Editörler : supporters.

doktoranadolu
Şube Müdürü
18 Mayıs 2022 14:58

Mehmet Fuat Sezgin. İslam Bilim Tarihi Araştırmacısı, Profesör. Doğum. Bitlis, Türkiye, 24 Ekim 1924. Ölüm. İstanbul, 30 Haziran 2018.

Almanca yazdığı beş ciltlik, WISSENCHAFT UND TECHNIC IM ISLAM ( İslamda Bilim ve Teknik) adlı başyapıtı hala temel eser hüviyetinde etkisini sürdürüyor. Almanya?da en üstün bilimsel ödüle layık görülmüş akademisyenlerimizdendir. Türkiye?nin dünyaca ünlü bilim yıldızlarındandır. Onun Bilim Tarihi Sohbetlerinden bir demet fikir ve görüşünü moral, motivasyon ve esin kaynağı olması bakımından paylaşıyorum.

Müslümanlar M. 7. yüzyıldan itibaren bilimleri Yunanlılardan, Hintlilerden aldılar. Müslümanların bir meziyeti vardı. O alışlarında Hıristiyan olsun, Yahudi olsun, ne olursa olsun insanları hoca olarak kabul ettiler. İki yüzyıl sonra Müslümanlar bu ilk merhaleyi, yani başkalarından almayı geride bırakarak yaratıcı olmaya başladılar. Hatta Müslümanlar onlardan bilgiyi alırken, hocalarının faziletlerini hiçbir zaman unutmadılar, onu söyleyeyim. Müslümanlar evvela yaratıcı oldular. Bu 800 yıl sürdü. Miladi 850 yılından itibaren, 16. yüzyılın sonuna kadar Müslümanlar ilimde mütemadiyen yeni şeyler keşfettiler. Ondan sonra ilimler tarihinde önderliklerini yavaş yavaş kaybettiler.

Cabir İbni Hayyan öyle bir adam ki, kâinat, matematiksel ölçüler esasına göre yaratılmıştır tesbitini yapıyor. Yani, Hisleri bile ölçebiliriz. Ölçemediğimiz herhangi bir şey, bilimin konusu olamaz!diyor. İşte bu büyük Bilge Cabir ibni hayyan, Allah insana kâinatın bütün sır perdelerini yırtacak kabiliyet vermiştir, diyordu.

Tamam, Avrupalılar bugün bizden üstünler fakat o günlerde değillerdi. Onlar nasıl 10. yüzyıldan 16.,17. hatta ve hatta 18. yüzyıla kadar İslam bilimlerinden buldukları bütün müspet bilimleri, pozitif unsurları aldılarsa, biz Müslümanların hiç korkmadan bugün Avrupalıların ulaştıkları bizde olmayan bütün unsurları, bütün buluşları almak için bir yarış içerisine girmeliyiz. Mesela Japonlar bunu yaptılar. Biz Müslümanlar kadar bilimsel bir geçmişe sahip değilken, müthiş şeyler yaptılar fakat biz hâlâ yerimizde sayıyoruz.

Avrupa'da, Latin dünyasında 18. yüzyıla kadar kaynak verme mefhumu yok. Müslümanlardan tercüme ettikleri birçok kitabın üzerlerine çoğu zaman kendi isimlerini koyuyorlar. Bütün bunlar bilinmiyor maalesef.

Tanıyabiliyorsa bir kimse kendini ve başkalarını, görecektir burda da Doğu ve Batı'nın birbirinden ayrılamaz olduğunu.

Alman tıp tarihçisi şu tezi çok büyük delillerle ispat etti: Üniversiteler tarihi hakkında neden yanlış izahlar yapılıyor, neden İslam dünyası akla getirilmiyor? Üniversiteler, İslam dünyasının bir mahsulüdür.

Franz Rosenthal: Eğer islam dini bilimi sadece bilim olarak, bilim aşkı olarak himaye etmemiş olsaydı ve sadece onun faydacı tarafı bakımından bilimleri tutmuş olsaydı bilimler bu kadar süratli ve bu kadar geniş şekilde gerçekleşmezdi.

Din gerilemenin nedeni değildir, bilimle ters düşmez. Ben bir kültür dünyasına mensubum. Bu kültür dünyasına yüzyıllardır zulüm edildiğini, hakkının yendiğini, asla lâyık olmadığı bir şekilde aşağılandığını gördüm. Bu kültür dünyasını, hakikaten olduğu gibi -ne eksik ne de fazla- dünyaya tanıtmayı amaç edindim kendime.

İnsanlar zamanlarının çok kısa olduğunu unutuyorlar. Allah'ın kendilerine bir lütuf olarak verdiği bu zamanı faydalı olarak doldurma vecibesinin şuurunda değiller.

Her bilenden daha üstün bir bilen vardır.

Ama şimdi memleketimde bir ahlaki gerilik görüyorum. Kusura bakmayın bunu söylemek zorundayım! İnsanlar şimdi daha çok yalan söylüyor, iftira ediyor. Hâlbuki İslam dini iftira etmeyi büyük günah olarak ilan ediyor.

Eğer arkanızda inancınız varsa o sizi yapıcı olmaya itiyorsa çok şeyler başarırsınız. Benim hayatımın sırrı budur. Bilginin zevkine varıp okumak o kadar güzel ki.

İnsanlar bilmemenin kurbanı oluyorlar.

Tecrübe eğer kendisinden önce bir teori tarafından desteklenmiyorsa ilmi hiç bir neticeye ulaştırmaz.


kutluer
Aday Memur
18 Mayıs 2022 16:44

Fuat Sezgin hocamızın ruhu şad olsun hocam. İyi ki tanıttınız. İçimiz açıldı. Türkiye adına onur duydum. Yeniden teşekkür ederim

doktoranadolu, 2 yıl önce

Mehmet Fuat Sezgin. İslam Bilim Tarihi Araştırmacısı, Profesör. Doğum. Bitlis, Türkiye, 24 Ekim 1924. Ölüm. İstanbul, 30 Haziran 2018.

Almanca yazdığı beş ciltlik, WISSENCHAFT UND TECHNIC IM ISLAM ( İslamda Bilim ve Teknik) adlı başyapıtı hala temel eser hüviyetinde etkisini sürdürüyor. Almanya?da en üstün bilimsel ödüle layık görülmüş akademisyenlerimizdendir. Türkiye?nin dünyaca ünlü bilim yıldızlarındandır. Onun Bilim Tarihi Sohbetlerinden bir demet fikir ve görüşünü moral, motivasyon ve esin kaynağı olması bakımından paylaşıyorum.

Müslümanlar M. 7. yüzyıldan itibaren bilimleri Yunanlılardan, Hintlilerden aldılar. Müslümanların bir meziyeti vardı. O alışlarında Hıristiyan olsun, Yahudi olsun, ne olursa olsun insanları hoca olarak kabul ettiler. İki yüzyıl sonra Müslümanlar bu ilk merhaleyi, yani başkalarından almayı geride bırakarak yaratıcı olmaya başladılar. Hatta Müslümanlar onlardan bilgiyi alırken, hocalarının faziletlerini hiçbir zaman unutmadılar, onu söyleyeyim. Müslümanlar evvela yaratıcı oldular. Bu 800 yıl sürdü. Miladi 850 yılından itibaren, 16. yüzyılın sonuna kadar Müslümanlar ilimde mütemadiyen yeni şeyler keşfettiler. Ondan sonra ilimler tarihinde önderliklerini yavaş yavaş kaybettiler.

Cabir İbni Hayyan öyle bir adam ki, kâinat, matematiksel ölçüler esasına göre yaratılmıştır tesbitini yapıyor. Yani, Hisleri bile ölçebiliriz. Ölçemediğimiz herhangi bir şey, bilimin konusu olamaz!diyor. İşte bu büyük Bilge Cabir ibni hayyan, Allah insana kâinatın bütün sır perdelerini yırtacak kabiliyet vermiştir, diyordu.

Tamam, Avrupalılar bugün bizden üstünler fakat o günlerde değillerdi. Onlar nasıl 10. yüzyıldan 16.,17. hatta ve hatta 18. yüzyıla kadar İslam bilimlerinden buldukları bütün müspet bilimleri, pozitif unsurları aldılarsa, biz Müslümanların hiç korkmadan bugün Avrupalıların ulaştıkları bizde olmayan bütün unsurları, bütün buluşları almak için bir yarış içerisine girmeliyiz. Mesela Japonlar bunu yaptılar. Biz Müslümanlar kadar bilimsel bir geçmişe sahip değilken, müthiş şeyler yaptılar fakat biz hâlâ yerimizde sayıyoruz.

Avrupa'da, Latin dünyasında 18. yüzyıla kadar kaynak verme mefhumu yok. Müslümanlardan tercüme ettikleri birçok kitabın üzerlerine çoğu zaman kendi isimlerini koyuyorlar. Bütün bunlar bilinmiyor maalesef.

Tanıyabiliyorsa bir kimse kendini ve başkalarını, görecektir burda da Doğu ve Batı'nın birbirinden ayrılamaz olduğunu.

Alman tıp tarihçisi şu tezi çok büyük delillerle ispat etti: Üniversiteler tarihi hakkında neden yanlış izahlar yapılıyor, neden İslam dünyası akla getirilmiyor? Üniversiteler, İslam dünyasının bir mahsulüdür.

Franz Rosenthal: Eğer islam dini bilimi sadece bilim olarak, bilim aşkı olarak himaye etmemiş olsaydı ve sadece onun faydacı tarafı bakımından bilimleri tutmuş olsaydı bilimler bu kadar süratli ve bu kadar geniş şekilde gerçekleşmezdi.

Din gerilemenin nedeni değildir, bilimle ters düşmez. Ben bir kültür dünyasına mensubum. Bu kültür dünyasına yüzyıllardır zulüm edildiğini, hakkının yendiğini, asla lâyık olmadığı bir şekilde aşağılandığını gördüm. Bu kültür dünyasını, hakikaten olduğu gibi -ne eksik ne de fazla- dünyaya tanıtmayı amaç edindim kendime.

İnsanlar zamanlarının çok kısa olduğunu unutuyorlar. Allah'ın kendilerine bir lütuf olarak verdiği bu zamanı faydalı olarak doldurma vecibesinin şuurunda değiller.

Her bilenden daha üstün bir bilen vardır.

Ama şimdi memleketimde bir ahlaki gerilik görüyorum. Kusura bakmayın bunu söylemek zorundayım! İnsanlar şimdi daha çok yalan söylüyor, iftira ediyor. Hâlbuki İslam dini iftira etmeyi büyük günah olarak ilan ediyor.

Eğer arkanızda inancınız varsa o sizi yapıcı olmaya itiyorsa çok şeyler başarırsınız. Benim hayatımın sırrı budur. Bilginin zevkine varıp okumak o kadar güzel ki.

İnsanlar bilmemenin kurbanı oluyorlar.

