Nereden baksanız kötü niyetli bir karar. Akl-ı selim olan; objektir bakan birisi aşağıdaki açıklamama eminim hak verecektir:
1) Dil sınavı, sanki sadece "İngilizce" sınavından ibaretmiş gibi algılanıyor. Oysa doçentlik dil kriterinde şöyle bir madde var:
"Doçentlik bilim alanı belli bir yabancı dille ilgili olan adaylar için geçerli olacak yabancı diller
konusunda Üniversitelerarası Kurulun 15.01.2015 tarihli toplantısında kabul ettiği ilkelerin esas
alınmasına..."(https://www.uak.gov.tr/Documents/docentlik/2020-ekim-donemi/2020E_K%C4%B1lavuz_Yabanc%C4%B1Dil_14102020.pdf)
Mesela sizin alanınız İngiliz dili eğitimi ise, İngilizce puanınız işe yaramıyor; Fransızca ya da Almanca gibi dillerden puan ibraz etmelisiniz. Ya da Fars Dili ve Edebiyatı iseniz Farsça olmaz.
Ne var ki Türkiye'de İngilizce tüm eğitim kademelerinde "zorunlu yabancı dil eğitimine" tabi iken diğer yabancı diller seçmeli olarak geçmektedir. Ha tabi bazen "zorunlu seçmeli" hale de geliyor ama sonuçta resmiyette zorunlu ders olarak yer almıyorlar. Kaldı ki seçmeli ders olduklarında da haftada 2 saat kadar bu dersleri alabiliyorsunuz -ki genelde çok çok şişirilmiş puanlarla çok temel düzeyde bir eğitim alıyorsunuz.
Kısacası, zorunlu dil eğitimi olarak onca yıl yüzlerce hatta binlerce saat İngilizce ders alan; söz gelimi, mühendislikteki ya da İİBF'deki bir doçent adayı ile İngilizce öğretmenliğindeki, Alman Dili ve Edebiyatındaki vs. adayları nasıl aynı potada eritebilirsiniz!
2) Nasıl ki bir temel alandan diğer bir temel alana kriterler değişebiliyor, yukarıdaki sebepten ötürü doçent adayının bilim dalına göre bir dil kriterinin olması, tercih değil ihtiyaçtır ve adalettir.
3) Belki bir mühendis, tıp doktoru ya da ekonomist için İngilizce, mesleğini icra edebilmesi için çok önemli olabilir ama bir İngiliz Dili Eğitimi doçent adayı için Fransızca'nın ya da Almanca'nın neredeyse hiçbir akademik faydası yoktur. Mesela söz konusu alan "Çeviribilim" ya da "Dilbilimi" olsaydı, bunlar için farklı bir yabancı dil bilmek daha işe yarar olabilirdi. Ne var ki sözünü ettiğimiz alanlar "İngilizce Çeviribilim" ya da "Alman Dilbilimi" gibi isimlerle anılmadıkları için, bu alanlardaki doçent adayları rahatlıkla İngilizce sınav sonuçlarıyla doçentliğe başvurabiliyorlar. Aynı sırada okuduğunuz arkadaşlarınız, dille uğraşmamak için alan değiştirebiliyorlar. Alın size bir adaletsizlik daha.
4) Yinelemek gerekirse, bir İngilizceci hayatının hiçbir evresinde Almanca ya da Fransızca bir makale yazmaz, ya da böyle bir bilimsel toplantıya katılmaz. O zaman bu adaylardan bu dilleri istemek "adam elemekten başka" bir anlam taşıyor mu? Hayır. Bilimle alakası olmayan bir teyammül.
5) Bana kalırsa hiçbir alanda dil sınavı olmasın; zira dil sınavlarının amacı ne yazık ki "bilim insanı yetiştirilmesine katkı sağlamak" değil ne yazık ki. Gerçekten bilim istiyorsanız, adayların SSCI'lı, SCI'lı, hatta Scopus Index'li yayın sayısına ve niteliğine bakarsınız. Hatta bu yayınların Impact Factor durumlarına bakarsınız. Dersiniz ki basıldığı dönemleri baz alarak 20 Impact Factor sayısına ulaşabilen adaylar doçent olsun; o bile anlaşılır temel alanına bağlı olarak. Böylelikle nitelikli doçent elde edersiniz; parayla yayının da bayağı önüne geçersiniz. Zaten sözü geçen dergiler Türkçe yayınlanamadıkları için, dili de bu şekilde sağlamış olursunuz. Türkçe yayın yapan kaç dergi bu kriterlerde ki... Neymiş efendim, "Adam çeviri yaptırır, yine yayınını yayınlar." E yayınlasın. Amaç dili bilmek ya da dili geçmek mi, yoksa nitelikli yayın ve nitelikli doçent mi? Siz hiç uluslararası kongrelerde bir Hindu ile, bir Uzakdoğulu ya da Afrikalı ile denk gelmiyor musunuz; ne kadar anlaşılmaz İngilizceleri var. Biz ne yapıyoruz; yayınla uğraşacağımıza dille uğraşıp ömrümüzü çürütüyoruz. Çeviriyle de olsa nitelikli bir yayın yapabiliyorsa bir doçent adayı, bunda tuhaf ne var? Bırakın onu, yayınlayacak dergi ve o hocayı işe alacak kurum düşünsün.
6) Derseniz ki "Bir hoca, söz gelimi endüstri mühendisliğinde alan derslerini İngilizce verecekse, bu dil kriteri muhakkak olmalı", e o zaten yıllardır var. Bakınız 2008 Resmi Gazete 3. Bölüm Geçici Madde 1b (https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/03/20160323-6.htm). Bir kişi, yabancı dilde eğitim verecekse, o dilden en az 80 almak zorunda zaten. Geriye ne kalıyor?
Kısacası, niyet insan elemek değil de bilim insanı yetiştirmek ve bilim yapmak olsa, biz bu saçmalıklarla uğraşmayız. Siz liyakati dilde aramayın. Torpilin önüne geçecekseniz dilden ziyade yayına bakın. Zaten parası olan, çevresi olan dili özel kursla bilmem neyle geçiyor. Olan her zamanki gibi garibana oluyor.
Nereden baksanız kötü niyetli bir karar. Akl-ı selim olan; objektir bakan birisi aşağıdaki açıklamama eminim hak verecektir:
1) Dil sınavı, sanki sadece "İngilizce" sınavından ibaretmiş gibi algılanıyor. Oysa doçentlik dil kriterinde şöyle bir madde var:
"Doçentlik bilim alanı belli bir yabancı dille ilgili olan adaylar için geçerli olacak yabancı diller
konusunda Üniversitelerarası Kurulun 15.01.2015 tarihli toplantısında kabul ettiği ilkelerin esas
alınmasına..."(https://www.uak.gov.tr/Documents/docentlik/2020-ekim-donemi/2020E_K%C4%B1lavuz_Yabanc%C4%B1Dil_14102020.pdf)
Mesela sizin alanınız İngiliz dili eğitimi ise, İngilizce puanınız işe yaramıyor; Fransızca ya da Almanca gibi dillerden puan ibraz etmelisiniz. Ya da Fars Dili ve Edebiyatı iseniz Farsça olmaz.
Ne var ki Türkiye'de İngilizce tüm eğitim kademelerinde "zorunlu yabancı dil eğitimine" tabi iken diğer yabancı diller seçmeli olarak geçmektedir. Ha tabi bazen "zorunlu seçmeli" hale de geliyor ama sonuçta resmiyette zorunlu ders olarak yer almıyorlar. Kaldı ki seçmeli ders olduklarında da haftada 2 saat kadar bu dersleri alabiliyorsunuz -ki genelde çok çok şişirilmiş puanlarla çok temel düzeyde bir eğitim alıyorsunuz.
Kısacası, zorunlu dil eğitimi olarak onca yıl yüzlerce hatta binlerce saat İngilizce ders alan; söz gelimi, mühendislikteki ya da İİBF'deki bir doçent adayı ile İngilizce öğretmenliğindeki, Alman Dili ve Edebiyatındaki vs. adayları nasıl aynı potada eritebilirsiniz!
2) Nasıl ki bir temel alandan diğer bir temel alana kriterler değişebiliyor, yukarıdaki sebepten ötürü doçent adayının bilim dalına göre bir dil kriterinin olması, tercih değil ihtiyaçtır ve adalettir.
3) Belki bir mühendis, tıp doktoru ya da ekonomist için İngilizce, mesleğini icra edebilmesi için çok önemli olabilir ama bir İngiliz Dili Eğitimi doçent adayı için Fransızca'nın ya da Almanca'nın neredeyse hiçbir akademik faydası yoktur. Mesela söz konusu alan "Çeviribilim" ya da "Dilbilimi" olsaydı, bunlar için farklı bir yabancı dil bilmek daha işe yarar olabilirdi. Ne var ki sözünü ettiğimiz alanlar "İngilizce Çeviribilim" ya da "Alman Dilbilimi" gibi isimlerle anılmadıkları için, bu alanlardaki doçent adayları rahatlıkla İngilizce sınav sonuçlarıyla doçentliğe başvurabiliyorlar. Aynı sırada okuduğunuz arkadaşlarınız, dille uğraşmamak için alan değiştirebiliyorlar. Alın size bir adaletsizlik daha.
4) Yinelemek gerekirse, bir İngilizceci hayatının hiçbir evresinde Almanca ya da Fransızca bir makale yazmaz, ya da böyle bir bilimsel toplantıya katılmaz. O zaman bu adaylardan bu dilleri istemek "adam elemekten başka" bir anlam taşıyor mu? Hayır. Bilimle alakası olmayan bir teyammül.
5) Bana kalırsa hiçbir alanda dil sınavı olmasın; zira dil sınavlarının amacı ne yazık ki "bilim insanı yetiştirilmesine katkı sağlamak" değil ne yazık ki. Gerçekten bilim istiyorsanız, adayların SSCI'lı, SCI'lı, hatta Scopus Index'li yayın sayısına ve niteliğine bakarsınız. Hatta bu yayınların Impact Factor durumlarına bakarsınız. Dersiniz ki basıldığı dönemleri baz alarak 20 Impact Factor sayısına ulaşabilen adaylar doçent olsun; o bile anlaşılır temel alanına bağlı olarak. Böylelikle nitelikli doçent elde edersiniz; parayla yayının da bayağı önüne geçersiniz. Zaten sözü geçen dergiler Türkçe yayınlanamadıkları için, dili de bu şekilde sağlamış olursunuz. Türkçe yayın yapan kaç dergi bu kriterlerde ki... Neymiş efendim, "Adam çeviri yaptırır, yine yayınını yayınlar." E yayınlasın. Amaç dili bilmek ya da dili geçmek mi, yoksa nitelikli yayın ve nitelikli doçent mi? Siz hiç uluslararası kongrelerde bir Hindu ile, bir Uzakdoğulu ya da Afrikalı ile denk gelmiyor musunuz; ne kadar anlaşılmaz İngilizceleri var. Biz ne yapıyoruz; yayınla uğraşacağımıza dille uğraşıp ömrümüzü çürütüyoruz. Çeviriyle de olsa nitelikli bir yayın yapabiliyorsa bir doçent adayı, bunda tuhaf ne var? Bırakın onu, yayınlayacak dergi ve o hocayı işe alacak kurum düşünsün.
6) Derseniz ki "Bir hoca, söz gelimi endüstri mühendisliğinde alan derslerini İngilizce verecekse, bu dil kriteri muhakkak olmalı", e o zaten yıllardır var. Bakınız 2008 Resmi Gazete 3. Bölüm Geçici Madde 1b (https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/03/20160323-6.htm). Bir kişi, yabancı dilde eğitim verecekse, o dilden en az 80 almak zorunda zaten. Geriye ne kalıyor?
Kısacası, niyet insan elemek değil de bilim insanı yetiştirmek ve bilim yapmak olsa, biz bu saçmalıklarla uğraşmayız. Siz liyakati dilde aramayın. Torpilin önüne geçecekseniz dilden ziyade yayına bakın. Zaten parası olan, çevresi olan dili özel kursla bilmem neyle geçiyor. Olan her zamanki gibi garibana oluyor.