Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım, Herta Müller
Adsız bir kahraman.
Hayatını inşa etmeye çabalayan bir kadının öyküsü.
Herta Müller imzalı.
Uzun bir tramvay yolculuğu... Rayından çıkan bir dünya.
Camın dışında akan bir hayat ve seyre dalan bir yalnızlık.
"Bizi yere çalmaya yeminli bu dünyanın üzerinde, dilenecek tek şey var belki de:
Delirmeyelim."
Yine de kendini seven ama bu cümlede bile henüz kelimesini kullanan, kendine acıdığını itiraf eden... Aynı zamanda kendine kayıtsız bir insan.
Düşünce yolculuğu ama anlar arası geçişle inşa edilen bir köprü.
An ve geçmiş... Birbirine geçmiş yaşamlar, düşünceler, insanlar, olaylar. Çünkü bir trendesiniz, bir sorguda... Bir apartman dairesinde, bir iş yerinde... Bazen vattman'ı gözlemlerken bazen Paul'un alkolüne takılmışken... Bazen Lilli'nin hayatına dahil olurken, bazen Albu ile geçirilen zamanlara akıp giderken... Zamanlar arası bir yolculuk.
En çok da kendinde kalan isimsiz kahraman.
Ve zamana yenik düşen aile bağları. Annesinin kayıtsızlığı, umursamazlığı, öncesi ve sonrası.
Sanırım alışıyor insan zamanla duyarsızlığa da...
İç dünya, iç sesler, düşünceler... Dış dünya, dış sesler, olaylar ve insanlar. Her şeye değinilmiş... Roman karakteri ile başlayan bazen uzun, bazen kısa... Ama durağan, ama monoton, en çok da bunaltan yönü ile farkındalık yarat(a)mayan, bildiğim, düşündüğüm... Geçmiş-gelecek karmaşasını çok da etkilemeyen bir üslup ve kurgu ile yansıtan Herta Müller, kitap ismi ile ayrı bir yer edinirken içerik ve konu olarak ismin önüne geçemediğini de belirtmem gerek.
Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım'ın satırlarından çok önce herkes bir kez de olsa kendisi ile karşılaşmıştır. Bu sebeple kendisi ile karşılaşması için mutlak okunması gereken bir eser olarak da görmüyorum.
Ama isimsiz kahramanın, Lilli'ye olan sevgisini... bir başka göz şöyle değerlendiriyor. Paul, isimsiz'in sevgilisi...
:)
"Onun en güzel yanı, senin onu çok sevmiş olman..."
Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım, Herta Müller
Adsız bir kahraman.
Hayatını inşa etmeye çabalayan bir kadının öyküsü.
Herta Müller imzalı.
Uzun bir tramvay yolculuğu... Rayından çıkan bir dünya.
Camın dışında akan bir hayat ve seyre dalan bir yalnızlık.
"Bizi yere çalmaya yeminli bu dünyanın üzerinde, dilenecek tek şey var belki de:
Delirmeyelim."
Yine de kendini seven ama bu cümlede bile henüz kelimesini kullanan, kendine acıdığını itiraf eden... Aynı zamanda kendine kayıtsız bir insan.
Düşünce yolculuğu ama anlar arası geçişle inşa edilen bir köprü.
An ve geçmiş... Birbirine geçmiş yaşamlar, düşünceler, insanlar, olaylar. Çünkü bir trendesiniz, bir sorguda... Bir apartman dairesinde, bir iş yerinde... Bazen vattman'ı gözlemlerken bazen Paul'un alkolüne takılmışken... Bazen Lilli'nin hayatına dahil olurken, bazen Albu ile geçirilen zamanlara akıp giderken... Zamanlar arası bir yolculuk.
En çok da kendinde kalan isimsiz kahraman.
Ve zamana yenik düşen aile bağları. Annesinin kayıtsızlığı, umursamazlığı, öncesi ve sonrası.
Sanırım alışıyor insan zamanla duyarsızlığa da...
İç dünya, iç sesler, düşünceler... Dış dünya, dış sesler, olaylar ve insanlar. Her şeye değinilmiş... Roman karakteri ile başlayan bazen uzun, bazen kısa... Ama durağan, ama monoton, en çok da bunaltan yönü ile farkındalık yarat(a)mayan, bildiğim, düşündüğüm... Geçmiş-gelecek karmaşasını çok da etkilemeyen bir üslup ve kurgu ile yansıtan Herta Müller, kitap ismi ile ayrı bir yer edinirken içerik ve konu olarak ismin önüne geçemediğini de belirtmem gerek.
Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım'ın satırlarından çok önce herkes bir kez de olsa kendisi ile karşılaşmıştır. Bu sebeple kendisi ile karşılaşması için mutlak okunması gereken bir eser olarak da görmüyorum.
Ama isimsiz kahramanın, Lilli'ye olan sevgisini... bir başka göz şöyle değerlendiriyor. Paul, isimsiz'in sevgilisi...
:)
"Onun en güzel yanı, senin onu çok sevmiş olman..."