Tecrübe eğer kendisinden önce bir teori tarafından desteklenmiyorsa ilmi hiç bir neticeye ulaştırmaz.


akadem27
Aday Memur
19 Mayıs 2022 07:49

Rahmetli Prof Dr Fuat Sezgin hocayı anmaya vesile olduğu için değerli hocamıza teşekkür ederim. Fuat Sezgin hocayı ilk defa Eyyubiler döneminde yaşamış Cizreli Müslüman Mekanik ve Robotik mühendisi El-Cezeri?nin yazdığı ve içerisinde -hepsi de çalışan- bir çok mekanik cihaz ve makinenin tasarım ve çizimlerinin yer aldığı kitaplardaki makinelerin gerçek ölçüde birer örneğini hayata geçirdiği ve çalıştırdığını ve bunları Almanya?da bir müzede sergilediğini okuduğumda tanımıştım. El Cezeri?nin yalnızca İslam dünyası için değil, modern dünya için de çok enteresan ve önemli bir bilim adamı olduğunu, hatta onun Leonardo de Vinci?nin ilham kaynağı olduğunun düşünüldüğünü öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Yaptığı cihazlardan günümüze kadar ulaşanlardan biri de Diyarbakır Ulucamisindeki Güneş saatidir.. Bu arada hocamızın yazısında değindiği gibi, dünyada üniversitelerin ilk açıldığı, eğitimin tüm topluma yaygınlaştırılmasına imkan verildiği yerin Müslüman coğrafyası olduğunun hatırlanması da çok önemlli. Dünya hepimizin içinde yer aldığı Üniversiteler ve akademik ortamı yine mensubu olmakla iftihar ettiğimiz Müslüman medeniyetine borçludur. Eski Yunan, Roma, Avrupa medeniyetlerinde eğitim olanağı ancak soylular ve zenginler için mümkündü. Halk ve fakir sınıfların eğitim olanaklarına ulaşması bir tarafa, okuma-yazma öğrenmeleri dahi imkansızdı. Eğitim hem bir ayrıcalıktı hem de çok pahalıydı. Müslümanlar daha Medine?de Hz.Peygamber döneminden itibaren herkese açık, ücretsiz, burslu eğitim kurumları açarak bilimin gelişmesine çok ciddi katkılar sağladılar. Avrupada ücretsiz eğitim kurumları çok sonraları Müslümanları örnek alarak açıldı. Hocamıza tekrar teşekkür eder, El-Cezeri ve Fuat Sezgin hocaya rahmet dilerim..


doktoranadolu
Şube Müdürü
19 Mayıs 2022 12:51

Kutluer ve akadem27 hocalarım asıl ben teşekkür ederim sizlere değerli katkılarınız için. Selam ve sevgiler


doktoranadolu
Şube Müdürü
20 Mayıs 2022 13:11

Prof.Onur Güntürkün, dünya beyin araştırmaları alanında en tanınmış bilim insanlarının başında geliyor. Bütün olumsuz gibi görünen şartlara rağmen inanıp azmedince bir bilim insanının neler başarabileceğine dair önemli bir başarı hikayesi olarak yaşayan bir bilim yıldızımızı daha özetle tanıtmak istiyorum.

Almanya?nın Bochum kentindeki Ruhr Üniversitesi Psikoloji Fakültesi Biopsikoloji Kürsüsü Başkanı?dır. 1980 yılından beri insan beyninin yapısını, sağ ve sol beyin ayrımının oluşumunu, beynin temel işleyiş prensiplerini, düşünmeyi, öğrenmeyi, öğrenmenin yasalarını araştırmaktadır. 1958?de, İzmir?de dünyaya geldi. Hocamızın çocukluğu Zonguldak?ta geçmişti. İlk ve orta öğrenimini Almanya?da, lise eğitimini İzmir Atatürk Lisesi?nde, yüksek öğrenimini ise Almanya?da tamamladı.

Onur Güntürkün, beyin evreninin aydınlanmasında önemli buluşlara imza attı. 2013 yılına kadar, dünyanın en saygın bilim dergilerinde 290 bilimsel makalesi çıktı.

Çok önemli bilim ödülleriyle ödüllendirildi:

1983 Bochum Ruhr Üniversitesi Üstün Araştırmalar Ödülü

1993 Almanya Gerhard Hess Bilim Ödülü

1995 Almanya Krupp Bilim Ödülü

2000 İstanbul Üniversitesi Şeref Doktorası Ödülü

2006 Leopoldina?ya üye kabul edildi.

2006 Wilhelm-Wundt Psikoloji Ödülü

2006 yılında Alman Psikoloji Kurumu?na Şeref Üyesi kabul edildi.

2007 Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Bilim Ödülü

2008 Alman Milli Bilim Akademisi Üyeliği?ne seçildi.

2008 İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Şeref Doktorası Ödülü

2009 Türkiye Büyük Millet Meclisi Üstün Hizmet Ödülü

2010 Wilhelm-Wundt Kurumu?na üye kabul edildi.

2010 Alman Milli Bilim Akademisi senato üyeliğine kabul edildi.

2011 Kuzey Ren Westfalya Eyaleti Liyakat Nişanı ile ödüllendirildi.

2013 Almanya Gottfried Wilhelm Leibniz Bilim Ödülü

2014 Almanya Bilim İletişim Ödülü

Onur Güntürkün?ün Çalışmalarındaki Amaç:

?Benim bilimde hedefim, düşünmeyi anlamaktır. Düşünmek nedir? Düşünme olayı beyinde nasıl meydana gelir, beyin nasıl işler? Ben yaklaşık otuz yıldan beri düşünmenin mekanistik açıklamasını yapmak için laboratuvarımda, ekibimle birlikte araştırmalarıma aralıksız devam ediyorum.

Onur hocamız bu konuda özellikle tarihte özellikleri nedeniyle farklı amaçlar için de kullanılmış olan güvercinlerden ilham alarak onlar üzerinde deney ve gözlemlerini sürdürmektedir.

Onur hocamız Türkçeye Berlin Bilim Merkezi ( Koleji) olarak çevirebileceğimiz ?Wissenschafskolleg zu Berlin? Almanca kısaltılmış adıyla ?WiKo? da çalışmış bir akademisyendir. Bu kurum 1981 yılında kurulmuş. Dünyada çeşitli ülkelerde birçok bilim merkezi vardır. İstanbul?daki Tarabya Kültür Akademisi, WiKo?ya benzer bir kurumdur. Bu merkezlerin alt yapıları hemen hemen aynıdır. Farklılık bu merkezlerinin çalışma sistemlerinde, özerk olup olmamasındadır. Berlin Bilim Merkezi, dünyadaki bilim merkezleri içinde en saygın, en ünlü olanlardan biridir. ABD?deki Standfort Araştırma Enstitüsü?nden sonra dünya sıralamasında ikinci gelir. Berlin Bilim Merkezi, özerk bir kuruluştur. Almanya için çok değerlidir. Özerklik, bir bilim merkezinin varlık şartlarından biridir. Berlin Bilim Merkezi?nin açılışını her yıl Federal Almanya Parlamentosu Başkanı ya da yüksek seviyeden bir devlet görevlisi açar. Alman politikacıları Bilim Merkezi?nin çalışmalarına, içişlerine kesinlikle karışamaz. Bilim Merkezi Rektörü, bu kurumun özerkliğini, bağımsızlığını korumakla da yükümlüdür.

Onur hocamızın bazı sözleri:

Başarının sırrı, çok çalışmaktır

Çok çalışıyorum! Haftada yedi gün çalışıyorum. İnsanın sevdiği bir iş, zamanla bir iş olmaktan çıkar, hayatınızın özü, yaşadığınız her günün anlamı, sizi siz yapan bir güzellik, bir zevk haline gelir. Başka türlü olmaz, olamaz!

Çok eminim ki, bugün çaresi olmayan, dermanı bulunmayan hastalıklara bir gün çare, derman bulunacak. Alzheimer gibi hastalıkları bilimin verdiği imkanlarla yenebileceğimizden çok eminim.

Her insan gibi, ben de barış içinde bir dünya istiyorum.

Bilimin inanıp çalışan ve üreten bir insan için hiç bir engelinin olmayacağına somut bir örnek olan hocamıza Allah?tan sağlıklı ve mutlu bir ömür ve birbirinden güzel nice çalışmalar, keşifler ve buluşlar diliyoruz.


md73
Aday Memur
20 Mayıs 2022 20:24

Yurt dışında üniversite eğitimini tamamlayıp akademik çalışmalarını sürdüren bir insan olarak keyifle okumaktayım sayın hocam yazdıklarınızı. Teşekkürler.

doktoranadolu, 2 yıl önce

Prof.Onur Güntürkün, dünya beyin araştırmaları alanında en tanınmış bilim insanlarının başında geliyor. Bütün olumsuz gibi görünen şartlara rağmen inanıp azmedince bir bilim insanının neler başarabileceğine dair önemli bir başarı hikayesi olarak yaşayan bir bilim yıldızımızı daha özetle tanıtmak istiyorum.

Almanya?nın Bochum kentindeki Ruhr Üniversitesi Psikoloji Fakültesi Biopsikoloji Kürsüsü Başkanı?dır. 1980 yılından beri insan beyninin yapısını, sağ ve sol beyin ayrımının oluşumunu, beynin temel işleyiş prensiplerini, düşünmeyi, öğrenmeyi, öğrenmenin yasalarını araştırmaktadır. 1958?de, İzmir?de dünyaya geldi. Hocamızın çocukluğu Zonguldak?ta geçmişti. İlk ve orta öğrenimini Almanya?da, lise eğitimini İzmir Atatürk Lisesi?nde, yüksek öğrenimini ise Almanya?da tamamladı.

Onur Güntürkün, beyin evreninin aydınlanmasında önemli buluşlara imza attı. 2013 yılına kadar, dünyanın en saygın bilim dergilerinde 290 bilimsel makalesi çıktı.

Çok önemli bilim ödülleriyle ödüllendirildi:

1983 Bochum Ruhr Üniversitesi Üstün Araştırmalar Ödülü

1993 Almanya Gerhard Hess Bilim Ödülü

1995 Almanya Krupp Bilim Ödülü

2000 İstanbul Üniversitesi Şeref Doktorası Ödülü

2006 Leopoldina?ya üye kabul edildi.

2006 Wilhelm-Wundt Psikoloji Ödülü

2006 yılında Alman Psikoloji Kurumu?na Şeref Üyesi kabul edildi.

2007 Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Bilim Ödülü

2008 Alman Milli Bilim Akademisi Üyeliği?ne seçildi.

2008 İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Şeref Doktorası Ödülü

2009 Türkiye Büyük Millet Meclisi Üstün Hizmet Ödülü

2010 Wilhelm-Wundt Kurumu?na üye kabul edildi.

2010 Alman Milli Bilim Akademisi senato üyeliğine kabul edildi.

2011 Kuzey Ren Westfalya Eyaleti Liyakat Nişanı ile ödüllendirildi.

2013 Almanya Gottfried Wilhelm Leibniz Bilim Ödülü

2014 Almanya Bilim İletişim Ödülü

Onur Güntürkün?ün Çalışmalarındaki Amaç:

?Benim bilimde hedefim, düşünmeyi anlamaktır. Düşünmek nedir? Düşünme olayı beyinde nasıl meydana gelir, beyin nasıl işler? Ben yaklaşık otuz yıldan beri düşünmenin mekanistik açıklamasını yapmak için laboratuvarımda, ekibimle birlikte araştırmalarıma aralıksız devam ediyorum.

Onur hocamız bu konuda özellikle tarihte özellikleri nedeniyle farklı amaçlar için de kullanılmış olan güvercinlerden ilham alarak onlar üzerinde deney ve gözlemlerini sürdürmektedir.

Onur hocamız Türkçeye Berlin Bilim Merkezi ( Koleji) olarak çevirebileceğimiz ?Wissenschafskolleg zu Berlin? Almanca kısaltılmış adıyla ?WiKo? da çalışmış bir akademisyendir. Bu kurum 1981 yılında kurulmuş. Dünyada çeşitli ülkelerde birçok bilim merkezi vardır. İstanbul?daki Tarabya Kültür Akademisi, WiKo?ya benzer bir kurumdur. Bu merkezlerin alt yapıları hemen hemen aynıdır. Farklılık bu merkezlerinin çalışma sistemlerinde, özerk olup olmamasındadır. Berlin Bilim Merkezi, dünyadaki bilim merkezleri içinde en saygın, en ünlü olanlardan biridir. ABD?deki Standfort Araştırma Enstitüsü?nden sonra dünya sıralamasında ikinci gelir. Berlin Bilim Merkezi, özerk bir kuruluştur. Almanya için çok değerlidir. Özerklik, bir bilim merkezinin varlık şartlarından biridir. Berlin Bilim Merkezi?nin açılışını her yıl Federal Almanya Parlamentosu Başkanı ya da yüksek seviyeden bir devlet görevlisi açar. Alman politikacıları Bilim Merkezi?nin çalışmalarına, içişlerine kesinlikle karışamaz. Bilim Merkezi Rektörü, bu kurumun özerkliğini, bağımsızlığını korumakla da yükümlüdür.

Onur hocamızın bazı sözleri:

Başarının sırrı, çok çalışmaktır

Çok çalışıyorum! Haftada yedi gün çalışıyorum. İnsanın sevdiği bir iş, zamanla bir iş olmaktan çıkar, hayatınızın özü, yaşadığınız her günün anlamı, sizi siz yapan bir güzellik, bir zevk haline gelir. Başka türlü olmaz, olamaz!

Çok eminim ki, bugün çaresi olmayan, dermanı bulunmayan hastalıklara bir gün çare, derman bulunacak. Alzheimer gibi hastalıkları bilimin verdiği imkanlarla yenebileceğimizden çok eminim.

Her insan gibi, ben de barış içinde bir dünya istiyorum.

Bilimin inanıp çalışan ve üreten bir insan için hiç bir engelinin olmayacağına somut bir örnek olan hocamıza Allah?tan sağlıklı ve mutlu bir ömür ve birbirinden güzel nice çalışmalar, keşifler ve buluşlar diliyoruz.


doktoranadolu
Şube Müdürü
21 Mayıs 2022 14:14

Değerli hocam ilginiz için teşekkür ederim. Akademik çalışmalarınızda ufkunuz ve yolunuz açık olsun. Dostlukla

md73, 2 yıl önce

Yurt dışında üniversite eğitimini tamamlayıp akademik çalışmalarını sürdüren bir insan olarak keyifle okumaktayım sayın hocam yazdıklarınızı. Teşekkürler.


HnCik
Aday Memur
22 Mayıs 2022 23:40

Derinlikli, adil ve niteliğin egemenliğine dayalı özgün bir akademik dünya için akademisyenlerin bu bilim dünyasında herhangi bir çıkar, menfaat, geçim kaynağı, prestij, ünvan vs amacıyla değil sadece bilim için yani bilimin manevi boyutu nedeniyle yer almaları gerektiğini düşünüyorum. Böyle olmazsa bilim ile birlikte olacak hırs, kıskançlık, kötü rekabet vs bilim dünyasında da birçok olumsuz durumun var olmasına neden olur. Akademisyenlerin hedefleri veya talepleri maddi şeyler olduğunda, dünyadaki kaynakların sınırlılığı nedeniyle, herkesin hedefine ulaşması mümkün olmaz. Hedefe ulaşmak için her yolu mübah görenlerin ortaya çıkmasıyla istenen iyi özelliklerdeki akademik dünya da var olamaz. Bilim sadece bilim için yapılırsa ve kaynak sınırlılığı nedeniyle farklı oranlarda bölünmüş olan maddi menfaatlere kimse beş paralık dahi kıymet vermezse ahlaki değerlerin ehemmiyet kazandığı nitelikli, adil bir akademik dünya oluşabilir.


doktoranadolu
Şube Müdürü
23 Mayıs 2022 14:21

Sayın hocam değerli katkınız için teşekkür ederim. Önemli bir noktaya temas etmişsiniz. Bilimin bizatihi kendisi bir değer gerçekten ve bilime adanmış bir hayatın yüksek idealleri diğer tüm araçsal hedeflere hakim olmalıdır elbette. Bu da ancak bilimsel bir ahlak ve yetkinlik varsa söz konusu olabilir. Bunu tutum ve davranış olarak akademik dünyada ( hayatın her alanında demek daha doğru olur) yeniden geliştirebilmemiz ve yaşayan bir kültüre dönüştürmemiz gerekir. Selam ve dostlukla

HnCik, 2 yıl önce

Derinlikli, adil ve niteliğin egemenliğine dayalı özgün bir akademik dünya için akademisyenlerin bu bilim dünyasında herhangi bir çıkar, menfaat, geçim kaynağı, prestij, ünvan vs amacıyla değil sadece bilim için yani bilimin manevi boyutu nedeniyle yer almaları gerektiğini düşünüyorum. Böyle olmazsa bilim ile birlikte olacak hırs, kıskançlık, kötü rekabet vs bilim dünyasında da birçok olumsuz durumun var olmasına neden olur. Akademisyenlerin hedefleri veya talepleri maddi şeyler olduğunda, dünyadaki kaynakların sınırlılığı nedeniyle, herkesin hedefine ulaşması mümkün olmaz. Hedefe ulaşmak için her yolu mübah görenlerin ortaya çıkmasıyla istenen iyi özelliklerdeki akademik dünya da var olamaz. Bilim sadece bilim için yapılırsa ve kaynak sınırlılığı nedeniyle farklı oranlarda bölünmüş olan maddi menfaatlere kimse beş paralık dahi kıymet vermezse ahlaki değerlerin ehemmiyet kazandığı nitelikli, adil bir akademik dünya oluşabilir.


wakeupgetup
Aday Memur
25 Mayıs 2022 09:05

Olması gereken


doktoranadolu
Şube Müdürü
25 Mayıs 2022 11:19

Teşekkürler bu özgün katkınız için sayın hocam. Olması gerekenle verili durumda olanlar arasındaki gerilim, farklı akılların bileşke vektörü ile eğer harmonize edilebilirse varoluşun değişim ve süreklilik sarmalındaki itici gücünü, enerji ve potansiyelini ortaya çıkarabilir. Olanı aşabilmenin ve tıkanıklığı açabilmenin yolu olması gerekeni bir umut ve imkan olarak beslemek ve sürekli diri ve güçlü tutmaktır. Bunun yolu da asla inancımızı kaybetmeden her sabah hayata merhaba diyerek uyanmak ve bilgi, sevgi ve tecrübe ile tebessüm etmekten geçiyor gibi. Selam ve dostlukla

wakeupgetup, 2 yıl önce

Olması gereken


doktoranadolu
Şube Müdürü
26 Mayıs 2022 07:06

İbn-i Haldun 14 YYda yaşamış ve özellikle sosyal bilimlerin kurucu atalarından belki de en önemlisi kabul edilen bilim insanlarındandır. Bilim dünyası (Akademik dünya ) İbn-i Haldunu 19.YYdan itibaren ve özellikle 20.YYda, gecikmeli de olsa artık keşfetmiştir denilebilir. O dönemin şartları içinde günümüze de ışık tutabilecek görüş ve yaklaşımları, İslam bilim ve kültür tarihinin insanlığa kattığı değer ve birikimin önemli bir göstergesidir. Bugün artık onun adı hem doğu hem batı dünyasında gayet iyi tanınmaktadır. İşin esasına, temeline inmek isteyen bilim insanları tarafından eserlerine ve onunla alakalı olarak yapılan çalışmalara olan teveccüh ve yönelim giderek artmaktadır.

İbn-i Haldun sosyal bilimler alanında çok yönlü (multidisipliner) yaklaşımıyla bütün dünyada kabul gören öncü bir konuma sahiptir. Onun bu yaklaşımı baş eseri Mukaddime?de açıkça görülmektedir. O, İlm-i Umran adını verdiği yeni bir bilim dalı ortaya koymuştur. Umran ve asabiye bu bilim dalının iki anahtar kavramıdır.

İbn-i Haldunun hayatı hakkındaki bilgileri yine kendisinin kaleme aldığı eserlerinde bulmak mümkündür.

İbn-i Haldun?un nesebi (soy kütüğü) Hadramevt?te Yemen Araplarının seçkinlerinden sahabeden Vail bin Cuhr?a kadar uzanmaktadır. Hz. Peygamber?in Vail bin Cuhr?a ve çocuklarına kıyamete dek bereket duası yaptığı söylenmektedir. İbn-i Haldun?un atalarından Haldun bin Osman daha sonra Endülüs?e göç etmiştir. Babası Muhammed Ebubekir ise kendi döneminde Tunus?ta bilim ve fetva büyüğü olarak kabul görmüştür. İbn-i Haldun 1332 yılında Tunus?ta doğmuş, önce babasından ve sonra diğer hocalarından muhtelif naklî ve aklî ilimler tahsil etmiştir. Ayrıca bilimsel olarak kendilerinden yararlandığı birçok çağdaşları olmuştur.

İbn-i Haldun tahsilini tamamladıktan sonra bürokrasiye yönelip mühürdarlık görevi üstlenmiştir. Daha sonra Endülüs?te Sultan Ebu Salim?e sır kâtipliği görevini yapmış, bu görevindeki yenilikçi tavrı diğer meslektaşları tarafından yadırganmıştır. İbn-i Haldun bu arada, şiir hayattır, diyerek şiirler de yazmıştır. Son olarak Fas?tan ayrılma isteğini sultana iletmiş ve ata yurdu Endülüs?e gitme kararı vermiştir. İbn-i Haldun Gırnata?da ( Granada) sultan tarafından heyecanla karşılanıp ve Kastale (Castille) kralı Bıtru?ya elçi olarak gönderilmiştir. Fakat sultana yakınlığı dolayısıyla vezirin hoşnutsuzluğunu celbetmiş ve yaşadıklarından dolayı ?siyasette vefa yokmuş? tespitini yapmıştır.

İbni Haldunun çok farklı deneyimleri olmuştur. Timur bin Taregay diye tanınan Timur (Teymur) 1394 yılında Fırat?ı ve Urfa?yı geçerek Şam?a yürümüştür. Timur?un orduları bu esnada her tarafı kasıp kavurmuştur. Burada İbn-i Haldun daha da ileri gitmemesi için onu sakinleştirip pozitif yönde etkilemek amacıyla Timur?la birkaç kez görüşmüştür. Timur?un kendisine birçok konuda sorular sorduğunu aktarmaktadır. Burada İbn-i Haldun Timur?a coğrafî, kültürel ve tarihî bazı bilgiler vermiştir.

İbn-i Haldunun Bilimler Sahasındaki Özel Konumu : Gökyüzünde Bir Yıldız

İbn-i Haldunun sosyal, ekonomik ve siyasî konularla ilgili yaklaşımları birbirleriyle iç içe geçmiş, etkileşim içerisindeki olgular ve süreçler olarak bütüncül denilebilecek niteliktedir; içinde bulunduğu tarihsel ve toplumsal şartları yakalamış ve aynı zamanda da çağını aşmış görüş ve düşüncelerden oluşmaktadır. İbn-i Haldun ilimleri dört ana kısma ayırır: Birincisi, akıl yürütme ile bilinenlerden bilinmeyenleri çıkarırken zihni hata yapmaktan koruyan mantık ilmidir. Mantık ilmi ile doğru-yanlış ayırt edilebilir. Aklî ilimlerden ikincisi olarak fizik bilimlerini zikretmektedir. Üçüncüsü, somut beş duyu ötesini içeren manevî konuları inceleyen kaynağı esas olarak vahye dayalı olan ilm-i ilâhi yani ilâhiyattır. Dördüncüsü, nicelikleri kendisine konu edinen matematik ilimleridir. Matematik ilimleri de geometri, aritmetik, musıki ve astronomi olmak üzere dört bölüme ayrılmaktadır. İbn-i Haldun?a göre diğer ilimler bunların şubesidir. Örneğin tıp fiziğin; hesap matematiğin; zîc ilmi (astronomik tablolar) de astronominin şubesidir. İbn-i Haldunun görüşüne göre, ilim ve felsefeye (akla, hikmete) en çok değer veren İslâm öncesi iki millet İranlılar ve Yunanlılardı ( o çağlarda denilebilir). Bu yüzden bu iki millet o zamanlarda umran ve medeniyette çok ileri gitmişlerdir.

İslâm düşünürleri iktisat bilimini politika ve ahlâk bilimiyle birlikte pratik (amelî, ampirik) bilimler sınıfına koymaktadırlar. İbn-i Haldun toplumsal dinamizmi açıklarken iktisadî ve siyasî sebeplerin ve sonuçların toplumun kendisinden doğduğunu, iktisadî ve siyasî süreçlerin değişme ve gelişiminin izlenmesiyle temel eğilimlerin tespit edilebileceği görüşündedir. İbn-i Haldun temayüz eden tarih,toplum ve iktisat anlayışıyla diğer bilginlerden kolaylıkla ayırt edilebilir. O maddî temelde gözlem ve deneyleri de işin içine katarak kucağında yaşadığı toplumun içyapısını tahlil etmiş ve önemli sonuçlara varmıştır.

Coğrafya kaderdir diye ona referansla türkçemizde kullanılan sözü, coğrafyanın ve iklimin insanlar ve toplumlar üzerindeki etkilerine dair yaklaşımı çok çarpıcıdır. O maddi şartlar ile manevi kültür unsurlarını karşılıklı etkileşim içinde ele alarak analiz etmekteydi. İbn-i Haldun dünyayı olayların karşılıklı olarak birbirini etkilediği ahenkli bir bütün olarak değerlendirmekteydi. Bunda hiç şüphesiz gerçek İslam düşüncesindeki insanlık tarihine bakıştaki tevhid eksenli bütüncül yaklaşımın ve çoğulculuğa açık çokluk içinde birlik fikrinin payı büyüktür. Dünya gezegeni, bugün gelinen noktada başta teknolojinin tarihsel yanlış kullanımından kaynaklanan çevresel felaket ve nükleer enerji kaynaklı küresel risk ve tehditlere rağmen, insanlığın ortak mirası ve geleceği olmayı sürdürmektedir . Umran derken aslında İbn-i Haldun bilim, kültür ve uygarlığın ortak geçmişi ve geleceğine işaret etmeye çalışmaktadır. Cemil Meriç, umrandan uygarlığa eserinde gökyüzünde tek başına bir yıldız teşbihi yaparken onun bu biricikliğini vurguluyordu.

Özgün Bir Bilim İnsanı

İbn-i Haldun, daha önce mevcut olmayan bir ilim ortaya koyduğunu ve bu ilme umran adını verdiğini belirtmektedir.Dikkatle bakıldığında kendisi tarihten felsefeye, psikolojiden sosyolojiye, ekonomiden tıpa, dinden coğrafyaya kadar çok geniş bir alanda tespitler yapmış, görüş, düşünce ve yorumlarını ortaya koymuştur. Siyasal analizlerinin temeline sultanı, mülkü, devleti yerleştirmiş ve mülkün, devletin safhalarına işaret etmiştir. Sosyal olarak da topluluk ve toplumun ortaya çıkmasına yol açan asabiye kavramını ( iki hatta çağdaş dünya gerçekliğini de dahil ederek söylersek üç farklı kategoride ele alınabilecek toplumsal biz bilinci denilebilir) ilk olarak incelemiş ve değerlendirmiştir. Göçebelikten yerleşikliğe, bedevîlikten medeniliğe geçiş sürecinde; savaş ve barışın ortaya çıkmasında; umranın zayıflaması ya da kuvvetlenmesinde etkili olan faktörleri kendisine has bir metod ile ele almıştır. Bunu yaparken dinî inanç ve ideallerinden kopmamış, onları makul ve anlaşılır bir şekilde anlamaya, açıklamaya ve anlatmaya çalışmıştır. Onda, Endülüs alimlerinin ve İbn-i Rüşt felsefesinin aklı ve metodik şüpheciliği öne çıkaran yaklaşımıyla, Gazali?nin dinde orta yol tutumu arasında bir denge arayışı müşahede edilmektedir.

İbn-i Haldunun ?toplumların yapısı, geçimlerini nasıl kazandıklarına bağlıdır? görüşü toplumsal yapıyla ekonomi arasındaki ilişkiyi doğrudan açığa çıkartmıştır. Ancak o bu yaklaşımı tarihi maddeci bir felsefeyle değil, tarihsel/toplumsal bir realiteyi doğal sınırları içerisinde görerek ortaya çıkarma gayretiyle gerçekleştirmiştir.

İbni Haldun tarihe, yaşadığı zamana ve geleceğe bakarken her bir bilgi kaynağına hak ettiği değeri verip kendine has metodolojisini koruyarak sahici, otantik yaklaşımla bilişsel mimarisini sürece dahil etmeye çalışmaktadır.

Bilimsel yaklaşımında yeniliğe ve gelişime açıklığı

İbn-i Haldun, kendisinin söylediklerinin daha ileriye götürülmesi yönünde bir görüş ve yaklaşıma da sahiptir, bu da onun bilimdeki yenilik ve değişmelere açık oluşunun bir kanıtıdır. Bu konuyla ilgili olarak şöyle demektedir:İnşallah Allah?ın lütfuyla benim yazamadıklarımı ve söyleyemediklerimi de söyleyip tamamlayacak sağlam düşünceli ve apaçık ilim sahibi birisi gelir de (umran ve medeniyete ait) bu problemleri benim yaklaşımımdan daha derin bir şekilde ele alır.

İbni Haldunun üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir sözü:

İnsan anne-babasının değil, alışkanlıklarının çocuğudur.

Allahtan tabiatı, uzayı, evreni, varlığı, metafiziği ( fizik ötesini), insanı/insanları ve insanlığı her bakımdan aydınlatıp geliştirecek ve gerçeğin, hakikatin bilgisine ve sevgisine ulaştıracak daha nice derinlikli, nitelikli, değerli bilim insanlarımızı, insanoğlunun ve yaşamın ortak meselelerini çözebilmek için, tüm boyut ve unsurlarıyla birlikte ortaya çıkarmasını diliyorum .


VHİKİ
Aday Memur
26 Mayıs 2022 12:13

Sayın Hocam, gerçekten çok anlamlı ve güzel bir paylaşım olmuş. Okuyup yararlanma imkanını tevafuken bulduğum için mutlu oldum. Teşekkürler. Saygılar


doktoranadolu
Şube Müdürü
26 Mayıs 2022 13:29

Asıl ben teşekkür ederim sayın hocam okuyup değerlendirme nezaketinde bulunduğunuz için.Selam ve dostlukla

VHİKİ, 2 yıl önce

Sayın Hocam, gerçekten çok anlamlı ve güzel bir paylaşım olmuş. Okuyup yararlanma imkanını tevafuken bulduğum için mutlu oldum. Teşekkürler. Saygılar


kutluer
Aday Memur
26 Mayıs 2022 15:17

İbni Haldun üzerine çok farklı okumaları olan bir akademisyen olarak doğrusu acaba hocamız bu konuda bir paylaşım yapar mı diye aklımdan geçirmiştim. Bu konuda yazma cesaretini de kendimde bulamamıştım teşekkür ediyorum sayın hocam. İbni Haldun?un yaşamı ve eserlerinin günümüzün akademik dünyasına ve bilimsel çalışmalarına çok şey katacağına ben de inanmaktayım. Bilimsel disiplinler arasına kalın çizgiler çizmeden, farklı disiplinlerdeki yetkinlikle insanı, toplumu ve doğayı ele almanın eşsiz değeri bu katkılardan biri olsa gerek. Bilge insan olmanın ve bilimsel bilgi ortaya koyabilmenin yolunun fedakarlıkla ve sebatla çalışmaktan geçtiğini anlatır onun hayatı bize. Onun ilmi olgunluğuna sahip bir insanın ?bilimsel sürekliliğe? de vurgu yaparak çalışmalarının geliştirilmesini istemesi ve sahip olduğu tevazu gerçekten çok öğretici. Saygılarımla.


doktoranadolu
Şube Müdürü
26 Mayıs 2022 16:13

Ben teşekkür ederim hocam değerli katkınız için. Selam ve muhabbetlerimle

kutluer, 2 yıl önce

İbni Haldun üzerine çok farklı okumaları olan bir akademisyen olarak doğrusu acaba hocamız bu konuda bir paylaşım yapar mı diye aklımdan geçirmiştim. Bu konuda yazma cesaretini de kendimde bulamamıştım teşekkür ediyorum sayın hocam. İbni Haldun?un yaşamı ve eserlerinin günümüzün akademik dünyasına ve bilimsel çalışmalarına çok şey katacağına ben de inanmaktayım. Bilimsel disiplinler arasına kalın çizgiler çizmeden, farklı disiplinlerdeki yetkinlikle insanı, toplumu ve doğayı ele almanın eşsiz değeri bu katkılardan biri olsa gerek. Bilge insan olmanın ve bilimsel bilgi ortaya koyabilmenin yolunun fedakarlıkla ve sebatla çalışmaktan geçtiğini anlatır onun hayatı bize. Onun ilmi olgunluğuna sahip bir insanın ?bilimsel sürekliliğe? de vurgu yaparak çalışmalarının geliştirilmesini istemesi ve sahip olduğu tevazu gerçekten çok öğretici. Saygılarımla.

Toplam 56 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi