Mağaranın karanlığında kendi ayak seslerini, içine çektiği nefesin ılık gürültüsünü, dışarıda kayaları yalayıp geçen rüzgarın uğultusunu kendine müzikal bir armoni sunulmuş gibi duyarak yaşıyor adam.
Kelamın bütün debdebeli parıltısından, ağdalı palavrasından arındırmış kulağını. İnsandan, insan denilen seyin külfetli panaromasından bîhaber. Mağaranın nemli ve som karanlık duvarlarından akseden saf ışıkta bulmuş aradığı bütün suretleri. Belki hiç araması bile gerekmemiş. Işığın insan ruhundan beklediği açlığa ve insan ruhunun ışığa olan bağlılığından vâbeste. Habersiz ve ilgisiz bir hürriyetin bilinçsiz bilincini taşıyor bakireler furyası zihninde.
Asrın yorgunluğuyla henüz yoğrulmamış bir dinginliğin kundağında ve damağında huzurun bereketli göğsünden fışkıran anne sütü.
Böylesine maddi varlıktan soyutlanmış bir güdünün canı yaşamdann bezdirmeyen gözetiminde bütün tensel dürtüleri harekete geçirebilir. Kimsenin görmediğinden emin olabilir fiillerini. Peki ya bu tensel devinim ruhunun ve benliğinin hangi kuytusuna saklanmış olabilir ve ne vakit saplı bir hançer misali kendi adresinden kusursuz bir şekilde ip uçları veriri?.
Mesela gölgesiyle sevişmek için gölgenin görsel ahenginden uyarılmış olmasına, dokunmanın uyandırdığı haz havuzlarında yüzmeyi bilmesine, sevişin edilgen ve etken manevralarını tecrübe etmiş bulunmasına veya hazzın ruhtaki coşkusunu doyumsayabileceği algısına ermiş olmasına gerek var mı ?
Tanrı'nın veya onun türevleri olarak insanlığın karşısına çıkmış bulunan Yüce Kudret ve bilinç üstü varlığın şaşkınlığı ve korkusuna dair edininlenmiş bir alışkanlığı var mı? Çıplaklığıyla baş başayken kalbinde veya ruhunda ince mahçubiyetin halkaları arasında gel gitler yaşıyor mu? Suç algısı hangi raddede hiç bilmediği vicdanına uyarı sirenleri çaldırıyor? Adam bir mağarada yaşıyor ve biz bunları bilmiyoruz henüz.
Adama dair bilinen pek az şey var; mesela ismini bilmiyoruz, kendisi de bilmiyor. Zaten ismin taşıdığı manadan ve işlevinden de habersiz. Kaç yaşlarında, boyu ne kadar, gözleri ne renk, yürüyüşü nasıl, burnunun biçimi ve gülüşü ne derece sempatik..? Adamla ilgili bunlar da mağara kadar karanlık bizim bilgi haznemizde. Mağaranın karanlığından hiç çıkmamış, kendisi gibi bir canlıyı hiç görmemiş ve onun varolan çağını tecrübe edememiş bir adam. İlkel çağları anlatan okul kitaplarında basılan resimlerde karşılaşılacak yabanıl bir tipin basit örneği diyelim mesela adamın fiziki varlığına tanım olarak. Zira asıl maksadımız, karanlığın ışıkla parçalanması, yüksek basıncın alçak basınca meyille hücum etmesi ve dışarıdaki aktif kaosun içerideki statik buğu yontusunu sarsması gibi; meçhulün aşinaya yaptığı istila ve etkiyi ve bütün bunların adamın ruhunda geliştirdiği tepkisel varoluşu incelemek esas gayemiz.
Bir sarsıntı, belki bir deprem ya da bir patlama...! Mağaranın duvarlarından biri uzak bir köşesinden yarılır ve karanlığı kılıç acımasızlığı ile delen ışık karanlık örtüyü umarsızca deler. Gurbete düşen fukara edasından ziyade düşman ülkenin başkentine ordusuyla giren ve orayı fetheden bir kumandan vakarı taşımaktadır karanlık gezegene temas eden bu ilk ışıklarda.
Evet, mağara delinmiştir ve ışık karanlığı avlamaktadır zamanın bu uzamsız mekanında.
Adamın gözleri kamaştıran bu parıltı ruhunu uyarmaya, dimağının durgun sularını titretmeye ve benliginin maddesel
bekaretine soluklanması güç zehirler salmaya başlamıştır.
Mağara delinmiştir ve dünya denilen aldatıcı gerçeklik önce mağaraya sonra da adamın içindeki derinliğe dolmaya başlamıştır.
İnsan, mağaranın kabuğundan çıkmaya yeltenmiştir bir kere, tıpkı anne rahminde zamanını dolduran bir fetüs gibi.
Doğumun kirli ve kanlı dünyasından dünyanın kir ve kanla yıkanmış ve ancak ölümle arınmış dünyasına tedirgin ve kararsız ilk adımlar ışığa karşılık olarak verilmiştir.
Mağaradan ilk çıkmaya yeltenen şey adamın gözleri oldu ve ışığın ilk şoku ona ilk dersini verdi.
Bu dünyada her adımın ödenmesi gereken bir bedeli vardı.
Lâerdi
Mağaranın karanlığında kendi ayak seslerini, içine çektiği nefesin ılık gürültüsünü, dışarıda kayaları yalayıp geçen rüzgarın uğultusunu kendine müzikal bir armoni sunulmuş gibi duyarak yaşıyor adam.
Kelamın bütün debdebeli parıltısından, ağdalı palavrasından arındırmış kulağını. İnsandan, insan denilen seyin külfetli panaromasından bîhaber. Mağaranın nemli ve som karanlık duvarlarından akseden saf ışıkta bulmuş aradığı bütün suretleri. Belki hiç araması bile gerekmemiş. Işığın insan ruhundan beklediği açlığa ve insan ruhunun ışığa olan bağlılığından vâbeste. Habersiz ve ilgisiz bir hürriyetin bilinçsiz bilincini taşıyor bakireler furyası zihninde.
Asrın yorgunluğuyla henüz yoğrulmamış bir dinginliğin kundağında ve damağında huzurun bereketli göğsünden fışkıran anne sütü.
Böylesine maddi varlıktan soyutlanmış bir güdünün canı yaşamdann bezdirmeyen gözetiminde bütün tensel dürtüleri harekete geçirebilir. Kimsenin görmediğinden emin olabilir fiillerini. Peki ya bu tensel devinim ruhunun ve benliğinin hangi kuytusuna saklanmış olabilir ve ne vakit saplı bir hançer misali kendi adresinden kusursuz bir şekilde ip uçları veriri?.
Mesela gölgesiyle sevişmek için gölgenin görsel ahenginden uyarılmış olmasına, dokunmanın uyandırdığı haz havuzlarında yüzmeyi bilmesine, sevişin edilgen ve etken manevralarını tecrübe etmiş bulunmasına veya hazzın ruhtaki coşkusunu doyumsayabileceği algısına ermiş olmasına gerek var mı ?
Tanrı'nın veya onun türevleri olarak insanlığın karşısına çıkmış bulunan Yüce Kudret ve bilinç üstü varlığın şaşkınlığı ve korkusuna dair edininlenmiş bir alışkanlığı var mı? Çıplaklığıyla baş başayken kalbinde veya ruhunda ince mahçubiyetin halkaları arasında gel gitler yaşıyor mu? Suç algısı hangi raddede hiç bilmediği vicdanına uyarı sirenleri çaldırıyor? Adam bir mağarada yaşıyor ve biz bunları bilmiyoruz henüz.
Adama dair bilinen pek az şey var; mesela ismini bilmiyoruz, kendisi de bilmiyor. Zaten ismin taşıdığı manadan ve işlevinden de habersiz. Kaç yaşlarında, boyu ne kadar, gözleri ne renk, yürüyüşü nasıl, burnunun biçimi ve gülüşü ne derece sempatik..? Adamla ilgili bunlar da mağara kadar karanlık bizim bilgi haznemizde. Mağaranın karanlığından hiç çıkmamış, kendisi gibi bir canlıyı hiç görmemiş ve onun varolan çağını tecrübe edememiş bir adam. İlkel çağları anlatan okul kitaplarında basılan resimlerde karşılaşılacak yabanıl bir tipin basit örneği diyelim mesela adamın fiziki varlığına tanım olarak. Zira asıl maksadımız, karanlığın ışıkla parçalanması, yüksek basıncın alçak basınca meyille hücum etmesi ve dışarıdaki aktif kaosun içerideki statik buğu yontusunu sarsması gibi; meçhulün aşinaya yaptığı istila ve etkiyi ve bütün bunların adamın ruhunda geliştirdiği tepkisel varoluşu incelemek esas gayemiz.
Bir sarsıntı, belki bir deprem ya da bir patlama...! Mağaranın duvarlarından biri uzak bir köşesinden yarılır ve karanlığı kılıç acımasızlığı ile delen ışık karanlık örtüyü umarsızca deler. Gurbete düşen fukara edasından ziyade düşman ülkenin başkentine ordusuyla giren ve orayı fetheden bir kumandan vakarı taşımaktadır karanlık gezegene temas eden bu ilk ışıklarda.
Evet, mağara delinmiştir ve ışık karanlığı avlamaktadır zamanın bu uzamsız mekanında.
Adamın gözleri kamaştıran bu parıltı ruhunu uyarmaya, dimağının durgun sularını titretmeye ve benliginin maddesel
bekaretine soluklanması güç zehirler salmaya başlamıştır.
Mağara delinmiştir ve dünya denilen aldatıcı gerçeklik önce mağaraya sonra da adamın içindeki derinliğe dolmaya başlamıştır.
İnsan, mağaranın kabuğundan çıkmaya yeltenmiştir bir kere, tıpkı anne rahminde zamanını dolduran bir fetüs gibi.
Doğumun kirli ve kanlı dünyasından dünyanın kir ve kanla yıkanmış ve ancak ölümle arınmış dünyasına tedirgin ve kararsız ilk adımlar ışığa karşılık olarak verilmiştir.
Mağaradan ilk çıkmaya yeltenen şey adamın gözleri oldu ve ışığın ilk şoku ona ilk dersini verdi.
Bu dünyada her adımın ödenmesi gereken bir bedeli vardı.
Lâerdi