanıdıktan sonra

yaşamak acısını da tanıdım

bu acıyı beraber tadalım

mâra

başım omuzunda iken sayıkladığıma bakma

beni istediğin yere götür

ikimiz de ne uykudayız

ne uyanık


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
21 Nisan 2020 23:52

19.04.2020

Anlarsın (Cahit Külebi)

Bir gece habersiz bize gel

Merdivenler gıcırdamasın

Öyle yorgunum ki hiç sorma

Sen halimden anlarsın

Sabahlara kadar oturup konuşalım

Kimse duymasın

Mavi bir gökyüzümüz olsun

Kanatlarımız dokunarak uçalım

İnsanlardan buz gibi soğudum

İşte yalnız sen varsın

Öyle halsizim ki hiç sorma

Anlarsın


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
21 Nisan 2020 23:54

20.04.2020

Güz Yorumu ( Cahit Külebi)

Hava bugün de bulutlu

Rüzgâr daha serin esecek.

Bütün insanlar umutlu,

Şairler mahzun gezecek.

Yağmur yağacak ince,

Muşambalı kızlar görülecek.

Ağaçlara, çocuklara gelince

Bir karış büyüyecek.

Şairlerin ateşi, âşıkların

Belki bin dereceye yükselecek.

Cahil kızlar, küçük kediler,

Çocuklar üşüyecek.

Bu şiiri yazan, caddelerde

Seninle başbaşa yürüyecek.

Gelip geçenler, yağmur altında

Bu adam tek başına ne geziyor, diyecek.

Yapraklar yollara dökülecek.


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
21 Nisan 2020 23:56

Şaşırdım Kaldım İşte Bilmem ki Nemsin (Yavuz Bülent Bakiler)

Sözde senden kaçıyorum

Dolu dizgin atlarla

Bazen sessiz sevdasın

İpekten kanatlarla

Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla

Karşıma çıkıyorsun

En serin imbatlarda

Adını yazıyorum

Bulduğun fırsatlarla

Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla

Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla

Sözde senden kaçıyorum

Dolu dizgin atlarla

Ne olur bir gün beni

Kapından olsun dinle

Öldür bendeki beni

Sonra dirilt kendinle

Çarpsam kara sevdayı

En azından yüzbinle

Nasıl bağlandığımı

Anlarsın kemendinle

Kaç defa çıkıp gittim

Buralardan yeminle

Ama her defasında

Geri döndüm seninle

Hangi düğüm çözülür

Nazla, sitemle, kinle

Ne olur bir gün beni

Kapından olsun dinle

Şaşırdım kaldım işte

Bilmem ki nemsin

Bazen kız kardeşimsin

Bazen öp öz annemsin

Sultanımsın susunca

Konuşunca kölemsin

Eksilmeyen çilemsin

Orada ufuk çizgim

Burda yanım yöremsin

Beni ruh gibi saran

Sonsuzluk dairemsin

Çaresizim çaremsin

Şaşırdım kaldım işte

Bilmem ki nemsin


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
22 Nisan 2020 23:50

Sığınak ( Nihat Behram)

Yedeğimde hep bir şiir olmalı

Korusun diye beni,

Sarsın

Solusun diye...

Yedeğimde hep bir şiir olmalı

Dileğimce değiştirebildiğim

Değiştikçe beni de değiştiren

Yüreğimle sindiğim,

Kimsenin bilmediği,

Acısına başka acı

Sevincine başka sevinç değmemiş,

Canım gibi

Yok etmek hakkını kendimde gizlediğim

Ömrümce çılgın, gönlümce engin,

Yeni doğmuş bebeklerin sesiyle

Yankısı ufkuma dokunurcasına yakın

Soluğumda kıvılcım, dudağında gül

Yaşamaya düğümlü,

Goncalar kadar körpe

Dalgalar kadar hırçın

Kavuşmamız olanaksız birine sakladığım,

Mahrem, bağışıksız,

Mazlum bir şiir

Yedeğimde hep bir şiir olmalı;

Çırpındığım geceler

Yetişip yatıştıran

Esinlenip dindiğim,

Duygusu sağılmamış,

Üşüse soluverecek,

Pürüzsüz, bir başına incecik,

Gülüşü gülüşüme denk, andıkça parıldayan

Andıkça parıldadığım,

Kanmayan, kandırmayan;

Öfkesi kirlenmemiş,

Zehri gibi kendi hayatımın

Ayrılık yaralarını sarılır sanmış,

Sürgün, ürkütülmüş,

Üzgün bir şiir.

Yedeğimde hep bir şiir olmalı

Yuvasında ilk kez uçan serçe gibi telaşlı,

Şafakta kuzulamış karaca gibi baygın,

Ulaşınca çılgınlığa kırılan dallarda ömrün

Yanarak uğuldayan

Yanarak uğuldadığım...

Yine daldım da kendi düşüme

Hasretin kanayışı bitermiş sandım...

Beni şiirler bağışlasın!


Metallurgist
Başbakan Müsteşarı
23 Nisan 2020 23:39

Yenilgi ( Nihat Behram)

Ah susuşu o saf yüreğin

ah, acısı acemi çocukluğun

düş kırıklığı, coşkudaki bozgun

Ah yenilginin yorgun kısrağı

kendi içini kavuran kızgın ateş

bekleyişe bağlanan umut, tasası haykırışın

Ah, ardı ardına kenetlenen ölüm

ah, hıncı sabırla bezeyen sır

yazmadaki sırması ağlayışın, tırnaklara oturan kan

Sanki delirmenin eşiğindeyim

boş bomboş gözlerine gömülmüşüm bir köpeğin

mısırların süt taneleri, kestanelerin

bademlerin daha olgunlaşmamış

suyla susuzluk arası kayganlığında

aranıp duruyorum kendimi

Ey yangınlarda patlamaya hazırlanan merak

ey içimi ekşi sularla çalkalayan baş dönmesi

ıssız ıpıssız boşluğu aysız gecenin

ölümle yaşamak arasındaki şerit

naneler, kekikler, ebegümeçleri

ve şifalı bulutu kaynar kükürt deresinin

çekiyor altımdan nemli döşeğimi

Ah, yürekleri toprağa saplanan arkadaşlarım

ah, oğlakların, tayların, buzağıların

acı otlarla kararan damakları

(akşamları barut kokusuyla dönsem de odama,

sancısı: çaresiz seyrettiğim ölümün

Ah, bir kere daha kederliyim

ah, çılgın bir aşkın kollarında incelen bıçak

seni öperek bilemeliyim


Biryusufmasalı
Aday Memur
25 Nisan 2020 14:53

İnsan eşref-i mahlükattır derdi babam bu sözün sözler içinde bir yeri vardı ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman bu söz asıl anlamını kavradı geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından geçti tarih denilen tamahkar tüccarı kararmış rakamların yarıklarından sızarak bu söz yüreğime kadar alçaldı damar kesildi, kandır akacak ama kan kesilince damardan sıcak sımsıcak kelimeler boşandı aşk için karnıma ve göğsüme ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden aşk ve ölüm bana yeniden su ve ateş ve toprak yeniden yorumlandı. Dilce susup bedence konuşulan bir çağda biliyorum kolay anlaşılmayacak kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın yanık yağda boğulan yapıların arasında delirmek hakkını elde bulundurmak rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için bana deha değil belgeler gerekli kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza gençken peşpeşe kaç gece yıllarca acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım bilmezdim neden bazı saatler alaturka vakitlere ayarlı neden karpuz sergilerinde lüküs yanar yazgı desem kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma Tokat aklıma bile gelmezdi babam onbeşli olmasa. Meyan kökü kazarmış babam kırlarda ben o yaşta koltuğumda kitaplar işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları kafamda yasak düşünceler, Gide mesela. Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar resimli bir kitaptan çalardım hayatımı oysa hergün merkep kiralayıp da kazılan kökleri Forbes firmasına satan babamdı. Budur işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku işte şehirleri bayındır gösteren yalan işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla güç bela kurduğum cümle işte bu; ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan tenimin olanca ağırlığı yok oldu. Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak bile bir bir çınlayan ihtilal haberidir ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu nisan ayları gelince vücudu hafifletir şahlanan grevler içinde kahkahalarım küstah bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim gider şehre ve şaraba yaltaklanarak biraz ağlayabilmek için fotoğraflar çektirir babam seferberlikte mekkaredir. İnsanın gölgesiyle tanımlandığı bir çağda marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak belki ruhların gölgesi düşer de marşlara mümkün olur babamı varlık sancısıyla çağırmak: Ezan sesi duyulmuyor Haç dikilmiş minbere Kafir Yunan bayrak asmış Camilere, her yere Öyle ise gel kardeşim Hep verelim elele Patlatalım bombaları Çanlar sussun her yerde Çanlar sustu ve fakat binlerce yılın yabancısı bir ses değdi minarelere:Tanrı uludur Tanrı uludur polistir babam Cumhuriyetin bir kuludur bense anlamış değilim böyle maceralardan ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur yalnız coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan nüfus cüzdanımda tuhaf ekmek damgası durur benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu etin ıslak tadına doğru yavaş yavaş uyanmak çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp hırsız cenazelerine bine bine temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme korkak dualarından cibinlikler kurarak dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz nakışsız yaşamakları silahlanmak sanarak çıkardım boğaza tıkanan lokmanın hartasını çıkınımda güneşler halka dağıtmak için halkı suvarmak bin saçlarımda bin ırmak ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa fly Pan-Am drink Coca-Cola Tutun ve yüzleştirin hayatları biri kör batakların çırpınışında kutsal biri serkeş ama oldukça da haklı. Ölümler ölümlere ulanmakta ustadır hayatsa bir başka hayata karşı. Orada aşk ve çocuk birbirine katışmaz nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı kendi tehlikesi peşinden gider insan putların dahi damarından aktığı güne kadar sürdürür yorucu kovalamacayı. Hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan? Nerde, hangi yöremizde zihnin tunç surlardan berkitilmiş ülkesi ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahim olan parti broşürleri yoksa kafiyeler mi? Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim takvim yapraklarının arasını dolduran nedir o katı şey ki gücü gönlün dağdağasını durultacak? Hayat dört şeyle kaimdir, derdi babam su ve ateş ve toprak. Ve rüzgar. ona kendimi sonradan ben ekledim pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu ham yüreğin pütürlerini geçtim gövdemi alemlere zerkederek varoldum kayrasıyla Varedenin eşref-i mahlükat nedir bildim. (1974)
Toplam 1076 mesaj
«333435363738394041424344»

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi